Hekim Forumu - Mart - 1997


  • Haziran 13, 2011
  • 7396

YÖNETİM KURULU'NDAN
Genel Kurul: Bir değerlendirme molası
Siyasal çalkantıların sürdüğü, Milli Güvenlik Kurulu kararlarının ülke gündeminin ana konusunu oluşturduğu bir ortamda 14 Mart 1997�yi arkada bıraktık.
28 Ocak günü Haydarpaşa Numune Hastanesi�nde başlayan �Toplu nöbet� maratonunu birçok meslektaşımızın ve birim temsilcilerimizin çabalarıyla 11 Mart�ta tamamladık. Yoğun bir programdan yüzümüzün akıyla çıkmamızı sağlayan üyelerimize teşekkür ediyoruz. Bu kaotik siyasal ortamda hekimlerin ve sağlık alanının sorunlarını gündeme getirmek, ancak sizlerin bu katkıları ile mümkün.
Geçen sayıda Hekim Forumu ile birlikte sizlere ulaştırmaya çalıştığımız �Hekimlerin �97 Bildirgesi� binden çok meslektaşımız tarafından imzalandı. 14 Mart�ta Taksim�de 500 İstanbullu hekim tarafından okundu. Bildirge�ye ulaşamadığı için imzalamayanların katılımlarını bekliyoruz.
Geçtiğimiz ayın güzel haberlerinden biri de Kadıköy lokalimiz �Reçete�nin açılışı oldu. Uzun süredir hasret olduğumuz bir lokal beklentisini ne kadar karşılayacağını zaman gösterecek. Ancak bu lokalin istediğimiz şekilde üyelerimize hizmet verebilmesi için sahip çıkmanızı, eleştiri ve önerilerinizi sürekli iletmenizi istiyoruz.
Geçtiğimiz ay 200�den çok üyemizin katıldığı işyeri hekimliği kursları, geniş çaplı bir organizasyon oldu. Bu konuyla uğraşan arkadaşlarımızın özverileriyle gerçekleşen bu kurslar sırasında bir kısmı elimizde olmayan aksaklıklar da oldu. Bu konuda da eleştirilerinizi bekliyor, eksikliklerden dolayı özür diliyoruz. 23 Mart günü düzenlenen törenle sertifikalarını alan arkadaşlarımıza hekimliğin bu önemli alanında başarılar diliyoruz. Törene katılamayalar Oda�ya gelerek sertifikalarını alabilirler.
Hekim Forumu�nun artık bir elektronik posta adresi var. Sağlık Haftası�nda düzenlenen bir toplantıda tanıtılan �Ulusal Medikal İletişim Ağı-UMEDİA�projesini daha geniş olarak sizlere ileteceğiz.
Bu ay size ileteceğimiz en önemli duyuru ise Genel Kurul çağrısı. 27 Nisan günü İstanbul Tabip Odası Sevinç Özgüner Toplantı Salonu�nda yapılacak ilk toplantıda gerekli çoğunluk sağlanamazsa 11 Mayıs günü saat 10.30�da aynı yerde Genel Kurulumuz toplanacak. Bütün üyelerimizin katılımını istediğimiz bu Genel Kurul seçimsiz ve bir gün sürecek. Bir yıllık çalışmaların gözden geçirilip, geleceğe ilişkin öneri ve programların ele alınacağı Genel Kurul�a katılımınızı bekliyoruz.
Birçok üyemizin dikkatini çektiği gibi 1997 yılı başından bu yana basında Odamız ile ilgili haberler çoğaldı. Bunun bir nedeni kol-komisyon üyelerimiz ve temsilcilerimizin katkılarıyla sürdürülen sürekli etkinlikler ve toplu nöbetler. Bu sonucu almamızda asıl pay sahibi, büyük özveriyle basınla iletişimimizi düzenleyen iletişim büromuz. Bu sayıda Hekim Forumu ile birlikte bu çalışmaların bir dökümünü ve basındaki yankılarını bulacaksınız. Paranın değil, emeğin ve sevginin gücü ile elde edilen bu başarılar için katkıda bulunan bütün arkadaşlarımızı kutluyoruz.
Gündemdeki başlıklardan bir diğeri, �Sağlık Yasa Tasarıları�. Konuyu ele alan yazıları gelecek sayılarda bulacaksınız. Ancak şimdiden söyleyebileceğimiz, propagandanın gerçeği yansıtmadığıdır.
Geçtiğimiz günlerde hukuk alanında da iki güzel haber aldık. Ankara Tabip Odası�nın açtığı davalardan ilkinde hastanelerde imam görevlendirilmesi, önce Danıştay�da daha sonra da temyiz aşamasında Yargıtay�dan döndü. İkinci davada ise Ankara Belediyesi�nin gezici araçlarda doktor görevlendirmesi kararı, 10. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.
11 Mayıs�ta Genel Kurul�da buluşmak ümidiyle,
En iyi dileklerimizle.
***
HABERLER:
14 Mart Sağlık Haftası
Her yıl olduğu gibi yoğun bir programın gerçekleştirildiği Sağlık Haftası, farklı konularda birçok hekimi biraraya getiren etkinliklere sahne oldu. 10 Mart günü ödül töreni ile başladı, 16 Mart�ta �Sağlıkta Kalite� konusunun tartışıldığı panelle son buldu. Sanatçı hekimler iki hafta süren bir sergi açtılar. 14 Mart günü, meslekte uzun yıllar görev yapmış hekimlere sertifika ve plaketlerin verildiği törende(bkz:14 Mart sayfaları) duygulu anlar yaşandı.
Tıbbi Etik Simpozyumu artık gelenekselleşmişti, ancak güncel bir konuyu işledi: Yardımcı üreme teknikleri ve etik. İnsan ve hayvan deneyleri ile etik konusu, Hekim Forumu�nun Ocak ayı �dosya�sı için iyi bir zamanlama oldu.
***
TABABET UZMANLIK TÜZÜĞÜ: Bitmeyen öykü
Birçok meslektaşımız Hekim Forumu�nda bu konu ile ilgili her sayıda küçük notlar görüyor. Tabip Odası�na gelen soruları yanıtlamak için �Tüzük�teki son durum� gibi bir haber notu düşüyoruz.
Sağlık Bakanlığı 18 Şubat günü bir basın toplantısı yaparak tüzüğün Danıştay�a gönderildiğini açıkladı. Ancak tüzüğün ne zaman yürürlüğe gireceği meçhul.
Bu konuda son ayın en önemli açıklaması TTB-UDKKbaşkanı Dr.Selim Ölçer�den geldi:�Şu tüzük çıksın, bir kurban keseceğim!�
***
UDKK toplantısı İstanbul�da yapıldı
Uzmanlık dernekleri Koordinasyon kurulu�nun son Genel kurulu 23 Mart günü İstanbul Tıp Fakültesi�nde gerçekleşti. 50 üyenin katıldığı toplantıda Tababet Uzmanlık Yönetmeliği�ndeki değişiklikler ele alındı. Bu konuda kalıcı bir sistem getirilmesi için TTBçalışmalarının desteklenmesi kabul edildi. Yıllık aidatlar 40 milyon TLolarak kabul edildi. Dernekler arasındaki bazı tartışmalı konuların Nisan ayı sonuna kadar çözümü için çabalara hız verildi.
***
Pendik Sağlık Ormanı
�Sayın Meslektaşlarım... Son yıllarda birçok dernekler ve kamu kuruluşları çölleşen Türkiye�mize biraz nefes aldırmak için ağaç dikme kampanyası düzenliyorlar. Biz de Pendik�de görev yapan hekim, eczacı ve diş hekimlerinin destekleriyle Pendik Kurtköy Fidanlığı�nda 14 Mart 1997 günü bin adet çam ektik. Böylece Pendik Sağlık Ormanı�nı gerçekleştirdik. Saygılarımla...� Dr. Yılmaz Müftahi
***
SANATÇI HEKİMLER SERGİSİ Çağın vazgeçilmez tutkusu: Hobi
İstanbul Tabip Odası, 1997 14 Mart Sağlık Haftası�nın etkinliklerinden biri de �Sanatçı Hekimler Sergisi�oldu. Sergi 10-22 Mart 1997 arasında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-Basın Müzesi Sanat Galerisi�nde açıldı. 22 hekimin eserleriyle katıldığı serginin davet mektubunu, serginin düzenleyicisi Dr. Hayri Davas kaleme aldı.
�İnsan öğrenmeye; yemek, içmek, korunmak ve başka içgüdülerini doyumsama nedeni ile başlamıştır. Tarihsel gelişim içinde de yaşamı sürdürmek için bir meslek edinme zorunlu hale gelmiştir. Çünkü geçim yolu hep bu köprüden geçer olmuştur. Değişen ve gelişen ortama ayak uydurmak için de sürekli kendini yenilemek gerekmiştir. Ancak insanın sadece geçimini sağlamakla mutlu olamayacağı gerçeği de bulunur olmuştur.
Bu nedenle �tembelliğin, gönüllerinde bağdaş kurup oturmasını istemeyenler�yeni uğraşlar peşinde koşmaya başlamışlardır. HOBİdenen bu uğraşlar, kişilerin farkında olmadıkları yeteneklerinin ortaya çıkmasına, başarıları da hayata bağlanmalarına neden olmuştur.
Böylece çağdaş insanın monotonizmden kurtulduğu, zamanını değerlendirdiği, çevresi ile bütünleştiği ve yeni ufuklara açıldığı izlenmiştir.
Kısıtlı yaşamını sanat ürünü oluşturmaya harcayan hekimlerin yapıtlarında buluşmak umudu ile nice aydınlık 14 Mart�lara...�
SERGİ�YE KATILAN HEKİMLER: Muzaffer AKKILIÇ, Musa ALBÜREK, Orhan ARIOĞUL, Hayri DAVAS, Olcay DERMAN, Sergülen DERVİŞOĞLU, Nevit DİLMAGHANİAN, Gülen DOĞUSOY, , Bilsal ERTEM, Turan GÜNGEN, Safa KARATAY, Ahmet V. KÖREMEZLİ, İldeniz KURTULAN, Fatma OĞUZ, Mehmet Adnan ÖZBEK, , Bedrettin PARS, Aydemir SERBEST, Hülya TANES, C. İlham TOKATLI, , Serpil UĞUR, Gülseren ÜNSÜN, Günnur YİĞİT
***
Sahte Defterdarlık görevlilerine dikkat!
Son günlerde kendilerini maliye memuru gibi tanıtıp, vergi ile ilgili işlemleri denetlemekle görevli olduklarını bildirip serbest çalışan meslektaşlarımızdan makbuz karşılığı para toplayan kişileri bir üyemizin ikazı ile öğrendik.
Aynı konu ile ilgili İstanbulDefterdarlığı�nın Odamıza gönderdiği uyarı mektubunu yayınlıyor ve meslektaşlarımızın dikkatli olmalarını rica ediyoruz:
�Defterdarlığımıza intikal eden şikayetlerden teşkilatımızla ilgisi olmayan bazı kişilerin, teşkilatımızın adını kullanarak mükelleflerden; * Vergi ile ilgili işlemlerini denetlemekle görevli olduklarını, * Teşkilatımız adına bağış toplama veya dergi, davetiye ve benzeri basılı evrak satışı ve dağıtımını yaptıklarını, * Gerçek usulde vergilenen mükellefleri götürü usule geçirebileceklerini veya götürü derecelerini düşürebileceklerini, * Vergi borçlarına mahsuben tahsilat yaptıklarını, * Bilgi formu satışı yaptıklarını, * Diğer muhtelif iddiaları, ileri sürerek maddi menfaat sağladıkları anlaşılmış olup, mükelleflerin mağdur olmalarını önlemek için daire dışında görev yapan tüm yoklama, denetim, tahsilat ve inceleme elemanlarının, mükelleflerin sormasına gerek kalmadan ve işe başlamadan önce memuriyet kimliklerini ilgililere göstermeleri hususu 04.02.1997 tarih ve 02483 sayılı yazımız ile teşkilatımıza duyurulmuştur.
Odanıza bağlı meslek mensuplarının benzer olaylarla karşılaşmalarını önlemek amacıyla; teşkilatımız adına görev yapmak üzere işyerlerine gelen görevlilerden muhakkak surette kimlik ibrazı istenmesi, ibraz etmeyen ve çekinen kişilere itibar olunmaması hususunun Odanız mensuplarına duyurulmasını rica ederim.
Nurettin Canikli /Defterdar V.�
***
ÖNEMLİ DUYURU
Daha önce Odamız tahsildarı olarak görev yapan, HÜSEYİN TOPAÇ ile İstanbul Tabip Odası'nın herhangi bir ilişkisi kalmamıştır. Üyelerimize önemle duyurulur. Şu anda Odamız adına çalışan tahsilat görevlisi bulunmamaktadır.
İSTANBUL TABİP ODASI / YÖNETİM KURULU
***
İSTANBUL TABİP ODASI BAŞHEKİMLER TOPLANTISI
İstanbul Tabip Odası'nın İstanbul'daki kamu hastanelerinin başhekimleriyle bu dönem yaptığı toplantıların ikincisi 25 Şubat 1997 günü SSKGöztepe Hastanesi'nde yapıldı. Başhekim Doç. Dr. Koptagel İlgün'ün ev sahipliği yaptığı yemekli toplantıya 17 kamu hastanesinin başhekimi veya başhekim yardımcıları ile Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri katıldı.
Açılış ve tanışma konuşmalarının ardından, ilk toplantıda oluşturulması kararlaştırılan bir yönerge taslağı değişiklik önerileriyle kabul edildi.
Toplantıda söz alan başhekimler, hukuki sorunlarda Oda'dan destek beklediklerini, hastanelerle ilgili basında yer alan bazı olaylar karşısında Tabip Odası'nın daha yakın ilgisini istediklerini, Tabip Odası'na küsmüş veya güvensiz hekimlerin bu inancının yıkılması için sürekli bir çalışmanın gerekli olduğunu, İstanbul Tabip Odası'nın farklı görüş-konumlardaki hekimleri kucaklayan ve birleştiren bir rol oynaması gerektiğini, bu açıdan son dönem çalışmaların olumlu yönde olduğunu ifade ettiler.
Oda Başkanı ise, Tabip Odası'nı bütün hekimlerin meslek örgütü olarak gördüklerini, ancak bunun geniş bir katılımın sağlanması ile mümkün olacağını vurguladı. Bu amaçla kurulan Temsilciler Meclisi'ne başhekimlerin destek vermesini, birim temsilcilerinin Tabip Odası'nın değil, hastanenin temsilcisi olarak görülmesini beklediklerini iletti.
Toplantının bundan sonraki bölümünde İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Arıoğul, Oda'nın son dönem çalışmaları hakkında bilgi verdi. Her hafta bir sağlık kurumunda yapılan toplu nöbetlerle kamuoyu gündemine getirilen konuları açıkladı. Acil tıp, SSKSağlık Hizmetleri, Temel Sağlık Hizmetleri konusunda İstanbul Tabip Odası tarafından hazırlanan raporları sundu.
Daha sonra başhekimler çeşitli konuları dile getirdiler. Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi tarihi binasına sahip çıkılması, İstanbul�da yanık merkezleri kuruluşu,şeflere idari şef nöbeti uygulaması, geçici görevlendirmeler ve Tababet Uzmanlık Yönetmeliği'nde değişiklik tartışma başlıkları oldu.
Özellikle eğitici sayısı sınırlı özel dal hastanelerini zor durumda bırakan, şefler ve şef yardımcılarının idari nöbet tutması ile ilgili Sağlık Müdürlüğü genelgesinin özellikle izin dönemlerinde eğitici konumundaki hekimleri zor durumda bırakacağı, 60 yaş üzerindeki hekimlerin nöbetten muaf tutulması önerilerinin geri çevrildiği, bu uygulamada şeflerin asistanından çok nöbet tuttuğu bir durumun ortaya çıktığı dile getirildi.
Zaman zaman yapılan geçici görevlendirmelerin başhekimle görevlendirilen hekimi karşı karşıya getirdiği, yararına inanılmadığı, kararların son anda bir faks emriyle gönderildiği, son örnekte ise sürenin üç aya çıkarıldığı dile getirildi. Başhekimler geçici görevlendirmeler ile ilgili rahatsızlıklarını ifade ettiler.
Uzmanlık tüzüğündeki değişikliklerin son üç yıldır sınav açılmaması nedeniyle açık bir haksızlık yaratacağı, toplantıya katılan hekimlerin ortak görüşü idi. Yeni bir sınav yapılıp sonuçlandırılana kadar yönetmelik değişikliğinin bu hükmünün uygulanmamasının başhekimler tarafından benimsenen bir öneri olarak İstanbul Tabip Odası tarafından ilgili yetkililere iletilmesi kararlaştırıldı.
Toplantıların üçüncüsü 25 Mart�ta Haseki Hastanesi�nde gerçekleşti.
Adalar, Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları, Haseki, Haydarpaşa Numune, İstinye, Sarıyer, SSKGöztepe, SSKErenköy, SSKPaşabahçe, Taksim, Vakıf Gureba, Yedikule Göğüs Hastalıkları, Zeynep Kamil hastaneleri ile, İstanbul Fizik Tedavi Merkezi ve Süleymaniye Doğumevi temsilcilerinin katıldığı toplantıda �Basın ve hekimlerin kişilik hakları�, Tababet uzmanlık yönetmeliği değişiklikleri ve geçici görevlendirmeler gündemdeki başlıca konular oldu.
Eğitim hastanelerinde eğitici kadrolarıikinci toplantının en geniş tartışma konusunu oluşturdu. Özellikle eğitim hastaneleri başhekimleri uzun süredir boş bulunan şef kadrolarının bir an önce doldurulmasını vurguladılar.
Başhekimler, kısa bir süre içinde ardarda yönetmelik değişiklikleri yapılmasının güvensizlik yarattığını, uygulamada çıkacak aksaklıkların yönetmelik çıkarılmadan önce düşünülmesi gerektiğini dile getirdiler. Uzun bir dönem için etkili olacak şef ve şef yardımcılığı kadroları belirlenirken mümkün olduğunca adaletli bir sınav sistemi geliştirilmesi, getirilen yönetmelik değişikliğinin uygulanması için Tabip Odaları, eğitim hastanelerinin şefleri ve gerekirse üniversite ile işbirliği yapılması önerildi.
Dördüncü toplantı, 6 Mayıs günü SSKPaşabahçe Hastanesi�nde yapılacak.
***
...BU YIL DA�UÇTU�
Pendik�teki hekimler, diş hekimleri ve eczacıların her yıl 14 Mart�ta yayınladıkları �Martı�, bu yıl da uçuşunu sürdürdü. Kendi deyimleriyle �tekleyerek çıkan, yıllanmış, zorlanmış, horlanmış, gariban vaziyette beyaz gömlekli�bir dergi �Martı�.
Ahçıbaşı�lığını Dr. Erdinç Köksal�ın maharetle yaptığı derginin çeşnicibaşılığı�nı ise Tabip Odası Pendik Temsilcisi Dr. Yılmaz Müftahi üstlenmiş. Pendikli sağlık çalışanlarının anketlere verdikleri yanıtlar, gerçek yaşamdan alınmış fıkralarla oluşturulan �Martı�, Ozan Kotra, Süleyman Genç ve Melike Bekaroğlu�nun karikatürleriyle süslenmiş.
�19 Mayıs Caddesi, 61/3, Pendik� adresinden ulaşabileceğiniz �Martı�ya nice yıllara diyoruz.
***
son dakika...
Atamalar iptal, sınavda 3 aşama
Sağlık Bakanlığı ile TTBarasında, başasistan atamaları, şef ve şef yardımcılığı sınavları konularının ele alındığı toplantı 1 Nisan günü yapıldı. Türk Tabipleri Birliği heyetinde Başkan Dr. Füsun Sayek, Genel Sekreter Dr. Eriş Bilaloğlu, Tıp Eğitim Kolu adına Dr. Cem Terzi, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Kürşat Yıldız, Sağlık Bakanı Dr. Yıldırım Aktuna, Bakanlık Müsteşarı Dr. Aytun Çıray, Personel Genel Müdür Yardımcısı Giray Şahin katıldı.
İki buçuk saat süren toplantıda;
1- Şef ve şef yardımcılığı sınavı yapılıp sonuçları gerçekleştirilene kadar başasistanların eğitim hastaneleri dışına atamalarının yapılmayacağı,
* Bu konu ile ilgili bir genelgenin Bakanlıkça hemen yayınlanması,
* Şef ve şef yardımcılığı sınavlarının
a)1 Haziran�da Merkezi Yabancı Dil Sınavı,
b)Hemen ertesinde Merkezi Bilim Sınavı,
c)Ardından Mülakat Sınavı şeklinde gerçekleştirilmesi,
* Jürilerin Tababet Uzmanlık Kurulu�nun -TTBdahil olmak üzere- ilgili üyeleri önünde çekilecek kur�a ile saptanması.
2- Başasistanlık süresi dolan, ancak eğitim hastanelerinin eğitim ve hizmet fonksiyonları açısından gerekli olan uzmanların sürelerinin, belirlenecek kriterlere göre klinik şefinin de katılacağı EPKK toplantılarında çoğunlukla alınacak kararlarla 2 yıl uzatılabileceği,
* Başasistanlıkta süre uzatması ile ilgili kriterleri içeren bir yönetmeliğin TTB�nin önerileri dikkate alınarak yayınlanması,
üzerinde bir uzlaşma sağlandı.
Ayrıca Sağlık Bakanı tarafından �Başasistanlıkta süresi dolan uzmanların özel uzmanlık gerektiren bilgi ve birikimlerinden yararlanmak amacıyla hastanelerin uzman kadrosunda görev yapabileceği ve bu çerçevede bir düzenlemenin getirileceği�bir görüş olarak belirtildi. n
***
ŞEF VE ŞEF YARDIMCILIĞI SINAVLARI: BAKANLIĞIN YAZ-BOZ OYUNU
Türk Tabipleri Birliği�nin görüşlerini de kısmen dikkate alan bir Tababet Uzmanlık Yönetmeliği değişikliği 20 Şubat günü Resmi Gazete�de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu değişiklikler, şeflik sınavlarına öteden beri istenen bazı nesnel kriterler getirmekte, ancak eğitim hastanelerinin başasistan kadrolarında ciddi tahribata yol açacak özensizlikler taşımaktaydı.
1- Başasistanların üç yıllık çalışma süresi sonunda şef yardımcılığı sınavına girme hakkı ellerinden alınıyordu.
2- Üç yılını doldurmuş olan başasistanlar bir ay içinde eğitim hastaneleri dışına tayin edilecekti.
Sağlık Bakanlığı, uygulamanın hazırlıklarını yaparak eğitim hastanelerindeki üç yılını dolduran başasistanları saptamaya başladı.
1993 yılından beri sınav açılmadığı için şef veya şef yardımcılığı sınavına girme şansı olmamış başasistanlara �üç yılını doldurmuşsa bir ay içinde tayin�edilme hükmü, başasistanlar yanında diğer eğitimciler arasında ve yöneticilerde de kaygı yarattı.
TTB bir kez daha bu uygulamanın yaratacağı sakıncalara dikkat çeken bir uyarıyı Sağlık Bakanlığı�na gönderdi. Yönetmelik değişikliklerinin bu maddelerinin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay�da dava açtı.
Sağlık Bakanlığı 14 Mart günü yayınlanan ek bir değişiklikle başasistanlara üç yıl sonunda şef yardımcılığı sınavına girme hakkını iade etti. Ancak bu da mevcut sorunu çözmedi. Çünkü son 3.5 yıldır sınav açılmamıştı.
Konunun basına da yansımasının ardından Sağlık Bakanlığı yeni bir değişiklik tasarısı hazırladı. Buna göre başasistanların görev süreleri klinik şefi ve başhekimin talebi üzerine bazı koşullarda iki yıl uzatılabilecekti. Ayrıca bir geçici madde ile de 20 Şubat değişikliklerinde getirilen �Merkezi bilim sınavının bu kez uygulanmaması�tasarlanmıştı.
TTB ve tabip odaları artık bir yaz-boz haline gelen bu sorunun kökten akılcı çözümü için Sağlık Bakanlığı�nı görüşmeye davet etti.
İstanbul�daki hastane başhekimleri ve Eğitim Planlama Koordinasyon Kurulu üyeleri ile yapılan iki ayrı toplantıda şu konularda fikir birliğine varıldı:
1- Başasistanlara en az iki sınav hakkı verilmeden atamaları yapılmamalıdır.
2- Makul bir süre içinde yapılması koşuluyla merkezi bilim sınavı uygulanabilir.
3- Klinik şefleri, tabip odaları ve Sağlık Bakanlığı arasında işbirliği yapılarak günübirlik değişmelerden uzak, kalıcı bir düzenleme yapılmalıdır.
Konunun bütün klinik şeflerinin katıldığı hastane toplantılarında ele alınması ve sonuçların 29 Nisan günü yapılacak ikinci toplantıda değerlendirilmesi kararlaştırıldı.

***
BİTMEYEN SENFONİ: SSK
Önceki hükümetlerde olduğu gibi �SSK krizi� REFAHYOL hükümetinin de en önemli gündem maddesi olarak duruyor. �Susurluk kazası�ve �Şeriatçı tırmanış� sıcak gündemleri nedeniyle unutulmuş gözükse de, yetkili ağızların demeçleri yakından takip edildiğinde, basında zaman zaman boy gösteren �IMF�nin hükümetten öncelikli istekleri� manşetli haberlerde, SSK�nın hep önde gelen bir mesele olduğu hemen farkedilecektir.
Bakan olmadan önce SSK konusunda mangalda kül bırakmayan sabık sendika başkanı Sn. Necati Çelik�in icraatları incelendiğinde ana unsurların SSK�yı çökertme ve şeriatçı kadrolaşma olduğu hemen görülebilmektedir.
Dosya�daki yazılarda kısa kısa Sn. Necati Çelik�in bakan olmadan önce söylediği bazı sözleri ve icraatlarının anlatıldığı kısa notlar bulacaksınız. Bunlardan işyeri hekimliğinde TTB�den yetki belgesi alma zorunluluğunun iptali ve bir SSK taşınmazı satışı öyküsünü daha geniş olarak bulacaksınız.
Dosyanın son bölümünde ise SSK hekimlerinin tüm olumsuzluklara karşı nasıl örgütlendiklerini, SSK hekimi olmanın ve İTO çatısı altında örgütlü olmanın verdiği kuvvet ve heyecanla önerdikleri çözüm planlarını okuyunca bir nebze olsun rahatlayacaksınız.
* Şeriatçı kadrolaşmaya hayır.
* İyi sağlık hizmeti, iyi hekimlik ortamı, iyi ücret.
İstanbul Tabip Odası SSK Hekimleri Komisyonu
SSK�DA Neler oluyor?
Necati Çelik...
Bakan olmadan önce:
Eski SSK üst yönetimini, başta Sn. Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, başarılı bulduğunu defalarca beyan etti.
Bakan olduktan sonra:
İlk icraat olarak üst yöneticileri başarısız bulduğunu beyan edip, neden başarısız olduklarını bile gerekçelendirmeden görevden aldı. Türk-İş, DİSK ve TTBbu atamalara karşı çıktı.
Hemen arkasından SSKGenel Müdürlüğü�nde tırpan harekatına girişip birçok daha alt düzey kadroya da şeriatçı kadroları yerleştirdi.
Üç büyük ilde ve diğer illerde hemen tüm SSKhastanelerinin başhekimlerini değiştirdi.
SSK�da daha önceki yönetim tarafından oluşturulmuş, personel atamalarındaki suistimalleri azaltmaya yönelik bir takım kıstaslardan oluşan �Personel atama yönetmeliklerini�kaldırıp şeriatçı kadrolaşma için tüm engelleri yoketti.
Başhekimlerle ilgili yönetmeliği kaldırmamış olsaydı, muhtemelen bu şartlara uygun hem de �şeriatçı� bir tek aday bulamayacaktı.
Bakan olmadan önce:
Sendikal hak ve özgürlükler şampiyonu olan Sn. Necati Çelik,
Bakan olduktan sonra:
DİSK�e bağlı Emekli-Sen sendikasını İçişleri Bakanlığı�na ihbar etti.
Bakan olmadan önce:
SSKmutlaka özerkleştirilmelidir ve gerçek sahiplerine iade edilmelidir ve SSKsahiplerinin çoğunluğu oluşturacağı genel kurullarla yönetilmelidir dedi.
Bakan olduktan sonra:
Üç işçi sendika konfederasyonu arasındaki uyuşmazlıkları gerekçe göstererek ve bunları körükleyerek, işte ben bu konudaki yasayı hazırladım ancak onlar anlaşamıyorlar, diyerek özerkleşmeyi engelliyor.
Bakan olmadan önce:
SSK�nın sağlıklı bir finansal yapıya kavuşturulması gerektiğini söyledi, işyeri hekimliğinin önemine dikkat çekti.
Bakan olduktan sonra:
Açtığı kurslarla hekimleri bu özel hekimlik alanı için eğiten denetleyen hekimlerin işveren baskısından uzak kalmasını sağlayarak hem makul bir hizmet verebilmesini hem de iş güvencesini sağlayan TTB�nin işyeri hekimliği verme yetkisini hemen tamamen iptal ederek yeniden kaos ortamına dönülmesini sağlamış hem hekimleri hem de işçi sağlığını işveren insafına terk etmekte tereddüt etmedi. Üstelik, SSK�nın güvencesi olan taşınmazların satışı için Meclis�ten yasa geçirerek kurumu çöküşe götürüyor.
Hükümetin acil döviz ihtiyacını karşılayabilmek için yurtdışında çalışan işçilere tamamen popülist bir yaklaşımla �dövizle borçlanmaya karşılık emeklilik� gibi kurumun geleceğini ipotek altına alıyor.
Tüm ülkenin gözleri önünde sergilenen SSK�ya personel alımı rezaletini de Sn. Bakanımız gerçekleştirmiştir. Bu, hem hekim kamuoyunda hem de tüm toplumda SSK�daki şeriatçı kadrolaşma konusunda ne kadar pervasız oldukları şeklinde yorumlanmıştır.
Yukarıda kısa dönemdeki parlak icraatlarını izlediğimiz bu bakanımızı hekimlerimiz yakından takip etmektedirler.
Zaten diğer hekimlere göre daha organize olan SSK�lı hekimler,
- SSK�da şeriatçı kadrolaşmaya dur demek için,
- SSK�da verilen sağlık hizmetlerinin düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve iyi hekimlik ortamının tesis edilmesi için, faaliyetlerini hızlandırmışlar, örgütlenmelerini güçlendirmişlerdir.
İTO Temsilciler Kurulu bünyesinde çalışmalarını sürdüren SSK Komisyonu; Okmeydanı, İstanbul, Göztepe, Kartal, Süreyyapaşa, Eyüp Hastaneleri, Beyoğlu, Nişantaşı, Beşiktaş, İstinye, Levent, Cibali Dispanserlerinden seçilmiş İTO Temsilciler Kurulu üyeleri ile her ay düzenli toplantılar yaparak gelişmeleri değerlendirip kısa ve uzun süreli faaliyetleri organize etmektedir.
Son üç ay içerisinde Okmeydanı, İstanbul, Göztepe, Kartal, Süreyyapaşa Hastanelerinde SSKsorunlarının görüşüldüğü birden fazla genel hekim toplantıları düzenlenmiştir.
Yapılan bu toplantılar neticesinde Komisyon, bir çalışma planı yaparak İstanbul bölgesi için bir sağlık hizmetleri çözüm planı geliştirmiş (ayrıntılar ilerde), hekimler arasında tartışmaya açmıştır. İşçi sendikalarıyla yakın ilişki daha da sıkılaşarak sürmektedir.
SSK İstanbul Bölge Sağlık Müdürlüğü�nde oluşturulan (Türk-İş, DİSK, Hak-İş, SES, Eczacı Odası ve İTO) danışma kuruluna komisyonumuzun çok önemli katkıları olmaktadır.
BİR SATIŞ ÖYKÜSÜ
SSK Beyoğlu Dispanseri İstanbul Tepebaşı mevkiinde 3 adet 5�er katlı eski yapı tarihi binalar kompleksinden ibaret olup, 23.8.1995�te bu binalardan 2�si �Mehmet Karaaslan�adlı şahısa �4.550.000.000 TL� bedelle satılmıştır.
Bu işlem �Emlak Bankası�aracılığı ile gerçekleşmiş olup, yasa gereği her türlü vergi, resim ve harçlardan muaf tutulmuştur.
Satılan binalar yaklaşık 400 metrekarelik oturum alanlarına sahip, beşer katlı, yüksek tavanlı, sağlam, kullanılabilir ve tarihi değere haiz olup, �Terkos Sokak�vasıtasıyla İstiklal Caddesi�ne açılmakta idi.
Satıldığı tarihte dahi çevredeki emlakçılar tarafından 100 (yüz)milyar TLdeğer biçilmekte olan bu binalar, sadece çok ucuz bir fiyata satılmakla kalmamış, iki binayı birbirine bağlayan tüm ortak alanlar ve antreler satış sözleşmesiyle alan şahsa terkedilmiş ve bu binaların ısıtılması (kalorifer dairesi elimizde kalan binada olduğundan)kurum tarafından sağlanması yükümlülüğü getirilmiştir.
Bu küçük öyküden de anlaşılacağı gibi bu satış bir SSKmalının peşkeş çekilerek satılması yanında varolan sağlık hizmetlerini de aksatacak şekilde gerçekleştirilmiştir.
Toplu satışlar olunca olabilecekleri artık siz düşünün.
İşyeri hekimliği uygulamalarında ne yapılmak isteniyor?
Türk Tabipleri Birliği�nin 6023 Sayılı Kuruluş Yasası�nın 5. maddesi, �Özel kurum ve işyeri tabipleri; çalıştıkları yerlerin sağlık hizmetlerinin başka bir yerde ikinci bir görev yapmalarına elverişli bulunduğu, tabip odaları idare heyetlerince kabul edilmedikçe, her ne suretle olursa olsun, diğer kurum ve işyerinin tabipliğini alamazlar. Kamu kurum ve kuruluşları ile KİT�lere ait kadrolarda çalışan tabiplere kurumlarınca verilecek ikinci görevler bu hükmün dışındadır. Tabip odaları idare heyetleri; tayin hususunda başvuruları, iş hacmi, vazifenin tabipler arasında adilane dağılımı, hizmetin iyi yapılması ve benzeri sebepler çerçevesinde inceler ve gerekçeli karara bağlar�demektedir. Bu madde ile bağlantılı olarak da 6023 Sayılı Yasa�nın Geçici 1. maddesi �Bu kanunun yayınından itibaren birden fazla kurum ve dairede vazifeli olan tabipler durumlarını 6 ay içinde 5. madde hükümlerine uydurmak zorundadır�demektedir.
Yine aynı yasanın Ek 1. maddesinde, birden fazla tabiplik görevi yapanlara, tabip odası onayı almadıkları takdirde ceza öngörülmektedir.
Bu yasal düzenlemelerden aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır:
1- Hiçbir hekim tabip odası onayı olmaksızın ikinci bir görev yapamaz. (Kamu ve KİT�lerde kadrolu çalışan hekimlere kurumlarınca verilen ikinci görevler hariç).
2- Tabip odasından izin almadan çalışan hekim de, çalıştıran kurum da suç işlemiş sayılır ve ilgili yasa maddeleri ile cezalandırılır.
3- Çıkartılan veya çıkartılacak olan genelge, yönetmelik, tüzükler, yasa değişmedikçe bu belirlemelere aykırı olamaz.
Çalışma Bakanlığı ve SSKGenel Müdürlüğü ne yapmak istiyor?
İşyeri hekimliği uygulamalarının SSK�yı direkt ve çok önemli olarak ilgilendirdiği, yadsınamaz bir gerçektir.
İşyeri hekimliği, SSKsağlık hizmetlerinin �ilk basamak sağlık hizmetleri�niteliğindedir. İşyeri hekimleri uygulamada, koruyucu sağlık hizmetlerinin yanında, ilk basamak sağlık hizmetleri çerçevesinde, tedavi edici sağlık hizmetlerini de sürdürmektedir. İşyeri hekimlerinin çalışması ile işyerlerinde koruyucu sağlık tedbirlerinin etkin bir biçimde alınması ile hastalanma oranı ve iş kazası olasılığı azalacaktır. Basit hastalıklar, işyeri hekimi tarafından çözülecektir. Dolayısıyla SSKhastane ve dispanserlerine başvuru sayısı azalacaktır. Bu önemli noktaları gözönüne alarak SSK�nın kuruluş yasasının 114. maddesinde �...SSKsağlık hizmetleri dışında 50 işçiden fazla çalışan işyerlerinin işyeri hekimi çalıştırmaları zorunluluğu�bir kez daha işaret edilmiştir. Bu düzenlemelere rağmen yıllarca, Çalışma Bakanlığı ve SSKGenel Müdürlüğü işyeri hekimliği konusunda beklenen ilgiyi vermemişlerdir. 114. maddenin uygulanması için hiç bir çaba göstermemişlerdir.
SSKGenel Müdürlüğü�nün işyeri hekimi atanmasıyla ilgili hiç bir yetkileri yoktur. Atamada tek yetki tabip odalarınındır. Sadece atanmış işyeri hekimi, çalıştığı fabrika işçilerine sigorta reçetesi yazmak ve iki gün istirahat verme yetkisini almak isterse SSK�dan onay almaktadır. SSKGenel Müdürlüğü vermiş olduğu bu onay yetkisinde, ikiden fazla işyeri almamanın ikinci bir denetimin sağlanması ve ilaç tüketimini kontrol etmek için 13.12.1994 tarihinde 3-77 ek genelge yayınlamıştır. Bu genelgenin 1. maddesinde �Hekimin yetki talep edilen işyerinde çalışmasına sakınca olmadığına dair yerel tabip odası izin belgesinin işyeri kanalıyla alınarak bir örneğinin Genel Müdürlüğe gönderilmesi�istenmiştir. Hal böyle iken, SSKGenel Müdürlüğü 9.1.1997 tarih 3-109 Ek Genelge ile �yerel tabip odası izin belgesi istenmesini�kaldırmıştır. Gerekçe olarak da �izin belgesi alınırken, işverenler-hekimler ve mahalli tabip odası arasında yaşanan problemler� ileri sürülmüştür. Bu karar, işyeri hekimliği uygulamalarında oldukça önemli gelişmelere yol açacak nitelikte bir karardır. Belki de, bu alanda atılmak istenen adımların başlangıcıdır.
Geçmişte işyeri hekimliği uygulamaları
Son 10 yıla kadar işyeri hekimliği atamaları ve uygulamaları hemen tamamen denetimsiz bir halde idi. İşveren veya personel müdürleri istediği hekimi işyeri hekimi olarak göreve alır, istediği zaman da işten çıkarırdı. Ücreti kendi belirlerdi. Tabip odalarının fonksiyonu, kendisine gelen başvuruları onaylamaktan ibaretti. Çoğu işyerlerinde kayıt üzerinde işyeri hekimi var, ama varlıkları yoktu. Böyle bir ortamda küçük bir hekim kesimi çeşitli ilişkileriyle işyeri hekimliklerini ellerinde tutuyorlardı. Öyle ki, bir hekimin 8-10 hatta daha fazla işyeri hekimliği görevi bulunabiliyordu. Buna karşın büyük bir hekim kesimi işyeri hekimliği yapamıyordu.
İşyeri hekimliği yapan küçük, azınlık�elit�hekim kesimi durumlarından memnundular. Çalışmadan kazanç elde ediyorlardı. İşveren hayatından memnundu. Her ne kadar yasalarla zorunlu olsa da kağıt üzerinde işyeri hekimini gösteriyor, ama verdiği ücret dışında, bu çalışmalar için herhangi bir harcama yapmıyor, bunu da kazanç sayıyordu(!).
İşyeri hekimliği uygulaması olmayan işyerlerinde koruyucu sağlık önlemleri alınmadığından hastalanma ve iş kazası olasılığının yüksek olacağı tartışılmaz bir gerçektir. Yerinde bir ilk yardım olanağı yaratılmadığından hastalanma ve kaza sonucu iyileşmenin uzaması bazı durumlarda ise sakatlanma derecesinin fazlalaşması beklenen bir sonuçtur. En ufak bir sağlık sorununa işyerinde cevap verilemediğinden, bu sorunların çözümü SSKhastane ve dispanserlerinde aranacaktır. Tüm bu ortam gerek işçi sağlığı yönüyle gerekse üretim verimliliği açısından olumsuz ortamlar yaratacaktır.
Geçmişte bir hekim bazen haftada 1-2 gün elinde bulundurduğu 8-10 işyerini dolaşarak işçilere ilaç yazıyor, tabii ki polifarmasi yapıyordu. Tüm bu ortamlardan etkilenen de hasta sayılarının artması, ilaç tüketiminin hızlanması ile SSK idi. İşte bu deneyimler 4 Temmuz 1980 tarihinde �İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri�hakkındaki Yönetmeliği ve bu alanda birçok genelgeyi çıkartmaya zorlamıştır. Şimdi atılan bu adımlardan geri dönülmek istenmektedir. Bahanesi de işveren, hekim ve tabip odası arasında varlığından söz edilen sorunlardır.
Burada iki önemli nokta vardır:
1- Gerçek bir işyeri hekimliği çalışmasını yerleştirmek için son 10 yıldır çaba gösteren tabip odaları ile son zamanlara kadar işyeri hekimliği çalışmalarını yasal zorunluluklara rağmen gündemine almak istemeyen işverenler arasında sorunlar yaşanacağı muhakkaktır. Hatta yıllardır işyeri hekimliği çalışmalarını hiç bir kurala dayandırmadan elinde tutan �elit�işyeri hekimlerini tekrar yaratma çabası içinde bulunan azınlık bir hekim grubu ile tabip odası arasında sorunlar yaşanacaktır. Bu sorunlar çözümsüz değildir. Ama çözüm yolunda çalışanların sağlığı, üretimin sürekliliği ve verimliliği (ne yazık ki işyeri hekimi çalıştırmanın mali bir yük olduğu bugün bile pek çok işveren zihniyetinde hakimdir)ve geniş hekim kitlesinin çıkarları korunacaktır. Çalışma Bakanlığı bu son kararı ile bu hedefe engel olmaktadır.
2- Çalışma Bakanlığı bu son kararı ile işverenlerle tabip odaları arasındaki ilişkilerde işverenler lehine taraf olmaktadır. Bakanlığın bu tutumu da son derece ilginçtir.
Türk Tabipleri Birliği 1988 yılında ilk işyeri hekimliği sertifika kursları açtığında ilk tepki o zamanlar işyeri hekimliği yapan azınlık bir hekim grubundan gelmiştir. Tepkileri haklıydı(!)Çünkü bu çalışmanın hemen ardından işyerlerinin �hekimler arasında adilane dağılımı�ve işyeri hekimliği çalışmalarının denetimi gelecekti. O güne kadar yarattıkları rahat ortam bozulacaktı. Nitekim düşündükleri gibi oldu. İkinci tepki işverenlerden geldi. Hatta Türk Tabipleri Birliği�ni Bakanlığa şikayet ettiler, mahkemeye verdiler. Haklıydılar(!) Çünkü, o zamana kadar nasıl çalıştırdığı, ne kadar ücret verdiği belli olmayan, hemen hemen hiç bir çalışma ortamı da yaratılmayan uygulamalara artık dur denilecekti. Nitekim öyle de oldu. İşyeri hekimi emeği karşılığı nispeten alındı. Çalışma güvencesi yetersiz de olsa sağlanmaya çalışıldı. İşyerlerinin yasalarla işyeri hekimliği alanında yapacakları düzenlemeler zorlandı.
Yapılan bu değişiklik ne sonuç doğurur?
İşyeri hekimliği uygulamasının öncelikle çalışanların sağlığının korunması yanında, üretimin sürekliliği ve verimliliğini yakından ilgilendirdiği artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Ayrıca işyeri hekimliği uygulaması ilk basamak sağlık hizmetlerinde destek ve hekim istihdamı konusunda önemli bir alandır. Bu alanda yapılacak daha pek çok düzenlemeler varken atılacak her geri adım, yukarıdaki kazanımları engelleyecektir.
İşyerlerinin işyeri hekimi çalıştırmamanın denetimini en kolay yapacak SSK�dır. Yurt çapında yaygın bürolarıyla, her ay ödenen primler sırasında bu kolaylıkla yapılabilir. Bunu yapması aynı zamanda kendi kuruluş yasasının 114. maddesi gereğidir. Bugüne kadar bu denetimi yapmayan SSKşimdi de hastanelerin işyeri hekiminden �Tabip odası onay belgesi�ni istenmemesini getirerek, işyerlerinin uygun, belirlenmiş kurallara göre hekim çalıştırması denetimini ortadan kaldırmaktadır. Bu durumda işyerleri sorumluluktan kurtulmak ve sadece reçete yazmak için hekimlerle istediği gibi anlaşma yapacaktır. Ve sonuçta;
1- Tabip odası denetimi dışında SSKdenetiminden kurtulan işyerleri, kendisinin belirlediği kurallar içinde hekimlerle anlaşma yapacak,
2- Yeterli denetim olmadığından geçmişte olduğu gibi bir hekimin 8-10 işyeri olacak,
3- İşyerlerinde çalışanların sağlığının korunmasına yönelik değil, hastalanan işçiye reçete yazan hekimlik uygulaması yapılacak,
4- İşyeri hekimlerinin ilaç tüketimi her yönüyle korkunç boyutlarda büyüyecek, bundan da SSKzarar görecek,
5- İşyeri hekimlerinin çalışma güvencesi ortadan kalkacak,
6- İşyeri hekimlerinin ücretleri bugünkü düzeyinden çok daha aşağılara çekilecek,
7- Tabip odalarının koyduğu kuralların uygulanmasının denetimi zorlaşacaktır.
İşyeri hekimliği uygulamalarında atılan her geri adım çalışanların sağlığı, üretimin verimliliği, sürekliliği, SSKve hekimler açısından olumsuz gelişmelere yol açacaktır.
Bu olumsuz gelişmelere engel olmak, sendikalar meslek kuruluşları, kendisini bu alanda sorumlu hisseden herkes ve sayıları 15 bini bulan tüm işyeri hekimlerinin görevi olmalıdır.
İstanbul Tabip Odası /SSK Çalışma Komisyonu
SSK İSTANBUL BÖLGESİ SAĞLIK HİZMETLERİ
Durum ve çözümler
Aşağıdaki rapor, İstanbul Tabip Odası SSK Hekimleri Komisyonu bünyesindeki bir çalışma grubu tarafından hazırlanmış özet metindir.
Durum
Türkiye�de bugün 25 milyon kişi SSK hizmetlerinden yararlanmaktadır. Bu nüfusun %80�i nüfus bakımından en büyük ilk 10 ilde yaşamaktadır. Sigortalılar SSK sağlık kurumlarına, günlük akut hastalıklardan ziyade, tedavisi yüksek miktarda harcamalar gerektiren, kalp-kronik böbrek-kanser vb. hastalıkların tedavisi için başvurmaktadırlar. Herhangi bir sosyal güvencesi olmayan insanlar bu tür hastalıklarla karşılaştıklarında, kendilerini SSKsağlık hizmetleri kapsamına aldırtmanın yollarını aramak zorunda kalmaktadırlar. Bu özellikleriyle SSK sağlık kurumları Türkiye�nin yoksullarının dertlerine çare arayan kilit öneme sahip bir kurumdur.
İstanbul�da yaşayan her üç kişiden ikisi SSKsağlık hizmetleri kapsamındadır. SSKİstanbul bölgesi 21 dispanser, toplam 6.000 yatağın olduğu 10 hastane ve buralarda çalışan 10.000�e yakın personel ile 7 milyonun üzerindeki bir nüfusa 24 saat sağlık hizmeti vermektedir. İstanbul�daki tüm hastanelerde (kamu ve özel)sağlık hizmeti almak için başvuran her iki kişiden biri SSK sağlık kurumlarında tedavi edilmektedir. Hergün hastanelere yatırılan beş hastadan ikisi SSK hastanelerine yatırılırken, biri de sigortalı olarak diğer kamu ve özel hastanelere yatırılmakta ve masrafları SSK tarafından ödenmektedir. İstanbul hastanelerindeki ameliyathanelerde genel anestezi ile yapılan her iki cerrahi girişimden biri SSK ameliyathanelerinde gerçekleşmektedir.
İstanbul bölgesindeki SSK kurumlarına hergün 25 bin hasta başvurmaktadır. Bunlardan 10 bini dispanserlerde, 15 bini ise hastane polikliniklerinde muayene ve tedavi edilmektedir. Öte yandan hastanelerin acil servislerinde günde 2.500 acil başvuru yapılmaktadır. Hergün 700�ü aşkın hasta taburcu edilirken, bir o kadar yeni hasta tedavi görmek üzere SSK hastanelerine yatırılmaktadır. Ameliyathanelerde 300�e yakın hastaya cerrahi müdahale gerçekleştirilirken, aynı gün doğumhanelerde 150�ye yakın doğum yapılmaktadır (Bkz. Tablolar).
Toplam 21 dispanserin yarısında ya cihaz olmadığından ya da cihazı kullanabilecek radyoloji teknisyeni veya uzmanı bulunmadığından röntgen filmi çekilememektedir. Bu dispanserlere başvuran ve radyolojik inceleme gerektiren hastalar bölge dispanserlerine sevk edilmektedir. Radyolojinin mevcut olduğu 11 dispanserde ise ortalama her 25 hastaya bir radyolojik inceleme yapılabilmektedir.
Sorunlar
1- Sabahın çok erken saatlerinde muayene sırası için kuyruğa girmek.
2- Hangi uzmanlık dalına başvuracağına hastanın kendisinin karar vermek zorunda kalması.
3- Muayene sırasının kendisine ne zaman geleceğini bilmeksizin belirsizlik içinde beklemek.
4- Muayenenin, kişisel mahremiyetine hürmet edilen insani bir ortamda yapılamaması.
5- Kendisine derdini anlatacağı ve dermanını anlayacağı yeterli bir süre ayrılmaması.
6- Muayene sonrası tetkik, istirahat, ilaç, yatış, sevk ve benzeri işlemler için, nasıl işlediğini bilmediği bir kurumda, odalar ve binalar arasında mekik dokumak ve adaletli bir sıra izlendiğinden şüphe duyduğu kuyruklarda beklemek.
Çözümler
1- Dispanser hizmetlerinin güçlendirilmesi
İstanbul bölgesinde ortalama 350 bin sigortalıya bir dispanser düşmektedir. Bu durumda sigortalılar dispanser kademesini atlayarak doğrudan hastane polikliniklerine yönelmekte ve buralarda büyük bir izdiham yaşanmasına neden olmaktadırlar.
İstanbul bölgesi SSKsağlık hizmetlerindeki sorunların çözümüne dispanser hizmetlerini güçlendirerek başlamak gerekmektedir. Bu amaçla;
a- Tüm SSKhastanelerinin bünyesinde birer dispanser açılması gerekmektedir. Bu yöntemle yeni dispanser inşaatları gerekmeyeceği gibi tıbbi altyapı yatırımları yapılmaksızın kısa bir sürede dispanser sayısını 30�a çıkartmak mümkün olabilecektir.
b- Tüm dispanserlerde genel pratisyenlere dayalı bir istihdama gidilmelidir. İlk adımda en az 300 pratisyen hekimin istihdamı gerekmektedir. Aynı zamanda dispanserler sağlık teknisyeni ile de takviye edilmelidir.
c- Bölgelerindeki sigortalıların her türlü tıbbi sicili dispanserlerde tutulmalı ve bu üniteler bölge sigorta müdürlükleri ile düzenli bir ilişki içinde olmalıdır.
2- İşyeri hekimliğinin düzenlenmesi
İstanbul�da, sayıları 3500�e ulaşan işyeri hekimleri, mevcut durumda, amaçları belli - iyi tanımlanmış bir ilişki sistemi içerisinde çalışmamaktadır. Oysa SSKSağlık Teşkilatı Yönetmeliği işyeri hekimleri ile sağlık kuruluşları arasında işbirliği sağlamayı baştabiplerin görevi olarak tanımlamaktadır.
Öncelikle 50�den fazla işçi çalıştıran bütün işyerlerinin işyeri hekimi istihdamı ile İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kurullarını çalıştırmaları SSKBölge Müdürlüğü�nce denetim altına alınmalıdır. Bu işyerlerindeki sigortalıların acil durumlar dışında, ancak işyeri hekiminin sevki ile SSKdispanserlerine müracaat edebilmesi; dispanserde yapılan tıbbi işlemlerin sevk eden hekime rapor edilmesi; işyeri hekimlerinin dispanserlerin röntgen-laboratuvar gibi olanaklarından doğrudan yararlanabilmesi; dispanser başhekimlerinin işyeri hekimleri ile sorunların tespit ve çözümüne yönelik periyodik toplantılar yapmaları sağlanmalıdır.
Bu tür önlemlerin işyeri hekimlerinin verimli çalışmasını sağlayacağını ve bölgemizdeki sağlık hizmetleri krizini çözmede önemli katkıları olacağını tespit ediyoruz.
3- Hastanelerde �Hasta Kabul Merkezleri�nin kurulması
Tüm hastanelerde, dispanserlerden sevk ile gelecek olan hastaların ilk başvurularından itibaren tedavilerinin sonlandığı döneme kadar her türlü tıbbi-idari ve mali işlemlerini planlayan ve organize eden, hasta yakınlarının her türlü sorununu dinleyen ve çözümler üreten merkezler olarak çalışmaları gerekmektedir.
Sağlık kurumları içinde ve kurumlararası ilişkilerde bilgisayar teknolojisinin olanaklarından yararlanmak için adımlar atılmalıdır. Bu amaçla ilk aşamada sofistike entegre sistemler yerine öncelikli problemleri çözmekle sınırlı bir bilgi işlem projesi gerçekleştirilmelidir.
4- Hekim istihdamında geçici görevlendirmenin kaldırılması
Bölgemizdeki hizmetlerin hekim ve personel rotasyonları ya da geçici görevlendirme yöntemleri ile yürütülmesinin, hizmetlerin tıbbi doğruluğunu, etkinliğini ve hizmet kalitesini belirleyen en önemli faktörün �hasta güvenini�olumsuz yönde etkilediğini tespit ediyoruz. Bu amaçla her kurumun bölgedeki işlevinin belirlendiği ve bu işleve uygun kadro düzenlemesinin yapıldığı �çakılı kadro yöntemi�ni benimsememiz gerektiği görüşündeyiz.
5- Hizmetlerin bölgesel koordinasyonunun sağlanması
SSK İstanbul bölgesinin bir bütün olarak ele alınması, eldeki kaynakların (insangücü-altyapı ve finansman)sigortalıların sağlık ihtiyaçları için adaletli ve akılcı biçimde planlanması ve bu planların etkin bir biçimde uygulanması, güçlü bir bölge koordinasyon kurulunun oluşturulması ve bu kurulun istikrarlı ve disiplinli bir biçimde çalıştırılmasını gerekli kılmaktadır.
Bu kurul, hizmetin bölge çapındaki sorunlarını analiz etmek, gerekli bölge içi istihdam tedbirleri, yeni servislerin açılması, varolanların birleştirilmesi veya kapatılması, hastaneler ve dispanserler arasındaki hizmet ilişkilerinin tanımlanması dahil her türlü bölge içi tedbiri almak, uygulamaları izlemek ve denetlemek konusunda sistemli ve yoğun bir çalışmaya girmelidir. bu kurul bölgedeki hastanelerin atanmış yöneticilerinin yanında bu hastanelerdeki seçilmiş kurulların temsilcilerini de kapsamalıdır. İstanbul Tabip Odası, ancak böyle bir işbirliği ile bölgemizdeki hizmet krizinin altından kalkılabileceği görüşündedir.
İstanbul Tabip Odası SSK Hekimleri Komisyonu Çalışma Grubu
***
Bir tıp haberinin anatomisi
İSTANBUL TABİP ODASI - İLETİŞİM BÜROSU
Öykünün başlangıcı bizim, yani İstanbul Tabip Odası İletişim Bürosu için birkaç ay öncesine dayanıyor. Ekim ayında gazetelerde bir haber çıkmış, haberin içeriği ve şekli özellikle dikkatimizi çekmişti. Biz de o sıralarda kaygılarımızı ve eleştirilerimizi basın organlarına bir faksla iletmiştik. Ancak aynı haberin gazetelerde hiç bir yenilik taşımadığı halde 9-10 Ocak tarihlerinde yeniden yayınlanması iyice ilgimizi çekti ve bu haberle ilgili süreci sizlere aktarmak istedik.
Ekim ayında bir çok gazete ve dergide iktidarsızlık, isteksizlik ve erken boşalma yaşayanlara çözüm için yeni bir adres gösterildi:Dr. Hindal Erol. Doktorun isim, adres ve telefonlarını da içeren haberde penise ilaç uygulama tekniği anlatılıyordu. Dr. Erol bir basın toplantısı düzenleyerek PIT yönetimini daha önce uyguladığını ve başarılı olduğunu açıklamıştı. Bunun üzerine İTO İletişim Bürosu olarak basın organlarına çektiğimiz faksla, PIT uygulamasının üroloji uzmanlık alanına giren bir çalışma olduğunu, Dr. Erol�un pratisyen hekim olduğunu ve İstanbul�da serbest tababet yapma yetkisinin bulunmadığını belirttik. Dr. Erol�un yapmış olduğu araştırmalara saygın bilimsel dergilerde ve indekslerde rastlamadığımızı bildirdik. Ayrıca haberde iktidarsızlığın ve kısırlığın aynı hastalıklar gibi gösterilerek yanlış bilgilendirme yapıldığına dikkat çektik. Global gazetesi hariç diğer basın kuruluşlarının, haberi kendilerine veren kaynağı doğru olarak kabul ettiğini ve bağımsız/uzman kişilerden görüş alma gereği duymamış olduklarını kaygıyla vurguladık.
Yaklaşık 200 basın organına giden faksımıza karşılık yanıldığımıza dair bir yanıt gelmedi. İyi mi, kötü mü, bilemiyoruz.
Aylar sonra aynı haberin, aynı şekilde yayınlanması medyada tıp haberlerinin ne şekilde hazırlandığına, mesajların hangi yollarla iletildiğine ilişkin ipuçları verdi:
* Tüm haberlerde benzer başlıklar kullanılmış, haberler tek bir kişi tarafından yazılmış gibiydi.
* Tüm haberler iki gün gibi çok kısa bir sürede yayınlanmıştı.
* Hiç bir haberde konu, uzmanlarına danışılmamış, sadece tek bir haberde bir başka kişinin görüşü alınmıştı.
* İlk haberde isim, adres ve telefon vardı; ikinci haberde açık olarak adres olmasa da tek bir isim referans gösteriliyordu.
* Hiç bir haberde haber yazarının ismi, imzası bulunmuyordu.
İşte hergün gazetelerde gördüğümüz onlarca haberden birinin biraz ışığa tutularak ortaya çıkarılabilen öyküsü. Hepimize sorumluluklar düşüyor.
Yaptığımız araştırma sonucu, haberin bir halkla ilişkiler çalışması sonucu yayınlandığını saptadık. Az sayıda gazetecinin ise haberi şüphe ile karşıladıklarını ve bu nedenle de yayınlamadıklarını öğrendik. Bu kişilere mesleki etik adına teşekkür etmek istiyoruz.
Bu arada reklam sektörünün kendi iletişim yayını olan Media Cat dergisinde rastladığımız ve reklam ve halkla ilişkiler şirketleri yöneticilerine ait görüşler bizim için biraz olsun teselli kaynağı oldu. Bu yazılardan birini size iletiyoruz:
(Meida Cat Dergisi, Sayı 3/18, Haziran 1996, PR şirketleri)
Reklamverenlerin en çok istekli oldukları, en hassas oldukları ve zaafiyet duydukları haber konusu çoğu kez reklam bütçesinden büyük pay alabilmek için bir pazarlık aracı olarak kullanılıyor. Önemsiz bütçe veren ya da hiç reklam vermeyen reklamverenlerin haber değeri taşıyan etkinlikleri medya tarafından dikkate alınmazken, medyaya büyük bütçeler yönlendiren reklamverenlerin olur olmaz, gerekli gereksiz etkinliklerini medyada sık sık haber olarak görebilmek mümkün. Medyanın reklamveren etkinliklerine bakış açısı bu olunca, halkla ilişkilercilerin de medyanıntemsilcisi olarak kabul ettikleri muhabirlere bakışları genellikle pragmatikleşiyor. Muhabirlere cep telefonu hediye edilmesi girişimlerinde en taze örneklerini yaşadığımız bu etik dışı yaklaşımlardan bu sektördeki bazı profesyonellerin de halkla ilişkileri medyada haber yayınlatmaya indirgeyen reklamverenlerden farklı algılamadıklarını görüyoruz.
Halkla ilişkilerde önemli olan anlatmak, bilgi vermek, ürün-hizmet veya kuruluş hakkında kamuyu aydınlatmak, ilgisini kazanmak ve eğitmektir. Buna karşın profesyonel halkla ilişkiler şirketlerinin tamamına yakın bölümünün başarılarına gösterge olarak medyada yayınlanan etkinlik haberlerini st/cm ve saniye cinsinden, yayın sayfası ve yayın kuşağına göre hesapladıklarını görüyoruz. Bu yaklaşımın halkla ilişkilerciler açısından paradoksal yanı bir yandan yaptıklarının reklam olmadığını iddia ederek, öte yandan yaptıklarının sonuçlarını reklam hesaplama ve ölçme teknikleriyle izah etmeleridir.
***
�Tiryaki Kukla�ya ödül
Dr. Mustafa Sütlaş
Sigarayla ilgili önemli günlerden birisi olan 12 Mart �Dünya Sigaraya Hayır Günü�nde İngiltere�den gelen bir haber bizi sevindirdi. Aynı zamanda bir psikolog olan ve 4 yıldır İngiltere�de bulunan, sağlık propagandası ve tanıtımı (HealthPromotion)konusunda eğitim alan ve eğitimden sonra da aynı konuda çalışmayı sürdüren Seher Kayıkçı�nın yürüttüğü bir proje Londra�nın Kuzey Thames Bölgesinde �İnme ve Kalp Hastalıkları Kongresinde� bir ödül kazanmış.
Seher Kayıkçı�yla yaptığımız görüşmede 2 yıldır yürüttükleri bu çalışmanın yerel bir kamu örgütünce desteklendiğini öğrendik. Kayıkçı �Tiyatro Ala-Turka� adlı bir Türk tiyatro grubuyla yaptığı bu çalışmada, sigara içme konusunda Londra�da önde gelen gruplar arasında olan Türklere yönelik bir kampanyayı sürdürüyor. Dil birliği ve aynı ulustan olma gibi nedenlerle daha kolay bir ilişki kurulduğu için bölgede yoğun yaşanan türklerin toplu bulunduğu yerlerde sundukları �Tiryaki Kukla�adlı kısa bir seyirlik güldürüde sigaranın insan sağlığına zararlarını, özellikle de pasif içici durumunda olan çocuk ve hamile kadınlara yönelik olumsuz etkilerini dile getiriyorlar.
Londra�da yaşayan ve Türkçe konuşan toplulukta sigara içme oranının erkeklerde %74, kadınlarda ise %45 olması noktasından hareketle ve bu kesimin tiyatro gibi görsel ve birebir ilişkinin kurulduğu doğrudan bir yöntemle daha kolay etkilenebileceği öngörüsüyle bir oyun ile mesajın verilmesi planlanmış. Sonuç başarılı olmuş. Özellikle toplu yaşanılan yerlerde ilk anda yaşanan ilgisizlik biçimindeki tepki sonra tam bir katılıma dönüşmüş.
Çalışmayla ilgili olarak Seher Kayıkçı; �Kimsenin bu oyundan sonra sigarayı bırakmasını beklemiyoruz. Amacımız özellikle pasif içicilik konusunda insanları bilinçlendirmek�derken, izleyiciler; �bu oyundan sonra sigarayı bırakmayı daha ciddi olarak düşünmeye başladım�, �ben zaten çocukların yanında içmeyin derdim, şimdi hiçkimseyi içirtmemeye kararlıyım�, �sigaranın zararlarını bildiğimi zannederdim, şimdi aslında çok az şey bildiğimi farkettim�biçiminde tepkiler vermişler.
Seher Kayıkçı�nın verdiği bilgilere göre; İngilizceye çevrilmek üzere olan oyun, okullarda da sunulacak ve radyo-tv�de yayınlanacakmış. Ayrıca �Tiryaki kukla�nın yeni bölümünde sigaranın nasıl bırakılacağını anlatacakları yeni bir oyun hazırladıklarını bildiren Kayıkçı; Türkiye�de sigara ile savaşan her kişi kurum ve yapılanmayla ilişkiye geçmek istediklerini belirtti.
***
TTB, YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI ÇALIŞMALARINI DEĞERLENDİRİYOR: YAPABİLECEĞİMİZ ŞEYLER VAR
TTB 1993 yılından beri Yüksek Sağlık Şurası'nın üyesidir. Şura kararları danışma niteliğinde olup, mahkemelerden gelen bilirkişi taleplerini yanıtlar.
Ancak geleneksel olarak mahkemelerce ceza davaları başta olmak üzere (zaman zaman idari davalarda da)Yüksek Sağlık Şurası görüşü istenmektedir. Ceza davalarında TCK'nın 455. madde (ölümlü davalarda), diğer davalarda ise 459. maddesi uygulanmakta, bilirkişi görüşü ve verilen oranlar doğrultusunda mahkemeler karar almaktadırlar.
Bu çerçevede, TTBBaşkanı Füsun Sayek'in Şura çalışmalarını değerlendiren bir yazısını yayınlıyoruz.
Yüksek Sağlık Şurası'nda görüşülen dosyaların büyük oranı "hekimler ile ilgili konularda"açılmış davalardır. Çok az oranda diğer sağlık meslekleri (ebe, hemşire), yine az oranda dosya da hekim olmadığı halde tıp uygulaması yapan kişilerle ilgilidir.
Görüş sorulan dosyaların azımsanmayacak bir kısmı acil başvurularda varolduğu düşünülen sorunlarla ilgilidir (% 20).
Bunun yanı sıra bazı uzmanlık dalları ile ilgili daha yoğun başvuru olduğu gözlenmektedir, ki bu dallarda da acil konular ağırlıklıdır. Tüm başvuruların %30'u kadın doğum, %17'si ortopedi, % 10'u genel cerrahi, % 13'ü de iç hastalıkları konularındadır. Bu dallarda acil hizmet gerektiren konulardaki dosyalar ağırlıktadır. % 4 oranında anestezi ile ilgili konu, % 3 oranında göz hastalıkları, % 2 oranında radyoloji, % 7 oranında kızlık zarı muayenesi gibi adli rapor konuları gündeme gelmiştir.
Yüksek Sağlık Şurası'nda hekimlerle ilgili alınan kararların olumsuz olmasını etkileyen bazı durumlar vardır. Bunları şöyle toparlayabiliriz:
1- Hasta dosyaları:Günlük hekimlik yükümüzün ağırlığı nedeniyle sıklıkla ihmal edebildiğimiz bir konudur. Oysa ki iyi tutulmuş bir dosya hem mesleki bir zorunluluktur; hem de öykü, soygeçmiş, FM, tanı, kanaat, günlük izlemler, ameliyat notları, ameliyat sonu izlemlerinin ayrıntılı biçimde dosyalara işlenmesi yasal bir sorunla karşılaşıldığında hekimler lehine önemli kanıt olmaktadır.
2- Bilgilendirilmiş onam alınması da hem mesleki hem yasal bir zorunluluktur. Hastalarımızın anlayacakları bir dille bilgilendirilmeleri ve bunun yazılı bir onam (rıza) formunda imza altında alınmasını karşılıklı yanlış anlamaları ve gereksiz hak arama çabalarını büyük ölçüde engelleyecektir. Kurumlarınızı bu formları kullanmaya teşvik etmelisiniz. Ayrıca, kendi özel çalışmalarınızda da mutlaka kullanmalısınız. Pek çok kurumda hastaneye yatış sırasında genel anlamda alınan imzalı form bu amacı tam kapsamamaktadır ve her türlü müdahaleye ilişkin ayrı yazılı onam alınmalıdır. Yüksek Sağlık Şurası'na gelen dosyaların önemli bir kısmı kişilerin tam bilgilendirilmemelerinden kaynaklanmaktadır.
3- Yalnızca adli vakalar için değil; tüm hastane ölümlerinde otopsi önemlidir. Ülkemizde otopsinin çok az yapılıyor olması hekimler için bir dezavantaj olmaktadır. Böylece tıp ortamının gerçek ve adil denetim mekanizmalarından biri kullanılamamaktadır. Pek çok adli vakada klasik otopsi yapılmamakta ve dış görünüş kanaat olarak verilmektedir. Bu da hekim hataları ile ilgili karar alınırken hekim aleyhine kararları kolaylaştırmaktadır. Hekimler olarak hem adli hem diğer ölümlerde otopsi isteyelim ve klasik otopsi yapılma oranlarının arttırılmasına çalışalım.
4- Son olarak çok önemli bir noktaya değinmek gerekiyor:Sağlık sistemi altyapısı. Hepimiz; hiç de olumlu olmayan bir sağlık sistemi altyapısı içinde hizmet vermeye çalışmaktayız. 3 dakikada bir hasta muayene etmek zorunda kalan hekimlerin bilgilendirilmiş onam almalarının ve hatta dosya tutmalarının mümkün olamayacağı ortadadır. Ancak bunun hem yasal hem de mesleki sorumluluk olduğu gözönüne alınarak örneğin her hastaya 15 dakika ayırma ilkesini biz hekimler yaşama geçirelim.
Gerekli teçhizatı, sarf malzemesi ve personeli olmayan durumlarda hekim yanlışları artmakta ve tüm bu olumsuzlukların sorumluluğu hekimin omuzlarına çökmektedir. Mesleğimizi uygulamamızı engelleyecek bu altyapı eksiklikleri ile ilgili olarak çalıştığımız kurumların yöneticilerine istekte bulunalım. Bu isteklerin birer kopyasını meslek örgütümüze iletelim. Böylece ilgililerin sorumluluk alıp altyapıyı düzelteceklerini umuyoruz. Ayrıca bu yolla yasal bir olumsuzluk ortaya çıktığında gerçek sorumluların belirlenmesi de sağlanabilecektir.
Ülkemizde ilk yardım ve acil hizmet örgütlenmesinin yeterli olmamasının sorumluluğunun önemli ölçüde hekimin omuzuna bırakıldığı açıkça görülmektedir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı'nı göreve çağrıyoruz. Sizler de kendi illerinizde ilk yardım /acil hizmet altyapısının varolup olmadığını denetleyip, eksiklikler konusunda sorumluları uyarmayı sürdürmelisiniz.
TTB örgütü "iyi hekimlik" kavramının yaşama geçirilmesi için tüm gücüyle çalışmaktadır. İyi hekimlik yapan meslektaşlarının her koşulda yanındadır. Hep birlikte; daha nitelikli hizmet verebilmenin, mesleki doyum sağlamanın, halkımızın sağlığına katkıda bulunmanın koşullarını yaratmalıyız. Bu alanda bizler üstümüze düşeni yaparken, sorumluları göreve çağırmak da ne yazık ki bize bir sorumluluk olarak yüklenmektedir. O halde daha çok ses çıkaralım, hem haklarımızı hem halkımızı koruyalım.
***
Yasaya aykırı HEKİM İLANLARI
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 16. maddesi Ticari Reklam ve İlanlarla ilgili hükümleri içermektedir. Aynı yasanın 17. maddesine dayanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan "Reklam Kurulu"nun 18 üyesinden birisi de, Türk Tabipleri Birliği temsilcisidir.
4077 Sayılı Yasa'nın, ticari reklamlar ve ilanlarla ilgili 16. maddesi uyarınca, "Ticari reklam ve ilanların yasalara ... uygun, ... olmaları esastır..."
1219 Sayılı Yasa'nın 24. maddesi uyarınca; "Mesleklerini uygulayan hekimler hastalarını kabul ettikleri yer ile muayene saatleri ve uzmanlıklarını bildiren ilanlar verebilirler. Diğer biçimde ilan, reklam ve benzerlerini yapmaları yasaktır."
Yani, 1219 Sayılı Yasa'nın 24. maddesinde tanımlananın dışında ilan ve reklam yapan hekimler, aynı zamanda 4077 Sayılı Yasa'nın 16. maddesine de aykırı davranmış olmaktadırlar.
Tabip Odası, hekimlerin reklam ve ilanlarıyla ilgili, 1219 Sayılı Yasa'nın 24. maddesi ve Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi'nin 8. ve 9. maddelerine aykırı davrananlar hakkında, disiplin soruşturmaları açmakta ve ilgili hekimler Onur Kurullarına sevkedilmektedirler.
Bölgenizde saptadığınız yasaya aykırı reklam ve ilanların, yazılı ise; aslını ve yayın tarihini, görsel ise; yayınlayan kuruluş, yayın saati, tarihi (elde edilebilirse) yayın kasetini Konseyimize iletmenizi dileriz.
Gönderilecek olan bilgi ve belgeler ile Reklam Kurulu Başkanlığı'na başvurulacak, yasanın gereğinin yapılması istenecektir.
Saygılarımızla,
Dr. Hakan Giritlioğlu (TTB Hukuk Bürosu), Dr. Eriş Bilaloğlu (TTB Merkez Konsey Genel Sekreteri)

TIBBİ DEONTOLOJİ NİZAMNAMESİ'nden
Madde 8: Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veçhe verilemez.
Tabip ve diş tabibi, yapacağı yayınlarda tababet mesleğinin şerefini üstün tutmaya mecbur olup, her ne suretle olursa olsun, yazılarında kendi reklamını yapamaz.
Tabip ve diş tabibi, gazetelerde ve diğer neşir vasıtalarında, reklam mahiyetinde teşekkür ilanları yazdıramaz.
Madde 9: Tabip ve diş tabibi, gazete ve sair neşir vasıtaları ile yapacağı ilanlarda ve reçete kağıtlarında, ancak ad ve soyadı ile adresini, Tababet İhtisas Nizamnamesi göre kabul edilmiş olan ihtisas şubesini, akademik ünvanını ve muayene gün ve saatlarını yazabilir.
Muayenehane kapılarına veya binaların dışına asılacak tabelaların ebadı ve adedi, mahalli tabip odaları tarafından tesbit edilebilir. Tabipler ve diş tabipleri, tabip odalarının bu husustaki kurallarına riayet etmekle mükelleftirler.

1219 Sayılı TABABET ve ŞUABATI SAN'ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN'dan
Madde 24: Mesleklerini uygulayan hekimler hastalarını kabul ettikleri yer ile muayene saatlerini ve uzmanlıklarını bildiren ilanlar verebilirler. Diğer biçimde ilan, reklam ve benzerlerini yapmaları yasaktır.
***
14 MART
Numune�den Taksim�e 14 Mart 1997
28 Ocak günü Haydarpaşa Numune Hastanesi�nde başlayan toplu nöbetler, her hafta ayrı bir gündemin ele alındığı gece etkinlikleri oldu. 14 Mart Sağlık Haftası�nda yoğunlaştı, nokta Taksim Meydanı�nda kondu. Numune�de gemici fenerleriyle başlayan arayış, Taksim Atatürk Anıtı önünde toplanan 500 hekimin bir ağızdan 97 Bildirgesi�ni okumasıyla son buldu.
Bu arada Okmeydanı�nda saat 21:00�de ışıklar söndürüldü, sendika temsilcileriyle birlikte sürekli aydınlık için alkış tutuldu, Taksim�de acil ziyareti sırasında hastalara bayram şekeri dağıtıldı, Bakırköy Ruh Sinir�de tiyatroseverlerle beraber toplu nöbette �Bir dakika aydınlık için� mumlar yakıldı, Küçükçekmece Sağlık Grup Başkanlığı�nda sağlık reformunu simgeleyen balonlar patlatıldı, Şişli Etfal�de derme çatma ortamlarda acil hizmeti veren hekimlerle dayanışma sergilendi, Çapa�da tıp eğitimi üzerine akademik yaklaşımlar paltolarla oturulan anfilerde gündeme alındı.
İstanbul�da yakalara bine yakın kokart takıldı. Hekimlerin 97 bildirgesi binden çok hekim tarafından imzalandı. Gazetelerde yayınlanması için 30 milyon TL bağış toplandı.
Sağlık Haftası sırasında �Dr. Nejat Yazıcıoğlu İşçi Sağlığı ve Meslek Hastalıkları�, �Tıp Hizmet�, �Tıp Bilim�, �Sevinç Özgüner Barış-Demokrasi-İnsan Hakları�ve basın ödülleri törenle sahiplerine verildi.
Toplu nöbetlerin her birine farklı hekim grupları katıldı. İnançlı ve kararlı bir grup hekim ise etkinliklerin belkemiğini oluşturdu. Onlar çaresizlik yerine alçakgönüllü ama sabırlı bir eylem çizgisini benimsemişlerdi. Bu etkinlikler sayesinde bazen aciller, bazen birinci basamak sağlık hizmetleri gazete sayfalarında geniş yer buldu.
Bu etkinliklerin inatçı izleyicileri basın emekçileri oldu. Gecenin kör karanlığında, İstanbul�un en uç noktalarında Tabip Odası toplu nöbetlerinde ne yapıldığını, ne söylendiğini izlediler, emeğiyle yaşayan iki meslek grubunun gece buluşmalarının özverili konukları oldular.
Bu toplu nöbetler vesilesiyle Tabip Odası�nın görüşleri güncelleştirildi, sistemleştirildi. Bu rüzgara basın yer verdi. 14 Mart günü Atatürk Anıtı�nı çelenklerle donatan sağlık kuruluşlarının yöneticileri destek verdi.
Hekimlik onuru ve mesleki gelecek için biraraya gelen birkaç yüz sorumlu hekim, umudun ve saygınlığın emek ve eylemden geçtiğini böylece kanıtladılar.

***
FORUM:
SAHTE DÜNYALAR
(TEMEL�İN GÜNLÜĞÜNDEN)
Bugünlerde nasılsın diye hal hatır soran dostlara �Türkiye gibi�diye yanıt veriyorum.
Geçenlerde bir sabah hastaneye giderken kapıda yaşlı bir beybaba �aslan doktor allah seni devletimize bağışlasın�demişti de ne diyeceğimi bilememiştim. Öyle ya düşünün şimdi. Mehmet Ağar�la benim devletim hiç aynı kefeye konacak cinsten mi?Yani ben acaba hangi devlete bağışlanıyorum? Muhtemelen beybabanın sözünü ettiği devlet kökü kuvay-ı milliyede olan devlet. Lakin o devlet şimdi pek ortalarda görünmüyor. Şimdiki cumhuriyet �inananların kurduğu bir cumhuriyet�.
Tarih mandacıların ve İngiliz Muhiplerinin hep ateistlerden teşekkül ettiği yönünde bir yığın belge ile doludur (!). Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit�de ateistti zaten.
*****
Ülkemizde bir demokrasi mücadelesi verildiğini biliyorum, bu işi de sadece bizim çocukların yaptığını falan düşünürdüm, hani şu insan hakları vesaire�ciler var ya onların. Oysa ne cevherler varmış da haberimiz yokmuş. Siz misiniz imam hatiplerle uğraşan?Ankara�da beş yıldızlı otellerde akşam yemekleri ve kürsüde sağ cenahta siyaset yapan mümin vatan evlatları.
�Hele bir kapatsınlar da görelim�diyorlar. Salonu tıka basa dolduran mebzul miktardaki sakallı muhteremler �bir vuslat heyecanını�andırır tarzda coşku seli içinde hatibi alkışlamakla meşgul!Vallahi bu adamlar pek solculara benzemiyorlar. Bizden askerlere hatırlatması...
*****
Salonu dolduran sekiz-onbin kişi �Türkiye laiktir laik kalacak�diye bağırıyor. Böyle coşkulu ama hafif de ajite toplulukların kompetan hatibi sayın Cumhurbaşkanımız �sizinle övünüyorum�diyor mikrofondan. Ve halk rejim konusundaki kaygılarının bir güvencesi olarak duygu ve düşüncelerini cumhurbaşkanında sembolize ediyordu. O cumhurbaşkanı ki rejimi duvara toslatma konusundaki mahareti tarihsel olarak tescil edilen bir kişi olmasına rağmen.
�Laik faşistler�bir güvence arıyorlardı.
�Sizi refah iktidarından ancak ben korurum�diye oylarını alan bayan, şartlar nasıl seyrederse etsin �ya iktidarda kalacağız ya iktidarda kalacağız�diyordu.
Ya şu ANAP�a ne demeli?�aslında sekiz yıllık eğitim şart ama, işte alt yapı, zaman meselesi falan, hem sonra erken seçim kapıda iken şimdi gerginlik yaratmayalım, sonra tarikat oyları vs. vs. Hani şu İstanbul�lu seçmenlerin meclise 15 milletvekili gönderdiği ANAP.
Bir de �dut yemiş bülbüller�var. Sanki tarikat oylarına talip olan parti azmış gibi, tarikat bağlantılı oylara talip olan sayın Ecevit. Nedense hiç sesi çıkmıyor. Çıt yok. Ama haklı, imam hatip orta okullarını yeniden açan kararların altında başbakan olarak imzası bulunan Ecevit�in şimdi karşı tavır sergilemesi o dillere destan tutarlılığına gölge düşürür.
Sonuçta parlamentodan pek hayır çıkacak gibi görünmüyor.
O zaman laik faşistlerin yapacağı tek şey cumhuriyetin ordusu ve onun cumhurbaşkanına güvenmek. Haydi hayırlısı. Ben böyle durumlarda hep arada olanlara çok üzülürüm. Tamam bu dinciler azıttı ama askerde hep �sağ�gösterip �sol�vuruyor. Çözüm ya resulallah!
*****
Geçenlerde sizin için Elazığ�lılar ve Erzurumlular gecesine iştirak ettim (iki şehir adeta kan kardeştirler malum nedenlerle). A bir de baktım ki Mehmet Ağar içeri girdi. Her iki toplantıda da bir alkış seli koptu ki sormayın. Ve hemen tezahüratlar. �Türkiye seninle gurur duyuyor�. Bir kısım mafyatik babaların da geceye renk kattıklarını belirtmeden geçemeyeceğim. O akşam Mehmet Ağar�a gösterilen teveccühten çok heyecanlanmış olacağım ki �milliyetçi�olmaya karar verdim.
Bu kararımda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. Hakan o golü atıp, Seedorf�ta penaltıyı havaya dikince Hollanda�yı yendiğimiz o gece Taksim�e çıktım. Hemen oracıkta elli altmış kişilik bir grup istiklal marşı okuduk. Biraz sonra kalabalık arttı bir daha okuduk. Sayı giderek artıyordu bir daha, bir daha, bir daha, her okuyuşumda sanki bilinmeyen dünyaları fethediyordum. Adriyatik�ten Çin Seddi�ne kadar.
Bu ülkede mutlu olmaya karar verdim. Kızımı da yaşı gelince imam hatip okuluna vereceğim iş bitecek.
*****
Bazen ortada pek ciddi bir şey yok da �bir kısım medya�nın gazına mı geliyoruz diye içimden de geçmiyor değil.
***
UMUT ARTIK BURADA, Kaf Dağı�nın ardında değil
Dr. Muhammet Can
�karadeniz karadeniz / fırtınalar içindeyiz / dört karanfil verdik sana / her biri bir engin deniz, M. Gümüş�
Bir zamanlar Şırnak�a bağlı Aslanbaşer köyünde tüm ağaçları kökleriyle birlikte yakmışlar, doksaniki, doksanüç ve doksandörtte. Kara kış bitip de bahar geldiğinde o kökleri yanmış ağaçlar her taraftan fışkırarak sürgünler vermiş dağlayanlara inat. Bu ağaçların kökünü merak etmiş bazı �şalgam suyu�içicileri. Tez emredip on metre kazdırmış ve sertleşmiş kara taş ve kaya parçalarından başka birşey bulamamışlar. Merakları geçmeyen �üveit gözlü�yırtıcılar, bu taş parçalarını merkez laboratuarında incelemeye göndermişler. Sonuç:Taş parçalarının içinde milyonlarca tohum ve sürgüne hazır filizlenmeler mevcut. Yani �yaşam kaynağı�açısından müspet... Üstü örtülemeyen bu durum daha sonra Anadolu�da dinazor fosili bulundu diye haber yaptırılmış.
Bugün memleketimizde herşey sanki �tersdüz olmuş�tepesi aşağıda gibi durmaktadır. Tam bir kavram kargaşası ve bilinç bulanıklığı onbeş yıldır çevremizde, �diplomalı ve sırıtkan�bir cumhuriyet rejimi karekteriyle abide gibi durmakta; sol�dan nefes almanın, muhalif olmanın faturası bir şekilde ödettirilmektedir. Piyasada bol miktarda bulunan laiklik sakızını çiğneyenlerin ise, halka dayattıkları �kırk katır mı, kırk satır mı�oyunu ve gerektiğinde �milli birlik ve beraberliğimiz�için çetelerle aynı masada oturacağı/oturduğu aşikardır. Ancak bugün kabak yarılmıştır ve içerisinden kötü kokular gelmektedir. Apoletli ithal edilerek veya malum sakızı çiğneyerek yapıştırılması olanaksızdır. Krizis ortadadır ve çözümü de halka dayatılan yoksullaşma ve baskı olarak sunulmaktadır. Lakin halk da, �ben durumu hep yaşıyorum zaten�diyerek, sekiz aydır kirli savaş ve özelleştirmede gösterdiği üstün başarı ile övünen �legalize din istismarcılarına�sığınmaya zorlanmaktadır.
Yine aşırı memleket sevgisinden dolunayda �insani değerler�i içmeye alışanlar, bir kasım başında içtikleri �değerlerde�boğuldular. Sadece kudurmuş gibi sağa-sola bakınan bir yaratık kıpkızıl bir halde yüzerek kıyıya ulaşmayı başardı. Tüm bu gelişmelere binaen hukuk deyince imha etmeyi, demokrasi deyince sömürü ve demagojiyi, devlet deyince de baskı ve zoru anlayan diğer kaderdaşları ise, aşırı memleket sevgisiyle kazayı atlatmak için debelenirken, mevlid ve dualarla yeniden dişlerini bileylemeyi sürdürmektedir. Çarpılan duvarın katsayısı on üzeri kırkbeş olduğu için, topyekün bir kurtarma harekatı ülke sathında yürütülmektedir. Bunun için sabahları �ibadetli ülke geyikleri�, öğlenleri ibadetli ülke geyiklerinden kurtulmak için geliştirilen �apoletli-boynuzlu tos konçertosu�, akşamları ise �ye-iç-geğir ağır ol batman gel ve kral çıplak görüntü koruyucuları�, arsızca halkın üzerine salınmaktadır.
Gecemiz-gündüzümüz ağzından salya akanların, sözde bizi birileri adına aydınlattığı söylenen görsel ve işitsel kutularında satışlarıyla/satın alışlarıyla dolu geçiyor artık. Ama nafile. Azıcık azıcık da olsa mart ile birlikte doğa yine kaynaşmaya başladı. Yaşanacak güzellikler ve emeğin değeri için sevişenler yıllardır tohumlarını kanlarıyla, gözyaşlarıyla ve dipdiri bedenleriyle toprağa akıttılar. Ne postallar, ne dolunay sırtlanları, ne kar-fırtına ve ne de acımasız yıllar ve ihanetler yokedemedi onların yeşermesini. Onaltımart, otuz mart ve mayısın ilk günü sevgi seli, güç ve dayanışma seli olarak düzenin �karşıtı ve dışını�yeniden yaratmaya azmetti ve koyuldu.
Geviş getiricilerin uyguladığı amansız imhalarla birlikte, bir başka şey daha yaşanmaya başlamıştır. Yaklaşık yarım asırdır, koparılan çiceklerin ve sürekli dalları budanan, nihayet sürgünü daha da durdurulamazsa; tomruk tomruk kesilerek urganlarla yosun tutmuş dipsiz kuyulara savrulan ağaçların; inadına ve inadına yerin yedi kat dibinden geliyormuşcasına yeniden filizlenmesidir.
Karadenizin dalgalarını bilir misiniz? Apansızın kabarır bazen, yaz-kış-bahar demeden. Bütün bir kıyı günlerce haftalarca inler durur. Kabaran dalgaların ta derinlerinden fısıltı gibi bir ses ulaşır tüm yaşayan canlılara:�Ey üreten insanı ve onun güzelliğini yaratan doğa, insanları eşit dünyaya getirip, eşit bu dünyadan götürüyorsunda; neden adaletli yaşamaları için bir �yaşam biçimin� yok? Doğa çok alınmıştır dalgaların sitemine. �Var�der yüksek sesle, �inanmıyorsan gel de bak�nasır tutmuş ellere, kireçlenmiş sırtlara, perdelenmiş-katmerleşmiş gözlere. Gel de bak. Bak ki �belki beni de ikna edecek�birşey söylersin. �Böyle gitmez�i dedirtecek bir �yol�bulursun.
***
İMAJ SORUNU
Dr. Niyazi Uygur
28 Kasım 1996 günü hastanemizde "Ülkemizde Ruh Sağlığı Reformu'nun 17. Yılı" adı altında bir basın toplantısı düzenlendi. Bu toplantıda çoğunluğunu basın-yayın görevlilerinin ve siyasi bir partinin ilçe örgütünün oluşturduğu konuklara Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Yıldırım Aktuna'nın 17 yıl önce atandığı Başhekimlik döneminde hastanemizde başlattığı reform çalışmaları broşürler, sözel ve görsel sunumlarla aktarılmıştır.
Premier adlı özel bir kuruluşa hazırlatılan bu toplantıda dağıtılan hayli masraf ve emek ürünü olan broşürlerde 1994 yılının ikinci yarısından bu yana Başhekim Sayın Dr. Arif Verimli'nin çabaları "Çadaşlaştırma, Modernleştirme ve Toplumla Kaynaştırma" başlığı altında toplanarak -sanırım önem sırasına göre- sıralanmış ve "büyük çoğunluğunun devlet kaynakları dışında gerçekleştirildiği" özellikle vurgulanmıştır.
Onca emek, masraf ve iş yitimine malolan bu çabaların üstüne -kötü bir rastlantı sonucu- 28 Ekim 1996 günü Arena programında Elazığ Ruh Sağlığı Hastanesi'nin görüntüleri bir kara leke gibi düşmüş olacak ki MEDYA'da pek ses getirmemiştir. Nasıl getirsin ki:
Öncelikle "Ülkemizde Ruh Sağlığı Reformu" yazılı etiket tutmamış ve düşmüştür.
Arena'ya çıkacağını bilmediğimizden Sayın Bakanımızın bu toplantıya katılmaması bizleri üzmüş olsa da isabetli olmuştur. Ya o programa yakasında "Ruh Sağlığı Reformu" rozati takmış olarak çıkmış olsaydı, üzüntümüz çok daha fazla olacaktı.
Bu türden basın toplantıları ve gösterileri Başhekim Dr. Yıldırım Aktuna'nın tartışılmaz karizmasını korumasını sağlamaz. Aslında buna gereksinimi de yoktur. Ama görüldüğü gibi Sağlık Bakanı Dr. Yıldırım Aktuna'yı yıpratabilmektedir. Üzerinden kırsal yağ damlayan abartılı övgüler arasına yerleştirilmiş "Devlet kaynakları dışında gerçekleştirilmiştir" tümcesi içeren, bir sürü yanlış-yalan, bir sürü eksiklik ve haksızlık basın bildirgeleri, bunlara iliştirilmiş "İKİNCİADAM" kartvizitleri kimlere ne anlatmaya çalışıyorsa?
Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Yıldırım Aktuna'nın imajını koruması için kendisini bakanlığa taşıyan kitlelere hizmet götürmesi yeterlidir. Bunun için yapılması gerekenler:
1- Türkiye'de ruh sağlığı yatak kapasitesini batı ülkelerinin standartlarının 1/2 ya da 1/3'ü olan 30.000'e ulaştırılması (Halen 6.000'dir).
2- Her eğitim hastanesine bir psikiyatri eğitimi birimi.
3- Her genel hastaneye bir psikiyatri servisi.
4- Her kamu sağlığı merkezine "Ayaktan Tedavi Ünitesi".
5- Mevcut ruh sağlığı hastanelerinin özel dal eğitim hastanelerine dönüştürülmeleri ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi standartlarının oluşturulması.
6- Tıp fakültelerindeki ruh sağlığı bölümlerinin yönetmeliklere uygun ve standart hale getirilmesi.
7- Çocuk psikiyatrisi, geriyatrik psikiyatri, psikiyatrik rehabilitasyon ve uğraş tedavisi alanlarındaki eksikliğin giderilmesi.
8- Alkol ve madde bağımlıları için kriz tedavi merkezleri dışında ülke genelinde bölgelere dağılmış, 25-30'ar yataklı uzun süreli tedavi ve rehabilitasyon merkezleri kurulması.
9- Temel insan hakları bağlamında ruh hastalarının kişilik hakları ve onurlarını MEDYAdahil her türlü taciz ve tecavüzden korunması.
Bunlar yapıldığı, ruh sağlığı hastaneleri 500 yatak kapasitesini aşmadığı taktirde, hastalar Ankara, Bursa, İzmit, Eskişehir, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Antalya, Konya gibi metropol özelliği kazanmış kentlerden başka kentlere taşınmak, Pendik'ten, Beykoz'dan Bakırköy'e taşınmak işkencesinden, rezaletinden ya da ilkelliğinden kurtulacaktır.
Ancak o koşullarda, hukuken ehliyetsiz ve çocuklar gibi korunmaya muhtaç hastaların gizi kamerayla çekilmiş çıplak bedenlerini teşhir nedenlerini haklı kılacak ilkellikler sona erebilir.
Ancak o koşullarda; zavallı meslektaşlarım sınırsız, sorumsuz, saygısız, saldırgan kameralar karşısında makyajsız görüntüleriyle devletin ve toplumun ayıp yerlerini kapatma paniği yaşamaktan kurtulabilirler. Sanki kendi ayıplarıymışcasına...
Ancak o koşullarda reform ve çağ atlama gösterilerinde avuçlarımız kızarana dek alkış tutar, kimbilir belki de sahneye çıkar oynarız. n
(Bu yazı Aura gazetesinin 9 Aralık 1996 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
***
KÜLTÜR - SANAT
Bertolt Brecht
Dr. Şükrü Bilge
..
çünkü senin nasıl göründüğün değil,
ne gördüğün
ve ne gösterebildiğindir
önemli olan!
Brecht'in önemi düşünceyi zora koşmasında yatar. İzleyicisine önerisi tektir:Varolanı sorgulamak-Gerekirse değiştirmek.
Burjuvaziye olan nefreti ise bir burjuva kentinin göbeğinde (Augsburg), tam bir burjuva ailesine doğmasında (1898) yatar. Babası fabrika müdürü, annesi ev kadınıdır. Halleri vakitleri yerindedir ve orta sınıf kültüre aittirler.
Liseyi bitirdikten sonra Münih'e tıp okumaya giden Bertolt'a, I. Dünya Savaşı'nın tüm hızıyla sürdüğü bu zorlu yıllarda, bir askeri hastanede sıhhiye erliği yapmak düşer.
Sefalete, acıya ve ölüme hastane yıllarında tanık olacaktır.
..
çoğumuz bu yıllarda karar verdik, daha fazla söz etmemeye.
deniz kıyısındaki kentlerden,
çatılardaki kardan
ve mahzendeki olgun elmaların kokusundan.
..
Gün doğarken başladı savaş,
birisi önümde, birisi arkamda,
diğeri yanımda düştü,
birisinin üstünde baştım,
birisini bıraktım,
üçüncüsü delik deşikti.
öldüler paramparça,
üçü de kardeşimdi!
Eğitimini bırakarak yazarlıkla geçinmeye başlar.
Oda Tiyatrosu'nda oyunlar sahnelediği bu ilk dönemde henüz belirgin bir siyasal çizgisi yoktur. Bireycidir ve dışavurumcu bir tiyatro anlayışıyla burjuvaziye duyduğu tiksintiyi, buna karşılık toplumdışı kişilere beslediği sevgiyi dile getirir çokluk. (Seçtiği kahramanlar topluma uyum sağlamaktansa ölmeyi yeğleyen kişilerdir).
I
Pazenden eteği,sarı eşarbı
Ve kara göller gibi gözleriyle
Parasız ve yeteneksizdi ama,
yine de uzundu saçları yeterince.
Soyardı hani şu 'centilmenleri'.
II
Ne iskarpini vardı, ne entarisi,
Ve bilmezdi duaları da!
Tertemiz yıkanamazdı hiç kendisi,
Ama, yine de Hanna Cash çocuğum,
Aslında temiz birisiydi!
Bir öneri üzerine Berlin'e gider (1924) ve Reinhardt'ın yanında dramaturgluk yapmaya başlar. Diyalektik materyalizmle ilgilenmekte, yeni bir dramaturji metodu tasarlamaktadır. Üniversitede derslere katıldığı ve sürekli okuduğu bu kendini yeniden eğitme sürecinde Marx'tan ve onun öğretisinden derinden etkilenir. (Epik Tiyatro sancılarını vermeye başlamıştır.)
Bu, Brecht'in sanatında toplumsal bilince geçtiği ve Siyasal Tiyatrosu'nun temelini attığı dönemdir.
Sahneye çıkmaya geldiniz siz buraya
Öyleyse; göstermelisiniz bize dünyayı olduğu gibi,
İnsan eliyle yapıldığını ve değişime açık olduğunu yani,
..
bu bir avuç insanın halini, ve onların yüz çizgilerini..
yalvaran, buyuran, yaltaklanan, aldatan ve yaralayan sözcükleri..
ÜçKuruşluk Opera (1928) ile dünya çapında ün kazanır. Kömür madenleri, emek, paranın gücü, ekonomik eşitsizlik ve işsizliktir şimdi konuları.
Siyasal eğilimleri hala bir bütünlük kazanmış olmasa da yaptığı toplumsal eleştiri apaçık ortadadır artık. Seçimini gerçeklikten yana yapmış, kapitalist düzenin düzensizliğini ve eşitsizliğini koymuştur ortaya.
Aristotales'ten beri süregelen ikibin yıllık geleneği sallıyordu Brecht. İnsanı değiştirilmez kabul eden, seyircinin sahnedeki olaya duygusal katılımını hedefleyen Dram Tiyatrosu'nun karşısına, insanın değişkenliğini araştıran ve seyircinin sahnedeki olaya düşünsel katılımını hedefleyen Epik Tiyatro�yu koyuyordu.
İzleyicinin duygularına kapılması istenmiyorduEpik Tiyatro'da, aksine aklını kullanması, olana bitene karışması ve yargıya varması isteniyordu. İzleyiciyi etkin kılıyordu özetle. Ve bu yolla toplumsal düzeni, dünyayı değiştirmeyi hedefliyordu.
Tiyatroda devrimdi bu!
..
Oyun yazarıyım ben,
Gördüğümü gösteririm,
nasıl alınıp satıldığını insan pazarlarında insanların
nasıl tuzaklar kurduklarını birbirlerine,
nasıl astıklarını birbirlerini
..ve nasıl seviştiklerini
ananın oğula söylediklerini
karının kocaya,
ve işçiye neler buyurduğunu işverenin..
1930'lar Büyük Bunalım'ı da getirir beraberinde. Hitler'in 12 yıl sürecek yükselişi başlamaktadır ve Brecht de bundan etkilenir doğal olarak. Almanya'nın o yıllarda iyice bozulan siyasal dengesi yalnızca düşünce düzeyinde mücadele vermenin anlamsızlığını ortaya koymuştur artık.
Sanatçılar, bilimadamları ülkeyi birer birer terketmeye başlarlar. Brecht de ailesini alarak Danimarka'ya geçer.
..zulüm yağmur gibi yağmaya başlayınca,
'dur!' diyen olmaz artık
cinayetler üstüste yığılır,
çekilen acı dayanılmaz olur
duyulmaz artık hiçbir çığlık
kan durmaz, boşanır!
..
ve yalnız analar ağlar..
Almanya dışında geçirdiği sürgün yılları (1933-47) hem şiirde, hem düzyazıda en verimli olduğu dönemdir. Sanatındaki bu üçüncü evrede başlangıçta tuttuğu didaktik tarzı terkeder ve oyunun sonunu açık bırakarak seyirciye çeşitli olasılıklar sunmayı seçer.
Bu yıllarda yazdığı oyunlara bakarsak, dönemin gelişen siyasal olaylarına paralel siyasal kaygıların ağır bastığını görürüz.
Cesaret Ana ve Çocukları (1938), Svayk Hitler'e Karşı'da (1944) savaşın korkunç sonuçlarını, Galileo Galilei'de (1938) bir bilim adamının tüm baskılara rağmen insanlığa karşı taşıdığı sorumluluğu tartışır.
"..çağlar boyu inanılmış ki, yıldızlar bir gökkubbeye bağlıdır ve aşağıya düşmezler. Ama şimdi cesaretle boşluğa saldık onları, boşlukta büyük bir hızla, dönüyorlar artık. Tıpkı gemilerimiz gibi! Ve dünya da sevinçle dönüyor güneşin çevresinde; balıkçılar, prensler, kardinaller, tüccarlar ve Papa ile birlikte dönüyor hem de!"
Sanatında tam anlamıyla toplumculuğa varmıştır ve yeteneğini son sınırlarına dek Nazizm'e karşı kullanmaktadır artık.
"İçinde yaşadığımız çağın tiyatrosu nasıl olmalıdır?" sorusundan yola çıkarak, yeni temellere oturttuğu tiyatrosunu kuramsal açıdan da geliştirmek için bir dizi çalışma yapar.
Sanat herşeyden önce kullanılabilir olmalı ve insana hizmet etmelidir. Tiyatro bir araçtır yani.
Neydi onları böyle farklı kılan?
Biri Efendiydi, öbürüyse Uşak.
Efendi kaymağını alıyordu,
Uşaksa ekşimiş sütü içiyordu.
Tüm dünya başkentlerinde oyunlarının sahnelendiği bu faşizm yılları boyunca Brecht'in yazdığı şiirler partizanlar tarafından çoğaltılarak dağıtılmış ve yeni anti-faşist şiirlerin yazılmasına önayak olmuştur.
Demeyecekler:Karanlıktı o sıralar!
Ama diyecekler:Neden şairler sessizdiler?
1935'te geçtiği ABD yıllarında en çok Chaplin'in pandomime dayalı gösteri sanatından etkilenir, etkisinde kaldığı bir başka kültür de Çin Edebiyatı olur: Lirik dünyasının renklerini Doğu felsefelerinin bilgeliği, iyiliği, yalınlığı, öz disiplini savunan içerikleri biçemleri ile besler.
..
Sandalye odundandır,
odundandır masa,
fakat ağaç
..odundan değildir
Meyve vermeyen ağaca,
kısır derler.
Toprağı kim inceler?
Kafkas Tebeşir Dairesi(1948) çocuğun, onu doğurup terkedenin mi, yoksa bulup bakanın mı; toprağın tapu sahibinin mi, yoksa onu en iyi değerlendirenin mi olduğu ikilemlerini tartışır ve ünlü Tebeşir Dairesi Deneyi ile herşeyin ona emek verene ait olduğunu savunur.
Aşk şiirleri de yazar Brecht.
..
kavga desen gelir geçer,
sevdaysa yeni başlar.
..
Belki karşılaşırız yine,
ama orada,
terkettiğin yerde,
Bulamazsın beni bir daha.
..
sevgi bir üretimdir.
seveni de değiştirir,
sevileni de!
..
1949'da tekrar Berlin'e dönerek Berliner Ensemble topluluğunu kurar.
..
öğütlüyorlar kanaat etmeyi,
tıka basa yiyenler!
gelecek güzel günlerden,
söz ediyorlar açlara.
..
ama onlar da çok iyi bilirler ki,
bu işin doğrusu,
görülse görülse
mutfakta görülür.
..
yürekler belki aynı
ama tabaklardaki yemekler,
farklı!
..
1950'de 1 Mayıs gösterilerine katılır.
..
ve insan,
insan olduğu için
hoş görmeyecek suratına inen çizmeyi.
..
ve işçi,
işçi olduğu için,
ona başkası vermez özgürlüğünü,
onu kurtaracak başkası değil,
bu iş işçinin kendi işi!
Marx gibi Brecht de sınıfsız topluma giden yolu aramıştı. Sınıflı adaletin uygulanmadığı, insanın insana yardımcı olduğu toplumu!
Karşıt durumların (diyalektik) çelişkilerini kuvvetle vurguladığı eserlerinde devrimci bir ruh ile kitleleri harekete geçirmeye çalışmış, kalemini başından sonuna ahlaksal inançları doğrultusunda kullanarak şiirleri ile acı çeken, ezilen, horlanan kitlelerin gülü, türküsü, kılıcı olmuştur.
Yazını hem içerik, hem biçemde dönüm noktasıdır. Epik Tiyatro nasıl onsuz düşünülemezse, 1930'ları izleyen yılların şiiri de Brecht'siz düşünülemez.
Evet, Brecht'in önemi düşünceyi zora koşmasında yatar.
..
dostluk için tarla süren bizler,
dost olamadık!
ama siz,
insanın, insana yardımcı olacağı çağa gelince,
anın bizi,
anın e mi?
kollaya, gözete!
Şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Bertolt Brecht 14 Ağustos 1956'da, Berlin'de, damar tıkanıklığından öldü.
Kaynakça:B.B.-Seçme Şiirler, Yön Yayıncılık.
***
MÜZİK-KİTAP ve DİĞERLERİ
Hazırlayanlar:
Özcan Baripoğlu / Ümit Şahin
Bugünlerde neler yapıyorsunuz? ................
***
Konser
İstanbul Festivalleri başladı. Nisan�da film, Mayıs�ta tiyatro, Haziran ve Temmuz�da ise müzik ve caz festivalleri sanat gündemini oluşturacak. Bu nedenle diğer sanat etkinlikleri giderek azalıyor. (Bu arada caz festivalinden ilk duyumlar:Eric Clapton ve Goran Bregoviç geliyor.) Birkaç konser not edilebilir.
Klasik müzik:
Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun bu yılki son orkestra konseri 21-22 Nisan Pazartesi-Salı günü Macar Virtüözleri tarafından veriliyor. Şef ve solistler flütçü Jean-Pierre Rampal ve Claudi Arimany. Klasik flüt alanındaki en önemli isimlerden biri olan Rampal kaçırılmamalı!
AKM'nin 2-3 Mayıs Cuma-Cumartesi konserinde Rachmaninoff�un 2 no�lu piyano konçertosu ve film müzikleri ile bazı müzikallerden seçmeler yer alacak.
Caz:
�Loup Garou�20 Nisan Pazar 20.30�da CRRKonser Salonu�nda.
Erkan Oğur 26 Nisan Cumartesi 20.30�da CRR�de izlenebilir.
Kukla Tiyatrosu:
�Moskova Obraztsov Kukla Tiyatrosu�23-24 Nisan Çarşamba, Perşembe 19.30�da CRR�de izlenebilir. Oyunlar �Alaaddin�in Lambası�ve �Don Juan�.
Türk Müziği:
Münir Nurettin Selçuk�u Anma Konseri�nde İ.Ü. Devlet Konservatuarı Türk Musikisi İcra Heyeti 28 Nisan Pazartesi 19.30�da CRR�de.
30 Nisan Çarşamba 19.30�da Mevlevi Tasavvuf Müziği Konseri CRR�de izlenebilir.
Not!
* CRR'nin telefonları 240 50 12 - 231 54 98 ve 246 65 28.
* AKM'nin telefonları ise 243 10 68 ve 251 02 07.
***
Tiyatro okumak!
Tiyatro kitapları genellikle amatör ya da profesyonel olarak tiyatro yapan, yani bir anlamda �kulis tozu�aspire eden insanlar tarafından okunur derler. Bu genelleme doğru kabul edilebilir. İyi ama normal bir okuyucunun tiyatro kitabı okumaması, bir kolaycılık mıdır acaba? Yani nasılsa birileri bu oyunu sahneleyecek, ne diye kitabını okuyayım mı denir? Belki öyle...
Gerçi zaten kayda değer bir okur kitlesi olmayan toplumda okunacak kitaplar bitti de sıra tiyatro kitabı okumaya mı geldi diyebilirsiniz?Olsun siz demiş olun, ama kazın ayağı öyle değil.
Size bir sır verelim!
Tiyatro kitabı (yani text)okumak vallahi çok zevkli bir şey.
Elinize hemen bir tiyatro kitabı alın ve oradaki kahramanları tonlayarak okumaya başlayın, başlangıçta yapay gelebilir devam edin, lütfen kesmeyin, şu an belki Genco Erkal, ya da Rutkay Aziz, yada Ferhan Şensoy ya da Yıldız Kenter kimbilir belki de Müşfik Kenter gibi olmuşsunuz. Zaten meziyet de orada �gibi oluyorsunuz�yani bir an kendiniz olmuyorsunuz.
Diyelim ki oyunculuk sizi tatmin etmedi. Yönetmen olun o halde. Bir çok meşhur sanatçıya bir rol dağıtımı yapın ve onları oynatın.
Fırça çekin onlara, evde ışık provaları yapın, etkili bir final hazırlayın. Coşun, coşturun zaman zaman söndürün ışıkları ve kısa bir süre düşünün.
Konuşmanıza olabilir ama düşüncenize sınır yok. Uçun ve uçurun.
Ama tüm bunlar için elinize bir tiyatro metnini alın ve bir kez okuyun. Hatta bir daha okuyun.
Hatta daha ciddi bir önerimiz var. Dostlarınızla biraraya geldiğinizde geyik gibi maaile TVseyretmeyin, ya da memleketi kurtarma sevdasına kapılıp rakıları devirmeyin.
Bir kitabı (başlangıç için önerim Keşanlı Ali Destanı�dır) okuma tiyatrosu halinde okuyun ve sonra hep birlikte ayağa kalkıp birbirinizi selamlayın ve alkışlayın. Sonra da gala gecesi yapmış sayın kendinizi ve kokteyl verin birbirinize...
***
VE ÜÇ ÖNERİ:
Ölüm ve Kız - Ariel Dorfman, (Can Yayınları):Şili�li yazar Dorfman�ın oyunu Pinochet diktatörlüğü sonrası Şili�de geçiyor. Cunta dönemindeki işkenceleri soruşturmakla görevli bir hukukçunun eşi, kocasının tesadüfen eve getirdiği adamı tanır. Bu, kendisine 15 yıl önce işkence yapan adamdır. Oyunun en başında yazdığı gibi:�Vakit, şimdi; yer, büyük olasılıkla Şili, ama uzun bir diktatörlük döneminden sonra demokratik bir hükümete kavuşan herhangi bir ülke olabilir.�
Oyun, İstanbul Devlet Tiyatroları�nda sahnelenmiş ve sinema uyarlaması da gösterilmişti.
Getto - Joshua Sobol, (Can Yay.):1942 yılında Litvanya�daki bir gettoda tiyatro yapan Yahudiler. Oyun Nazilerin yahudileri yalnızca yok etmedikleri, ruhlarına ve vicdanlarına da hakim oldukları temasını işliyor. Yahudi bir yazarın kaleminden. (Oyun şu sıralar Tiyatro Ti tarafından, Martı Sanatevi�nde pazar ve pazartesi günleri sergilenmeye devam ediyor).
Bina - Behiç Ak, (Mitos-Boyut Yay.):Karikatürcü Behiç Ak�ın ilk oyunu. Spor tesisi olarak tasarlanıp yapılan bir bina işlevi dışında kullanılınca mimar çağrılır. İki farklı anlayışın çatışması absürd bir tarzda işleniyor. Günlük yaşamımıza hiç de uzak değil. Oyun geçen yıl İstanbul Devlet Tiyatrosu�nda sahnelenmişti.
***
BİR KİTAP-10 CD
Başlangıcından günümüze müziğin evrimini anlatan �Zaman İçinde Müzik�, Evin İlyasoğlu tarafından yazılmış. Ancak bu sadece bir kitap değil. Kitaba 10 adet CDya da kaset de eşlik ediyor. Müzik tarihi hem yazı ve resimlerle, hem de sesli olarak işleniyor böylece. Kitapta müzik tarihi dönemlere ayrılarak inceleniyor. İlkçağlardan Rönesansa, Barok döneminden Klasiklere, Romantiklerden 20. yüzyıl bestecilerine kadar Batı Müziği�nin tüm zamanları (popüler müzik türleri ve caz dışarda bırakılarak)ayrıntılı olarak inceleniyor.
Metin içinde CD�deki parçalara satırarası göndermeler var. Böylece kitabı ilgili müzikleri dinleyerek okumak ve öğrendiklerinizi daha önceden bildiğiniz seslerle besleyip pekiştirmek şansını yakalıyorsunuz. CD(ya da kaset)lerin içerikleri örneklerle şöyle:1- Ortaçağ-Rönesans-Genç Barok (Eski Yunan, Bizans ve Gotik Çağ ezgileri; Troubadour ezgileri; Rönesans Dansları, Monteverdi, Purcell...)2- Olgun Barok (Rameau, Scarlatti, Vivaldi, Bach, Handel vb.) 3- Klasik dönem (Haydn, Gluck, Mozart vb.)4- Romantik Çağ (Beethoven, Schubert, Von Weber, Mendelssohn) 5- Romantikler (Schumann, Chopin, Pagannini, Berloiz, Liszt, Franck, Brahms) 6- Opera (Bizet, Rossini, Verdi, Puccini vb.) 7- Geç Romantikler (Mahler, Rahmaninof, Çaykovski, Sibelius vb.)8- 20. Yüzyıla Giriş (Rodrigo, Ravel, Stravinski, Carl Orff vb.) 9- 20. yüzyıl(Satie, Prokofiev, Şostakoviç, Lutoslavski vb.) 10- Çağdaş Türk Müziği (Erkin, Saygun, Tüzün, Darmar vb.) Tüm bu CDve kasetlerde verdiğimiz örneklerin ötesinde çok az bilinen bestecilerin yapıtlarından örnekler de mevcut. Bu açıdan da eksikliği duyulan bir kaynak olma niteliği taşıyor. Aynı zamanda kitabın dili de müzikler kadar akıcı. Kitap-CDsetinin fiyatı 10 milyon TL. Kitap-kaset seti olarak alırsanız 7 milyon TL. (Yapı Kredi Yay., büyük boy, 320 sayfa,1996).
***
TIPİK:
Reçete açıldı!
* 50 kişilik restoran
* 80 kişilik bar
* Restoranda fasıl
* Barda canlı müzik
* Öğlen 12.00-16.00 arası öğle yemeği
* ...ve baharla birlikte nefis bir bahçe.
Hani karşı tarafta yani Kadıköy yakasında bir yerimiz olacaktı.
İşte oldu.
Hasanpaşa�da artık bir yerimiz var. Sıcak dostlukların paylaşıldığı, keyiflerin çakır çakır baktığı, kahkahaların gürül gürül aktığı bir ortam.
Adı REÇETE.
Eski bir konak. Rivayet o ki; 1900�lü yıllarda yapılmış ve ilk sahibi de bir hekim. Dr. Rıza Bey. Askeri bir hekim. Parasız hasta bakan ve Rus sevgilisiyle birlikte inadına yaşayan bir meslekdaş.
Konak bizim Dr. Kadir�in bunca yıllık meyhane, bar ve restoran deneyimi çerçevesinde bir güzel elden geçmiş. Onarılmış ve iç mekanlar üst düzey bir estetik kaygıya hitap edecek tarzda döşenmiş. Duvarlarda Türk sanat musikisine gönül vermiş bestekar hekimlerin fotoğrafları asılı. Fonda kürdili hicazkar bir fasıl.
Moda deyimiyle �ambiance�very good.
Tabi benim gibi meyhaneci geleneğinden gelen biri için en önemli şey mezeler.
Mezeler günlük, taze ve lezzetli. Ara sıcak paçanga böreği ve arnavut ciğeri, ana sıcak tercihe bağlı olarak değişebilir.
Yani kısaca kalite �kallavi�. Fiyat, korkmaya hiç gerek yok!
Limitsiz meze ve yerli içki şeklinde fiks mönü seçeneğiniz de var. Dolayısıyla toplu yemekler için nereye gitsek seçeneklerinize yeni, sıcak ve keyifli bir mekan daha eklenmiş oluyor.
Biz oradan ayrılırken �bar� kısmında ikamet eden bizim çocuklar havaya girmişlerdi bile.
Ben kendi adıma bu reçeteyi galiba bol bol REPETEedeceğim. Buluşmak üzere.
Not:Reçete�nin en üst katındaki bir bölüm yakında İstanbul Tabip Odası�nın Anadolu yakası ünitesi gibi çalışacak. Hazırlıklarımız devam ediyor.
Dr. Özcan Baripoğlu
***
İLETİŞİM BÜROSU BÜLTENİ
ORTAK HEDEFİMİZ, SAĞLIKLI SAĞLIK HABERLERİ VE İYİ HEKİMLİK
İSTANBUL TABİP ODASI İLETİŞİM BÜROSU
Dr. Rıfat Yücel*
Gazeteci - hekim işbirliği; 1996 yılı Temmuz ayında İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Orhan ARIOĞUL ve Yönetim Kurulu üyelerinin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail GÜRELİ�yi ziyareti ile bir dönüm noktası yaşadı. Bu ziyarette ortak yapılabilecek çalışmalar ile ilgili olarak görüş alış verişinde bulunuldu.
Bu ziyaretten hemen bir hafta sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği ve İstanbul Tabip Odası yöneticileri ve konu ile ilgili duyarlı gazeteci ve hekimler biraraya gelip ortak yapılabilecek çalışmaları planladılar. Bu toplantıda �Sağlıklı sağlık haberleri ve iyi hekimlik� ortak hedefi ile birleşilerek şu kararlar alındı:
* Basında çıkan sağlık haberlerinin değerlendirilmesi amacıyla her ayın ilk çarşamba günü Basın Müzesi�nde gazeteci ve hekimlerin biraraya gelmesi
* Basına bilimsel danışmanlık yapacak bir kurulun İstanbul Tabip Odası tarafından oluşturulması
* Gazeteci, hekim ve hukukçuların eğitici olarak katılacağı ve esas olarak gazetecilere yönelik sağlık muhabirliği meslek içi eğitim kursunun 1997 yılının ilk aylarında düzenlenecek şekilde planlanması
Ayrıca bu dönemde, Oda�nın iç ve dış iletişimini arttırmak amacıyla kurulu bulunan büro, konuya duyarlı üyelerin katılımıyla çalışmalarını aktifleştirdi. Dr. Nevit DİLMAGHANİAN, Dr. Demet PARLAR ve Dr. İlham TOKATLI, önerileri ve bakış açılarındaki zenginlikleriyle büronun motor gücünü oluşturdular. Dr. Mustafa SÜTLAŞ, Bizim Gazete Sağlık Sayfası Çalışma Grubu�nu oluşturma, Dr. Rıfat YÜCEL ise Yaşam Radyo ile ortak sağlık programlarının koordinasyonu konularında görev aldı.
İletişim Bürosu; bu alanla ilgili olarak yapacağı çalışmaları, iş bölümünü ve organizasyonunu planladı.
* Basında çıkan sağlık haberlerinin izlenmesi ve basınla ortak toplantılara götürülerek; haberlerin gazetecilerle birlikte tartışılması
* Her ayın son haftasında tüm medya kuruluşlarına, basın mensuplarına / sağlık muhabirlerine iletilmek üzere bir �İletişim Bürosu Bülteni�nin hazırlanması
* Sağlık haberlerinin istatistiki dökümünün yapılması
* Sağlık haberleri konusunda basın mensuplarına istendiğinde danışmanlık yapacak bir kurulun oluşturulması
* Basınla iletişimi güçlendirmek amacıyla Oda içindeki teknolojik altyapının gözden geçirilerek gerekli iyileştirmelerin yapılması
* Hekimler ve kamuoyu ile iletişimi daha da güçlendirmek amacıyla internet�ten yararlanmak için çalışmaların planlanması.
***
Devam eden çalışmalar
* İstanbul Tabip Odası�na günlük olarak ulaşan sağlık ile ilgili gazete küpürleri; konularına göre ayrılıyor. Bugün bu küpürler 12 ayrı klasörde toplanıyor, değerlendiriliyor ve istatistiki dökümü yapılıyor. Bu çalışmalar; Dr. Nevit DİLMAGHANİAN, Dr. Selma OKKAOĞLU, Dr. Demet PARLAR, Dr. İlham TOKATLI ve Dr. Rıfat YÜCEL�den oluşan İLETİŞİM BÜROSU tarafından yürütülüyor. Tüm hekimleri önerileri ve eleştirileri ile bu çalışmaya destek olmaya ve katkıda bulunmaya çağırıyoruz.
* İstanbul Tabip Odası İletişim Bürosu ve Basınla İlişkiler Sekreterliği; Bediz SUNER tarafından yürütülüyor.
* Ağustos 1996�dan bu yana Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail GÜRELİ, Eğitim-Sağlık Muhabirleri Derneği Başkanı Sibel GÜNEŞ ve İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Orhan ARIOĞUL�un da katıldıkları aylık toplantılar yapıldı. Tüm hekim ve gazetecilerin katılımına açık olan bu toplantılara İletişim Bürosu üyeleri tarafından hazırlanan sağlık haberleri olumlu ve olumsuz yönleriyle gazeteci ve hekimlerin tartışmasına açılıyor. �Aşı faciası�, � iktidarsızlığa çözüm bulundu , �Korkunç: AIDS Faciası� şimdiye kadar tartışılan ana haberlere bazı örnekler.
* Basına bilimsel danışmanlık yapan ve şu anda toplam 12 tıp disiplininden uzman hekimlerin katılımı ile bir kurul oluşturuldu ve bu kurul basın mensuplarının yararlanımına açıldı.
* İletişim Bürosu tarafından hazırlanan ve o ayın sağlık haberlerinin değerlendirildiği toplam 6 adet İletişim Bürosu Bülteni; her ayın son haftasında ortalama 300 basın kuruluşu/basın mensubuna faks ile iletildi.
* İletişim Bürosu; 14 Mart Sağlık haftası içinde geleneksel olarak verilen Basın Ödülleri için bir çalışma yaptı ve juriye ödül önerilerini iletti.
* İnternet�ten yararlanarak hekimler ve kamuoyu ile iletişimi güçlendirmek amacıyla ön çalışmalar yapılıyor. İnternette şimdilik İstanbul Tabip Odası�nın, Hekim Forumu Dergisi�nin ve İletişim Bürosu�nun e-mail adresleri oluşturuldu.
* İstanbul Tabip Odası İletişim Bürosu�nun gerçekleşmesine katkıda bulunduğu bir diğer etkinlik de �Sağlık muhabirliği meslek içi eğitim kursu� oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği ile İstanbul Tabip Odası tarafından düzenlenen ve toplam 45 gazeteci ve İletişim Fakültesi öğrencisinin katıldığı bu kurs devam ediyor. Kurs sonunda katılımcılara üç kuruluşun imzasını taşıyan sertifika verilecek.
* 1 Ekim 1996 - 10 Nisan 1997 tarihleri arasında yazılı basın organlarında İstanbul Tabip Odası kaynaklı toplam 390 sağlık haberi, sadece 14 Mart Sağlık Haftası etkinlikleri ile ilgili olarak da 76 gazete haberi çıkmıştır. Bu sayıyı geçmiş yıllardaki sayılar ile karşılaştırdığımızda olumlu bir noktada olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak gene de yapacak çok şey var ve projelerimiz için tüm hekimlerin öneri, eleştiri ve emeklerine ihtiyacımız var...
Saygılarımızla.
* İletişim Bürosu Adına
***
MAVİ TAKA�da sağlık
Dr. Rıfat Yücel
Geçtiğimiz dönemde İstanbul Tabip Odası�nın gerçekleştirdiği etkinliklerden biri de Yaşam Radyo ile ortak olarak düzenlediği sağlık programları oldu. Toplumun sağlık sorunları hakkında doğru ve sağlıklı bilgi1endirilmesini amaçlayan bu program dizisini gerçekleştirmek için 1996 yılı sonbahar aylarında radyo yetkilileri ile görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde böyle bir programın amacı, özelliği ve ana konu başlıkları belirlendi. Program yapımcısı Arzu AKSAKAL ile birlikte takvim oluşturduk. Program her Perşembe günü 10.30-12.00 arasında canlı olarak yayınlanacak ve telefonla katılıma açık olacaktı. Başlangıçta merak ve heyecan içindeydik doğrusu. Heyecan; ortak hedef ve kaygıların buluşturduğu bir radyo ile bir meslek örgütünün uğraşının getirdiği coşkudan kaynaklanıyordu sanırım. Ve merak. Acaba program hedefe ulaşacak mı, yankıları nasıl olacak gibi sorular da meraklandırıyordu bizi.
İlk konu ile konuşmacı saptandı. İlk konu �Hasta Hakları�, konuşmacı da İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Orhan ARIOĞUL oldu. Ve programlar 14 Kasım 1996 tarihinde başladı. Radyonun sabah kuşağında her gün yayınlanan programın ismi önce �Gene O� iken son dönemlerde �Mavi Taka� oldu.
Hasta haklarından kadın sağlığına, aile-çocuk ilişkisinden uyuşturucu sorununa, insan hakları ihlalleri ve hekim sorumluluğundan SSK krizine kadar birçok konuda gerçekleşen bu programlara telefonla katılarak sorularıyla programı zenginleştiren onlarca dinleyici bize Yaşam Radyo dinleyicilerinin toplumsal sorunlara duyarlılığını bir kez daha ispatladılar. Uzmanlıklarının ötesinde tüm katılımcıların ortak bir yönleri de vardı. Değerlerin de küreselleştirilmeye çalışıldığı günümüzde bu projeyi düşünceleri ve amatör emekleri ile gerçekleştiren hekimler, meslek örgütlerinin toplumsal duyarlılığının ifadesi oldular, buna sesleri ve düşünceleri ile katkıda bulundular.
Bu programlar; şimdilik 22 Mayıs 1997 tarihinde bitiyor ve 23 hekim ile beraber Yaşam Radyo�dan genel müdür Yusuf GÜRSOY ve program yapımcıları Arzu AKSAKAL ve Necmi AYKAR ile yayın masasından Çiçek ASLAN�ın ve tabii ki onlarca Yaşam Radyo Dinleyicisinin ortak bir uğraşı olarak İstanbul Tabip Odası ve Radyo haberciliği tarihine geçiyor.
Bir düşüncemiz daha var. Parasal gücümüz yeterse programları bir kitapçık halinde yayınlamak arzusundayız.
Program konuklarına, Yaşam Radyo çalışanlarına ve dinleyicilerine sonsuz saygı ve teşekkürler.
***
İSTANBUL TABİP ODASI -YAŞAM RADYO İŞBİRLİĞİ
Program yapımcısı: Arzu Aksakal (Yaşam Radyo)
Koordinasyon: Rıfat Yücel (İstanbul Tabip Odası)
YAŞAM RADYO�DA (92.3) HAFTALIK SAĞLIK PROGRAMI KONULARI / KATILIMCILARI
(Programlar her perşembe saat: 10.15-12.00 arasında canlı olarak yayınlanmaktadır)
14.11.1996 / Hasta hakları / Prof. Dr. Orhan Arıoğul
21.11.1996 / Tabip Odası çalışmaları, hekim sorunları / Doç. Dr. Kürşat Yıldız
28.11.1996 / Temel sağlık hizmetleri, önemi/sorunlar / Dr. Turabi Yerli
05.12.1996 / Aile-çocuk ilişkisi / Dr. Müjen İlnem
12.12.1996 / Çevre kirliliği / Dr. Ümit Şahin
19.12.1996 / İnsan hakları ihlalleri/hekim sorumluluğu / Prof. Dr. Şebnem K. Fincancı
26.12.1996 / Sigara kullanımı ve sağlık / Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan
09.01.1997 / Temel sağlık hizmeti olarak işyeri hekimliği / Dr. Selver Sarıca
16.01.1997 / Türkiye�de uyuşturucu sorunu / Doç. Dr. Ali Nahit Babaoğlu
23.01.1997 / Temel sağlık hizmetleri, önemi/sorunlar / Dr. Hüseyin Demirdizen
06.02.1997 / SSK krizi ve çözüm / Dr. Osman Öztürk
13.02.1997 / Spor ve sağlık / Dr. Gökhan Metin
20.02.1997 / İlkyardımın önemi ve kuralları / Dr. Hayati Şener
27.02.1997 / Gençlik-aile-toplum ilişkisi / Doç. Dr. Ali Nahit Babaoğlu
13.03.1997 / Hekimlerin 97 Bildirgesi ve 14 Mart Sağlık Haftası / Dr. Rıfat Yücel
20.03.1997 / Çocuk sağlığı ve hastalıkları / Dr. Hülya Sonugür
27.03.1997 / Çocukluk döneminde sağlıklı beslenme / Dr. Şule Yazgan
03.04.1997 / İşçi sağlığı, iş güvenliği ve meslek hastalıkları / Dr. Celal Mestçioğlu
10.04.1997 / Kadın sağlığı / Dr. Nuriye Ortaylı
17.04.1997 / AIDS / Prof. Dr. Haluk Eraksoy
24.04.9197 / Tüberküloz / Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan
01.05.1997 / İlaç kullanımında savurganlık / Dr. Yavuz Dizdar
08.05.1997 / Bulaşıcı hastalıklardan korunma / Dr. Hande Harmancı
15.05.1997 / Bulaşıcı sarılıklar / Doç. Dr. Sebati Özdemir
22.05.1997 / Kas hastalıkları / Doç. Dr. Piraye Serdaroğlu
***
BizimGazete�de bir sayfanın öyküsü
�Sağlık ve Tıp�:Bir sivil toplum girişimi
Dr. Mustafa Sütlaş
Bizim GAZETE nedir?
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından çıkarılan ve haftanın 6 günü yayınlanan 8 sayfalık bir gazetedir. İçinde başka gazetelerde olanlardan farklı olarak haber, yorum, dizi yazılar, belgeler, kültür, sanat, bilim ve özellikle de medya dünyası vardır. Boş laf, promosyon, yıkama-yağlama, reklam, baldır-bacak ve gereksiz sayfalar yoktur.
Bizim gazete ucuzdur ama değerlidir. Sayfası azdır, çünkü özdür. Doğruları yazmaktan korkmaz, yanlışları açıklamaktan geri durmaz, çünkü hürdür. Katılımcıdır, çünkü karşıtını yoketmeyi hedeflemeyen düşüncelerin hepsine açıktır. Onurludur, çünkü hakaret etmez. Gerçekçidir, yalan yazmaz.
12 bin kadar basılır. Yaklaşık 4 bin abonesi vardır. Aboneleri arasında medya çalışanları ve aydınlar çoğunluktadır. Sivil toplum örgütlerine genel olarak ulaşmayı hedefler ve ulaşır da. İstanbul�da birbirine yakın her üç gazete bayisinden en az birinde bulunur. Birinde yoksa diğerinde aranmaya, bulunmaya ve okunmaya değer. Bizim Gazete, herkesin �bizim�gazetesi olabilecek ve olması gereken bir gazetedir. Kısacası �Bizim gazete�bizim gazetedir.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti�nin önceleri örgüt içi bir yayın organı olarak yayınladığı Bizim Gazete bugün �sivil toplum�için bir gazete durumuna gelmiştir.
Sağlık ve Tıp sayfası
Nisan 1996�da İstanbul Tabip Odası�nın genel kurulunda yeni Yönetim Kurulu oluştuktan sonra, örgütümüzün, hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının medyayla olan ilişkilerindeki sorunlar ve bunların nasıl çözümleneceği sorunu gündeme geldiğinde; �Birden fazla meslek grubunun aynı gazete için toplanmış ve sorunlarıyla olası çözüm yollarını tartışıyor olmasının, meslekleriyle ilgili konularda, toplumsal olaylarda ve bunlarla ilgili politik tutum alma konularında birlikte davranmak gibi önemli bir sonucu doğurması bile demokrasi ve sivil toplum kurumları adına çok önemli ve yararlı olacaktır� düşüncesiyle konuyu oda bünyesinde çalışmalarına katıldığım iletişim bürosunun gündemine getirdim. Önerim kabul gördü. Cemiyet Başkanı Nail Güreli ile görüştük. Sağlıkla ilgili örgütlenmeler ve yapılanmalar olarak haftada bir tam sayfayı bize ayıracaklardı.
Yayın hazırlığı için bir çalışma grubu oluşturduk. Görev dağılımı yaptık, işleri üstlendik.
Sayfanın hazırlanması için benimle birlikte, Dr. Melahat Cengiz, Dr. İlhan Özel işin mutfağına kadar girerek çalışmaya başladı. Dr. Mehmet Akbulut Diş Hekimleri Odası�ndan; Ecz. Necmi Kaymakçı ve Ecz. Ayşe Çoşkun Eczacı Odası�ndan katkıda bulundular. Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği Başkanı Sibel Güneş desteğini eksik etmedi.
Sonuçta ilk �sağlık ve tıp�sayfası 19 Eylül 1996 Perşembe günü yayınlandı. Gazete genel yayın yönetmeni Yılmaz Tunçkol başta olmak üzere gazete çalışanları yakın ilgi gösterip, destek verdiler.
10 Nisan�da yayınlanan sayfayla birlikte 30 haftadır bu uğraşımız sürüyor.
Bu 30 haftada neler yaptık?
Sağlık ve tıp sayfasında her hafta bir konuyu ana konu olarak ele aldık. Bunların yazı başlığı ve içerdiği konular şöyleydi:AIDS, çevre sağlığı, okul-öğrenci sağlığı, meslek hastalıkları, ruhsal travma günleri, genetik hastalıkların kontrolu, olağanüstü koşullarda sağlık hizmetleri ve güney doğu anadoluda sağlığın durumu, sahte dişhekimleri, dişhekimliği günü, hekimlerin yeni atama ve nakil yönetmeliği, bir gazetede yeralan hemodializden AIDS bulaşmasıyla ilgili haberin ardındaki gerçekler, floridli diş macunlarının yarar ve zararları, ilaçta haksız kazanç, sağlıkla ilgili çeşitli haftalar, tıbbi atıklar konusundaki gerçekler, siyanürlü altın, acil tıbbi hizmetler vb.
Belirli köşeler de vardı �sağlık ve tıp�sayfasında:Bunların içinde en önemlisi �geçen hafta medyada sağlık�başlığını taşıyan medya değerlendirmesiydi. Bu değerlendirme 16 hafta sürdü. Şimdi ise her hafta aldığımız bir gazetede, hafta boyunca sağlık ve tıp konularının nasıl ele alındığı, nasıl verildiğini irdeliyoruz.
Bir diğer köşe �kent notları�. Bu köşede perşembe günleri sağlıkla ilgili sorunların yeraldığı mektuplara yer verdik. �Hastane rehberi� bölümünde ilk 26 hafta ilçe ilçe İstanbul�un kamu ve özel sağlık kuruluşlarının adres ve telefonlarını yayınladık.
Bunlardan başka�Sayılarla İstanbul�un Sağlığı�, �sağlık gündemi�, �Tıp/Art�, �Hoşça kalın�, �Bilmek/duymak istediklerimiz�, �Doktorun, dişhekiminin, eczacının, sağlıkçının yeri�, �Bize gelenler�, �Bir kitap/bir dergi�, �TTB�den kısa kısa�, �Tıpograf ve karikatıp� bölümlerimiz de vardı.
Son olarak duyurduğumuz ve adı �söyleyipyazamadıklarımız/yazdırıp bastıramadıklarımız�olan yeni bölümde ise adından da anlaşılacağı gibi sağlıkçıların medyayla olan ilişkilerinde muhabirlere söyleyip yazdırmadıklarını ya da yazdırdığı halde gazetelerde yer verilmeyenlere yazacağız.
Bize verilen seslerle, bize katılan seslerle sesimizin daha gür çıkacağını biliyoruz. Bu gazetenin adı �bizim gazete� ama amacımız sizi de bizim aramıza katarak bu gazete için sizin de �bizim gazete�diyebilmeniz.
***
EKİM 96 BÜLTENİNDEN
AYIN HABERİ: Ateş Gazetesi�nde erkek çocuk arzu edenlerin %75 başarı elde edebilecekleri bir diyet formülü var. İlgilenenlerin dikkatine.
İletişim Bürosu üyelerince oy birliği ile seçilmiştir.
Günaydın Gazetesi sağlık sayfasında, nadir rastlanan bir hastalık sık yaşanıyormuş gibi anlatılmış: �Kalp tümorü olmaz demeyin�. Kalp ve Damar Cerrahisi servisine sahip tüm hastanelerde tedavi edilebilen durum için tek bir hastanenin ismi verilmiş, hastane odalarında televizyon ve buzdolabı bulunduğu anlatılarak hastanenin reklamı yapılmış.
17 Eylül 1996 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Deniz Som�un köşesinde yayınlanan �Cerrahpaşa Fizik Tedavi�deki aksaklıklar giderildi!� başlıklı yazıda hekimleri günlük mesleki uygulamalarında rahatsız eden aşırı hasta yükü bir hastanın şikayeti üzerine ironik bir uslupla dile getirilmiş. Böylelikle hekimlikte �arz ve talep� ile ilgili sorunların çözümüne katkıda bulunulmak istenmiş.
Dost Gazetesi�nde yeni bir tedavi yöntemi tanıtılıyor. �Elnara Mucizesi� başlığıyla imzasız verilen haberde kanserli ve böbrek hastalarına yeni bir umut müjdesi verilerek, tüm hastaların Elnara tarafından iyileştirilebileceği iddia ediliyor. Bu tedavi yönteminden tüm umutsuz hastaların yararlanmasını sağlamak amacıyla haber sahibini veya Dost Gazetesi Genel Yayın Yönetmenini elindeki bilgileri bir bilimsel kuruluş veya İstanbul Tabip Odası ile paylaşmaya davet ediyoruz.
***
KASIM 96 BÜLTENİNDEN
Ekim ayında bir çok gazete-tv ve dergi iktidarsızlık, isteksizlik ve erken boşalma sorunu yaşayan hastalara yeni bir adres gösterdi: Dr. Hindal Erol.
Dr. Erol kaynaklı; isim, adres ve telefon bilgilerini de içeren haberlerde penise ilaç uygulama tekniği anlatılıyordu.
Bir halkla ilişkiler şirketine basın toplantısı düzenleterek bu yöntemi daha önce uyguladığını ve başarılı olduğunu anlatmış. Üroloji uzmanlığı gerektiren uygulamalarını duyurmak için bilimsel platformlar yerine böyle bir yolu tercih eden Dr. Erol�un Üroloji uzmanı olmadığını öğreniyoruz.
Basında ilaç ile ilgili çıkan haberlerin çoğunluğunda, haberi hazırlayan kişinin olumlu veya olumsuz yargısı haber ile birlikte verilmektedir.
Uyarıyoruz:Bir ilaç değerlendirilirken ilaç; benzer ilaçlarla emilim, dağılım, metabolizma, atılım, hedef organla ilişki, yan etki ve biyoyararlanım açısından da kıyaslanmalıdır.
Yan etkisi olmayan ilaç olmadığı gibi, herkese ve her hastalığa iyi gelen ilaç da yoktur. Okuduğu habere güvenme hakkı bulunan okuyucular bazen okudukları haber sonrası gereksiz bir ilacı kullanma veya gerekli bir ilacı kullanmama kararlılığı içine girebilirler.
Geçen ay basında ilaçlarla ilgili izlediğimiz başlıklardan sunuyoruz. Dikkat edilmesi gereken bir nokta, bu ilaçların bazılarının Sağlık Bakanlığı�nca resmen onanmamış ilaçlar olmasıdır:* Size ne iyi gelir! * Korkunç ilaç! * Dopingli antibiyotik! * Erkeklik dinamiti! * En sağlıklı çay! * Ağrıya karşı acımasız! * Midenize dost! * Etkili ilaç! * Zayıflatmada devrim!
***
ARALIK 96 BÜLTENİNDEN
Zaman Gazetesi�nde İlker Mesut Uğur�un hazırladığı Sektör Sağlık Rehberi adlı sayfalarda hekim ve hastanelere ait ilanlar ve yazılar yayınlanabilmektedir.
Sultan Hastanesi: �Bugün Ameliyat, Yarın İş.�
Şadiye Hatun Teşhis Kliniği:� Kubbelerin Altında Şifa. Hangi yatakta yatarsam yatayım bel ağrılarım geçmiyor. Beliniz mi incindi, sinir sıkışması mı var, yoksa bel fıtığı mı oldunuz. Romatizma ve kemik erimesi de olabilir. Bütün bunların teşhisi ve tedavisi romatizmal hastalıklar ve fizik tedavi merkezimizde yapılıyor. Kubbelerin altındaki şifadan mahrum kalmayın. Sağlıkta güven kapınız.�
Uyarıyoruz:Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi (Madde 8): Tabiplik ve diş tabipliği mesleklerine ve tedavi müesseselerine, ticari bir veche verilemez.
***
OCAK 97 BÜLTENİNDEN
Ateş Gazetesi: 9 Ekim 1996, Asuman Aydın, 1.Sayfa 8 Sütun: �Korkunç�. SSK Nişantaşı Dializ Merkezin�de dialize bağlanan bir Böbrek hastası AIDS�li çıktı, aynı makineye bağlanan yüzlerce SSK�lıya AIDS bulaştırıldı. Böbrek hastasının kanı makineye giriyor, dolaşıyor ve tekrar vücuda dönüyor. Sonra bir başka hasta bağlanıyor. Cihazın içinin temizlenmesi söz konusu değil... Kısacası yine ihmal... Yine facia...
Haberde tek bir doğru var: Merkezde HIV(+) bir hastanın dialize girdiği.
***
MART 97 BÜLTENİNDEN
AYIN HABERİ: Global 2 Ocak 1997, Aspirin mide kanamasına çare değil, Anonim yazar.
En çok kullanılan kimyasal ilaçların başında gelen aspirin, baş ağrısı; diş ağrısı, soğuk algınlığı gibi çeşitli rahatsızlıklarda kullanılıyor: Yıllardır aspirinin mide kanamasına karşı da koruyucu bir etkisi olduğuna inanılırdı. Ancak, New England Journal of Medicine�de yer alan bir habere göre Aspirin�in mide kanaması rahatsızlığına karşı herhangi bir olumlu etkisi olmadığı bildirildi.
21 Ocak 1997�de Yavuz Donat, �Hastane�başlıklı yazısında �Doktor geçim derdinde, sağlık altyapısı dökülüyor, bütçeden sağlığa ayrılan pay düşük, sosyal devlet diye birşey yok� gibi cümlelerle önemli sorunlarımızı kısaca hatırlatmış.
Sayın Donat�ın eşine en içten iyilik dileklerimizle geçmiş olsun derken, �gak deyince profesör, guk deyince başhemşirenin gelmesi ile� batı standartlarında bir sağlık kurumu olmanın ilişkisini kavrayamadığımızı belirtmeden geçemiyoruz.
AYIN PEMBE HABERİ: Vedat Denizer: �Hastaneler hizaya geldi� başlıklı haberinde (28.1.1997); �yıllardan beri ihmal edilerek doğru dürüst tamirat yüzü görmeyen devlet hastaneleri, Çiller�in sayesinde kısa zamanda modern hale getirildi� demiş...


Bu HABERİ Paylaş!