İonna Kuçuradi ile Etik nedir?


  • Hekim Sözü Ocak-Şubat 2022
  • 1830

Röportaj: Süheyla Ekemen / Dr., Hekim Sözü Yayın Kurulu Üyesi.

Etik denildiğinde akıllara ilk gelen isim, İonna Kuçuradi’nin röportaj isteğimizi kabul etmesi bizleri çok mutlu etti. Kendisinin mesleki etik, gündelik yaşamda etik değerlerin yeri, etik ve hukuk ilişkisi yanı sıra özgürlük ve insan haklarına dair görüşlerini sizlerle paylaşıyoruz.


Öncelikle dergimize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederek başlamak istiyorum. Dergimizin bu sayısında Etik başlığına yer verdik. Etik, tıp biliminin ve hekimlik uygulamalarının çok önem verdiği bir konu olmuştur tarih boyunca. Ancak ben şunu sormak istiyorum: Gündelik hayat açısından ele aldığımızda etik nereye denk düşüyor?

Etik sorunlar kendimizle ilişkimizde, başkalarıyla ilişkimizde ve insanlar dışında varolan herşeyle ilişkimizde söz konusudur. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, ona yaptıklarımızda, tutumlarımızda değer sorunları söz konusu; yani belirli bir durumda eylemde bulunurken, tavır takınırken, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak birşeyler korumak ya da harcamak söz konusu.

Ne var ki ‘etik’ sözcüğü bugün en az üç farklı anlamda kullanılıyor, bu da etik kaygılarla yaşayan/yaptıklarının hesabını kendilerine vermek isteyen insanların belirli bir durumda değer korumak veya en az değer harcamak için ne yapmak gerektiğini bulmalarına engel oluyor.

‘Tıp etiği’ ya da ‘hekimlik etiği’ bağlamında ‘etik’, diğer meslek etikleri gibi, dünyanın neresinde olursa olsun, evrensel olduğu düşünülen normlar -ilke ve kurallar- bütünü anlamına geliyor. Hekimlik yapan herkesin bu normlara uyması beklenir. Ne var ki, bu normlar yetmiyor, özellikle de kritik durumlarda yetmiyor, her tek durumun doğru değerlendirilmesini yapabilmeyi gerektiriyor. “Aydınlanmış onam”a bakalım: Bir hekim, Yahova şahidi olmayan birinden kan almak istemeyen bir Yahova şahidine kan verecek mi, yoksa ölmeye mi bırakacak?

Tıp eğitimi sırasında, öğrencilerle meslekte karşılaşılan etik sorunlar ve etik ilkeler olarak insan hakları sorunları etik ve insan hakları bilgisiyle tartıştırılmalı, öyle ki meslek hayatlarında, işbaşında karşılaştıkları bir durumu yalnızca fizyolojik bir durum olarak değil, bir bütün olarak, taşıdığı etik değer sorunlarıyla birlikte değerlendirebilsinler ve o durumda yapılması gerekeni/yapılabilir olanı bulabilsinler. Bunları yapamadıkları durumlarda ise, ilgili norma uygun davranmalarının değer koruma olasılığını artırdığını, ama değer korumayı garantilemediğini bilsinler.

Etik değerler açısından 21. Yüzyılda yaşadığımız salgında insanlık neler yaşadı, bundan ne gibi dersler çıkardı, ya da çıkarabildi mi?

Nasıl oldu da bir doğa olayı bu pandemiyi başlattı? Bunu bilmiyoruz. Bilen varsa da, biz –dünya kamuoyu– bilmiyor. Ne var ki, yanlış anlaşılan özgürlükle birleşen ve postmodernizimin “ne olsa, olur” motto’suyla, ayrıca da başka etmenlerle birleşen pandemi, bizi ‘postmodern dönem’ olarak adlandırılan dönemin sınırlarına getirmiştir. Toslayıp duruyoruz. Dijitalleşme de bunu kolaylaştırıyor.

Hiç şüphe yok ki, içinde bulunduğumuz durumdan etik sorunlarla ilgili birşeyler öğrenmiş olan insanlar vardır, ama medyada gördüklerimize/okuduklarımıza bakılırsa, bu musibetten birşey öğrenmiş olanlar fazla görünmüyor. Dünyanın farklı ülkelerinde “kapanmaya” karşı protestolar ve insanları kapatmaktan çekinen karar vericilerin tutumu nasıl anlaşılabilir?
Birçok göreve –uluslararası görev ile kamu görevlerine– aday olma koşulları arasında, başvuranların etik ve insan hakları eğitimi görmüş olmalarını da eklemek uygun olur. Çok yakın olmasa da, böyle bir gün gelir muhakkak.

Tarihsel açıdan değerlendirdiğimizde etik değerlerin değişimi/gelişimi söz konusu mudur, bu değişim nelere bağlıdır?

Etik değerler değişmez. Değişen, belirli bir yerde, belirli bir zamanda değer sayılanlardır. Saygı, güven, adil olma, dürüstlük gibi değerler, göreli veya mutlak olmanın ötesindedir. Bunlar, kişi özellikleri ve değerlilik yaşantılarıdır. Değişik ve değişken olan, kültürel değer yargılarıdır, bir grubun iyi-kötü saydıklarıdır. Ama değerler ile değer yargıları karıştırıldığı için, değerler için de öyle bir tartışma oluyor. Bunlar arasındaki fark görülünce, böyle bir tartışma da biter.

Bir toplumda hukuk ile ilgili ciddi güven sorunları varsa, etik değerleri korumak ve sürdürmek ile ilgili sorunlar da yaşanır diye düşünüyorum. Hukuksuz bir etik düşünebilir miyiz?

Hukuksuz etik olur, ama etiksiz hukuk olmamalı -eğer hukuku çıkar değil de hak korumak için istiyorsak, olmamalı. Bugün ise olabiliyor. İnsan haklarına aykırı normlar da hukuk haline getirilebiliyor, hem de usulüne uygun olarak. Hukukun insan haklarından türetilmesi gerektiği, dolayısıyla da mahkemelerin verdiği kararların doğrudan ya da dolaylı olarak insan haklarıyla gerekçelendirilmeleri gerektiği düşüncesi çoğu kafalarda yok henüz.

Etik bilgisi ve insan hakları bilgisi olan ve tek tek durumlarda bu bilgilere dayanarak karar veren insanların sayısı ne kadar artarsa, çatışmaların o kadar azalacağını beklemek bir kuruntu olmaz.

Son olarak insan hakları kavramına gelmek istiyorum. Öğrencilerinize anlattığınız derslerde insan hakları ve özgürlük kavramını nasıl ele alıyorsunuz?

İnsan haklarını ben, herşeyden önce etik ilkeler olarak anlatıyorum. Etik ilkeler olmalarından da, bu hakların en başta insanlararası ilişkilerde kişilerin yapıp ettiklerini belirlemesi gereken normlar olmalarını kastediyorum. Oysa kişilerin çoğunun yapıp ettiklerini ya kendi çıkarları -kişisel veya grupsal çıkarları- ya da kültürlerinin değer yargıları -içinde büyüdükleri grubun iyi ve kötü saydıkları- belirliyor. Ne var ki, değerli eylemler, en azından doğru eylemler, bilgisel bir etkinlik olan doğru değerlendirmelere ve etik değerler bilgisi ile insan haklarının açık bilgisine dayanır. Günlük yaşamımızda olduğu gibi, meslek yaşamımızda bütün yapıp ettiklerimizin, insan haklarıyla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olduğunu unutmamak gerekir.
Genel olarak özgürlüğü değil de, özgürlük haklarını bir-iki cümleyle anlatmak gerekiyorsa, şöyle diyebilirim: Özgürlük, yaygın şekilde anlaşıldığı gibi, kişinin “kendisi” (?) dışında birileri tarafından ya da birşeyler tarafından yalnız belirlenmemesi değil, buna ek olarak kişinin istediklerinin ve eylemlerinin değer bilgisi tarafından belirlenmesidir. Yaptıkları-tutumları hırsları veya çıkarları tarafından belirlenen bir insan özgür müdür?
Özgürlük haklarına gelince: İnsan haklarının taşıyıcıları kişilerdir, ama özgürlüklerin taşıyıcıları devletlerdir: örneğin İsveç’te veya Mısır’da düşünce özgürlüğü vardır ya da yoktur. Bu da şu demektir: siz ya da ben, yaygın olarak kabul edilenden farklı yeni bir bilgi, yeni bir düşünce getirdiğimizde, diğer haklarımıza dokunulmamalı. Ama bu söylediklerimi de çok “açmak” gerekiyor. Bu farklı bilgisinin, düşüncenin niteliğini de belirtmek gerekiyor -örneğin propagandayı kapsamadığını, neden kapsamadığını v.b. eklemek gerekiyor.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!