Page 49 - Hekim Sözü Ekim-Aralık 2024
P. 49
ÖYKÜ
yüklemişler. Ragıp çocukların sevincini görmek için kendi çe amblemi taşıyan, muhtemelen bir taraftar derneğinin,
de kamyonla gitmek istedi. Keşke ben de gitseydim belki üzerindeki bantta yazan bazı isimlerin yabancı gelmediği
böyle olmazdı” dedi ve tekrar ağlamaya başladı. “Kamyon şahısların çelenkleri de vardı.
köyün yakınında kara saplanmış. Köylülerle birlikte kolileri
taşırken yere yığılmış” Cenaze namazı başlayınca avlunun hakimiyeti yaşlı kadının
yakınlarına geçti. O gruptan adamlar en ön sıralarda yerle-
“Aaa herhalde MI geçirdi” rini aldılar. Uzun paltolu adamlar onlardan kopya çekmek
üzere arkada sıralandılar. Ben beşinci yada altıncı sıraday-
“Ne?” dım.
“Miyokard enfaktüsü” Cenazeden sonra insanlar telaşla avlunun çıkış kapısına
hücüm ettiler. Önce mezarlığa yetişmek için acele ediyorlar
“Ailesinde 55 yaşını geçen erkek yoktu. Babası, amcası hep diye düşündüm. Ama mezarlıkta, avludakilerin ellide biri
kalp krizinden ölmüşler. Aslında Sibel’in hastanesinde 2 yıl sayıda insan ya var ya yoktu. Tabut açılıp Ragıp toprağa ko-
önceki anjioda pek önemli bir şey çıkmamıştı, biliyorsun” nulacağı zaman aşağıda duran mezarcı “Bir yakını da insin”
dedi. dedi. Kimse gönüllü olmadı. Arkadan birisi “Bacanağı vardı”
diye seslendi. Mezarın içine atladım. Ragıp’ın katılaşmış
Bunların hiçbirini bilmiyordum, hatırlamamıştım. Sibel’in bedenini kefenin altında hissederek toprağa koyarken içimi
bana söylememiş olması imkânsızdı. Ragıp diye ilgilenme- yine bir suçluluk duygusu kapladı. Birisinin uzattığı elin
miş ve önemsememiştim belli ki. Ragıp’ın böylesine duyarlı yardımıyla yukarı çıktıktan sonra mezara toprak atılmaya
ve iyiliksever olduğunu rüyamda görsem inanmazdım. O başlandı. Elden ele dolaşan kürek bana geldiğinde kaldırabi-
anda içimi bir tanıdık bir suçluluk, pişmanlık ve yalnız- leceğim kadar büyük bir toprak kütlesini mezar tahtalarının
lık duygusu kapladı. Fiziksel bir yalnızlık değil. İnsanları üzerine savururken içimden “Toprağın bol olsun Ragıp”
siyah-beyaz, iyi-kötü diye ayırıp ona göre sevip sevmeme- demek geldi.
nin, kendi gibi olanları önemseyip farklı olanları dışlamanın
yalnızlığı. Aranması, sorulması, ilgilenilmesi gereken, buna Duysaydı kesin şöyle derdi: “Merak etme bacanak ben
ihtiyaç duyanları yok saymanın yalnızlığı. Yeldeğirmeni’n- ayarladım”
deki evdeki soğuk kış gecelerinden daha şiddetli, alttaki
kadın sarhoş kocasından dayak yerken bir şey yapamama- Eski günlerde olduğu gibi bir laf sokayım dedim, fırsatı
nın hissettirdiğinden bile çaresiz bir yalnızlık. Kemal Abi’yi yakalamışken. ”Biriktirdiğin insanlar camiye geldiler ama
annemin acısıyla başbaşa bırakan vefasızlığın yalnızlığı. mezarlığa gelmemişler, ne diyorsun?”
Bu duyguyla Öykü’nün yanına gidip ona bir kez daha sarıl- Zihnimdeki Ragıp cevabı yapıştırdı. “Canları sağolsun, sen
dım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Başımı kaldırdı- geldin ya bana yeter bacanak”
ğımda Sibel kocaman açılmış gözlerle, hayretler içinde bana
bakıyordu. Kendi uydurduğum bu diyalog yüreğime taş gibi oturdu.
Ragıp’ın cenaze töreni ılık, sert bir lodosun estiği bir kış gü- Eylül ayında okulların açıldığı gün yapılan törenle Bolu’daki
nüne denk geldi. Avluda Ragıp’ınkinin dışında yaşlı bir ka- köy ilkokuluna Ragıp’ın adı verildi. İstanbul’da aylardır
dının cenazesi vardı. Caminin önündeki yolda iki sıra park özlemi çekilen serin bir havada, çam ormanının yanındaki
etmiş arabalar nedeniyle trafik sıkışmıştı. Avludaki insan- okul bahçesinde öğrenciler, veliler, öğretmen, Milli Eğitim
ların büyük bir çoğunluğunun Ragıp için geldiği yakalarına Müdürü ve yardımcıları, muhtar, kim olduğunu anlamadı-
iğne ile iliştirilmiş vesikalık fotoğraftan anlaşılıyordu. Kala- ğım kravat takmış başka adamlar toplanmıştı. Aileden de
balık arttıkça yaşlı kadının yakınları avlunun köşesine iyice bir konuşma yapılması istenmiş. Ayşe, bana “Beni şimdi
sıkıştılar. Pahalı fularları başörtüsü olarak şöyle bir bağlamış kürsüde ağlama tutar, sen konuşur musun ?” dedi. Milli
şık kadınlar, uzun siyah paltolu veya parlak spor montlu Eğitim Müdürü, muhtar ve öğretmenden sonra kürsüye
adamlar avluya girince görevlerini bir an önce yapmak için çıktım. Hoparlörlerin kulak tırmalayan cızırtısının dinmesini
gözleriyle Ayşe’yi arıyorlardı. Öykü’yle Ayşe’ye başsağlığı bekledikten sonra yaptığım kısa konuşmayı şöyle bitirdim:
diledikten sonra çevreyi tarıyor, tanıdıklarının olduğu bir
insan öbeğine katılarak hararetli tartışmalara dalıyorlardı. “…………bu okuldan ülkemize ve insanlığa faydalı gençler
Öbeklerin çoğunda futbol, siyaset ve ekonomi konuşuluyor- yetişeceğine inancım sonsuzdur. Aile olarak küçük bir
du. Arada bir kahkaha sesi yükselse de yanlış yer ve zamana katkımız olduğu için mutluyuz. Bu iyiliğe önayak olan yüce
ait olduğu için kısa sürede kayboluyordu. gönüllü ve fedakar insanın ailemizde olmasından büyük gu-
rur duyuyoruz. Onu çok özleyeceğiz. Anısı önünde saygıyla
Bir köşede çelenkler dizilmişti. Ragıp’ın şirketi ve şirketin eğiliyorum”
genel müdürü ayrı ayrı çelenkler göndermişlerdi. En büyük
çelenkler bu ikisiydi. Ayrıca Ayşe’nin firmasının, Fenerbah- Dilerim Ragıp söylediklerimi bir yerlerden duymuştur.
EKİM-ARALIK 2024 hekim sözü 47