Ekonomik Krizde Özel Hekimlik


  • Ocak 09, 2019
  • 2625

Değerli Üyemiz,

Mayıs 2018 tarihinde ilk belirtilerini gösteren daha sonra da  24 Haziran seçimleri ile birlikte ortaya çıkan ekonomik kriz gittikçe derinleşerek başta çalışan kesimler olmak üzere toplumu etkiler hale gelmiştir. 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) büyüme verilerini ilk çeyrek için 7.2,  ikinci çeyrek için 5.3  ve üçüncü çeyrek için 1.6 olarak açıklaması sonucu ekonomistler diğer olumsuzlukları da göz önüne alarak önümüzdeki dönemde ekonomik krizin daha da ağırlaşarak uzun bir süre devam edeceğinin altını çizmektedirler.

Ülkenin içinde bulunduğu bu krizden hemen hemen her sektör etkilendiği gibi özel sağlık sektörü de doğrudan ya da dolaylı etkilenmiştir daha da etkilenecektir.

Kriz dönemlerinde genellikle sağlık harcamalarında özellikle de cepten ödeme yapılan özel sağlık sektöründe azalma gözlenmektedir.

Özel sağlık hizmetine başvurunun azalmasının yanı sıra özellikle dış finansman kullanan özel hastanelerin, yine dövizle tıbbi cihaz ve araç gereç temin eden sağlık kuruluşlarının bu krizlerden etkilenmesi kaçınılmazdır. Ayrıca yerli sağlık hizmeti malzemelerinin de çoğu hammaddesinin döviz kuruna endeksli olması maliyet artırıcı unsurlar arasında yerini almaktadır.

Yaşanan süreç içerisinde SGK antlaşmalı özel sağlık kuruluşları açısından SUT değerlerinde bir artışın (şu anda) olmaması, ödemelerde yaşanan sorunlar bu kuruluşlardaki krizi daha da derinleştirmektedir.

Krizle birlikte öncelikle küçük ve orta ölçekli özel işletmelerin kapanma tehlikesi yaşayacağı öngörülmektedir. Küçük ve orta ölçekli sağlık işletmeleri iflas ederken tekelci büyük sermayenin -sağlık gruplarının- eline geçecek ya da işletmelerini kapatarak alanı bu sermaye gruplarına terk edecektir.

Kurumların yaşayacağı bu sıkıntıların doğrudan hekimlere de yansıyacağı açıktır. Önümüzdeki dönem özelde çalışan hekimler için başta “işsizlik” sorunu olmak üzere birçok sorunun ortaya çıkması kaçınılmaz görünmektedir. Özel sağlık sektörünün İstanbul'da yoğunluk kazanmış olması nedeniyle krizin olumsuz sonuçları İstanbul'da çok daha ağır olarak ortaya çıkacaktır.

Ancak özel sağlık sektörü bugüne dek yaşadığı her krizi fırsata dönüştürerek daha güçlü bir şekilde krizden çıkmayı becermiş olup bu krizden de her krizde olduğu gibi krizin faturasını kendileri ödemek yerine faturayı halka ve çalışanlarına ödetmeye çalışacaktır. 

Özel sağlık sermayesi hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına "aynı gemide olma" masalını anlatarak, battıkları takdirde hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını işsiz kalmakla tehdit edecektir. Bugüne dek aynı gemide olmayanların kriz dönemlerinde de aynı gemide olmaları düşünülemez.

Kriz bahanesiyle;

‒ Ücretlere zam yapılmaması,

‒ Hak ediş ve ücretlerde kesintiler olması,

‒ Kazanılmış haklardan vazgeçilmesi istenmesi,

‒ İş sözleşmesi ile çalışanların SGK primleri ödenmemesi,

‒ Kapanan sağlık işletmeleri nedeniyle hekimler alacaklarını tahsil edememesi ve kazanılmış haklarını kaybetmesi söz konusu olabilecektir..

Krizin ortaya çıkmasıyla birlikte üçü Ankara'da (Minesera Aldan Hastanesi,  Özel Bilgi Hastanesi, Özel Yüzüncü Yıl Hastanesi) olmak üzere altı sağlık kuruluşu konkordato istemiştir. 

İstanbul "Sancaktepe Via Hospital" ve "Özel Akgün Tem Hastanesi" borçları nedeniyle haciz uygulamaları sonucu çalışanlarına dahi haber vermeden kapanmıştır.

Kapanan sağlık kuruluşlarında çalışan tüm sağlık çalışanlarının yanısıra hekimlerin de güncel ve geriye dönük emeklerinin karşılığı ücret alacakları, hakları gasp edilmiştir.

Emeklerinin karşılığını alamayan hekimler haklarını aramak için hukuksal yollara başvurmak zorunda bırakılmış, işsiz kalmıştır. 

Yukarıda belirtilen olumsuzlukların yanı sıra kriz bahane edilerek ücretlerin ödenmemesi giderek yaygınlık kazanmakta, işten çıkarma ilk adım gibi düşünülse de bu daha çok düşük zam, ücret artışı yapmama, yeni işe alımları durdurma, artan iş yükü, ücret ödemelerinde gecikme olarak yaşanmaktadır.

Kriz dönemlerinde ülkeyi yönetenlerin ve sermaye sahiplerinin çözüm tercihi krizi halkın, çalışanların üzerine yıkmaktır.

Hekimler krizin sorumlusu olmadıkları gibi hekimlerden de krizin olumsuz sonuçlarına katlanması istenmemelidir.

Bu süreçte hekimlerin haklarına ve emeklerinin karşılığı alacaklarına sahip çıkmaları konusunda daha dikkatli olmaları gerektiğini, sağlık kuruluşlarının içinin boşaltılmadan gerekli hukuksal mücadeleyi vermeleri önem taşımaktadır.

İstanbul Tabip Odası olarak tüm meslektaşlarımızın daha önceki hak kayıplarında olduğu gibi demokratik ve hukuksal mücadeleleri açısından bir kez daha yanlarında olduğumuzu, olacağımızı belirtmek isteriz.

İSTANBUL TABİP ODASI

YÖNETİM KURULU

 

 


Bu HABERİ Paylaş!