İstanbul’a Olcay Neyzi ile birlikte çalışmak için geldim


  • Hekim Sözü Ocak-Şubat 2022
  • 408

Ayşen Bulut / Prof. Dr., Halk Sağlığı Uzmanı

Prof. Olcay Neyzi’nin güçlü ve nitelikli adı kararıma yol gösterdi. İki ay sonra İstanbul’a gidip tanıştım. Bu hayal üzerine “Gel de öyle, gelmeden olmaz” dediğini hatırlıyorum.

Sağlık Bakanlığı’nın bir toplantısında hayallerimi paylaşırken, onunla çalışan beslenme ve diyabetik öğretim üyesi Türkan Kutluay “Olcay Neyzi senin gibi bir halk sağlığı uzmanı ile çalışmak istiyor, İstanbul’a gelir misin” dediğinde hemen kararımı vermiştim. Hayalim üniversitede öğrencilere uygulama alanı olacak, nitelikli ve bütünsel şekilde annelerin ve çocukların sağlığını koruma ve geliştirme hizmeti sunan bir eğitim merkeziydi. Hem yapabileceğim güzel işlerin çekiciliği, hem de Prof. Olcay Neyzi’nin güçlü ve nitelikli adı kararıma yol gösterdi. İki ay sonra İstanbul’a gidip tanıştım. Bu hayal üzerine “Gel de öyle, gelmeden olmaz” dediğini hatırlıyorum. Onun niyeti benden de eski, 1960’ lı yıllardan geliyordu. 2017 yılında N. Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü aldığında “…. Tıp fakültelerinin eğitim programlarının Türkiye’nin kadın ve çocuk sağlığı gerçekleriyle örtüşmediğinin bilincine vardım. Düşünün ki o yıllarda doğan 100 çocuktan en az 10’u, her doğum yapan 100.000 kadından en az 200’ü ölüyor. … Çocuk sağlığı ve bu alanda tıp fakültelerine düşen sorumluluklar üzerinde çalışmanın çok önemli olduğunu düşündüm. O yıllarda hekimlik eğitiminde öğrencilere, uzmanı olduğum çocuk endokrinoloji ve metabolizması alanına katkı yapmaktan daha çok anne, yenidoğan, -çocuk sağlığı konusuna ağırlık veren eğitim programlarının uygulanmasının Türkiye’nin gerçekleri ile daha fazla örtüşecekti. İşte, rutin program dışında, pediyatri stajyerlerine, yani İstanbul Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerine, Türkiye’nin çocuk sağlığı ile ilgili önde gelen sorunlarını ele alan, program dışı ve günde bir saatlik kurslar yapardım.” sözleriyle anlatıyordu bunu.
Çocuk Sağlığı Enstitüsü’nde Olcay Neyzi’nin geniş ufku, o yılların eğilimi olan, akademik pediyatri bölümlerinin geleneksel olarak hastanede yaptıkları eğitim ve araştırma etkinliklerini toplum içinde çalışma alanlarına, hastane dışı hizmetler olarak yönlendirilmesi gereği ile örtüşüyordu. 1990’lardan sonra artan bu eğilim çocukların sağlığı için anne sağlığının önemli olduğu gerçeğine dayanıyordu. Çocuklar için sunulan koruyucu sağlık hizmetleri içine gebelik bakımının eklemlenmesinin yararları iki nesil çocuk sağlığı yaklaşımı olarak savunulmaktaydı. Doğum sonrası çocuk sağlığı için hizmet alma, toplumlarda ebeveynler için kimi zaman başvurulan yegâne sağlık hizmeti idi. Bu nedenle, anne ve bebeğin birlikte hizmet almaları için bu fırsatın kullanılması yarar sağlıyordu. İlgi alanım olan bu konularda, bir ekip olarak yaptığımız çalışmalar bu sayede hep destek gördü İstanbul’da.
Olcay Neyzi’nin İstanbul Tıp Fakültesi’nde tıp eğitiminin ülke gerçeklerine cevap verecek nitelikte geliştirilmesi için yıllar önce İstanbul Tıp Kurultayı’nın düzenlenmesine öncülük yapan öğretim üyesi olduğunu biliyor musunuz? 1977 yılında gerçek entellektüeller olarak tanımladığı, Rektör Haluk Alp ve Dekan Güngör Ertem’in desteğiyle düzenlenen bu Kurultayla İstanbul Üniversitesi, Türkiye’nin bilim tarihinde önemli yerini gösteriyor. Bu çabayı İstanbul Tıp Fakültesi’nde Tıp Eğitimi Ana Bilim Dalı’nın kuruluşuyla sonuçlanan çabalarla sürdürmek benim için ayrıca önem taşıyor.
Olcay Neyzi’nin arşivinde sakladığı bir doküman dikkatimi çekti:
Zamanın Maarif Vekili Reşit Galip’in Anadolu Ajansına 31 Temmuz 1933 tarihli demeci: “Profesör, sadece bir takrir makinası değil, talebeye ilmi ilhamlar veren, rehberlik eden, onun çalışma ve araştırma şevkini daima coşkun tutabilen kaynaktır. Hakiki profesör, kendisi de ilmin daimi talebesi olan kimsedir.”
Kurultayı izleyen süreçte böyle bir grup öğretim üyesi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde, 1750 sayılı Üniversite Yasası’na dayanarak, 1977 yılında Tıp Eğitimi Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşunu sağlarlar. Olcay Neyzi, Güngör Ertem, Enver Tali Çetin ve Kurtuluş Töreci, bu ekipten tanımış olmaktan gurur duyduğum değerli isimler. Bu kuruluşun amaç ve işlevi de şu sözcüklerle belirtilmiş: “Yurt koşulları ve sağlık sorunlarının önceliklerine göre yetiştirilecek hekimin niteliğini saptamak, eğitimin etkinliğini artıracak ilkeler belirlemek ve yöntemler geliştirmektir. Var olan farklı tıp eğitimi yöntem ve programlarının incelenmesi, sorunların belirlenmesi, öğrencilerin araştırma ve öğrenme isteklerini uyarıp güçlendirmek, öğretim üye adaylarının iyi öğreticiler olarak yetişmeleri için programlar hazırlayıp uygulamak, mezuniyet sonrası sürekli eğitimin düzenlenmesi, ilgili toplantı ve yayınların yapılması, bu amaç için planlanan işlerdir”. Bu Enstitü’nün kuruluşu tüm illerin Tabip Odalarına duyurularak işbirliği istenir.
Ülkede sıkıntılı yıllar sürerken, Olcay Neyzi’nin ifadesi ile “Üniversite Yasası yerine, 1981 yılında Yükseköğretim Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle işlevsiz kaldı bu Enstitü”. Daha sonra İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne dönüşse de uzun süre sessiz kalır. Yıllar sonra bu çabaları canlandırdığımızda Olcay Neyzi yine bize destek oldu.
Yakın bir zamanda, onunla birlikte çalışmış olan bir öğretim üyesi “Olcay Hanım, çalıştırmasını iyi bilir” sözleriyle ona övgü yaptı. Bence Olcay Hanım o kadar önemli amaçları içine sindirerek heyecanla yerine getirmeye çalışıyordu ve yaptığı her işte o kadar yetkindi ki, yanında bu amacı paylaşan kim olursa kendisinden etkileniyor, heyecanına katılıyor ve onun rehberliği ile birlikte başarıyla çalışabiliyordu.
Olmazı olmaz yapmakta üstüne yoktu. Bir fikri dile getirirsiniz, hemen telefona sarılır, ilgilileri bulur, bağlantıları kurar, sonra olanaklarını da sağlardı. Bazıları el yazısı ile not edilmiş, bazıları daktilo ile yazılmış telefon numaraları hep yanındaydı. Tüm yakınlarının sağlık işleri için de kullanıyordu bunları. Doktorlar için ayrı sayfa vardı. Zaman zaman, “Melih, böyle bir sorun için kimi önerirsin” sözleriyle bizi de bu ağa katardı. Son ziyaretlerimden birinde, bu yıpranmış sayfaların naylon kılıflarını yenilemiştim, sevgiyle.
Ne mutlu ki, meslek yıllarımın ilk on yılında Nusret Fişek’le, sonra da Olcay Neyzi ile yakından çalışabildim. Bir anlamda Olcay Neyzi, Nusret Fişek’in imgesini sürdürüyordu içimde. İstanbul’da Olcay Hanım’ın yarattığı çalışma ortamımızda farklı disiplinden uzmanlar bir arada çalışabildik. Uzun süredir, kurumsal olarak akademik hayattan ayrılsam da -ki O benden çok önce ayrılmıştı- gönüllü olarak yürüttüğüm çalışmaları her fırsatta Olcay Neyzi ile paylaşmak hep enerji verdi bana. Işığı her daim üzerimde kalacak. Yıllar boyunca evinde ekibimizi ağırlayan zarif ve özenli ev sahibi oldu. Eğitim uzmanı, iletişimci Fatma Uz “1970’ lerde onu büyük çocuk hekimi olarak bilirdim, sonra sizin vesilenizle evindeki partilerde yakınlaşınca “mütevazi” olmanın asaletini gördüm onda. Böyle büyüklüğü ve tevazuyu iç içe yaşayan bir başka insan da görmedim ben” sözleriyle ne güzel anlatıyor. Ailecek bizi çok etkiledi, onu çok seviyoruz.
Yılları saydığımda, otuz yılı aşan bu etkileşme ile öğünüyorum. Ardında bunca güzellik bıraktı, tabiatın içinde, huzur içinde olsun.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!