II. Hekim Emeği Çalıştayı Yapıldı


  • Ocak 09, 2012
  • 2772

II. Hekim Emeği Çalıştayı 11 Aralık 2011 tarihinde 66 hekimin katılımı ile İstanbul Tabip Odası’nda gerçekleştirildi.  Çalıştaya Ankara, İzmir, Adana, Bursa ve Isparta Tabip Odası temsilcileri de katıldı.

Çalıştayda konulara özgü durumlar detaylı olarak anlatıldı ve tartışıldı. Aşağıda çalıştayın özet sunumu bulunmaktadır.

Açılış konuşmasında İTO Başkanı Sayın Prof. Dr. Taner Gören; 663 sayılı KHK’nin “Kanunsuz Hukuksuz Keyfi” olarak oluşturulduğunu, bu kararname ile devletin ve sağlık alanının sermayenin ihtiyacına göre yeniden yapılandırıldığını ve hekim emeğinin nasıl ucuzlatıldığını belirterek hekimlere düşen görevin doğru olanı savunmak olduğunun altını çizdi.

Doç. Dr. Arda Saygılı “Özel Sağlık Sektöründe Çalışanların Sağlığı ve Güvenliği” konulu sunumunda; her hekimin aynı zamanda birer hasta olduğunu ve hekimin de hasta olma hakkının bulunduğunu vurgulayarak, hekimlerin yaptıkları iş nedeniyle birçok meslek hastalıkları ile karşı karşıya kaldıklarını, hekimler arasında özellikle mobbing ve burn out (tükenmişlik) sendromunun yaygın olarak görüldüğünü belirtti.

Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde “Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Ticarileşmesi, Özel Sağlık Sektörünün İnşa Süreci” konulu oturumda Prof. Dr. Fuat Ercan (Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F.), Yard. Doç. Dr. Derya Gültekin Karakaş (İTÜ İşletme Fakültesi İşletme Mühendisliği) ve Dr. Ayşe Cebeci (Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F.) başlıca şu konuları dile getirdiler:

 Son yaşananlar, beyaz yakalı olarak nitelenen, hekim, hukukçu, eğitimci, mimar, mühendis vb. serbest meslek çalışanlarını ücretli durumuna getirmekte ve bu grupların ayrıcalıklarını ortadan kaldırmaktadır.

 Uluslararası sermaye için en cazip yeni yatırım alanları kamu hizmetleri (Sağlık, eğitim vb.) ve doğadır (Enerji, su). Uygulamaya konulan neoliberal politikalarla eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamusal hizmetler, piyasa ilişkileri içine çekilmektedir.  Devlet, sermayenin sağlık alanında birikim yapma koşullarının inşası sürecinde doğan mali yükü yer yer üstlenmiş, başka ifadeyle sağlık alanında özel sektör finansmanı kamu üzerinden gerçekleştirilmektedir.

 Dönüşümün (değişimin) bir amacı da her şeyi nicelleştirmesi, emek gücünü metalaştırmak ve böylece ölçülebilir hale getirmektir. Emeğimizi ölçebiliyorlarsa, emeğimizle bizi ölçebiliyorlarsa biz meta haline gelmiş oluruz.

 Yapılan yanlışlara karşı mücadeleler “Platform” tarzı mücadele de birleşmeli; Aile hekimliği dayatmasıyla ya da sözleşmeli çalışmayla karşı karşıya kalan bir hekim, temizlik işçisi kadrosunda çalıştırılan bir hemşire, sağlık ocağı isteyen mahalleden yoksul bir kadın, kanserli bir Karadeniz köylüsü, geleceğine sahip çıkan bir tıp öğrencisi, taşeron olarak çalıştırılan bir sağlık işçisi, “Sağlık haktır” diyen bir akademisyen, medikosunu isteyen bir üniversite öğrencisi, bir araya gelerek hareket etmeli; sağlık, eğitim ve doğa alanlarındaki tahribata son vermelidir.


 “Özel Sağlık Sektöründe Çalışma Biçimleri ve Özlük Hakları” konulu konuşmasında Dr. İklil Konyalılar:
 Hekimin, diğer hekimlerin işine talip olduklarından dolayı yüksek performans baskısı altında çalışmak zorunda olduğunun,
 Çalıştığı kuruma vergi konusunda sorun çıkarmamak açısından serbest meslek makbuzu veya fatura kesmek zorunda bırakıldığının,
 Yıllık izin, mazeret izni, nöbetler, çalışma saatleri, toplam çalışma süresi, kongreye katılma hakkı gibi sosyal haklarda belirsizlikler olduğunu ve sadece nöbet için istihdam edilen hekimlerin mevcut olduğunun

altını çizdi.

Dr. Fatih Balkan “Sağlık Sektöründe Çalışan Olmak” başlıklı sunumunda;

 Haftalık çalışma süresinin 45 saat olarak belirlenmesine karşın hekimlerin çoğu zaman daha uzun süreler çalıştığını, yıllık izin dahi yapamadıklarını,
 Hekim ücretlerinin sürekli olarak düşürülmeye çalışıldığını ve bunun maliyet unsuru olmaktan çok, yönetimlerin kararı olarak gerçekleştiğini ve düşük ücret uygulamasının temelde politik bir karar olduğunu,
 Siyasi iktidar ve hastane sahiplerinin hekimlere karşı pazarlık gücünü artırmak için hekim bulunabilirliğini artırmak yönünde hekim ithalatının, muayenehanelerin kapatılmak istenmesinin, tam gün uygulaması ve öğrenci sayısının artırılmasının buna yönelik girişimler olduğunu,
 Önümüzdeki dönemde hekim ücretlerinin ve ödeme şekillerinin belirlenme yöntemlerinin çok önemli bir sorun olarak karşımızda durmakta olduğunu
belirtti.

Hibrit (melez) Çalışma Modeli olan Aile Hekimliği” konulu konuşmasında Dr. Fethi Bozçalı;
 Aile hekimliğinin birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi olduğunu ve İstanbul’da 3500 aile hekimi bulunduğunu,
 Bireye yönelik ve tedavi eğilimini artıran ve genelde reçete yazma ağırlıklı bir sistem olduğunu,
 Aile hekimliği çalışma biçiminin genel çerçevesi ile özel çalışma olarak değerlendirildiği, ancak hekimin SGK’ ya bağlı olarak çalıştığını, Valilikle yapılan tek taraflı sözleşmeli olarak çalışıldığını,
 Çalışmanın performans ve rekabete dayalı olduğunu,
 Sözleşmeye göre aile hekimlerinin çalışma mekanlarını kendilerinin temin etmekle yükümlü olduğunu,
 Aile hekimlerinden mobil hizmette bulunmalarının istendiğini,
 Rutin giderlerin karşılanması için ASM’lerin sınıflandırıldığını ve cari gider yardımı adı altında ek ödemede bulunulduğunu

aktardı.

Türkiye’de Serbest Hekimlere Ait Yasal Düzenlemelerin Hekimlerin Çalışma Özgürlüğüne Olan Etkisi ve Bunun Hukuksal Analizi” başlıklı konuşmasında Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Okur özetle aşağıdaki başlıklara vurgu yapmıştır:

 Hekimlerin serbest çalışması ile ilgili son düzenlemeler, Anayasaya ve kanunlara aykırıdır.
 Anayasa’nın 17. maddesine göre yaşama ve çalışma herkesin hakkıdır ve devlet bunu sağlamakla yükümlüdür.
 Yine Anayasa’nın 17. maddesine göre “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
 Hasta Hakları Yönetmeliği ile hastaların; sağlık hizmetinden yararlanma hakkı, bilgilenme hakkı, sağlık kuruluşunu, hekimini ve sağlık personelini seçme hakkı, teşhis ve tedavi hakkı, ötenazi yasağı, tıbbi özen görme hakkı, mahremiyete saygı hakkı, rıza ve onam alınması hakkı, gizlilik, can ve mal güvenliği, din hizmetleri, insanca davranış görme, ziyaret edilme ve refakatçi hakları güvence altına alınmıştır.
 Anayasa’nın 48. maddesine göre “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.  Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.  Devlet özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.”
 Anayasa’ nın 49 maddesine göre “çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.”

Muayenehanelerinde çalışan hekimler adına Dr. Gülay Karadeniz:

 Gelecek kaygısı ve ileriyi görememenin, geleceği planlayamamanın, muayenehane hekimlerini mutsuz ve huzursuz ettiğini,
 Özel hastanelerde hekimlerin taşeron gibi çalıştırıldığını, kendi SGK primlerini kendilerinin ödediğini, Özel hastanelerde, hekimlerin hak edişlerinde düşüşlerin dayatıldığını, bu nedenlerle özel hastanelerden ayrılarak muayenehane açan yada kendi tercihleriyle yıllardır muayenehane hekimliği yapan meslektaşların birbiri ardına yayınlanan Ayaktan Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kurumları Hakkındaki Yönetmelik değişiklikleriyle neye uğradığını şaşırdığını,
 Verilen mücadele ile 4 yıllık bir uyum süresi alınabildiğini, ama Temmuz 2012’de Engelliler Yasasının uyum süresinin sona ermesiyle birlikte yeniden mağdur olacaklarını düşündüğünü, en önce hekimlerin engellilere hayatı kolaylaştıran uygulamaları desteklediğini ancak bunların hayatın tüm alanlarında gerçekleştirilmesini talep ettiklerini,
 Tüm hekimlerin hayatlarının herhangi bir döneminde muayenehanelerinde çalışma olasılığı bulunduğunu, bu nedenle tüm hekimlerin mesleklerini serbest olarak icra etme hakkının korunması gerektiğini ayrıca hastaların da kendi hekimlerini seçme hakkına sahip olması gerektiğini,
 Bu olumsuz duruma gelinmesinin bir nedeninin de hekimlerin birlikte hareket etmemiş olmasından kaynaklandığını, bu nedenle çalışma hakkının korunması için meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odalarına sahip çıkılmasının gerektiğini

ifade etti.


Tıp Merkezleri başlığında Dr. Ali Şeker aşağıdaki görüşleri ifade etti:

 Tıp merkezleri ve polikliniklerin sahibi mutlaka hekim olmalıdır; buna karşın pek çok hastane ve hastane zinciri kağıt üstünde hekimlere aitmiş gibi göstererek kendi tıp merkezi ve polikliniklerini açmaktalar.
 Tıp merkezlerinde 8-10 bin hekim çalışmakta.  Bu kurumların %80’inin kapanması sözkonusu. Bu huzursuz bir çalışma ortamı yaratmakta.
 Planlama ile yeni tıp merkezi ve poliklinik açılması olanaksız hale getirildi.
 Tıp merkezleri ve polikliniklerde hizmet daha ucuz olarak sunulur; hasta ve vatandaşlarla daha sıcak bir ilişki kurulur.
 Türkiye’ de 1020 tıp merkezi ve 545 poliklinik bulunmaktadır.  İstanbul’da bulunan tıp merkezlerinin sayısı 308, polikliniklerin sayısı 196’dır.
 Hekimlere ait bu tür küçük sağlık işletmelerinde, İstanbul’da 3500 hekim görev yapmaktadır.
 Son uygulamalarla, bu hekimlerin çalışmaları imkansız hale getirilmektedir.
 Buna karşı ortak bir mücadele vermeliyiz.

Özel Laboratuvarlar adına Dr. Güray Kılıç:

 663 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’nin 57. maddesinin 2. fıkrasına göre özel sağlık kuruluşlarına açık artırma ile belirlenecek bedel karşılığında lisans verme hakkı tanındığını; bu harç bedelinin 150 bin TL gibi oldukça yüksek miktarlarda olacağının tahmin edildiğini,
 Özel laboratuvarlara kalite kontrolü zorunluluğunun getirildiğini; ancak dünyadaki uygulamalarında devlet tarafından maliyeti karşılayacak fonlar oluşturulmuşken, bizde bu konu hakkında bir bilgi bulunmadığını,
 Bu KHK ile görüntülemede çok yaygın olarak yapılan, dışarıdan hizmet satın almanın rutin bir uygulama haline getirildiğini, bu yöntemin az yapılan tetkikler için mantıklı ve ekonomik olabileceğini ancak rutin laboratuvar hizmetinin bu şekilde verilmesinin kabul edilemez olduğunu, tıpta uzmanlık eğitimi verilen eğitim araştırma hastanelerinde bu yöntemin hayata geçmesi durumunda uzmanlık eğitiminin fiilen sona ereceğini,
 Bu şekilde taşeron firmalarla laboratuvar hizmeti sunulan kamu hastanelerinde çalışan uzman hekimlerin, bu firmaların raporlarını imzalamaya zorlandıklarını,
  Son söz olarak tıp mesleği ile sağlık alanında hizmet veren diğer bileşenlerin birbirinden ayrılamaz olduğunu, 
 Tüm sağlık alanındaki dönüşüme bütün olarak karşı çıkılması ve TTB, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının taraf olması gerektiğini,  hizmeti sunanların, işi üretenlerin müdahil olmasının şart olduğunu, hekimlere ve sağlık çalışanlarına rağmen bir şey yapamayacaklarını, bu nedenle ortak mücadele verilmesinin önemli olduğunu

belirtti.


Bu HABERİ Paylaş!