Page 48 - Hekim Sözü Ekim-Aralık 2024
P. 48

ÖYKÜ


            geldi. “Ben o adamın evinde yaşamam” dedim. Fakülte kayıt   Bir süre sonra eve bir tebligat geldi. Kemal Abi Kurtuluş’taki
            kuyruğunda tanıştığım Samet’le Küçükhamam’da bir daire   evi bana bırakmıştı. Belli ki tek akrabası, kendini en yakın
            kiraladık. Kurtuluş’taki eve aylarca gitmedim. Annem sık sık   hissettiği ve en çok sevdiği insan bendim. En zor zamanla-
            beni görmeye geldi, bize yemek yaptı. Bir cumartesi akşamı   rında onu yalnız bırakmama, telefonla bile aramamama kırıl-
            önceden telefon edip geleceğimi söyledim. Nedense kendi   mamıştı. Kim bilir kaç gece rakısını içerken benden telefon
            başıma gitmeye çekindiğim için Samet’i de götürdüm.   beklemiş, gelmese bile beni sevmekten vazgeçmeyip arnavut
                                                              kaldırımı sokaklarda sallana sallana eve dönmüştü.
            Evde güzel bir sofra kurulmuştu. Annemi ilk kez rakı
            içerken gördüm. İlk kez bu kadar sakin ve rahat. Biz de   Çilingire kapıyı açtırıp eve girdiğimizde ağır bir nem kokusu
            Samet’le ikişer kadeh içtik. Birinci kadehten sonra Samet   bizi sardı. Sibel de, ben de öksürmeye başladık. Eşyalar
            adama Kemal Abi demeye başladı. Baktım ayıp oluyor ben   tamamen tozla kaplanmış, vitrinlerin içi görünmez haldeydi.
            de öyle dedim. İlk kez söylemek tabii zor geldi. Annemle   Annemin bizim evden getirdiği, babamla evlenirken çeyiz
            Kemal Abi benim yanımda sanki sadece arkadaşlarmış gibi   sandığından çıkan masa örtüsünü zar zor tanıyabildim. Mut-
            dikkatli davransalar da aralarında derin bir sevgi olduğu   fak lavabosunda duran çukur tabak ve iki bardağın üzerine
            belliydi. Ev antika eşyalarla donatılmış bir müze gibiydi.   hala su damlıyordu. Buzdolabında yarısı dolu bir büyük rakı
            Kemal Abi o gün sofrada evin öyküsünü anlattı. “Aslında   şişesi ve kurumuş üç tane portakalla yarım kalıp küflenmiş
            ben antikadan mantikadan anlamam” diye söze başladı.   peynir vardı.
            Mali müşavirliğini yaptığı Kapalıçarşı’daki Ermeni kuyumcu   Sibel’le “Evi satalım mı, kiraya mı verelim?” diye epey
            ölünce Los Angeles’da yaşayan oğulları arayıp “Biz orada   düşündük. İkisi için de önce temizletmek gerekiyordu.
            kimseyi tanımayız, etmeyiz. Dönme niyetimiz de yok. Baba-
                                                              Temizlikten sonra antika eşyaların çarpıcılığı ortaya çıkınca
            mın size güveni sonsuzdu. Siz, evi ve içindeki eşyaları satıp   Sibel “Yazık olacak, biz mi otursak?” dedi. Sibel’in antika
            bize parasını gönderin, yüzde onu da sizin olsun” demişler.
                                                              merakı da böylece başlamış oldu.
            Bir süre alıcı çıkmayınca, Kemal Abi “Bari ben alayım sonra
            satarım” demiş. Alış o alış. “Yerleştim bir daha çıkamadım,   Köprüye girerken hava karardı. Yağmur şiddetini tekrar artır-
            komşuları bırakamadım” dedi. Kısa süre sonra her cumartesi   dı. Köprünün ortasına geldiğimizde ise trafik sanki sihirli bir
            akşamı annemleri ziyaret rutine bindi. Çoğu kez de gece   el değmişcesine açıldı. Dur-kalktan sıkılmış sürücüler yeni
            orada kaldım.                                     start almış rallideki gibi ileri atıldılar. Yağmur damlalarına
                                                              arabalardan sıçrayan çamur da eklenince silecekler iyice
            Kemal Abi’yle evlendikten bir süre sonra annem işi bıraktı.   gıcırdamaya başladı. “Servise götürünce bunları de değiştir-
            Yüz çizgileri gevşedi, giyinişi değişti. Annemdeki bu deği-  teyim” diye düşündüm. Yağ lambası da hala yanıyordu.
            şimden memnundum ben de. Ancak mutlulukları çok uzun
            sürmedi. Bir akşam Kemal Abi eve geldiğinde annemi yerde   On dakika sonra Ayşe ile Ragıp’ın oturdukları sitenin giri-
            bulmuş. Hastaneye ulaştığında annem subaraknoid kana-  şindeydim. Asansörle yedinci kata çıkarken aklıma Ragıp’ın
            madan çoktan ölmüştü. Yıllarca çalıştığı yoğun bakıma girip   bir şaka yapmış olup kapıyı “Oo hoş geldin bacanak” diye
            yaşama dönme şansı bile olmadı.                   kahkaha atarak açma ihtimali geldi. Olur mu, olur Ragıp
                                                              bu. Eşek şakalarına bayılır. Kapıyı yaşlı gözlerle açan Öykü,
            Annemden sonra çocukluğumdaki o boşluk duygusu yine   bu küçük umudu sona erdirdi. Kapının önünde bana uzun
            beni teslim aldı. Ama bu kez erişkin yaşa gelmiş ve daha   uzun sarıldı. Öykü’nün acısı beni de duygulandırdı. Gözle-
            önemlisi yanımda Sibel ve yeni doğmuş oğlum vardı. An-  rim doldu. Elimle silip içeriye girdim.
            nemin kısa sürmüş mutluluk öyküsü içimi yakmasın diye o
            eve hiç gitmedim. Kemal Abi’yle arasıra telefonla konuşmak   Salonda oturan Ayşe de beni görünce ağlamaya başladı.
            dışında dışında bir bağlantım kalmadı. Hepsinde de arayan   Yanına gidip sarıldım. Biraz sakinleşince çekinerek “Nasıl
            oydu. Kemal Abi’nin büyük bir acıyla yapayalnız kaldığını,   olmuş?” diye sordum. Ayşe gözlerini elindeki kağıt mendil-
            işini kapatıp kendini içkiye verdiğini anlamadım. Anlaya-  le silip “Pırlanta gibi kalbi vardı” dedi ve tekrar ağlamaya
            cak kadar yaklaşmadım. Yaşını başını almış bir adamın, bir   başladı. “Bolu’nun bir köyündeki çocuklara kışlık giysi ve
            kadını bu kadar sevebileceğini düşünemedim. Şimdiki üst   okul için bilgisayar bağışı kampanyası başlatmıştı, biliyor-
            kat komşumuz Vartanuş Amca’dan, Kemal Abi’nin sık sık   sun” dedi.
            apartmanın merdivenlerinde sızıp kaldığını, komşularının
            ona yardım etmek için nasıl seferber olduğunu öğrendim.   “Hayır bilmiyorum” diyemedim.
            Annemden iki yıl sonra Kemal Abi karlı bir gecede mey-  “Beklediğinden de fazla toplanmış. Siz de bağış yapmıştınız”
            haneden eve dönerken yan sokakta ölü bulunmuş. İki gün
            sonra haberimiz oldu. Cenazeye bile katılamadık. Vefasızlı-  Sibel herhalde benden habersiz bağış yapmıştı. Göz göze
            ğımıza çok hayıflandık Sibel’le. Sahip çıksak böyle olmazdı   geldik, hafifçe başını salladı.
            muhtemelen. Hala Kemal Abi’nin sızdığı merdivenlerden
            çıkarken içimi bir pişmanlık ve suçluluk duygusu kaplar.  “Botlar, kazaklar, montlar, bilgisayarlar hepsini kamyona

             46  hekim sözü  EKİM-ARALIK  2024
   43   44   45   46   47   48   49   50   51   52