Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam
- Haziran 12, 2014
- 2038
26 kişinin yargılandığı ‘Gezi davasında’ İstanbul Tabip Odası Eski Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nden Yüksek Mimar Mücella Yapıcı, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin, EMEP GYK Üyesi Ender İmrek ve HDK üyesi Haluk Ağabeyoğlu, ‘örgüt kurmak ve yönetmekle’ suçlanıyor.
İlk savunmayı Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nden Yüksek Mimar Mücella Yapıcı yaptı.
Mücella Yapıcı savunmasında, “Taksim Dayanışması’ndan ‘suç örgütü’ yaratılmasın karşı savunma veriyor. Yapıcı’nın savunmasından; ”Taksim Dayanışması gönüllü örgütlerin bir araya gelmesi ile oluşmuş bir platformudur. Ortada ne suç işlemek için kurulmuş örgüt var ne de kanuna aykırı toplantı. Bütün bilimsel ve mesleki kural ve esaslara aykırı olarak Gezi Parkında plan değişikliği yapılarak talan edilmeye çalışıldı, tüm insanları bir araya getirecek bir bileşen oluşturmak istedik. Ve 128 bileşenli Taksim Dayanışmasını kurduk. Kuruluş aşamasında Kadir Topbaş’ı dahi çağırdık. Bilimsel ve etik kurallara aykırı plana karşı elimizden geleni yaptık. Başbakan kendisini yasaların ve bilimsel doğruların üstüne koydu. 15 Şubat 2012′den beri Taksim Dayanışması yüz bini askın imza toplamış, gerekli yerlere iletmiştir. Suç işlemek bir yana yüksek yargı tarafından haklılığımız onaylanmıştır. Sadece üstten ve meslekten olmayan bir siyasetçinin emriyle yapılmak istenen Topçu Kışlası hukuka aykırıdır. 27 Mayıs 2013 gece yarısına doğru yasal olmayan inşaat başlatılmıştır. Bunun üzerine halk orada bu işlemi yapan inşaat yetkililerine herhangi bir ruhsat olup olmadığını sormuştur. Ama yoktur. Bir gecede kanunlar ve kurallar oluşturulmuştur.”
“Bir kentin meydanı biz kullanalım diye var. Canımız nasıl isterse ne zaman istersek toplanalım diye var. Gezi parkı deprem bölgesi olan İstanbul’un çadır kurma alanıdır. Hiçbir park valinin keyfine göre açılıp kapanamaz. Gezi Parkı bir açılıyor bir kapanıyor, hava durumu gibi. Gözaltına alındığımızda çıplak arandık. İki saate bir içmem gereken ilaçları “biz senin hizmetçin miyiz” diyerek polis vermedi. Kadınları erkek tuvaletine götürdüler. Orada da kamera tespit ettik. Polise mukavemet ettiğimi polis kabul ediyorsa ben de ediyorum. Suç dediğiniz anayasal görevimi yerine getirme suçu mu mesleğe etiğe uygun davranma suçu mu? 11 çocuğu öldüren peki hangi suç örgütüdür? Biz hiçbir suç işlemedik. Bizim yerimize o çocukları öldürenlerin burada yargılanmasını istiyorum” dedi.
Daha sonra, ”Bilinsin ki Gezi’nin bu sistemle mahkemelerde değil, meydanlarda görülecek bir “Davası” var” diyerek savunmasına başlalar İstanbul Tabip Odası Eski Genel Sekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu;
“Bu yargılanmanın yapıldığı tarihsel kesitte herkesin farkında olduğu gibi, kültürel ve doğal zenginliklerin ranta kurban edildiği, her yeşil alanın beton yığınına çevrildiği, insanların tümüyle doğadan soyutlandığı bir dönemden geçiyoruz. Son birkaç yılımız bu konuda pervasızlık boyutuna varan, Başbakan ve Bakanların helikopterle dolaşarak milyonlarca ağaçlık yeşil alanları gözüne kestirdiği, kasaba politikacısı belediye başkanları ve partili ilçe başkanlarının sokak aralarındaki koruluklara göz diktiği günler olarak yaşandı. Oysa Taksim Meydanı ve Gezi Parkı, tıpkı devamında Diyarbakır’da yurttaşları ayaklandıran Hevsel Bahçeleri, Edirne’de Kıymet Teyze’nin torunları oynasın diye sandalyesini alıp oturarak yıkımını engellediği Belediye parkı ve şimdi hala gece gündüz yüzlerce insanın nöbet tuttuğu Amasya’daki yeşil alan gibi kamusal alanlardır.”
İddianamede yazıldığı gibi bizler 8 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun il Emniyet Müdürü ile birlikte basın toplantısı düzenleyerek Gezi Parkı’nın “yeniden halkın hizmetine” açıldığını ilan ettikleri gün İstiklal Caddesinden parka giderken gözaltına alındık. Bir an için Vali ve Emniyet Müdürü tarafından bir parkın açılıyor olmasındaki garipliği görmezlikten gelelim, bizlerin “açılışı yapılan parka gitmek suçundan” gözaltına alınmış olmamızın akılla bir izahı olabilir mi? Burada yalan söyleyerek bizleri kandırmaya çalışmış olmuyorlar mı? Sonrasında daha büyükleri çok daha büyük yetkilere sahip kişiler tarafından söylenip doğallaştırılan ve toplumda ciddi ahlaki deformasyona yol açan “yalanları” nereye koyacağız!
Çocukluğumuzdan bugüne anne ve babamızın bizlere söylediği gibi, bizlerin çocuğumuza, örneğin benim kızıma sıklıkla söylediğim gibi yalan söylemek ayıptır! Ülkeyi yönetenlerin yalanları ise sadece ayıp değil aynı zamanda suç oluşturur.
Bu nedenle ben ve bu davada yargılanacak olan arkadaşlarım, sadece hukuki kural gereği “namusumuz ve şerefimiz üzerine” değil, bu ülkeye, kaybettiğimiz canlara ve uğruna mücadele ettiğimiz değerlere saygımız gereği yalansız ve hesapsız olarak gerçekleri konuşacağımızı ilan ediyoruz.” Dedi.
Çerkezoğlu; Savunmasını “Her yer Taksim her yer direnişle başladık şöyle bitirelim: Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyerek bitirdi.
Ali Çerkezoğlu’nun savunmasının ardından duruşmaya ara verildi.
Duruşmaya verilen aranın ardından yapılan yoklama sonrasında, Sebiha Sezi Zaman savunmasına başladı. Sezi “Gezi Parkı’nın bugün kullanılıyor olması dayanışmanın ve milyonlarca insanın parka sahip çıkmasının sonucudur. dedi. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün hak olduğunu söyleyen Sezi şiddete maruz kaldıklarını belirtti. Sezi; “Cezalandırılmamı gerektirecek bir fiil yapmadım. Cezalandırılması gereken insanları öldürenler yaralayanlardır.” dedi.
Sezi’nin ardından Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin savunmasını yaptı.
Beyza Metin savunmasında; “Türkiye hukuk tarihinde bir skandal ve iktidarın yönlendirmesiyle hazırlanmış bir iddianameye karşı karşıyayız. Ben bir örgüt üyesiyim. Hayatım boyunca örgütlü olmayı seçtim. Ama örgütlü olduğum yer suç örgütü değil Elektrik Mühendisleri Odası. Halkı kışkırtmak gibi bir suç arayanlar başbakanın söylemlerine baksınlar. Bugün de Soma’da vatandaşlara saldırarak aynı şeyi yapıyor. Gençlerimizin ölümüne neden olan sorumlular halen yerlerinde durmakta, hatta terfi etmektedir. Katiller sokakta dolaşırken Taksim Dayanışması yargılanıyor. Bizler Taksim Dayanışması bileşenleri olarak 2012 Şubat’ında yaptığımız ilk toplantıdan beri haklı taleplerimizin arkasındayız. Bu yargılamanın hukuk skandalı değil demokrasi deneyimi olarak tarihe geçmesini diliyorum.” Dedi.
Beyza Metin de savunmasını, ‘Bu daha başlangıç, mücadeleye devam’ sloganıyla bitirdi.
Beyza Metin’in ardından savunmasını yapan Ercüment Akdeniz, “Bize yöneltilen suçlamalar asılsızdır. İddianame bu haliyle ifade özgürlüğüne karşı ceza tehdidi işlevi görmektedir” dedi.
Ercüment Akdeniz’in ardından TMMOB İstanbul İKK Sekreteri Süleyman Solmaz savunmasına başladı. Solmaz ”Kamu yöneticileri görevlerini yerine getirmeyince bu görev bize düşmüştür. Bu şekilde tapusu kamu yararına kullanılmak üzere Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Gezi Parkı’na biz sahip çıktık. Bu nedenle tapusu kamu yararına kullanılmak şartıyla Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan Gezi Parkı’na biz sahip çıktık.” dedi.
Solmaz, Topçu Kışlası projesini durduran idare mahkemesi kararının yazılı olduğu 110-70 ebatlarındaki kartonu delil olarak sundu. Söz konusu karton 8 Temmuz’da parka asılmak istenilen kartondu. Mahkeme kartonun fotoğrafının saklanmasına karar verdi.
Süleyman Solmaz’ın ardından savunmasına başlayan EMEP GYK Üyesi Ender İmrek, ”Bu halk hareketini yönetmiş ve yönlendirmiş olmaktan onur duyardım ancak milyonlarca insanı 5 kişinin yönlendirmesi mümkün değildir. Burada yargılanacak birisi varsa o da başta başbakan olmak üzere diğer tüm mülki amirler ve kolluk görevlileridir.” dedi.
Daha sonra savunmasını sunan Aral Demircan ”Valinin parkın açıldığını açıklaması üzerine parka gittim. Polisin valinin açıklamalarına uyacağını düşünüyordum. Ancak polis şiddet göstererek bize saldırdı. Bugün de park zaman zaman keyfi bir şekilde kapatılmaktadır.” dedi.
Aral Demircan’ın ardından savunmasına başlayan TKP Merkez Komite üyesi Erkan Baş ”Gezi parkı 12 yıllık AKP iktidarına karşı öfkenin patlama noktası olmuştur. Başbakan bize çapulcu demişti hâlbuki bugün burada yargılananlardan da anlaşılacağı üzere hepimiz mülksüzmüşüz.” dedi.
“Bizim için bir kabahat söz konusuysa AKP iktidarını hala düşürememiş olmamızdır. Bu eksikliğimizi önümüzdeki dönemde kapatacağız.” diyen Erkan Baş’ın savunmasının ardından duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Mehmet Sabri Orcan: “Ben 65 yaşındayım 30 yaşında olsam ne yapardım bilemem ama polislere müdahale etme şansım yoktu”
Cansu Yapıcı: “Mahkemenize teşekkür ediyorum çünkü uzun zamandır bir kamusal alanda biber gazı olmadan konuşma şansımız oldu. 8 Temmuz’da annem Mücella Yapıcı’yla birlikte valinin açtığı parka gitmek isterken gözaltına alındık. Gözaltında çıplak aramaya maruz kaldık ve annemin ilaçları verilmedi. Ayrıca feminist bir kadın olarak polise karşı söylediğim iddia edilen küfürleri reddediyorum.”
Hakan Dilmeç: “Gezi direnişi bir halk isyanıydı, bu bir birikmeydi, Gezi’de başlamasa başka bir yerde mutlaka başlayacaktı”
Arda Mustafa Aytaç: ”8 Temmuz’da parkın açıldığını duyunca kız arkadaşımla parka gitmek istedik ama polis saldırdı.”
Haluk Ağabeyoğlu: ‘‘Bu iddianame bir korkunun eseridir. Kamu güvenliğini tehdit eden Kabataş ve Cami’de içki içildi yalanlarıdır. Hani onun mahkemeleri nerede? Bu yalanlar bazı forumlara saldırılar gerçekleşmesine neden olmuştur. Gezi sürecinde hiç kimse arasında hiyerarşi ve talimat yoktur.’’
Öner Yakasız: “Biz Gezi’de paylaşmayı öğrendik. Gezi’de polis yoksa suçun da oluşmadığını gördük.”
Dr. Ahmet Kamil Tekerek: Suçlamaları reddediyorum beraatimizi istiyorum. 2911 sayılı kanuna muhalefet yoktur.’’ dedi. Tekerek savunmasının devamında İstiklal caddesini kapatan polislerin kendileri engellediklerini ifade etti.
Yaklaşık 13 saat süren duruşma eksikliklerin tamamlanması gerekçesi ile 21 Ekim’e ertelendi