Mücadele eden kazanır
- Hekim Sözü Nisan-Haziran 2024
- 247
Oldukça çekişmeli geçen, son dönemdeki en yüksek katılımla gerçekleşen seçimlerin galibi yine değişmedi. Demokratik Katılım Grubu (DKG), meslektaşlarımızın teveccühü ile seçimi kazanarak önümüzdeki 2 yıl için odayı yönetme görevini üstlendi. Meslektaşlarımıza layık olmaya çalışacağız.
Ertuğrul Oruç, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri
Bu yıl 5 Mayıs’ta gerçekleştirilen İstanbul Tabip Odası (İTO) seçimlerinde toplam 4 grup yarıştı. Oldukça çekişmeli geçen, son dönemdeki en yüksek katılımla gerçekleşen seçimlerin galibi yine değişmedi. Demokratik Katılım Grubu (DKG), meslektaşlarımızın teveccühü ile seçimi kazanarak önümüzdeki 2 yıl için odayı yönetme görevini üstlendi. Meslektaşlarımıza layık olmaya çalışacağız.
2021-2022 dönemi, ekonomik kriz nedeniyle hızlı bir yoksullaşmayı tüm çalışan kesimlerin iliklerinde hissettiği bir dönem olmuştu. Elbette doktorlar da kendilerine düşen payı fazlaca almışlardı. Bu gidişata dur demek için 2021 Ağustos’unda Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Emek bizim, söz bizim” şiarıyla eylemlere başlamış, 1 yıla yakın süre boyunca her ay, illerde tabip odaları öncülüğünde ve TTB’nin çağrısıyla merkezî eylemler gerçekleştirilmişti. Bu eylem dalgasının en sonuncusu 6 Temmuz 2022’de görevi başında katledilen meslektaşımız Dr. Ekrem Karakaya’yı anmak ve olayı protesto etmek için 7 Temmuz’da İstanbul Tıp Fakültesi’nden İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne tüm engellemeleri aşarak yürüdüğümüz eylem oldu. Bu eylemimizin ardından, Ağustos 2022’te Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, adına “Beyaz Reform” dedikleri, TTB ve İTO’yu tatmin etmeyen, doktorların maaşlarında iyileştirmeler öngören bir paket açıklamak zorunda kalmıştı. O günden bugüne bu çıkan yönetmeliğin hekimler aleyhine maddeleri dâhil olmak üzere hekimlerin özlük hakları ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için var gücümüzle çalışmaya devam ettik.
Sonraki süreçte 2023 Şubat depremlerine İTO olarak siz meslektaşlarımızla beraber verdiğimiz destek, beklenen İstanbul depremi için şimdiden kolları sıvayıp işe koyulmamız, özel hekimlik alanında hükümetin hekimler aleyhine uyguladığı kısıtlara karşı mücadele, asistan hekimlerin haklarının iyileştirilmesi, Aile Hekimliği sisteminin güçlendirilmesi yönünde mücadele… İstanbul Tabip Odası seçimlerini DKG’nin kazanmasını bu mücadele pratiğini görmeden yorumlamak yanıltıcı olacaktır.
Oda seçimimizden çok kısa bir süre önce, 31 Mart 2024’te yerel seçimler yapılmıştı. Seçimlerin, iktidar partisi AKP’nin ve ortağı MHP’nin hezimetiyle sonuçlandığını söylemek yanlış olmaz. Ama bizi esas ilgilendiren yan, iktidar cephesinin hezimetin faturasından sorumlu alanların başında sağlık alanını gördüğü kamuoyuna yansıdı. Sağlık alanında oy kaybının nedeni hastanelerde randevu bulunamıyor oluşuymuş. Bakan Fahrettin Koca, seçimlerden sonra verdiği demeçlerde bu sorunu kısa zamanda çözeceklerinin müjdesini vermişti. İlk olarak randevu sürelerini kısaltmakla işe başladı. Bir sabah Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi’nde çalışan doktorlar, polikliniğe geldiklerinde, randevu sürelerinin 1-2 dakikaya düştüğünü fark etti. Sonradan anlaşıldı ki merkezî randevu sistemi (MHRS) aracılığıyla doktorlara hiçbir bilgi verilmeden böyle bir değişiklik yapılmıştı. Amaç polikliniğe başvurabilen günlük hasta sayısını arttırmaktı. Ne dâhice çözüm! İTO olarak, Şehir Hastanesi’nde görev yapan doktorlar ve sağlık çalışanları ile beraber, hastalarımızı da yanımıza alarak hastane önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Sonuç olarak bu uygulamayı hep birlikte geri püskürtmüş olduk.
Ancak Sağlık Bakanı kararlıydı, randevu işi çözülmeliydi. “Onaylı Randevu Sistemi” adı verilen bir sistemi, yeterli hazırlık olmadan yürürlüğe koyacaklarını açıkladı. O gün öğrendik ki 2023 yılında 80 milyona yakın poliklinik randevusuna gelinmemiş. Peki, 1 yıl içinde ülkede toplam kaç poliklinik randevusu verilmiş? 1 milyara yakın. Sağlık Bakanı’na göre toplam randevu sayısının onda birinden daha az randevuya tekabül eden randevulara gelinseymiş, randevu krizi olmayacakmış.
İTO olarak, randevu sisteminde yaşanan sorunun aslında Türkiye’deki sağlık sisteminin sorunlarının yansıması olduğunu detaylıca ele aldığımız bilgilendirici yazılar kaleme aldık. Hastalarımıza, randevu sisteminde yaşanan ve yaşanacak sorunların sorumlusunun biz doktorlar olmadığını, Sağlık Bakanlığı olduğunu yalın bir dille anlatan açık mektup yazdık.
Bugün geldiğimiz noktada randevu sistemindeki ve genel olarak sağlık sistemindeki sorunlar yerli yerinde duruyor. Ancak bu sorunlara palyatif müdahalelerle, sermayeden yana çözümler arayan Sağlık Bakanı artık yerinde değil.
Yirmi yıldan uzun süredir Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) adıyla uygulanan, çalışanların örgütsüzleştirilmesini ve güvencesizleştirilmesini, sağlığın ise kâr getiren bir metaya dönüştürülmesini amaçlayan sistem Türkiye sağlık sistemi üzerinde onarılması zor tahribatlar bırakmış durumda. Bu sorunların çözümü, bir bakanın icraatında değil bu programın toptan terk edilmesinde yatıyor.
Önümüzdeki dönemde hükümetin halka ve çalışanlara kemer sıkma politikalarını dayatacağı bir sır değil. Doktorlar ve diğer tüm sağlık çalışanları da elbette her çalışan gibi bundan payını alacak. Ama biz doktorlar elimizi kolumuzu bağlayıp kaderimizi beklemek zorunda değiliz. Bizler biliyoruz ki, SDP’yi rafa kaldırtacak ve kemer sıkma politikalarını püskürtecek dinamik her zamanki gibi mücadeleden geçecek. Bu nedenle, meslek odamız İTO’ya üye olmak, sahip çıkmak ve beraber mücadele hattını örmek belki de geçmişten daha yakıcı bir görev olarak önümüze gelmiş durumda.
O hâlde seçim sonrası dediğimiz gibi: Ne mutlu ki, bu mücadelemizi yürütebileceğimiz bir meslek odamız var. Gelin, bu mücadeleyi hep birlikte verelim!