İş sağlığı ve güvenliği kanunu tasarısı taslağı


  • Temmuz 05, 2010
  • 3607

İSTİHDAM PAKETİNDEN, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU
TASARISINA UZANAN SÜREÇ

2005 yılında, AB ile uyum sürecinde 89/2 sayılı Direktifin yerine getirilmesi amacıyla, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı çalışmaları başlatılmış, Ulusal İş Sağlığı ve Konseyi üyelerinin temsilcilerinden oluşan bir alt komisyon oluşturulmuştur.

Bu çerçevede İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı, ilk olarak 6 Ocak 2006 günü yapılan toplantıda iletilmiştir.

Türk Tabipleri Birliği 14 Şubat 2007 günlü yazısı ile Taslağa ilişkin genel görüşlerini iletmiştir.

19 Haziran 2007 günü ise, Türk İş, TTB, KESK, DİSK, TMMOB ve Fişek Enstitüsü temsilcileri tarafından, idari ve mali yönden özerk, demokratik katılıma olanak veren, bağımsız bir İş Sağlığı Güvenliği Kurumu kuruluşu ve işleyişine ilişkin ortak öneriler yazılı ve sözlü olarak sunulmuştur.

TTB, 8 Şubat 2008 tarihinde Tasarı Taslağının bütün maddelerine ilişkin ayrıntılı eleştiri ve önerileriler ile ilave düzenleme önerilerini göndermiş ve İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı çalışmaları ile özerk ve katılımcı bir yapının oluşturulması, küçük ve orta ölçekli işyerlerini içine alacak bir biçimde sağlık ve güvenlik birimlerinin yaygınlaştırılması, iş sağlığı ve güvenliği personelinin görev yaptıkları yerlerin ve rolünün, çalışanların sağlığının korunması lehine genişletilmesi, mesleki bağımsızlığının sağlanmasını önermiştir.

Bu çalışmalar, yer yer ara verilmekle birlikte, TTB’nin yanı sıra sendikalar ve diğer meslek odalarının katılımı ile sürdürülmüş ve Taslağa ilişkin çalışmaları tamamlamak üzere alt komite toplantılarına devam edilmiştir.

Ancak 28 Nisan 2008 günü, Ulusal İş Sağlığı ve Konseyi üyelerinin bilgisi olmaksızın ve görüşleri alınmaksızın,  İş Kanun’un iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümleri ile diğer bir kısım Kanun’larda değişiklik öngören bir Kanun tasarısı TBMM Başkanlığı’na sunulmuştur. Kamuoyunda “istihdam paketi” adıyla anılan bu paket, 5763 sayı ile Kanunlaşmış, 26 Mayıs 2008 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kısacası, tarafların İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı Taslağına ilişkin sundukları görüşler dikkate alınmadan, iki yıldır sürdürülen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarı Taslağının içinde yer alan konularda, hem de alelacele şekilde, “istihdam paketi” adıyla matuf bir Kanun kabul edilmiştir.

Ancak geçtiğimiz günlerde tasarı yeniden gündeme gelmiş,  “yeniden hazırlandığı” belirtilen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Taslağı dağıtılmış ve örgütlerin görüş ve değerlendirmeleri “yeniden” istemiştir.

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNDE “YENİ” DÖNEM;
İŞYERİ HEKİMİ OLMAKSIZIN BAŞLIYOR.

Amaç maddesine göre; “çalışanların sağlık ve güvenliklerinin sağlanması, mesleki risklerin önlenmesi, risk ve kaza faktörlerinin ortadan kaldırılması ile işyerlerinde sağlık ve güvenlik şartlarının sürekli olarak iyileştirilmesi için alınacak tedbirleri ve bu konulardaki görev, yetki, yükümlülük ve sorumlulukları düzenlemek” için hazırlanan tasarı, 52 maddeden oluşmaktadır.

Taslakta;

1- İş Kanunu’nda “istihdam paketi” ile değiştirilmiş olan, işyeri hekimi ve işyeri sağlık birimi ile ilgili hükümler yer almamaktadır. Bu düzenlemeler bilindiği gibi tarafımızdan eleştirilmektedir. Ancak bu haliyle Taslak, eleştirdiğimiz istihdam paketinden bile daha geridedir.

Kaldı ki bu Taslak’ın 50. maddesi “yürürlükten kaldırılan hükümleri” düzenlemekte ve İş Kanunu’nun, aralarında işyeri hekimleri, iş sağlığı ve güvenliği kurullarına ilişkin düzenlemelerin de yer aldığı 72, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 85, 86, 87, 88, 89, 95, 105 inci ve geçici ikinci maddeleri yürürlükten kaldırmayı planlamaktadır.

Çalışanların sağlığını koruma ve geliştirme amacı taşıdığını yazan, üstelik İş Kanunu’nun ilgili maddelerinin yerini doldurmayı/almayı planlayan Taslakta, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin merkezinde yer alması gereken işyeri hekimi ve işyeri sağlık birimi kavramlarının düzenlenmemesi kabul edilebilir değildir.

2- Nitekim işyeri hekimleri, Taslak’ın “Koruyucu ve önleyici hizmetler” başlıklı 10. maddesinde karşımıza çıkmaktadır. Buna göre;

MADDE 10- (1) Bu bölümde belirtilen yükümlülükleri saklı kalmak kaydıyla işveren, işyerindeki iş sağlığı ve güvenliği risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek üzere, işyerinin büyüklüğünü, tehlike sınıfını, işin niteliğini ve çalışan sayısını dikkate alarak, işyerinden, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresi ile ihtiyaç duyulması halinde diğer meslek dallarından, Bakanlık tarafından belgelendirilmiş bir veya birden fazla kişiyi görevlendirir.
(2) İşyerinde, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen nitelikte personel bulunmaması halinde koruyucu ve önleyici hizmetler, Bakanlık tarafından belgelendirilmiş işyeri dışındaki kişi veya kuruluşlardan alınır.
….”

Görüldüğü gibi,

• 6 Mayıs 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 180. maddesi ile getirilmiş olan, “devamlı olarak en az 50 işçi çalıştırma” ölçütü kaldırılmaktadır.
• Tıpkı “istihdam paketi”nde olduğu gibi, hizmet taşeron şirketlerden satın alınabilecektir.
• Kurs yapma/ sertifikasyon yetkisi, açtığımız davalar sonucunda Danıştay tarafından verilmiş kararlara rağmen, yeniden Çalışma Bakanlığı uhdesine alınmakta, işyeri hekimi “Bakanlık tarafından belgelendirilmiş hekim” olarak tanımlanmaktadır.

3- Taslağın bu haliyle kabul edilmesi halinde; Türkiye’de ki çalışanların çok az bir bölümü sağlık ve güvenlik önlemlerinden yararlanacaktır. Çünkü bilindiği üzere ülkemizde SSK İstatistikleri'ne göre, 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinin bütündeki payı % 98,47; çalıştırdıkları sigortalıların payı % 56,92 ve bu sigortalılardan iş kazasına uğrayan ya da meslek hastalığına yakalananların bütün içindeki payı ise % 73,79’dur.

Bütün bu istatistikler elliden az işçi çalıştıran işyerlerinde işyeri sağlık ve güvenlik hizmetlerinin verilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Üstelik Avrupa Birliği de dahil olmak üzere diğer ülkelerde de yapılan tespitlerde,  küçük ve orta ölçekli işletmelerde iş kazası ve meslek hastalıklarının yoğunlaştığı görülmektedir. Meslek hastalıklarının yüzde 82’si KOBİ’lerde gerçekleşmekte, yine ölümcül iş kazalarının yüzde 90’ı da bu tür küçük ve orta ölçekli işletmelerde gerçekleşmektedir. (Bu nedenle Avrupa Birliğine üye ülkelerde  çalışanların sağlık ve güvenliklerinin, yaşamlarının korunmasının yanında aynı zamanda ekonomik boyutu da  esas alınarak iş sağlığı ve güvenliği konusu istihdam stratejisine dahil edilmektedir.)

4- İşyeri sağlık ve güvenlik hizmetlerinin işyerlerinde nasıl yürütüleceği ve organizasyonu konusunda ayrıntılı ve uygulanabilir hükümlere yer verilmemesi de çok büyük bir eksikliktir.  Sadece bütün çalışanların Kanun kapsamında yer alacağına değinilmekle yetinilmiştir. Oysa çok iyi bilinmektedir ki günümüzde işyeri sağlık birimi kurmakla, işyeri hekimi çalıştırmakla yükümlü işyerlerinin pek çoğunda bu hizmetler verilmemektedir. Denetim elemanı sayısı da, yaptırımlar da yetersizdir.

5-  13 Ocak 2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmış olan 5038 ve 5039 sayılı yasalarla onaylanan, Uluslararası Çalışma Örgütünün İş Sağlığı Ve Güvenliği Ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 sayılı ve İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı sözleşmelerinde taraf ülkeleri bağlayıcı, ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Bu sözleşmelerde bulunan hükümlere uygun olarak hazırlanacak bir yasada iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kuralların, ilgili bütün taraflar tarafından bilinebilir olması son derece önem taşımaktadır.

Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler içeren bir yasada, örneğin Almanya’dan, İngiltere, İspanya, İtalya, Polonya, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Japonya, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya kadar pek çok ülkede olduğu gibi, bu hizmetleri veren işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanı vb. sağlık ve güvenlikle ilgili uzman personelin görevleri, çalışma koşulları, hakları düzenlenmelidir.

Taslakta işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri konusunda ayrıntılı ve uygulanabilir düzenleme yer almadığı gibi işyerinin bu hizmetleri kendi elemanları ile ya da dışarıdan alarak verebileceği hükümleri dışında bir düzenleme yapılmamıştır.

6- Oysa işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresi görevlerini ifa ederken işyerinde sürekli bulunması gereken kişilerdir. Bu hizmetler danışmanlık hizmetlerinden farklıdır, Aktif, eylemli biçimde işyerinde yürütülecek hizmetlerdir.

Dünya Sağlık Örgütü ve İLO tarafından işyeri sağlık hizmetleri yönünden; işyerinde kişisel sağlığı geliştirmeye yönelik, çalışana odaklı, çalışanı, çalışma çevresi ve yaşam tarzı ile birlikte ele alan, çalışanın fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik halinde olmasını sağlamaya yönelik çok kompleks bir iş sağlığı hizmeti sunumu benimsenmiştir.

7- İşyeri hekiminin ve diğer iş sağlığı ve güvenliği personelinin görevleri kapsamında işverene ait işyerinde çalışması zorunluluğu nedeniyledir ki; ILO’nun 161 sayılı İşyerinde Sağlık Organizasyonu Sözleşmesinin 10. maddesinde, 112 sayılı Tavsiye Kararının 15. paragrafında, iş sağlığı ve güvenliği personelinin görevini yerine getirirken işçilere ve işverenlere karşı, teknik ve moral açıdan tam bir bağımsızlık içinde olması, bu bağımsızlığı sağlamak amacıyla, ulusal mevzuatta, işe alınma ve işten çıkarılmasının özel bir statüye kavuşturması kabul edilmiştir.

Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 09 Aralık 2003 tarihinde yürürlüğe giren, “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği”ne karşı açılan iptal davası üzerine Danıştay 10. Dairesi E.2004 / 1253, K.2006 / 1658 ve 28.02.2006 günlü kararı ile, işyeri hekimlerinin mesleki bağımsızlığını güvence altına alacak hükümlerin olmayışını, 155 sayılı ve İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı İLO Sözleşmesi ile 112 sayılı Tavsiye kararına aykırı bularak, iptal kararı vermiştir.

Kısacası; bu alanda yapılacak yasal düzenlemede işyeri hekiminin mesleki bağımsızlığını görev kapsamına uygun olarak sağlayıcı, görevini yerine getirmesini önleyici, haksız işten çıkarmalara karşı ek teminatların düzenlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. 

8- Görüldüğü üzere;

• İşyeri sağlık ünitesi bileşenlerinin hiçbirinin görevleri tarif edilmemiştir.
• İş güvenliği konusunda görev üstlenecek kişilerin de (somut olarak iş güvenliği uzmanının) hiçbir özelliği (hak, yetki, sorumluluk dahil olmak üzere) tarif edilmemiştir.
• Uluslararası sözleşmelerde ve yargı kararlarında işyeri hekimlerinin ve iş sağlığı personelinin mesleki bağımsızlığının sağlanması zorunluluğuna işaret eden düzenlemeler, ısrarla göz ardı edilmiştir/ edilmektedir.
• İşçi sağlığı ve işyeri hekimliği alanına dair mevzuat alaşağı edilmektedir.
• 50’den az işçinin çalıştığı binlerce işyeri için özendirilmesi ve hatta zorunlu kılınması gereken Ortak Sağlık Birimleri (OSB) hiçbir biçimde dikkate alınmamaktadır.
• Çalışma yaşamını düzenleme ve denetleme yetkisi olan Çalışma Bakanlığı, yine, yetkisiz olduğu akademik ve mesleki yeterlilik alanına müdahale etmekte, yine kurs yapmaya aday olmaktadır.
• İş sağlığı ve güvenliği yönünden son derece önemli pek çok düzenleme, alt düzenleyici işlem olan Yönetmeliklere havale edilmiştir. Ki bu durum; sayısız yargı kararı yönünden de, hukuk güvenliği ilkesi yönünden de, kabul edilebilir değildir. (Örneğin Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi üyelerine ödenecek ‘huzur hakkı’ Tasarıda yer bulurken, Konseyin görevleri düzenlenmemiştir.)
• Çalışma yaşamının önemli bir unsuru olan, doğrudan kamu düzenini ilgilendiren, iş sağlığı ve güvenliği alanında; Uluslararası Çalışma Örgütünün 155,161 sayılı Sözleşmeleri ve Avrupa Birliğinin 89/391 sayılı Çerçeve Direktifi uyarınca tarafların alınacak bütün kararlara katılımı zorunlu tutulduğu halde, TTB ve diğer örgütlerin önerilerinin Taslağa yansıtılmaması, sürecin ne denli demokratik işlediğinin de göstergesidir.

HUKUK BÜROSU


Bu HABERİ Paylaş!