Sevinç Özgüner 2017 Yılı Ödülü Barış Akademisyenlerine Verildi


  • Mayıs 24, 2017
  • 2967

1980 Mayıs’ında faşist güçlerce evinde katledilen TTB eski Merkez Konseyi Üyesi Dişhekimi Sevinç Özgüner aramızdan alınışının 37. yılında gerçekleştirilen törenle anıldı. 23 Mayıs 2017, Salı günü Odamız Cağaloğlu binasında yapılan anma töreninde Sevinç Özgüner’in kızları Alev ve Işıl Özgüner, mücadele arkadaşları ve onun ardında bıraktığı değerlerin takipçisi olan hekimler, tıp öğrencileri ve kurum temsilcileri bir araya geldiler.

Yoğun katılımla gerçekleştirilen törenin sunumunu Dr. Feray Kaya ile Dr. Fuat Akgül yaptılar. Tören barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde kaybedilen kişiler anısına 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı.

Törenin açılış konuşmaları TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel ve İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez tarafından yapıldı.

Prof. Dr. Raşit Tükel “Sevinç Özgüner bir insan hakları savunucusuydu, barış ve demokrasi mücadelesi veren değerli bir yol arkadaşımızdı. Onun anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Ülkemizin bu zor döneminde, baskıcı, anti-demokratik uygulamaların yaşandığı bir süreçte onun bize gösterdiği yolda yürüyerek mücadeleyi sürdürüyoruz. Bugün düzenlediğimiz törenle hem Sevinç Özgüner’i ve onun mücadelesini saygıyla anmayı hem de o günlerden bugüne bir gönderme yapmayı amaçlıyoruz. Çünkü bugün bu mücadeleyi vermenin, anti-demokratik uygulamalara karşı direnebilmenin önemi daha da arttı” diye konuştu.

Prof. Dr. Selçuk Erez ise yaptığı konuşmada “Sevinç Özgüner hayatı boyunca örgütlü mücadeleye inanmış, fikirlerinden ödün vermemiş, hayatı pahasına direnmiş bir kişilik. Deniz Gezmiş niçin unutulmuyorsa, Nazım Hikmet niçin unutulmuyorsa Sevinç Özgüner de aynı sebeple unutulmuyor. Her eylem grubunun, her dönemin bir bayrağa ihtiyacı var. Sevinç Özgüner de bizim alanımızın direnç bayrağı olmuştur. Hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz” dedi.

Açılış konuşmalarının ardından Sevinç Özgüner’in hayatına ilişkin sunumu Dr. Feray Kaya gerçekleştirdi. Dr. Kaya döneme dair belgeler ve fotoğraflar eşliğinde yaptığı sunumda Sevinç Özgüner’in katledilişinin ardından TTB Merkez Konseyi’nce hazırlanıp Toplum ve Hekim Dergisi’nde yayınlanan “Ölmeyen Sevinç Özgüner” başlıklı yazıyı katılımcılarla paylaştı.

Törende Sevinç Özgüner’in dönem ve mücadele arkadaşları, dostları da konuşmalar yaptılar, anılarını paylaştılar.

Anma töreninin ardından konuşan Dr. Fuat Akgül her yıl Sevinç Özgüner anısına düzenlenen “İnsan Hakları, Barış ve Demokrasi Ödülü”nün bu yıl Barış İçin Akademisyenlere verildiğini duyurdu. Dr. Fuat Akgül ödülün Barış İçin Akademisyenlere veriliş gerekçesini anlattığı konuşmada “7 Haziran seçimlerinde iktidarın yaşadığı büyük hezimeti saldırganlığa dönüştürerek başlattığı savaş sonrasında, insana, doğaya, tarihe karşı yaşanan katliamlarla başladı her şey” dedi ve yazar Eduardo Galeano’nun “Aynalar” adlı kitabında aktardığı bir öyküye atıfta bulunarak sürdürdü sözlerini. Dr. Fuat Akgül “Benzer zamanların, benzer yıkımlara tanık olmanın bizler üzerinde nasıl bir etki yarattığına ilişkin, Latin Amerika’dan bir öyküyü Galeano bizlerle paylaşıyor. Anna Fellini’nin öyküsü bu. Anna Fellini küçükken anne babasının bir uçak kazasında öldüğünü zannetmektedir. 11 yaşındayken birisi Anna’ya anne ve babasının Arjantin’deki diktatörlüğe karşı savaşırken öldüklerini anlatır. Anna hiçbir şey sormaz, söylemez. Eskiden çok konuşkan bir kız olmasına rağmen o günden sonra ya çok az konuşur ya da susar. 17 yaşındayken öpmekte zorlanmaktadır; çünkü dilinin altında bir yara vardır. 18 yaşında yemekte zorlanmaktadır. Yara her geçen gün daha da derinleşir. 19 yaşındayken onu ameliyat ederler, 20 yaşındayken ölür. Doktor onu ağzındaki kanserin öldürdüğünü söyler. Dedesiyle ninesi onu gerçeğin öldürdüğünü. Mahallenin şifacısı ise çığlık atamadığı için öldüğünü söyler. İşte birbirimize, yani ötekine, hakikate dair olanı konuşabilmek adına yükselen sesler, içimizde oluşan yaranın büyümesini engelledi ve belki de ölümden alıkoydu bizleri. Ülkemizde yaşanan yıkıma, savaş politikalarına karşı birçok yerden sözler ve eylemler yükseldi, bu adımlar mücadeleye dönüştü. Bu çığlıklardan biri de akademiden yükseldi. ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ çağrısıyla yükseldi bu çığlık. Barış İçin Akademisyenlerin bu haykırışı toplumsal dinamiklerin harekete geçmesini ve boy vermesini sağladı. Atılan tohumlar büyüdü ve rengarenk bir ağaca dönüştü. Yaşananlara karşı ses veren, tanıklık edenlerin bu duruşu iktidarı rahatsız etti ve akademiye yönelik baskılar çoğaldı. Soruşturmalar, açığa almalar, ihraçlar yaşandı… Akademisyenler mücadeleyi daha da yükselterek bu baskılara cevap verdi. Bilimin itaatsiz olana ihtiyaç duyduğundan hareketle kurulan dayanışma akademileri ise üretmeye, sorgulamaya, hakikat arayışına devam etmekteler. Yani Barış İçin Akademisyenler dizelerin şafağında varolan iyilik alfabesini kullanarak bu toprakların kültürüne yeni bir barış türküsü eklediler” dedi ve bu yılki ödülün sözlerini barıştan yana kurmaları, cesur ve umut veren duruşları sebebiyle Barış İçin Akademisyenlere verildiğini belirtti.

Yapılan sunumun ardından törene katılan Barış İçin Akademisyenler sahneye davet edildi. Hazırlanan plaketi Barış İçin Akademisyenler adına Prof. Dr. Zelal Ekinci aldı. Dr. Zelal Ekinci yaptığı konuşmada; “Barış İçin Akademisyenler olarak anılır olmak, yaşamım boyunca edindiğim ünvanlardan daha fazla onurlandırdı beni. Bu akşam bu onur bir kez daha taçlandı. Barış İçin Akademisyenler ülkedeki savaşa karşı söz üretme çabasında oldu. Ocak 2016’da Bu Suça Ortak Olmayacağız başlığıyla açıklanan bildiri 2200 akademisyen tarafından imzalandı. Sonrasında ise imzacıların tümü Barış Akademisyeni olarak anılır oldu. Tabip Odası’nın bu ödülü için her bir barış akademisyeni adına teşekkür ediyor ve onur duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu ülkenin Sabahattin Ali’den Tahir Elçi’ye aydınlarına düşmanlıkta bir durak da Sevinç Özgüner. İstanbul Tabip Odası’nın 37. yıl önce vahşice katledilmiş bir aydınını unutturmayarak ismini barış, demokrasi ve insan hakları ödülü ile yaşatması, zifiri karanlıklarımız içinde gerçekten bir parıltı. Anasının kucağında vurulan Miray Bebek ve yol ortasında günlerce bekletilen cenazesiyle Taybet Ana’da cisimleşen, savaş hukukuna dair kuralların bile hiçe sayıldığı, sivil halka ve kentlere yönelen yıkım günlerinde barış bildirisi bir ses olmuştu. Bu savaş karşıtı ses aslında çok yetersizdi ama yine de işlenen suçları dile getirmesi sebebiyle muktedirler çok sinirlendi. Taarruz imzacılara yöneldi. ‘Allahın bir lütfu’ olarak tanımlanan darbe girişimi ülkenin bir bölgesinde olanca ağırlığıyla sürmekte olan savaş politikalarının ülkenin tamamına yayılmasına bahane oldu. Artık romanlarda okuduğumuzdan çok daha ağır bir distopyanın içinde yaşıyoruz” dedi ve barış, demokrasi, insan haklarından yana olan herkesin seslerini büyütmek zorunda olduklarını, faşizme karşı birleşik bir mücadeleyi örmek gerektiğini dile getirdi.

IMG_5251

IMG_5259

IMG_5272

IMG_5288

IMG_5311

IMG_5325

IMG_5328

IMG_5334


Bu HABERİ Paylaş!