Çağdaş, laik, demokratik bir ülkede onurlu hekimlik için Demokratik Katılım Grubu - Demokratik Katılım Grubu


  • Hekim Sözü Temmuz-Ağustos 2020
  • 991

PDF formatında okumak için tıklayınız.

Bu yıl pandeminin gölgesinde yapılacak olan İstanbul Tabip Odası seçimleri başta seçimlerin yapılacağı mekan olmak üzere, bir çok açıdan farklı olacak hepimiz için. Bu farklılığa hayatımızın her aşamasında alışmaya, normalleşme lafının çok rahat edildiği bir atmosferde ısrarla “yeniden açılma” diyerek bilimin ilkeleri doğrultusunda, yeni bir süreci inşa etmeye çalışıyoruz. Demokratik Katılım Grubu olarak, bu yeniden inşa sürecinde, her zamankinden çok daha büyük bir sorumluluğumuz olduğunun farkındayız.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 11 Mart günü Türkiye’de PCR testi pozitif saptanan ilk Covid-19 vakasının görüldüğünü açıkladı. Bu süreçte, sağlık kurumlarında ciddi bir hazırlık çalışması yapılmadığından, pandemiye büyük ölçüde hazırlıksız yakalanıldı. İlk göze çarpan Sağlık Bakanlığı’nın toplumla, akademiyle, meslek örgütleriyle işbirliğinden, paylaşımdan, şeffaflıktan uzak bir politika benimsemesi oldu. Yapılan açıklamalar, gerçek tabloyu göstermekte çok eksik kaldı. Hastanelerde kişisel koruyucu malzeme eksikliği başta olmak üzere ciddi bir organizasyon eksikliği yaşandı. Bu hazırlıksızlık ve vakaların tespitindeki gecikme, salgında en öncelikli risk grubunda yer alan hekimler ve sağlık çalışanlarının enfekte olmasına yol açtı, meslektaşlarımız hayatını kaybetti. İktidar, başından itibaren, halkın sağlığını korumak yerine bir “erken başarı hikayesi” yazmayı, buradan kendi iktidarını güçlendirerek çıkmayı hedefledi. Bu nedenle de “salgın yönetimi”nden çok “algı yönetimi”ni tercih etti, yapması gerekenleri ancak kamuoyu baskısıyla hayata geçirirdi.

Pandemide kararların, alanda yeterli bilgi ve donanıma sahip kurumlar tarafından alın(a)maması, ülkemizi demokratik kanalların giderek zayıfladığı, otokratik yönetimin daha çok hissedildiği bir noktaya getirdi. Artık en küçük bir eleştiriyi bile varlığına saldırı gibi algılayan, farklı hiçbir yaklaşıma tahammül edemeyen, tek tek gençlerin tutumundan kurumlara, meslek odalarına kadar her türlü baskı, yıldırma, yıpratma ve hatta bölme çabası içine giren bir yönetim anlayışı hakimdir. Sosyal medyaya yönelik kısıtlama planları, İstanbul Sözleşmesi hakkında yapılan yanıltıcı ve reddedici açıklamalar, çoklu Baro tartışmaları hep bu tutumun göstergeleridir. Görünen o ki, biat etme dışında farklı bir tutuma aşina olmayan bu zihniyet, diğer meslek odalarına da yönelecektir. Toplumda karşılık bulan hemen her açıklamalarından sonra, meslek odalarına yetkilerinin hatırlatılması, had bildirilmesi gündeme gelmektedir. Oysa meslek odalarının demokratik, çağdaş, laik yapılarının korunması, hem ilgili meslekler, hem toplum yararı, hem de ülkemiz demokrasisi için çok önemlidir.

İstanbul Tabip Odası pandemi döneminde süreci takip etmiş, meslektaşlarımızın yanında yer almış, yayınladığı raporlarla kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmıştır. Bundan sonra da tutumumuz bu yönde olacaktır.

Covid-19 pandemisi, sağlığın kamusal bir hizmet olmasının ne kadar hayati olduğunu ve piyasanın vahşi koşullarına terk edilemeyeceğini bir kez daha bütün çıplaklığıyla göstermiştir. Son yirmi yılda hızlıca hayata geçirilen sağlık reformları, kamusal sağlık anlayışının tasfiyesi, ülkemizde ve Avrupa’da pandemideki kayıpların en önemli nedenidir. Sağlık başta olmak üzere kamusal verilmesi gereken hizmetlerin özelleştirilmesinin, doğanın talanının, kar hırsının, dünyayı gelecek nesillerden ödünç alınmış bir gezegen olarak görmek yerine, her bir karesinden kar elde edilecek bir rant alanı olarak görme yaklaşımının sonucu bir pandemi olmuştur. Pandemi hepimize yıkımla değil barışla, paylaşmayla, dayanışmayla varolunacağını bir kez daha göstermiştir.

Ülkemizde de Dünya Bankası ve IMF tarafından sermayenin çıkarları doğrultusunda dayatılan, tamamen ideolojik, politik saiklerle uygulanan sağlık reformlarının ve kamusal alanın tasfiyesinin ne kadar hayati sonuçları olduğu gözlenmiştir. Yıllardır bizzat sağlık bakanları tarafından “hantal, bürokratik, verimsiz” olmakla itham edilen, Sağlık Bakanlığı’nın elinden çıkarılmaya çalışılan eğitim, araştırma ve hizmet hastaneleri, yerlerinden yurtlarından sürülmeye çalışılan tıp fakültesi hastaneleri, pandemi mücadelesinin en önünde yer almıştır. Sağlık emekçilerinin ve meslek odalarının sağlıkta özelleştirmeye karşı otuz yıldır sürdürdükleri mücadeleyle kamu hastanelerinin nispeten korunabilmiş olmasının değeri, salgın günlerinde daha iyi anlaşılmıştır.
Demokratik Katılım Grubu olarak; nitelikli tıp eğitimi, iyi hekimlik, insana yakışır ücretle çalışma koşulları önceliğimiz oldu. Bundan sonra da barışı, aklın ve bilimin rehberliğini, halkın sağlığını öncelemeye ve buna karşı bir tutum, kimden/ nereden gelirse gelsin mücadele etmeye devam edeceğiz. Meslektaşlarımızın ekonomik ve özlük haklarına yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hekimlerin birkaç gün sonrasında alelacele sonlandırılan kuru alkışlara değil, her zaman yanlarında olacak, haklarını savunacak, değerbilir bir tutuma ihtiyaç duydukları biliyoruz. Biz hekimlere hep inandık ve pandemide yaşamsallığı bir kez daha ortaya çıkan dayanışmayı birçok kanaldan sürdürdük. Bunu sürdürmeye ve meslektaşlarımızla birlikte, nitelikli sağlık hizmeti ve iyi hekimlik mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz.

ÖNCELİKLİ TESPİTLER VE TALEPLERİMİZ

• Sağlık kurumlarında güvenli çalışma koşulları sağlanmalı, çalışanların yaşamı ve sağlığı öncelikle korunmalıdır.
• İstanbul tıp ve cerrahpaşa tıp fakülteleri kendi yerlerinde yeniden yapılandırılmalıdır.
• Kamu hastanelerinde performans sistemine son verilmeli, emekliliğe yansıyan, iyileştirilmiş temel ücret verilmelidir.
• Asistan hekimlerin uzmanlık eğitimi ve özlük haklarının iyileştirilmesi talepleri karşılanmalıdır.
• Kamu-özel ortaklığı yöntemi ile yapılan “şehir hastaneleri” kamu kaynaklarının özel şirketlere peşkeş çekilmesidir. Bu modelden derhal vazgeçilmelidir.
• Özel hekimlik alanında emek sömürüsü, güvencesiz çalışma, ücret gaspları sonlandırılmalıdır.
• Aile hekimlerinin sözleşme feshi, negatif performans, ceza puanları, ücret kesintisi uygulamaları ile baskı altında tutulmasına son verilmelidir.
• İşyeri hekimliği alanı ttb’nin katkısı alınarak yeniden düzenlenmelidir.
• Yaşamın her alanında olması gerektiği gibi sağlık ortamında da toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun davranılmalıdır.
DEVAM EDECEĞİZ!
• Meslek onurumuzu savunmaya
• Kamuda ve özelde insanca yaşamak için gerekli ücret ve sosyal haklar için mücadeleye
• Meslektaşlarımızla dayanışmaya,
• Yönetime demokratik katılımlarını sağlamaya ve tükenmişlikle baş etmelerini desteklemeye
• Modern tıbba yönelik saldırılara, “tıbbın şarlatanları”na karşı mücadeleye
• Yaşam hakkı başta olmak üzere insan haklarını ve barışı savunmaya
•Doğanın talanına, kent alanlarının yağmasına karşı mücadeleye iyi hekimlik değerlerini savunmaya
Devam edeceğiz…

 


Bu İÇERİĞİ Paylaş!