Hekim Forumu/ Mayıs - Temmuz 2000 - Cilt:18 / Sayı: 139


  • Haziran 13, 2011
  • 7810

YÖNETİM KURULU�NDAN
Yeni dönem

Yeni bir Yönetim Kurulu bileşimiyle, yeni bir dönemde Hekim Forumu okurlarına merhaba.
30 Nisan 2000 seçimiyle göreve gelen Yönetim Kurulu üyelerimizin büyük çoğunluğu İstanbul Tabip Odası�nın tanıdığı hekimler. İkili, üçlü bileşenlerle Oda�nın çeşitli kurul ve komisyonlarında birlikte çalışmış olmakla birlikte Yönetim Kurulu bünyesinde ilk biraraya geliş. Yeni ve ilk olan herşey heyecan vericidir. Yeni ve ilk olan herşey alışılmışı değiştirme kaygısını da barındırır. İlk ve yeninin değerlendirilebilirliği için zaman boyutuna da gereksinim vardır.
Yönetim Kurulu�muz göreve başlayıp işbölümü yapalı, kısalığı-uzunluğu olay ve olgulara göre görece 2 aylık bir zaman oldu. Görünen odur ki, İstanbul Tabip Odası�nın kurulları 2 ile 4 yılda bir yenilense de, Yönetim Kurulu önündeki gündemin ana başlıkları yazık ki aynıdır, eskidir. Ülkemizde biz hekimlerin özlük haklarını iyileştirmek, ileri derecede olumsuzlukların yaşandığı sağlık ortamını iyileştirmek ve toplum sağlığının kalitesini arttırmak adına İstanbul Tabip Odası�nın özverili, gayretli savaşımı sürmektedir. İstanbul Tabip Odası, Türk Tabipleri Birliği ilkeleri doğrultusunda yukarıda saydığım ana başlıklardaki sorunları gerçekçi ve somut biçimde saptayıp, çözüm önerileri ve uygulama biçimleri geliştirmeye devam ediyor. Bu yönde birikimi çok zengin. Bu birikim sağlık ortamının her yönüyle geliştirilmesinde su yollarının açılmasına izin verilmeyen bir baraj gölü gibi. Günümüzdeki yapısıyla hiçbir zaman taşıp ortamına zarar vermeyecektir. Ancak su yolları açılırsa ortamını besleyip, verimliliği arttırıp, çevresini güzelleştirecektir.
Gelişmiş ülkelerde tabip odaları ve ulusal hekim birliklerinin görevi, sorumlulukları ve yetki alanlarının kapsamı net ve açıktır. Türk Tabipleri Birliği ve tabip odalarının yetkileri kısıtlanmış olsa da, ülkemizin mevcut durumunda sorumluluğu çok daha fazladır. Bunun önemini kavrayarak, üretken enerjisini, emeğini tabip odalarına katan hekimlerimiz, hekim kamuoyunca ayrıntıları çok iyi algılanmasa da, gerçekçi, sağlam ve yıpratılması zor süreç içinde doğru yolda yürüdüklerini biliyorlar.
İstanbul Tabip Odası�nda çeşitli bilimsel alanlarda çalışma grubu oluşturmak isteyen hekimlerin başvuru sayısı her geçen gün artıyor. Bu sevindirici tutum, İstanbul Tabip Odası�nın hekimlerce benimsenen bir çizgide olduğunun bir göstergesidir. Türk Tabipleri Birliği�nin 1 Temmuz 2000 tarihinde yapılan genel kurulu sırasında, İstanbul Tabip Odası çalışmalarının diğer tabip odalarının delegeleri ve yönetim kurulu üyelerince övgüyle değerlendirildiğini görmek, Odamızı temsil eden bir hekim olarak bana gurur vermiştir.
Türk Tabipleri Birliği�nin 2000 yılı genel kurulunda, tabip odaları delegelerinin yaptığı konuşmalarda saptamaların aynılığı, ülkemizin sağlık sorunlarındaki saptamalarda herkesçe kabul gören bir noktada, bir doygunluk noktasında olduğumuzu göstermektedir. Sağlık alanındaki tüm otoritelerin ülke sorunlarının toplumun çıkarları gözetilerek çözümlenmesi adına biraraya gelmesi zamanı çoktan gelmiştir. Böyle bir zorunluluğun sorumluluğu ise sağlık yönetimlerinde görev alsın almasın tüm hekimlerimizin sorumluluğudur. Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda, tarihimizde imzası olan devrimci hekimlerimiz gibi, bugünün hekimleri olarak görevimizi sadece iyi hekimlik uygulamaları kapsamı içinde sınırlı tutmamız yeterli görünmüyor.
2000 seçimleri ile tüm tabip odalarımızın ve Türk Tabipleri Birliği�nin tüm kurullarında göreve gelen meslektaşlarımıza başarılı çalışmalar dilerken, sağlık ortamının sorunlarını çözecek projelerin yaşama geçirilmesi hedefinde çalışmak için meslektaşlarımıza, özgül bir davetiyeye gereksinim olmadığını bir kez daha vurgulamak gerekli mi?

Prof. Dr. Süha Göksel
Yönetim Kurulu Başkanı



TEMSİLCİLER KURULU�NDAN
Temsilcilerimizi seçiyoruz

Oda genel kurul ve seçimi sonucu görev süreleri biten Oda Temsilcileri yenileniyor. Dergimiz baskıya girene kadar temsilci seçimleri tamamlanan birimler ve seçilen temsilciler şöyle:
SSK Okmeydanı Hastanesi:Dr. Arif Acar, Dr. Osman Öztürk, Dr. Muammer Cansız, Dr. Tamer Aydın, Dr. Cumhur Demir.
Bakırköy 1. Basamak:Dr. Dilek Biber.
SSK Bakırköy Doğumevi:Dr. A. Adil Nevresoğlu, Dr. Canan Yıldız, Dr. Serhat Ünal.
Zeytinburnu 1. Basamak: Dr. Ahmet Güner.
Maltepe Bölgesi:Dr. Sevinç Özgen, Dr. Kübra Süer.
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi:Dr. Sevtap Akbulut, Dr. Zeki Karaoğlan, Dr. Hüsnü Süslü, Dr. Gülay Çiler Erdoğ, Dr. Murat Öztürk.
Kartal 1. Basamak:Dr. Ali Çerkezoğlu, Dr. Gürcan Bahadır.
Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü:Dr. Selçuk Günday, Dr. Hasan Oğan.
Kağıthane Bölgesi:Dr. İnci Köseoğlu, Dr. Hülya Algan Uzun.
Haydarpaşa Numune Hastanesi: Dr. Güray Kılıç, Dr. Hüseyin Demirdizen, Dr. M. Ali Uzun, Dr. Neşe Aydın, Dr. Nalan Usalan, Dr. Gülden Hitit.
İstanbul Tıp Fakültesi:1110 hekimin görev yaptığı İTF�de, temsilci seçimlerine, tatil ayı olmasına rağmen 470 hekim katıldı.Temel Bilimler:Dr. Bülent Bayraktar, Dr. Pınar Yamantürk. Cerrahi Bilimler:Dr. Sinan Berkman, Dr. Yeşim Erbil, Dr. Günter Hafız, Dr. Ayşen Yavru, Dr. Orhan Ziylan. Dahili Bilimler:Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, Dr. Feyza Erkan, Dr. Gülbin Gökçay, Dr. Cemil Taşçıoğlu, Dr. Aydın Türkmen.



HEKİM FORUMU�NDAN
Her yönüyle sıcak bir yaz!

Sevgili okurlar,
Dergimiz, Tabip Odası seçimlerinden sonraki ilk sayıyla sizlerle buluşuyor. Bu sayıda, iyi hekimlik ortamını dinamitlediğini düşündüğümüz �hekim-ilaç-promosyon�konusunu dosya halinde ele almaya çalıştık. Hem güncel, hem de kronik seyirli bir olgu olması nedeniyle muhtemelen bundan sonraki sayılarda da bu konudaki değerlendirmelere yer vereceğiz.
Tabip Odamızın yetkili kurullarını belirleyen seçim sonuçlarının değerlendirildiği, cezaevleri, sağlık ve hekimlik sorunlarının irdelendiği yazılar yanında gündemi oluşturan bir çok konu dergimizde yer alıyor.
Dergi yayına hazırlanırken Türk Tabipleri Birliği seçimleri de henüz tamamlanmıştı. Dr. Füsun Sayek ve arkadaşlarından oluşan �Etkin Demokratik TTB� grubu, Sağlık Bakanı tarafından açıkça desteklenen listeye karşı on yıldır süren üstünlüğünü bir kere daha tekrarladı. Genel olarak seçime yönelik propaganda ve moral üstünlük elde etme gayreti, Türkiye sağlık ortamını kaosa sürükleyen dinamiklerin tartışılmasının, yeni yaklaşımlar üretilmesinin ve paylaşılmasının önüne geçti.
Kamu çalışanları, her yıl olduğu gibi bu yıl da Temmuz ayında, hakları ve gelecekleri için hükümeti uyarmaya çalışıyor. Önümüzdeki günler yeni gelişmelere gebe görünüyor!
Yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte birçok meslektaşımızın tatile çıkacağını biliyoruz. Bütün meslektaşlarımıza iyi tatiller dilerken, trafik canavarı konusunda dikkatli ve duyarlı olmalarını ümit ediyoruz. İyi geçen bir tatil dönüşünde, daha moralli ve üretken olacağımızı söyleyebiliriz.



DOSYA
ve ilaç ve promosyon ve hekimlik

Gazetelerde �Lilly� ilaç firmasının �Lorabid�ve �Ceclor�isimli antibiyotikleri kampanya halinde yazan 250 hekimi eşleriyle birlikte İtalya�ya gönderme vakası yayımlandı ve hekimlerin en azından bir kısmı bu vakayı ortak platformlarda tartışmaya açtılar. Hekim Forumu dergisi de bu tartışmaları bir dosya halinde sizlere ulaştırmaya çalışacak.
Promosyon; doktorlara eşantiyondan Uzakdoğu seyahatlerine kadar uzanan, belki de henüz haberdar olmadığımız yeni yolların denendiği bir mekanizmanın özetlendiği bir sözcük. Karşılığında reçetelere ilaç yazmaya dayanan bu mekanizmanın kontamine etmediği hiç bir şey yok gibi.
Yıllar önce Ankara�ya Tıpta Uzmanlık Sınavı�na gidenler neredeyse tek tip çanta taşırlardı. Fosforlu, yeşil renkli Supradyn çantası. Bir zamanlar plajlarda güneşlenen vatandaşın doktor olup olmadığını anlamak için plaj havlusuna bakmak yeterli olabilirdi. Şu anda bu dergiyi okuyan herkes şöyle bir etrafına baksın, mutlaka herhangi bir ilaç firması tarafından verilen bir obje gözüne takılacaktır.
İlaç firmaları tarafından finanse edilen kongrelerde tek bir tebliğ dinlemeden geri dönen arkadaşlarımızı biliyoruz. Londra�da düzenlenen kongre için kalacağı otelin sokağının pazarlığını yapan hocalarımızdan hepimiz haberdarız.
TTBToplum ve Hekim dergisinde yer alan bir ankete göre, hekimlerin %73�ü promosyon ürünlerinin reçete yazımında az ya da çok etkisi olduğunu ifade ediyorlar. Ankete katılan hekimlerin %34�ü promosyon çalışmalarını meslek ahlakına aykırı bulurken, % 36�sı kısmen aykırı yönleri olduğunu belirtmişler. Yüksek maliyetli promosyon çalışması yapan firmaların ilaçlarının daha fazla tercih edildiği söylenebilir. Bilimsel toplantılara katılımın ilaç firmalarınca finanse edilmesini hekimlerin %43�ü doğru değerlendirmiş.
1999 verilerine göre ilaç pazarının yarısını elinde bulunduran 12 ilaç firmasının 5 bin tanıtım elemanı kişi başına yılda ortalama 325.000 dolarlık ilaç satmış.
Öyle bir mesele ki, neresinden tutarsak elimizde kalıyor. Örneğin şu anda okuduğunuz derginin istikbali belki de ilaç firmalarından alınacak reklamlara bağlı!
Yani reklam-promosyon-sponsorluk birbirinin içinde, ne, nereye kadar belli değil.
Tüm bu yaşadıklarımızdan huzursuzluk duyuyorsak bir yerden başlamak lazım!

Dr. Özcan BARİPOĞLU



Hekim ve ilaç*
Dr. Semih ŞEMİN

Hekimin ilaç kullanımında belirleyici rolü çok iyi bilinen açık gerçeklerden biridir. Özellikle ilacın eczane yerine fabrika üretiminin ağırlık kazanması ve ilaç üretiminin bir sanayi kolu haline gelmesiyle birlikte hekimin tercihinin, ilacın cinsi kadar markasının da tesbitinde büyük payı vardır. Son dönemlerde dünya genelinde ilaç tüketiminde yaşanan büyük artış ve ilaçların her ülkede binlerle ölçülen büyük bir çeşitliliğe sahip olması, hekimin bu konudaki işlevini büyüten ve zorlaştıran faktörler olmuşlardır.
Bu durumun yanısıra, özellikle azgelişmiş ülkelerde, hekime başvurularda ilaç yazımı beklentisinin artması hekimler için ayrı bir sorundur. Hekimler kendilerine başvuranları ya daha ileri tıbbi tetkik ve tedaviye yönlendirmek ya da ilaç yazmak durumunda kalmaktadırlar. İlaç yazmama gibi bir seçenek ya çok azdır ya da yoktur. Öyle ki ülkemizden örnek verirsek �reçete vermedi�diye şikayet edilenhekimler dahi olmuştur ve olmaktadır.
Hastanın hastalığının teşhisi yerine, hastaya iyi gelecek ilaçların aranması, günümüz sağlık hizmetlerinin pratik gerçeklerindendir. Hastaların ilaç tedavisine verdikleri �olumlu� ya da �olumsuz�yanıt hastalıklarının önemli ya da önemsiz olmasının bir kriteri olabilmektedir. Örneğin Nijerya�da �ateş�yakınmasıyla başvuran hastalara sıtmaya yönelik ilaçların yanısıra spesifik bir kaç antibiyotiğin de birlikte verilmesi, bazı üniversite hastanelerinde dahi geleneksel uygulamalardandır ve yazılan antibiyotiklerin %84�ünün gereksiz olduğu hesaplanmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında muayene için hasta başına ayrılan sürenin 4 dakikadan az olması ve ancak her 4 hastadan birine fizik muayene yapılabilmesinin büyük etkisi vardır. Ortalama yazılan ilaç sayısı da 5�ten az olmamaktadır.
Genel olarak kabul etmek gerekir ki tıp öğreniminde �öğretilenler�daha çok klinik ve teorik ağırlıktadır ve bilimsel gelişmelerin etkisiyle yıllar içerisinde bu bilgiler, hızla değişim gereksinimi göstermektedir. Ayrıca tıp öğreniminin kapsamı içerisinde �ilacın fiyatı�, �gereksiz tüketimi�vb. �sosyal olguların�ya hiç ya da çok az görüldüğünü vurgulamak gerekir. İngiltere�de yapılan bir araştırma piyasada satılan ilaçların %70�inin hekimlerin yarıdan fazlasının eğitimleri sırasında bilinmediğini ya da mevcut olmadığını göstermiştir.
Hekimlerin ilaçlar konusundaki mezuniyet öncesi ve sonrası öğretim yetersizliğindeki boşluğu doldurmaya talip olanların başında kuşkusuz ilaç şirketleri gelmektedir. Örneğin İngiltere�de ilaç şirketlerinin bir hekime mesleki yaşamı boyunca ayırdıkları parasal kaynağın, o hekimin tıp fakültesi eğitiminin maliyetinden daha fazla olduğu hesaplanmaktadır.
Yine bu ülkede ilaç şirketlerinin bu alana ayırdıkları toplam yıllık parasal kaynak, mezuniyet sonrası eğitime diğer kuruluşların ayırdıkları kaynaktan 40-60 kez fazladır. İlaç şirketleri bir hekim için yılda yaklaşık İngiltere�de 2500 sterlin, ABD�de 5000 dolar �tanıtım�harcaması yapmaktadır.
Bu konuya ilişkin diğer önemli bir sorun da ilaç şirketlerinin sağladığı bilgilerin nesnel ve bilimsel anlamda güvenilirliğinin tartışılır olmasıdır. Her ilacın benzerlerinden üstün olduğunu gösteren en az bir �bilimsel makale�yi o ilacı çıkaran şirket istediğiniz anda size getirebilir. İlaç şirketlerinin �bilimsel makalelerini�güvenilir bulmayan bilimsel makalelerin de sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Sorunun diğer bir yanı hekimlerin ilaç şirketlerinin tam bir kuşatması altında bulunmasıdır. �Bilimsel makalelerin� güvenilir olup olmadığını tartışabilecek zemin ve gereksinim çoğu kez ortaya çıkmadan, ilaç şirketlerinin tıbbi tanıtım görevlileri tıbbi ilanları ve �tanıtım toplantıları�hekimlerin, tercihlerinin netleşmesinde yeterli olabilmektedir. Ülkemizin büyük ilaç şirketlerinden birisi, tıbbi temsilciler aradığını belirten gazetelerdeki ilanında istediği özellikler arasında �iş bitirici�olmayı belirtmektedir. Hangi �işin�nasıl bitirileceğini takdir etmek şüphesiz çok zor değildir.
ABD�de yapılan bir araştırma ilaç ilanlarının %92�sinde, ABD�nin ilaçla ilgili konuları düzenleyen resmi örgütü FDA�nın kriterlerine en az bir defa olmak üzere aykırılıklar saptanmıştır.
Bu araştırmadan ortaya çıkan ilginç bir sonuç, ilaç ilanlarında gösterilen, ilaçla ilgili referans kaynaklarının önemli bir kısmının �gizli raporlar�, �yayınlanmamış çalışmalar�ya da ilaç şirketlerinde ve referans kütüphanelerinde �bulunmayan�dergilerdeki �çalışmalar�şeklinde olmasıdır. �Bilimle� pazarlamanın bu derece içiçe geçtiği başka olgular bulmak ve göstermek çok zordur. Dahası FDA�nın önemli bir yetkili kişisi bu araştırmayla ilgili yazdığı yazıda bu gerçekleri kabul etmekte, yanlış yönlendiren ilanların �pahalı ilaçların�gereksiz yazımını arttırdığı gibi sorunları dile getirmekte ve FDA�nın bu konuya ilişkin önlemlerini �arttıracağını�vurgulamaktadır.
Ülkemiz de �tıbbi ilanlar�daki sorunlarla ilgili �zengin örneklere�sahiptir. Tanıtım materyallerinde, TTBve Tabip Odalarının hekimlere yönelik dergilerinde, yayınlanan ilaç ilanlarının �şiirsel� niteliği, �tıbbi� niteliğinden çoğu kez önde gelmektedir. �Mantarsa derdiniz, ......le yok ediniz�, �Onu çağırın, ağrıları yok etsin, iz bırakmadan gitsin�, �Ateş için, ağrı için, herkes için ......� vb. örnekler çoğaltılabilir. Tekrar hatırlatmakta yarar vardır:�İz bırakmayan�, �herkes için�olan ilaçların ilanları, topluma yönelik değil, hekimlerle ilgili dergilere ve tanıtım materyallerinde verilmektedir.
İlaç şirketlerinin hekimlere yönelik, �hatırlatıcı küçük hediyeler�, �yemekli toplantılar�, �yurtdışı gezileri� ve daha nice farklı çeşitliliğe uzanan �faaliyetleri�söz konusudur. Bu çalışmaların tüm hekimleri kapsayan bir genel yaklaşımı olmakla birlikte, ilaç tüketimini etkilemede ve belirlemede konumları �özel�olan hekimlere, ilaç şirketlerince daha �özel� yaklaşıldığı ve bu �özel� harcamaların yüksek oranlara ulaştığı bilinen gerçeklerdir.
Bu konuya ilişkin ABD�de hekimlere dağıtılan yalnızca küçük hediyelerin tutarının yıllık 165 milyon dolar olması, İngiltere�de Orient expresi ile yapılan yurtdışı gezileri vb. örnekler verilebilir. Bunların yanısıra hekimlerle ilaç şirketleri arasında gündeme gelen bu ilişkinin eleştirisini içeren yazılar da son yıllarda birçok ülkede, tıbbi dergilerde, artan oranlarda yer bulmaktadır. Yine hekimlerce dile getirilen bu eleştirilerde, �hekimlere verilen hediyelerin karşılıksız olamayacağı�, �kâr amacı güden hiçbir şirketin sırf cömertliği nedeniyle hediye veremeyeceği�, �verilen bir hediyenin hekimin bağımlılığını biraz daha arttıracağı� belirtilmektedir.
Yine bu eleştiriler içerisinde çok büyük oranda doğru olan bazıları da şu şekildedir:�Sıradan biri hekimlere maddi değeri çok küçük hediyeler verseydi bunda şüphelenilecek çok şey görülürdü. Ama ilaç şirketlerinin hediyelerinde hekimlerde herhangi bir tereddüt görülmemektedir.��Hediye diğer adıyla rüşvet demektir.� �İlaç şirketleri bu harcamalarını ilaç fiyatlarına yansıtarak özünde hastaların parasıyla yapmaktadır.� �İlaç şirketlercince hekimlere hastaların parasıyla, hastaların bilgisi olmadan ve onları ekonomik anlamda zorlayan harcamalar yapılıyor.�
Böyle bir tablo içerisinde ilaç şirketlerinin ABD�den İngiltere�ye ülkemizden Hindistan�a her yerde savundukları temel özgürlük, hekimlerin ilaç seçme özgürlüğü, daha açık anlatımla �pahalı ilaç seçme özgürlüğüdür.�
Örneğin ilaç sanayicileri SSK�nın eşdeğer ilaçlardan en ucuzunu kullanmasına yönelik genelgelerine ve girişimlerine karşı:�Doktor ilaç seçiminde hastasının durumuna göre birçok faktörü gözönünde bulundurarak en uygun ilacı yazabilecek tek kişidir. İlaç seçimi doktorun yasal ve dokunulmaz hakkıdır ve öyle kalmalıdır. Diğer yandan hekimleri en ucuz ilaç yazmaya mecbur etmek ücretinden her ay düzenli olarak sigorta primi kesilen sigortalının tedavi sahasını sınırlandırmak anlamı taşımaktadır.� şeklinde tavır almaktadırlar.
İlaç sanayicilerimizin �hekimlerin özgürlüklerine�, �SSK�lı işçilerin tedavi sahasının kısıtlanmasına� gösterdikleri �hassasiyetin� hangi �çıkarları�temelinde olduğunu anlamak mümkündür. Yine SSK�nın sağlık hizmetlerindeki sorunların da bazı yüzeyel ve sınırlı önlemlerle çözülemeyecek kadar derin ve karmaşık olduğundan da bahsetmekte yarar vardır.
Bununla birlikte asgari düzeyde bir tutarlılık açısından hekimlerin �ilaç seçme hakkı�nı savunmanın �tüm hastaların kendilerine gerekli ilaçları satın alabilme ve bulabilmehakkından�daha genel olarak �tüm toplumun sağlıklı yaşama hakkından�ayrı ele alınamayacağını da belirtmekle yetinelim.
Dünya genelinde ilaç şirketlerinin bir yanda bütün hızıyla �promosyon savaşları�na devam etmesi diğer yandan �hekimlerin ilaç seçme�özgürlüğünü savuna gelmeleri boşuna değildir. ABD�de yapılan bir araştırma bırakınız ilaç harcamalarını, toplam sağlık harcamalarının %70�inde hekimlerin tercihinin etkili olduğunu ortaya koymuştur.
Hekimlerin tercihlerinin etkisiyle kazançları artan ilaç şirketleri öncelikli olarak hekimlerin tercihlerini kazanmaya yönelmektedir. İlaç şirketlerinin hekimlere yönelik promosyon çalışmalarını, aslında sağladıkları kârlardan hekimlere verilen �gizli bir komisyon�olarak algılamak çok da yanlış olmasa gerekir. Kuşkusuz bu komisyonun, bedelini, ilaç şirketleri değil ilaç fiyatlarına yansımasıyla dolaylı olarak da olsa toplum karşılamaktadır.
Bu �gizli komisyonun��küçük hediyeler�ya da �yurtdışı seyahatları�biçiminde olması meselenin özünü değiştirmemektedir. Tıbbi temsilcilerin �çağdaş Noel babalar�gibi çantalarından çıkarttıklarını dağıtması, bu olgunun en sık görülen ve en basit düzeyidir. En üst düzeyinin hangi konumdaki hekimlere ne biçimlerde ulaştığını bilmek ya da tahmin etmek çok da zor olmasa gerekir.
İlaç şirketlerinin promosyon çalışmalarının hekimler açısından yarattığı sorunlar giderek artan bir oranda değişik ülkelerdeki hekim örgütlerinin gündeminde yer alan konulardandır. Özellikle 1980�lerden sonra, hekimlerle ilaç şirketleri arasındaki ilişkiyi değerlendiren ve hekimlerin uyması istenen kuralları içeren raporlar hekim örgütlerince ortaya konmaktadır.
Bu raporlardan önemli olanlardan bir tanesi İngiltere�de �Royal College of Physicians� hekim örgütünün 1986�da yayınladığı �Doktorlar ve ilaç endüstrisi arasındaki ilişki�adlı rapordur. Bu rapor temel olarak �ilaç şirketlerinden alınan hediyelerin hekimlerin ilaçlar konusunda bağımsız karar vermesini engelleyebileceği�, �ilaç şirketlerinin ilaç yazımı karşılığı hekimlere doğrudan para vermeyi dahi teklif ettiğini� vurgulamaktadır. Aynı zamanda �hekimlerin eğer yemek yoksa ilaç şirketlerinin bilimsel toplantılarına gitmediğini�, �ilaçlarını yazma karşılığı yurtdışı gezi vb. talepleri olduğunu�söylemektedir. Yine bu rapor ilaçlarla ilgili bilimsel araştırmalarda kaynağın ilaç şirketlerince sağlanmasının araştırmaların bilimsel niteliğini küçültüp, tanıtıma yönelik niteliğini ön plana çıkardığını vb. konuları belirtmektedir. Bu konuya ilişkin olarak bilimsel araştırmalara ilaç şirketlerinin sağladığı parasal kaynağın doğrudan hekimlere verilmesi yerine araştırma kurumlarına verilmesi gerekliliği gündeme getirilmektedir.
Bu sorunlara karşın bazı kurallar ve öneriler getiren bu rapor hekimlerle ilaç şirketleri arasında kabul edilebilir ya da edilemez ilişki kriterini hekimler açısından; �ilaç şirketiyle yaptığımız anlaşmaların herkes tarafından bilinmesine razı olur muydunuz?�sorusuna verilen cevapta aramak gerektiğini söylemektedir. Bu rapor varolan sorunlara yeterli ve somut çözümler üretemediği için, sonraki yıllarda değişik eleştirilere tabi tutulmuştur.
ABD�de �American College of Physicians�hekim örgütünün 1990 yılında yayınladığı �Hekimler ve İlaç Endüstrisi�adlı ve yukarıda bahsedilen raporla önemli benzerlikler içeren bir rapor da vardır. Yine American Medical Association�un etik komisyonu tarafından 1990 yılında �Endüstriden Doktorlara Hediyeler� ismiyle yayınlanan ve ilaç şirketlerinin hekimlere verdiği hediyelerin niteliğinin, hangi sınırlarda olması gerektiğini ve hekimlerin sürekli eğitiminde ilaç şirketlerinin sağladığı parasal kaynakların nasıl kullanılmasının doğru olacağını vurgulayan bir rapor söz konusudur.
Tüm bu girişimlere karşın gelişmiş ülkelerin genelinde bu alandaki sorunların azaldığını söylemek çok zor olsa gerekir. Bu ülkelerde, bu soruna karşı hekim örgütlerinin de duyarlılığı yeterli boyutlarda değildir. Bu durumun önemli nedenlerinden biri, ilaç şirketlerinin hekim örgütleriyle de �yakın ilişkiler�içerisine girmesi, parasal kaynaklarını hekimlere kullandıkları gibi hekim örgütlerine de kullanmasıdır. Birçok gelişmiş ve azgelişmiş ülkede bu durumun değişik örneklerini bulmak mümkündür. Örneğin ABD�de American Medical Association�un (AMA) 1980�lerde yıllık gelirinin yaklaşık %26�sını, ilaç şirketlerinin bu örgütün tıbbi dergilerine verdiği reklam gelirleri oluşturuyordu. Hekimlerin nesnel konumlarının yanısıra, hekim örgütlerinin de bu alandaki sorunları yeterince ön plana çıkarmamaları, ilaç alanında hekimlerle ilgili bazı sorunların ve olumsuzlukların devam etmesinde önemli etkenlerden biri olmaktadır.
Bu alanda önemli sorunların yaşandığı, ABD�de özellikle son yıllarda sağlık hizmetlerinde sorunların kriz boyutuna ulaşmasıyla, hekimlerin konumlarının kamuoyunda daha fazla sorgulanır hale gelmesi, hekimlerle ilaç şirketleri arasındaki ilişkilerin de gözden geçirilmesi gerekliliğini daha da arttırmaktadır. ABD�de halkın %60�ı yaşanan sağlık hizmetlerinin krizinden az veya çok hekimleri sorumlu tutmaktadır. Bu ülkede hekimlerin sağlık hizmetlerinde sorunların çözümünde, sorumlulukları daha fazla paylaşmaya yönelmemeleri halinde, kendilerine karşı gündeme getirilecek yaptırımlardan şikayetçi olmamaları gerektiği, gittikçe daha fazla genel kabul gören bir yaklaşım haline gelmektedir.
Ülkemizde ise hekimlerin genel olarak ilacın özellikle sosyal yönüne ilişkin duyarlılıklarının yeterli düzeyde olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yüzden �akılcı ilaç kullanımı�, �ucuz-eşdeğer ilaç kullanımı�vb yaklaşımlar ve çağrılar hekimler arasında yeterince yankı bulmamaktadır.
Ayrıca genel olarak ilaç sorununun ve hekimlerle ilaç şirketleri arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sorunların Türk Tabipleri Birliği (TTB)�nin gündeminde ciddi bir ağırlık kazanmadığını ve TTB�nin ilaç konusuna ilişkin görüşlerinin belirgin olmadığını da belirtmek gerekir. Bu sorunu �yok saymak�, �görmezden gelmek�ya da �önemsememek�TTBiçerisinde azımsanmayacak oranda etkin olan bir eğilimdir. TTB�ne bağlı yayın organlarında ilaçla ilgili yayınlanan yazılar dahi son derece azdır.
Oysa ilaçla ilgili sorunların büyük boyutları, sağlık ve hekim sorunlarının çözümünde, TTB�nin etkin ve aktif bir rol oynaması için, ilaç alanına ilişkin somut ve net politikalara sahip olabilmesinin, büyük bir gereksinim olduğunu göstermektedir. Yaşama geçirilmesi zaman alsa bile, günümüzde TTB�nin ilaç alanında doğru ve tutarlı yaklaşımlara her zamankinden çok fazla gereksinimi vardır. Bu yaklaşımların gündeme gelmesi diğer yönüyle, hekimlerin bu alana ilişkin duyarlılıklarının artmasıyla da yakından ilgilidir.
* Toplum ve Hekim�den (1993, Sayı 56) özetlenmiştir.

TABLO:
Kurumların toplam harcamaları içinde ilaç giderleri*

SSK %42.8
Bağ-Kur %57.6
Emekli Sandığı %58.7
Milli Savunma Bakanlığı %22.0
Bakanlıklar %55.0
Üniversiteler %19.5
KİT�ler %45.0
Özel sektör harcamaları %22.5
*1995 Türkiye Sağlık Harcamaları ve Finansmanı, Prof. Dr. Mehmet Tokat, Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü Yayını, 1997. 



İlaçta promosyon ve hekimler
Doç. Dr. Melih BULUT*

Önce itirafla başlamalıyım. Şişli Etfal Hastanesi�nde şef olarak çalışırken birkaç kere kendimin, hekim veya hemşire arkadaşlarımın kongreye gidebilmesi için ilaç firmalarından destek aldım. Ayrıca asistanlarımın yurtdışı eğitimi, kitap, dergi ihtiyaçları için de destek aldığımı hatırlıyorum. Numune ilaç kabul ederim, fakir ve güvencesiz hastanın ilacının evraklı hastaya yazılmasına pek karşı çıkmam. Şu anda bunların hiçbirini yapmak zorunda olmadığım ve iyi hekimlik ilkelerine uygun bir hastanede görev yaptığım için mutluyum, ama geriye baktığımda bu eylemlerimden dolayı suçluluk hissetmiyorum. Çünkü firma yardımcı oldu diye ilaçlarına öncelik vermedim ve arkadaşlarımı da bu yönde zorlamadım. Bana göre bilimsel ve etik kurallar çerçevesinde davranmıştık. Promosyon kabul eden pekçok arkadaşımın da benzer şekilde davrandığını ve fazla bir suçluluk duygusu taşımamaları gerektiğini sanıyorum.
İlaç, üretilen ve tüketilen bir madde. Önce araştırılıyor, sonra geliştiriliyor, üretiliyor, dağıtılıyor, öneriliyor ve hastaya satılıyor. İnsan, bitki, hayvan sağlığı için kullanıldığından aslında ekonominin tabii kurallarına bağlı olması gereken bu süreçler alışılmış rekabet kurallarının ötesinde hassasiyet taşıyor. Özellikle hekimin elinde başka mesleklerde olmayan bir güç ve iktidarın olması işi iyice çetrefilleştiriyor. Hekimin gücünün yanısıra her yönü toplumun sağlığını etkileyebilen ilaç endüstrisinin de sınırlandırılması, diğer endüstrilerden daha katı kurallara bağlı olması gerekiyor. Ne var ki bütün bunların mükemmel yapılabildiği bir ülke bilmiyorum. İngiltere olabilir dediğinizi duyar gibiyim ama İngiltere örneğinin dünya ölçeğinde tekrarlanamaması nedeniyle o ülkenin kendine özgü koşullarının çok ağır bastığını (coğrafi ve demografik yapı, kamuoyu bilinci, meslek örgütlerinin gücü vs.)söyleyebiliriz. Amerika�nın FDA kurumu dillere destan; ancak orada da ölümlerin dördüncü nedeni yanlış kullanılan ilaçlar!
Biraz zorlarsak promosyonun insanın kendi dışındaki kişilerle hatta bazan diğer varlıklarla ilişkisinde bile bulunabildiğini görürüz. Ödül-ceza yöntemi insan vücudunun iç işleyiş mekanizmasında bile var. Yani promosyon bize, serbest piyasa ekonomisinin veya vahşi kapitalizmin hediyesi değil. O halde ilaç ve benzeri maddelerde de promosyon hep vardı, hep var olacak diye düşünürsek daha anlamlı çözümler üretebiliriz. İşte burada promosyon bir rezillik haline nasıl geldi sorusu daha yerinde bir sorudur ve cevabı da popülizm nedeniyle sağlık sistemimizin temel dayanaklarının çökmesi olabilir. Çok özetle toplum için etik değerlerin; mesleğimiz için deontolojinin erozyona uğramasının sebebini piyasa ekonomisi uygulamamızda değil; gerçek ve dolayısıyla çok kurallı bir piyasa ekonomisine geçmememizde görüyorum. Böylece mevcudu da alabildiğine dejenere ettik.
Örneğin halkın sağlığı eşittir ucuz ilaç diye düşünen akıl yoksunu popülist yönetimler Türk ilaç sanayini mahvetti. Bu ülke, fiyatı diğerlerinden yüksek ilacı satmayın diye kampanya yapan Eczacılar Odası bile gördü. Halbuki zaman içinde giderek gelişen, rekabet gücünü artıran, araştırma-geliştirmeye ağırlık veren, ihracat yapmaya çalışan bir ilaç sektörümüz vardı. İngilizlerin güzel bir atasözü vardır; ucuz mal alacak kadar zengin değilim derler. İlaç etkinliğine bakmadan ucuzu tercih eden zihniyet firmaları ya hammaddeden, ya üretim koşullarından, ya işçi ücretlerinden, ya vergiden çalmaya teşvik etmiştir. İlaç üreticilerinin hiç mi suçu yok derseniz bu olumsuz koşullara karşı verimliliği arttırma çareleri düşünmek yerine kolayı seçmişlerdir:İlkel promosyon yöntemleri... Özellikle diyaliz, kalp ameliyatları ve anjio, kanser ve hormon ilaçları ile pahalı laboratuar incelemelerinin masrafının sınırlanması için hiçbir tedbir almayan SSKve diğer devlet kurumları yöneticileri bu işe bir güzel çanak tutmuştur. Bakın özel sağlık sigortaları hastalarını ve doktorları dedektif gibi takip etiyor; paralarına şahinler.
Makro düzeyde promosyon sorununun kanıta dayalı tıp uygulamasının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla azalacağını sanıyorum. Gen teknolojisindeki gelişmeler pek çok yeni moleküle etki edebilecek yepyeni ve etkili ilaçların piyasaya çıkmasını sağlayarak firmalar arasında keskin rekabeti yatıştırabilir. Türkiye açısından genel anlamda bir reform sürecine girmiş olmamız ve kamuoyunun sağlıkta reform taleplerini yükseltmesi sevindirici gelişmelerdir. Umuyorum toplumumuz iyi hekimlik alabilmek için Hipokrat yemininin yeterli olmadığını tersine maddi-manevi bunun bedelini ödemesi gerektiğini görecek ve sağlıkçılarına sahip çıkacaktır. Bu sayısını konuya ayıran Hekim Forumu�na bunlardan daha güzel, bir hayli öneri geleceğine ve meslek örgütümüzün, sizlerin onları değerlendireceğinize eminim. Ne yazık ki bunların hiçbirinin demeyeyim ama pekçoğunun (özellikle -melidir, -malıdır ile bitenler)lafta kalacağı endişesini taşıyorum. Benim ise promosyon alana ne de almayana anlamlı bir önerim; diyeceğim bir şey yok. Oturduğum koltuktan rahatça ahkam kesemiyorum. Ancak sağlıkçıların yaşadığımız tüm toplumsal olumsuzluklara rağmen hâlâ az bir bölümünün bunlardan etkilendiğini görüyorum. Az sayıdaki kötü örneğin çok abartılarak sunulduğunu düşünüyorum. Özellikle genç arkadaşlarımın herşeye rağmen idealizmlerini içinde yaşattıklarını ve en ufak fırsatta, ortamda bunu yeşertebildiklerini görerek mutlu oluyor, geleceğe güvenle bakıyorum.
* International Hospital Başhekimi



Sevgili tanıtımcı arkadaşım,
17 Mayıs 2000 / İstanbul

Firmanızın ürünlerini tanıtmak amacıyla beni ziyaret ettiğiniz için size teşekkür ederim. Ancak bundan böyle sizi kabul edemeyeceğimi üzülerek belirtmek istiyorum.
Lütfen beni anlayın ve bu tavrımın sizin şahsınıza ve kişiliğinize yönelik olduğunu sanmayın. Yaptığınız iş sırasında harcadığınız emeğe saygım var. Yoğun bir emek harcayarak ekmek paranızı kazanıyorsunuz. Çalışma koşullarınızın çok zor olduğunu, buna karşılık aldığınız ücretin yetersiz, çoğu zaman iş güvencenizin olmadığını, üstelik birçok hakkınızı da alamadığınızı sanıyorum. Bildiğim bazı örneklerden yola çıkarak büyük olasılıkla yaptığınız bu işten sizin de hoşnut olmadığınızı düşünüyorum. Bir yandan işinizde sizin daha üstünüzde olan kişilerin tavırları, bir yandan sağlık hizmeti veren bir bölümü benim meslektaşım olan kişilerin kaprisleri ve sizlerden talepleri eminim ki sizleri çok rahatsız ediyor. Belki zaman zaman bunlar üzerine düşünüyor ancak nasıl çözümleyeceğinizi bilemiyorsunuz.
Bilmem biliyor musunuz ülkemizde sağlık güvenlik kurumlarının sağlık alanındaki harcamalarının üçte ikisini ilaç ve tedavi için yapılan harcamalar oluşturuyor. Ülkemiz akılcı bir sağlık sistemine sahip olmadığı için birçok ülkeye oranla çok daha büyük bir pazar durumunda. Üstelik bizim bağlantımızla açılabilecek yeni pazarların köprübaşı durumunda olmamız birçok �uluslarüstü�firma açısından ülkemizi önemli kılıyor. Daha çok ve büyük firmalar ülkemize geliyorlar ve daha çok kazanma hırsı bu alandaki ticaretin kendi kurallarını bize zorluyor.
Ama benim sıkıntım ve rahatsızlığım sizinkinden daha büyük. Belki bunun farkındasınız. İlaçların tanıtımı konusunda varılan nokta ve bu amaçla kullanılan araç, gereç ve yöntemler artık tahammül edilemez uç noktalara ulaştı. Sizler tanıttığınız ilaçlar daha çok satsın ve firmanız daha çok kazansın diye sanırım sizin bile tahammül edemediğiniz, çok zorlandığınız biçimlerde davranmak zorunda kalıyorsunuz. Ne kadar farklı biçimde yansıtılırsa yansıtılsın ya da nasıl bir görünüme sokulursa sokulsun yaptığınız iş bir �rüşvet�alışverişi boyutuna ulaştı.
Bugün sizler tanıttığınız ilaçlar satılsın diye bunları reçeteleyen hekimlere hediyeler veriyorsunuz. Bazı firmalar sizlerden bu reçeteleri eczanelerde kontrol etmenizi istiyor. Bu kontrollar sonucunda ilaçlarınızı daha fazla yazan hekimlere daha farklı ve maddi değeri yüksek �hediye�(?)ler veriyorsunuz. Bu �hediyeler�bazen doğrudan maddi bir karşılık oluyor. Bazen �bilimsel etkinlik� maskesi arkasına gizlenmiş bazen de buna bile gerek görülmeden sunulan bir yurtiçi veya yurtdışı �seyahat�oluyor. Kimileriniz benim meslektaşlarımla �özel yemek�lere gidiyor. Kimileriniz meslektaşlarımın çalıştığı yerlerde bazı gereksinimlerini karşılıyor. Kısacası halkın sağlığı, insanların canı, kanı pahasına; aslında özü itibariyle etik ve ahlaki yönden, hatta bazı noktalarda yasal olarak suç tanımı içine sokulabilecek bir alışveriş yaşanıyor.
Ne yazık ki bunları denetlemekle görevli ve yükümlü kurum ve kuruluşlarla, makamlar bu durumu görmezden, duymazdan ve bilmezden geliyor. Ne yazık ki birçoğu şöyle ya da böyle bu alışverişin bir anlamda tarafı olmuş durumda. Bu durum belki de sizin içinde olduğunuz sıkıntıya oranla çok daha vahim bir noktayı gösteriyor. Artık tek tek bazı hekimler değil tüm hekimler ve hekimlik mesleği bu sürece ortak olmakla suçlanıyor. Ben kendimi bu grup içinde saymıyorum ve mesleğimin onuruna sahip çıkmak zorunda olduğumu hissediyorum.
Tüm bu yanlışları sizlerin de yapmak istemediğinizi sanıyor, bu olumsuz gidişin bir aracısı olmak istemediğinizi düşünüyorum. Ama işiniz gereği bunları yapmak zorunda kalıyorsunuz ve tek başınıza bunları temelden değiştirebilecek koşul ve olanaklara sahip değilsiniz. Keşke sizler de biraraya gelerek bir örgütlenme içinde oabilseniz ve sizden istenen bu tür uygulamalara karşı topluca karşı çıkabilseniz.
Bugün bu ilişkiler hekimlerin onurunu, hekimlik mesleğinin ilke ve kurallarını ve toplumun saygınlığını ve sağlıklı yaşama hakkını ortadan kaldırma noktasına erişti. İnsanların temel hakları arasında yer alan �sağlıklı yaşama� ve �yitirdiği sağlığına yeniden kavuşma süreçleri�ticaretin bir nesnesi haline getirildi.
Yine ne yazık ki çok az kişi bunlara �dur�deme, en azından rahatsızlığını yüksek sesle ifade etme cesaretini ve tavrını gösterebiliyor. Oysa artık buna bir dur demenin zamanı geldi, hatta geçiyor. Gelin elbirliği edelim ve bu süreci değiştirelim. Bu �sağlıksız�gidişi yeniden bir düzene sokalım. Her birimiz yaptığımız mesleğin onuruna ve ülkemiz insanının sağlığına sahip çıkalım.
Ne yapacağımıza, nasıl yapacağımıza karar verene ve bu karar doğrultusunda ortak ve benzer bir tavır geliştirene kadar sizlerle olan ilişkimi askıya alıyor, bundan sonra herhangi bir şekilde ilaç tanıtımı amacıyla karşı karşıya gelmek istemediğimi bildiriyorum. Lütfen ziyaret listenizden beni çıkarın. Bunu firmanıza iletiniz. Hatta bu mektubu üstlerinize ve firmanızın yöneticilerine de veriniz. Eminim ki bu tavır bu gidişin yanlış yanlarını düzeltme konusunda önemli bir katkı sağlayacak, asıl sorumluları sürece müdahale etme noktasına zorlayacaktır.
Tavrımın sizin şahsınıza olmadığını bir kez daha belirtir, teşekkür ve saygılarımı sunarım.

Dr. Mustafa SÜTLAŞ



DOSYA/GÖRÜŞLER

Türk Tabipleri Birliği
İşbirliği gerekiyor...
İlaç endüstrisi ile hekim ilişkisi dönem boyunca hekim kamuoyu kadar genel olarak kamuoyunda da gündeme gelmiştir. Son olarak Nisan 2000�de gündeme gelen ve yurtdışına ilaç firmalarınca hekim götürülmesi olayına yönelik olarak ilgili tabip odasının girişimlerinin yanı sıra, Merkez Konseyi Sağlık Bakanlığı�nı ve İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikası�nı toplantıla çağırmıştır.
31 Mayıs 2000�de Merkez Konseyi�nde yapılan toplantıya SBİlaç ve Eczacılık Genel Müdürü ile Sendika Genel Sekreteri katılmış ve yapılabilecekler karşılıklı olarak değerlendirilmiştir. Hatırlanacağı gibi, Türk Tabipleri Birliği�nin gerek Hekimlik Mesleği Etik Kuralları gerekse de endüstri ile ilişkiler başlığında çıkarttığı dokümanlar yol gösterici olarak bulunmaktadır. Ancak konu, yazılı dokümanların ötesinde gündelik hayatta bir tutumla ilişkilidir. Tek tek örnekler nezdinde tabip odalarımızca soruşturmalar açılmakta ve meslekten geçici men�e varan cezalar verilmekle birlikte çözüme katkı Endüstri�nin ve Sağlık Bakanlığı�nın da duyarlı ve yapıcı yaklaşımlarından geçmektedir. Konu sadece �ahlaki bir tutuma�indirgenemeyecek kadar çok faktörlüdür. Türk Tabipleri Birliği olarak konunun hekimlerin gündeminde tartışılır olması ve sahip olduğumuz değerler ışığında tutumlar geliştirilmesi önemlidir.

Dr. Mehmet TORCU
Esas duruşta promosyon!
Siz hiç ilaç temsilcisi önünde hazırola geçtiniz mi?Ben geçtim, 114 meslektaşım ile birlikte. Yer Samsun, 1998 Nisan... 261. dönem Yedeksubay Taburu 1. Bölük. Orada bulunmamızı açıklayan yürüyüş kararı �Herşey Vatan İçin�idi. Bu karar sayılırken bölük �bu yüzden buradayım�dercesine coşardı. Ama bu slogan birşeyi açıklayamadı. Öğlen içtiması erkene alınmıştı, yemekten sonra 4 saat geçmesine rağmen mide duvarımız birbirine yapışmıştı adeta... İçtimada iken içeri pasta-börek taşınıyor biz de iştahla seyrediyoruz. Nihayet beklenen komut geldi. Soldan birerli kol! İstikamet gazinooo!Marş marş! Bir süre sonra çürüğe ayrılacaklar bile uçar gibi koşmaya başladılar, ama o ne? Girişte bir yavaşlama, yürüyüşe geçmiş, hatta durmuştuk. Yavaşça girişe yaklaştık, üstümüzde rütbesiz eğitim elbisesine rağmen ilaç temsilcileri BAYERarmalı çantaları birer birer veriyorlar, bir sessizlik... herkes çantaları ... alıyor.
Gazinoda ilk dikkatimi pasta börekler, sonra slayt perdesi çekti. Komutanlar düzenli bir şekilde sıralara yerleştirildikten sonra bile, kapanan iştahımıza rağmen aklımız oradaydı. Aspirin hakkında tanıtım, Lasonil�in faydalarını dinledikten sonra, yine birerli kol pastalardan birer tane alırken düzen bozuldu, bu karışıklıktan faydalanıp ilaç temsilcilerinden birini yakalayıp �Bu tanıtımı asla unutmayacağım, çok gerekmedikçe ürünlerinizi tercih etmemeye gayret edeceğim�dedim. �Hocam yanlış anladınız... falan filan.� Askeri hastanede de sürekli Lasonil�i yazdım çünkü depoda o vardı. Bu tanıtımı hiç unutmadım ve Bayer tüm 261. dönem hekimlerden veya hekimlerin tümünden özür dileyinceye kadar ürünlerini (karşılığı olmayanlar dışında)son tercih olarak kullanacağım, hatta kullanmayacağım.

Dr. Tanju TAŞYÜREK
Telekızlı promosyon!
Hekimle hastasının arasına hiç bir şey girmemelidir. Hekim sadece hastasının sağlığını düşünerek hareket etmelidir. Para, kariyer kaygısı, ideoloji, ırk, dil, din farkı, kişisel hırs, zaaf, öfke, korku... hiçbirşey.
Ve tabii ki ilaç mümessili, promosyon kaygısı, hediye, maddi çıkar...
Reçete, hekimin hastasının tedavi olabilmesi için eczacıya verilmesi gereken ilaçları belirten yazılı bir pusuladır. Bunun ötesinde hekimin imzasıdır, kararının yazılı belgesidir, değerlerinin ve bilimsel bilgisinin somut kanıtıdır.
Orada ilaç mümessiline yer yoktur. Promosyona yer yoktur. Firmaya yer yoktur. Bunlar hekimin bu kutsal yazınının üzerinde yükselmemesi, yaşamaması gereken şeylerdir. Orada, bilimin, meslek ahlakının, hastanın sağlığının kutsallığının, gelecekte yaşayacak olan uygarlıklara değer olarak aktarılacak şeylerin yaşaması ve yükselmesi gerekmektedir. Bunu yaşatmayanlara, yok edenlere ise her alanda ve her mekanizma ile saldırmak onurlu, kendinin insanlık içerisindeki yerini kavrayabilmiş hekimlerin en önemli görevidir.
�Batan bir devir en az farkında olduğu şey yüzünden batar. Farkında olsa idi batmazdı.�
Geçen gün bir Halk Sağlığı Uzmanı arkadaşımın beni de uyandıran bir gözlemine değinmek istiyorum. Arkadaşım (eşi de doktor)eşine ilaç firmaları tarafından bir dolu eğitim daveti geldiğini, üstelik bunların TTB tarafından kredilendirilen etkinlikler olduğunu söyledi. Kendisine ise bu kadar �rağbet� yokmuş. Nedenini eşi ile kendisi arasındaki reçete potansiyeline bağlıyordu.
Ben askerliğimi Kara Harp Okulu�nda yaptım. O zamanlar kredilendirme yavaş yavaş yayılıyordu. Bizler en geç iki haftada bir adeta sürüklenerek Sheraton senin Hilton benim dolanıyorduk. Bir dolu eğitim toplantısına katılmıştım. Mecburi hizmetimde bunları hayal bile edemediğim için çok memnundum. Harp Okulu�nda çalışmaya başlayalı 15 gün olmuştu ki bizleri Pfizer firması Cinnah�taki Fondu Restaurant�a götürdü. Başhekim üsteğmenimiz GATA Kalp Damar�ı kazanmıştı. Onun kutlamasıydı. İlerleyen saatlerde restorana ellerinde cep telefonları oldukça alımlı kızlar girip çıkmaya başladı. Bizlerin de dikkatini çeken bu durumu mümessil arkadaş �telekızlar�diyerek tek kelimeyle açıkladı.
Halen Ankara�da çalışıyorum. Ama çalıştığım yerin halkı fakir ve çoğu sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında. O nedenle mümessiller pek ortalıkta yok. Sadece bir defa vitaminlerle ilgili bir toplantıya katıldım. Yazdıklarımdan bizi neden kimse çağırmıyor diye sızlandığımı düşünmenizi istemem. Ama sürekli eğitimin üzerinde yükseldiği coğrafyaya da (siz bunu reçete olarak okuyun)dikkatinizi çekerim. Merakım şu:Acaba TTB bu toplantılara kredilendirme puanı verirken katılımcıların bu özelliğini/dağılımını farkediyor mu?Sektör-eğitim-hekim ilişkisini �realize�edenlerin olaya bir de bu açıdan bakıp düşünmelerini dilerim.

Dr. Ali Rıza ÜÇER
Oda yönetimi ne yapmalı?
1- Yurtdışında tatil yapmak için kota doldurma yarışına giren 250 hekimi teker teker saptayarak onur kurullarına sevk etmelidir.
2- Bu rüşveti tezgahlayan ilaç firmasını deşifre etmeli ve yargı yoluyla hesaplaşmalıdır. Bu firmanın ülkemizde ilaç satışlarını engellemek için girişimlerde bulunmalıdır.
3- Mesleki pratiğin standardizasyonu için hastalıkların tanı ve sağaltımında bilimsel kriterlere uygun, kolayca uygulanabilen standart kılavuzlar oluşturmalı ve hizmet satın alan kuruluşlar aracılığı ile bu kılavuzları uygulamaya sokmalıdır.
4- Sağlık hizmetlerinin sunumunda karşılaştığımız yozlaşma sürecinde gerek ilaç piyasasına gerekse diğer sağlık sektörü alanlarına merkezi yönetim ve alandaki sivil kuruluşlar tarafından denetleme ve planlama kurulları oluşturmak için girişimde bulunmalıdır.
5- Hekimlerin mesleki hakları ile toplumun sağlık hakkını bir bütün olarak görmeli ve bu anlayışı yaşama geçirmeyi bilinmeyen bir geleceğe ertelememelidir.
6- Etkili sağlık hizmeti için öncelikle hekime ve hekimin yaşama ve çalışma koşullarına yatırım yapılmasını savunmalı ve bunu yaşama geçirmelidir.
7- Sağlık hizmetlerinin etkilileştirilmesi; yani hekim emeğinin niteliğinin, üretkenliğinin ve verimliliğinin artırılması için yapılan etkinlikleri örgütlerken gereksiz ilaç, teknoloji ve hizmet savurganlığına dur diyebilmelidir.
 

Ecz. Erkan ÖNSEL*
Top hekimlerde...
Promosyonun lugat karşılığı tanıtımdır. Lugat karşılığı masumane olan bu sözcük, ne yazık ki sağlık alanının etik değerlerini, kemiren örgütlü bir sistemin adı olmuştur.
Promosyonda amaç ilaçları (özellikle yeni ilaçları)tanıtmak ve ilacın uzmanı hekimleri ve eczacıları bilgilendirmek olmalıdır. Promosyonda reklam yasaktır ve yasak olması da haklı ve doğrudur. Çünkü, ilaç sıradan bir tüketim ürünü değildir.
Eczacılık fakültelerinde ilaç bizlere �yerinde, zamanında ve dozunda kullanılmadığında bir zehirdir�tanımıyla öğretilmiştir. Bu tanımı içeren bir ürünün elbette ki reklamı yapılamaz. İlaç; hekim teşhisi, tanısı ve eczacı danışmanlığında hastaya sunulabilir. İlaç kullanımında bilimsel yöntem budur. Doğru olan ne yazık ki �piyasa koşullarına�bırakılmak isteniyor. Bazı ilaç firmaları, promosyon adı altında ilaçlarını etik kurallarımızı hiçe sayarak sınırsızca tanıtmak istiyorlar. Ne yazık ki hekimlerimizin bir bölümü bu piyasanın ücretli hizmetlilerine dönüştüler bile. Yüzlerce hekim yurtiçi, yurtdışı seyahatlere götürülmekte ve çeşitli menfaatler karşılığında promosyon yapan firmaların ilaçlarını gerekli gereksiz reçetelere yazmaktadırlar. Bu etik dışı hekimlik, kamu kurumlarının soygunu anlamına gelmektedir aynı zamanda. İlacın %75�inin alıcısı devlettir. Promosyonla şişirilen reçetelerin ödemesini devlet yapıyor. Bazı eczacılar da bu soygunda yer alıyorlar. Ancak sorunun başlangıç noktasını doğru tespit edersek çözümü için ciddi adımlar atabiliriz.
Hekim, etik dışı promosyona dayanan reçete yazmasa eczacı reçete veremez.
İstanbul Tabip Odası ile bu ahlaksızlığı önlemede her türlü işbirliğine hazırız.
Bizler, ülkenin, ulusun, halkın çıkarlarıyla örtüşen çağdaş bir sağlık sisteminin savunucularıyız. Doğruyu savunmada çifte standarta yer olmamalıdır.
İstanbul TabipOdası�nın promosyondaki etik olmayan uygulamalara karşı verdiği ve vereceği mücadelenin yanında olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz.
* İstanbul Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. Hakan FİLİZEL
Reçeteye teşvik!
On yıl önce TUS�da başarılı olup istediğim uzmanlık bölümüne giremediğim ve eşim de doktor olduğu halde maaşlarımızla daha önceki yaşam standardımızı sürdürmek giderek zorlaştığı için hekimlik yapmayı bırakıp ilaç sektöründe ürün müdürü olarak göreve başladım. Sonra başka bir ilaç şirketinde tanıtım müdürlüğü yaptım. Halen eşim ve bana ait olan ve tıbbi malzemeler ve cihazlar pazarlayan şirketimizle çalışma hayatına devam etmekteyim.
Gerek okuldan mezun olduktan sonraki dört yıl boyunca hekimlik yaptığım dönemlerde, gerekse hekimliği bıraktıktan sonra çalışmalarımın ana konularından biri olarak �promosyonlar�ile ilgilendim. Doğal olarak, firmalardaki çalışmalarım profesyonelce oldu. Hizmet içi eğitim şeklinde birçok kurs ve seminerlere yurtiçi ve yurtdışında katıldım.
Hekimlik yaparken tanıtımcı arkadaşların getirdiği broşürlerin zorunlu hizmet yerimizdeki sağlık ocaklarındaki sobada iyi yanmadığından, sonraları İstanbul�da çalışırken de bu broşürlerin çok gereksiz olduğundan bunların yerine daha fazla numune verilmemesinden şikayet ederdik. Pratisyen hekim olduğum için pahası daha fazla olan belirli ilacın reçete edilmesine yönelik �TEŞVİK�çalışması ile hiç karşılaşmadım. Belki de on yıl önce firmalar daha masum promosyon çalışmalarında bulunuyorlardı. İlaç sektörüne geçtikten sonra kendimi nasıl olur da daha fazla kendi ilacımızı reçete ettiririz çalışmalarının içinde buldum. Dört sene de bu işe kafa patlattım. Bu çalışmalarda etik miydik, bu soruya objektif bir şekilde yanıt vermem çok zor. Ancak firmaların ne kadar etik promosyon yaptığından çok tartışılması gereken hekimlerimizin neredeyse alenen rüşvet sayılabilecek bu çalışmaları nasıl kabul ettiği hatta sınırlı sayıda hekimi kapsayan promosyon çalışmalarında kendileri dahil edilmediği için tavır koyan hekimlerimizin durumudur.
Tıp ve ilaç sektöründeki firma hekim ilişkisi olarak bilimsel çalışmalara katkılar birkaç firmanın birilerinin adına düzenlenmiş ödüllü yarışmalardan öteye geçmediği, düzenli ve sürekli bir finansman desteğinin olmadığı bir gerçektir. Firmaların hekimlere bilimsel toplantılara katılmaları için destek vermelerini son derece doğru buluyorum. Yanlış olan, bu desteğin her zaman çalıştıkları yerlerde belirli konum ve titrleri elde etmiş olan aynı kişilere yapılmasıdır. Bu konuda da firmalar genellikle hep bu kişiler tarafından zorlanmaktadır. Beklenen, arkadan gelenlerin de bu olanaklardan yararlandırılmasıdır. Ancak, ticari zorunluluklar kimlere bu tür destek verileceği konusunda kararı firmalara değil bölümlerdeki yönetici ya da otorite konumundaki hekimlere bırakmaktadır.



İlaç tanıtım ilkeleri ve hekim...

* Tanıtımın; bilgilendirici, kanıtlanabilir, güvenilir ve anlaşılabilir olma özelliği yoksa hekim tıbbi temsilci ya da firma ile ilgili başvuruyu Tabip Odası�na yapmalı ve bu kanalla İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası�na başvurulmalıdır.
* Toplantı için eğer yapılacaksa destek Endüstri tarafından doğrudan katılımcıya değil, toplantı düzenleyicilerine verilmelidir. Konuşmacılara yapılacak Endüstri desteği ise ancak etik kurallar doğrultusunda (örneğin konuşmada ilaç ismi olmaması gibi koşullarla)olabilir.
* Hekimler, farmasötik ürünleri reçetelemelerini etkileyecek biçimde, yüksek materyal değeri olan armağanı kabul etmemelidirler.
* Tanıtım materyali eğer gerçekten eğitimsel bir amaç ve içermekte ise hekimler tarafından kabul edilebilir.
* Maliyeti düşük bazı tanıtım malzemeleri hekim, eğitimine katkıda bulunacaksa, hasta yararına ise ve hekimin görevi ile ilgili ise kabul edebilir.
* Tüm etkinliklerin (kongre, toplantı vs.)mali kaynakları açıklanmalı, şeffaf olmalı ve toplantılardaki uygulamaların endüstri / katılımcı /konuşmacı ilişkilerinin etik yönlerinden toplantı düzenleyicileri sorumlu olmalıdır.
* Firmaların satış/pazarlama elemanlarının �toplantı düzenlemelerinde�görev almaması kuralına özen gösterilmelidir. Varsa Endüstri�nin desteği toplantı içeriğinden bağımsız olmalı ve firma ile iletişim firmanın tıbbi ya da bilimsel bölümleri kanalıyla ve mümkünse hekim personeli aracılığıyla olmalıdır.
* Bir bilimsel toplantıda gösterilen konukseverlik ve örnek dağıtımı gibi faaliyetler toplantının temel hedefi olan bilgilenme amacını gölgeler nitelikte olmamalıdır. Hekimler toplantı düzenlerken bu konuya özen göstermeli ve toplantılarda çekiliş, piyango gibi etik olmayan olaylara onay vermemeli, katılmamalıdırlar.
* Toplantılar için konuşmacı seçiminin toplantı düzenleyicileri tarafından yapılması şarttır.
* Toplantıların eğitim materyalleri Endüstri tarafından değil, toplantı düzenleyicileri tarafından hazırlanmalıdır.
* Eğitimin yapıldığı alanda tanıtım materyali bulunmamalıdır.
* Toplantılar sırasındaki sunularda jenerik isim kullanılmalıdır. 



SÖYLEŞİ

SİGARAYA KARŞI...
Dr. Kürşat YILDIZ

Prof. Dr. Elif Dağlı, tütünle mücadele konusunda gönüllü ve sürekli çaba gösteren bir hekim. Ona göre bu mücadele zaten öncelikle ve doğal olarak hekimlerin görevi. Uzun yıllardır bu konuda araştırıyor, görüşlerini değişik ortamlarda ifade ediyor ve yazıyor [Dağlı E, Int J Tuberc Lung Dis, 3(2):113-118, 1999]. Son olarak Formula-1 yarışlarının Türkiye�ye getirilmesi yoluyla tütün reklamlarındaki yasağın delinmesi planlarına karşı aktif tavır alanların başında yer aldı.
Geçtiğimiz ay İstanbul Tabip Odası�nda bu konuda düzenlenen basın toplantısında sözcülük yaptı. Dr. Dağlı ile Marmara Tıp Fakültesi�ndeki odasında yabancı tütün tekelleriyle mücadele konusundaki söyleşimiz sırasında dosyalardan çeşitli belgeler çıktı. Daha önce yayınlanmış makaleler geldi. Bir de büyük hacimli bir bilgisayar diskinde kayıtlı dokümanlar... Hekim Forumu�nun sınırlı sayfalarında hepsini yayınlamak olanaksız. Sizler için hem bu söyleşiyi hem de belgeleri özetlemeye çalıştık.
Dr. Dağlı, tütün tekelleriyle mücadele konusunda yabancı sigara firmalarının stratejilerini ortaya koymaya önem veriyor. �Bu firmaların ipliğini pazara çıkarmak zorundayız� diyor. �Sadece tütünün sağlığa olumsuz etkilerini anlatmak yeterli değil.� Ona göre Türkiye�nin diğer birçok ülkeden ayrı bir özelliği var. Tütün üreten ve ihraç ederek döviz kazanan bir ülke iken hızla yabancı tütün tüketen, sigara ithal eden ve döviz harcayan bir ülke haline gelmişiz. Tütün ihraç eden firmalarımızın sayısı 1970�te 59 iken 1996�da 14�e inmiş. Yabancı tekeller bu amaçla çok ince ayarlı bir stratejiyi yaşama geçirmiş bugüne kadar. �İşbirlikçileri açığa çıkarmalıyız� diyor Dr. Elif Dağlı.
Bu konuda Philip Morris (PM) şirketinin dokümanları son derece zengin bir arşiv oluşturuyor. Çünkü Philip Morris firması dava konusu olunca Amerikan mahkemeleri bazı dokümanların internete konulmasının zorunlu olduğuna karar verdi. Böyle olunca şirketin bazı önemli iç yazışmaları ve değişik ülkelerce bağlantı kurdukları kişiler dahil, birçok bilgiye kolayca ulaşılabiliyor (www.pmdocs.com).
Hatta bu sayede Türkiye�de yabancı sigara firmalarının invazyonu, retrospektif olarak analiz edilebiliyor. Bu analiz, hem bugünkü strateji ve taktiklerin belirlenmesi için ipuçları veriyor. Hem de geleceğe ışık tutuyor. Dr. Dağlı aynı zamanda başka bir noktaya dikkati çekiyor. �Tütün konusu bizim bildiğimiz bir alan. Bu işin başka yabancı ürünlerin istilası ile ilgili yönleri de var. Örneğin kola satışlarını artırmak için kullanılan yöntemlerin de araştırılması gerek.�
Yabancı sigara firmalarına karşı mücadele uluslararası bir dayanışmaya neden olmuş durumda. Türkiye�nin deneyimi diğer ülkeler tarafından merak ediliyor. Dr. Dağlı bu tekellerin 175 pazar üzerinde çalıştıklarını, bir ülkede uyguladıkları taktiklerin anlaşılması durumunda diğer ülkelerde farklı yöntemler geliştirmelerinin kolay olmayacağını vurguluyor. Bu nedenle yabancı firmalara karşı mücadele eden gruplar bilgilerini hızla paylaşıp karşı taktikler geliştiriyor.
Tütün reklam yasağı, yabancı firmaların ve işbirlikçilerinin çabalarına rağmen çıkarıldı. Bu yasanın çıkarılması aşamasında ulaştıkları kişiler arasında dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Maliye Bakanı�nın da yer aldığı yine PMbelgelerinden anlaşılıyor. Sonuç, onlar için fazlasıyla can sıkıcı. Şimdi bu yasağı delmenin yollarını arıyorlar. İşte Formula-1 otomobil yarışlarının Türkiye�ye getirilmesi böylece gündeme geliyor.
Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi içinde yer alan onlarca kuruluş, bu yasağın delinmesine karşı ortak bir çaba içinde. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü�nün katkılarıyla uluslararası bağlayıcılığı olan bir Tütün Kontrol Çerçeve Yasası çıkarılmaya çalışılıyor. Türkiye reklam yasağı getiren yasaya sahip şanslı ülkelerden biri. Şimdi yasayı deldirmemeye çalışıyor. Büyük mücadelelerle çıkarılan yasayı delmek için yabancı firmaların harcadığı paralar milyonlarca dolar düzeyinde.
Buna karşı tamamen amatör, bilgi, akıl, dayanışma, insan ve yurt sevgibi temelinde örgütlenen bir ulusal direniş sürüyor. Hekimlerin bu kavgaya seyirci kalmaları olanaksız görünüyor. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü�nün belirttiği gibi hekimler sigaranın sonuçlarından en çok etkilenen meslek grubu.
Hekimin tutumu çok kritik. Bir hekimin sigara karşıtı mücadelede yuvarlayacağı bir kartopunun kısa sürede yabancı firmaların üzerine düşen bir çığ oluşturacağını vurguluyor Dr. Elif Dağlı. Tam tersine bir hekimin sigara ile birlikte görülmesinin 1 milyon dolarlık bir reklam etkisi yaptığı hesaplanmış. Dr. Dağlı �Nikotin bağımlılığından kolayca kurtulmak mümkün olmayabilir� diyor, �Hekimler hiç değilse sigara içtiklerini kendilerine saklamalılar. Sigara reklamına katılmamalı.�
Tercih sizin.

TABLO:Türkiye�nin sigara ithali (1984-1991)
Yıl Miktar (1000 ton)
1984 1.80
1985 3.89
1986 7.05
1987 9.67
1988 8.90
1989 12.10
1990 15.70
1991 12.40

Formula-1 yarışlarında sigara reklamı:
Sporcu... hareketli... ve tiryaki!

Formula-1 otomobil yarışlarının Türkiye�ye getirilmesi, sigara karşıtlarını ve SSUK�ni harekete geçirdi. Masum üstelik turistik getirisi olan bir gösteri olarak tanıtılan yarışlar, sigara reklamlarındaki yasakları delmek için kullanılacaktı.
SSUK şu gerçeklere dikkat çekerek geniş bir basın çalışması yaptı: Yabancı sigara tekelleri gelişmemiş ülkelerdeki genç nüfusu hedef alıyor. Bu ülkelerdeki sigaraya başlama yaşı giderek aşağı iniyor. Sigara tiryakileri, marka tercihlerini genç yaşta yapıyor. Sigaranın sağlığa zararları konusundaki uyarıları boşa çıkaracak bir psikolojik yöntem arıyorlar. Bu nedenle otomobil yarışlarında sigara reklamı tam onlara göre. Aynı zamanda diğer sporları ve gençlik etkinliklerini finanse ederek reklam yapmayı tercih ediyorlar. Yarışlarda otomobillerin üzerindeki marka reklamlarının tüketim ve bağımlılıkta etkili olduğu, bizzat bu firmaların araştırmalarından anlaşılıyor. Milyonlarca dolar sponsor gideri boşa gitmiyor. Spor, hareket, macera ve sağlıklı olmanın sigara ile birlikte olabileceği özellikle genç erkek nüfusun beynine işleniyor.
İşte bu nedenle SSUK, Formula-1 yarışlarının otomobiller üzerine ilan alarak veya dolaylı olarak sigara reklamına zemin oluşturdukları takdirde Türkiye�ye gelmesine karşı çıkıyor. �Kanunumu vermiyorum� sloganı ile yürütülen kampanya oldukça etkili oldu.
Ancak yabancı sigara firmalarının lobicilik için ayırdığı para dikkate alındığında sigara karşıtlarının gevşediği anda bu konuda özel yasalar bile çıkarılabileceği endişesi var. Nitekim bazı bakanlar ve milletvekillerinin bu amaçla zemin yokladığı gelen bilgiler arasında.



FENESTRA

Hepatit B aşısı ve Maliye Bakanlığı�nın tutumu
Dr. Gamze VAROL*
Dr. Ahmet SALTIK*

Viral Hepatit, karaciğeri tutan ciddi bir mikrobik hastalıktır. A, B, C, D, E ve G tipleri vardır ve aynı adı taşıyan virüsler ile oluşmaktadır.
Dünyada 2 milyarın üstünde kişi HBV(Hepatit BVirüsü)ile bulaşlıdır ve 300-350 milyon kişinin taşıyıcı olduğu kestirilmektedir. Her yıl 2 milyon kişi, hepatit B�ye bağlı olarak karaciğer hastalığı nedeniyle ölmektedir. Ülkemizde ise 3-4 milyon dolayında süregen (kronik)hepatit B taşıyıcısı vardır. Hastalık etkeni virüs şöyle bulaşır:
� Kan ve kan ürünleri ile,
� Virüsü taşıyan kişilerle prezervatifle korunmaksızın cinsel ilişkide bulunma ile,
� Deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda bulaşlı kişilerin kan ve vücut sıvıları ile,
� Virüsle bulaşmış aletlerin ortak kullanımı ile,
� Virüsü taşıyan gebe kadınların doğumda bebeklerine bulaştırmasıyla.
HBVile karşılaşmış bebek ve çocuklarda, süregen (kronik)hepatit B enfeksiyonu gelişme oranı erişkinlere oranla çok fazladır. Çocukluk döneminde süregenleşme %90 iken, bu oran ergenlikte %40, erişkinlerde ise %5-10�a düşmektedir. Hepatit Bvirüsünü süregen olarak taşıyan kişilerde, siroz ve karaciğer kanseri gibi öldürücülüğü yüksek karaciğer hastalıklarının görülme şansı fazladır. Süregen hepatit B enfeksiyonunun karaciğer kanseri oluşma riskini neredeyse 200 kat artırdığı kestirilmektedir.
HBV enfeksiyonu, bebeklerin düzenli aşılanmasıyla engellenebilir. Yeni DNA teknolojisi ile üretilmiş hepatit Başılarının güvenli, etkili ve de HBV enfeksiyonuna karşı uzun süre koruyucu olduğu gösterilmiştir (5-10 yıl). Hatta günümüzde 3 doz aşılı olanlarda yaşam boyu koruma olduğunu, pekiştirme dozuna gereksinim olmadığını gösteren çalışmalar vardır. Aşılamanın ardından, bu bebekler, ergenlik döneminde ve erişkin döneme geldiklerinde yaşam biçimleri ve meslekleri onları yüksek bulaş tehlikesine sokabilir ancak aşının uzun süreli bağışıklık belleği oluşturması nedeniyle ileri yaşlarında süregen HBV bulaşına karşı korunmuş olurlar. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, HBV taşıyıcılığında yalnızca tehlike altındaki toplum kesimleri aşılandığında %10; bebekler ve ergenlerin aşılaması ile ise %90�a varan azalma sağlanacaktır. Bu nedenle tüm dünyada aynı yöntemle �Bebek Hepatit BAşılaması Programı� geliştirilmiş ve tüm ülkelerde uygulanmasına çalışılmıştır. Ülkemiz de bu uygulamaya katılmıştır.
Süregen hepatit Bhastalığını sağaltımında kullanılan interferon ve anti-viral iyiletim, sınırlı yarar sağlamakta, ileri dönemlerde hastaların çoğuna karaciğer aktarımı (nakli)gerekmektedir. Bu girişimlerin Bu girişimlerin hepsi oldukça yüksek bedellidir. Amerika�da yapılan bir çalışmaya göre, karaciğer aktarımı 250 bin dolar tutmaktadır. Oysaki bir hepatit aşısı yaklaşık olarak 0.5 dolara malolmaktadır! Minik bir hesap yapılırsa; tam bağışıklık için 3 doz aşı gerekir. Bu 1.5 dolar demektir; yani bir karaciğer aktarımının bedeli ile 160 bin kişi aşılanabilecektir! Aşıların bozulması, taşıma ve öbür giderler ile bu tutarın yarısı gözden çıkarılsa bile sonuçta bir karaciğer aktarımının gideri ile yaklaşık 100 bin kişinin aşılanabilmesi demektir ki, bu azımsanmayacak bir miktardır. Bunlara ek olarak, aşılanma ile kişi, ailesi ve toplum hastalığın getirdiği acılardan ve parasal yüklerden kurtulacaktır.
Süregen hepatit Bile savaşta hız yol katedebilmemiz için yenidoğanların yanısıra ergen ve riskli kesimlerin de aşılanması gerekmektedir. Ancak 20 Mart 2000 tarih ve 23995 sayılı Resmi Gazete�de yayımlanan 2000 yılı Maliye Bakanlığı Bütçe Uygulama Talimatı (Yönergesi)ve Protokole göre; 1 Nisan 2000 tarihinen itibaren geçerli olan Yönerge�nin 163�üncü maddesinde yer alan; �Yaşamsal önemi olan kuduz aşısı, gazlı gangren serumu, botulinismus serumu vb. zehirlenmelerde kullanılan panzehirler hekim tarafından hastanın reçetesine yazıldığında, sağlık kurulu raporu aranmaksızın, bedellerinin tamamı hastanın kurumunca ödenecektir. Bunun dışında kalan aşı bedelleri ödenmeyecektir� anlatımına göre, hepatit B ve tetanus aşı bedelleri ödenmeyecektir. Çünkü; Sağlık Bakanlığı�nın yarım dolara malettiği ve bebeklere parasız olarak uygulanan hepatit B aşısı, reçete edildiğinde devlete yaklaşık 10 milyon TL�sına (15-20 dolar)gelmektedir. Araya özel kesim girince, maliyet 30-40 kata çıkmaktadır! Bu nokta hepimizin düşünmesi gereken önemdedir.
Ülkemiz hepatit Biçin orta derecede yaygınlık dilime girer. Ne yazık ki ülkemiz, katılmak istediği ABülkeleri arasında süregen hepatit Btaşıyıcılığı en yüksek yerdir. Yapılması gereken, hepatit aşısını yaygın ve sürekli olarak uygulamaktır. Bunun için de birtakım yollar geliştirmek gerekebilir. Belirlenen bu stratejiler ile hepatit Bsavaşımında başarılı olabiliriz.

Hepatit Başısı uygulama şemaları

1- Bebek ile doğumdan hemen sonra (yenidoğan döneminde karşılaşılmışsa
 İlk karşılaşıldığında  0 aylık 1. doz
 3 ay dolunca (DBT2 ve Polio 2 ile birlikte 3 aylık 2. doz
 Kızamık aşısıyla birlikte 9 aylık 3. doz
2-  Bebek ile doğumdan hemen sonra ancak 3 aydan küçükken karşılaşılmışsa
 DBT 2 /Polio 2 ile birlikte 3 ay dolunca 1. doz
 DBT 3 /Polio 3 ile birlikte 4 ay dolunca 2. doz
 Kızamık aşısıyla birlikte 9 ay dolunca 3. doz
3- Başka zamanlarda karşılaşılan 3 aydan büyük, 1 yaşından küçükler
 İlk karşılaşmada 1. doz
 1 ay sonra 2. doz
 5 ay sonra 3. doz
Yenidoğan ve 10 yaşından küçük çocuklarda doz, yeni DNA tekniği ile hazırlanmış aşı için 5 µgr (0.5 cc), 10 yaş üzeri ise bu doz 10 µgr�dır (1 cc).

ÖNERİLER
1- Toplumun bu konuda eğitilerek bir kamuoyu oluşturulması, sorunun boyutuna dikkat çekilmesi, toplum eğitimi.
2- Anne-babalar ve aşı uygulayıcılarının eğitimi.
3- Yerel veya merkezi olarak gerekli ve yeterli miktarda kaynak ayırımı (para, insangücü, araç-gereç).
4- Riskli erişkinlerin belirlenmesi ve aşılanması.
5- Anne adaylarının taranması.
6- Uluslararası Bebek Hepatit BAşılama Programının özenle sürdürülmesi.
7- Devletin 0.5 dolara malettiği aşının, eczanelerde 30-40 kat bedelle satışının engellenerek, gereksinimi olan herkesin aşıya kolayca ulaşımının sağlanmasıyla, harcanacak olan bedellerin karşısında kazançlarımızın kat kat olacağı, sağlık ekonomistlerince maliyet-etkinlik araştırmalarıyla açıklanmaktadır. Unutmayalım ki; �Hiç bir ekonomik zorunluluk insan sağlığını tehlikeye atacak bir politikanın açıklaması olamaz�(İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi).
Daha sağlıklı bir kuşak, daha sağlıklı bir Türkiye için koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önemin verilmesi gereğinin altını bir kez daha çiziyor ve Hepatit B�den korunmanın en etkili ve güvenli yolunun başta aşı olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Bu arada, başta sık ve özenli el yıkama olmak üzere, genel temizliğin de bu hastalıktan korunmada önemli yeri olduğunu belirtmek gerekir.
* Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı



Bir hekim, internet aracılığıyla reçete yazdığı için hüküm giydi!

Öregon�dan bir Amerikalı hekim, hastalarını muayene etmeksizin, internet üzerinden ilaçlar yazdığı için devlet otoriteleri tarafından on yıl hapse ve 5000 Dolar para cezasına çarptırıldı. Otoritelere göre 30 yaşlarında olan D. Stevens Moous doktorluk onuruna yakışmayacak ve non-profesyonelce hareket etmiştir. Aynı zamanda doktorluk görevinde tekrar eden ağır ihmallerde bulunmuştur. İnternet yoluyla ilaçların yazılımı günümüzde Amerika�da çok sert geçen toplantıların başlıca konusu olmaktadır. Amerikan tabipler birliği bu uygulamayı bir raporla suçladı. D. Moous gerçek olmayan bir klinik kurdu, orada Viagra benzeri ilaçlar, sigara bağımlılığı için Eyban hatta kelliğe karşı çeşitli losyonlar üretti. İlaç almak için bir formüler doldurmak ve bunu e-mail ile adrese göndermek yetiyordu. Bu formüler 75 Dolar karşılığı doktor tarafından incelemeye alınıyordu. D. Moous her hafta 150-250 arasında sanal-hasta konsülte ediyordu.


FORUM

Dr. Veysi ÜLGEN
Cezaevleri ve hekimlik

Tamama yakın kesimi özelleştirmeci uygulamalar içinde mesleğini sürdürmeye çalışan hekimler kendilerini yakından ilgilendiren ülkenin kimi gündemlerinden de kopuyorlar.
Sayıları çok az olan kimi hekimler ise yığınca sorunla beraber yaşıyorlar. Bu hekimlerden bazıları da ceza ve tutukevinde görev yapan hekimlerdir. Cezaevi hekimlerinin karşılaştığı sorunları sadece kendileri ve cezaevinde hasta tutukluları ilgilendirir kanısı meslektaşlarımızın büyük çoğunda yerleşiktir.
Cezaevlerinde yaşanan bütün tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunları hekim kitlesinin büyük kesiminin gündemine girebilmiş değildir. Çünkü daha yakın sorunların yanında buna yabancı bakılıyor. Siyasal iktidar öyle olmamızı da istiyor. Tıp fakültesinden yeni mezun ilk hekimliğe cezaevi revirinde; duvarların ardındaki kişilere uygulayan meslektaşlarımızın sorunlarını bilmiyoruz, öğrenmek için çabamız da yeterli olmuyor.
Hastane acilinde normal nöbetini tutarken jandarmalar içinde kelepçe ile getirilen şahsa ne yapacağını bilmeyen ve jandarmanın dedikleri ile hareket eden meslektaşlarımızın sorunu ve bilmeden bir insana verdiği zarar bizleri çoğu zaman ilgilendirmiyor.
Özlük ve mesleki haklarımızı kazanma mücadelesi verirken, amiri cezaevi müdürü olan cezaevi hekimlerinin mesleğini nasıl icra ettiğini ve sorununu çözmek için neler yaptığını göremiyoruz.
Yargı makamları tarafından yargılanıp mahkum edilen ve güvenlik, sağlık barınmaları devlet güvencesi tarafından cezaevlerinde sağlanan politik ve adli tutuklu-hükümlülerin sağlık sorunlarının farkında değiliz. Bu sorunu toplum sağlığının bir parçası olarak görmüyoruz.
Oysa karşılaştığımız her sorunun yansıması cezaevlerine de yansıyor. Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarınca imzalanan üçlü protokolde �Muhtaç hükümlü ve tutukluların muayene ve tedavileri ücretsiz sağlanacaktır... hastane tarafından temin edilemeyen tıbbi malzeme ve ilaç bedeli Adalet Bakanlığı tarafından ödenecektir. Madde 62� Sağlık hizmetlerindeki özelleştirme ve paralı sağlık politikalarının bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. Oysa eski uygulamada tutuklu ve hükümlülerin tedavileri devlet tarafından karşılanıyordu. Buradaki �Muhtaç�kavramı bilinçli olarak kullanılmaktadır. Tutuklu ve hükümlüler arasında �Muhtaç�lık hangi kriterler alınarak belirlenecektir. Hergün yaşadığımız özelleştirmeci sağlık uygulamalarının sorunları cezaevlerine de girmiş görünüyor. Dışarıdaki parasızlara çözüm ararken duvarların arasındaki parasızların vay haline.
Aynı protokolde bir kısım tutuklu ve hükümlünen hastanelerde muayene edilirken jandarmaların da bulunmasını zorunlu kılıyor madde 66. Aynı maddede konuşmalarının jandarmanın duymaması içinde küçük poliklinik odalarında önlem alınması istenmiş!Her gün dışarıda yaşadığımız hekim-hasta ilişkisinin gizliliği ilkesinin ihlali mahkumlar için yasal güvenceye alınmış üç bakanlık protokolü benzeri tıp mesleğine uyumlu olmayan maddeleri içeriyor. (İlgili kurumlara bu protokol dağıtılmıştır.)
Ülke genelindeki 605 cezaevinde sadece 151 hekim, 52 diş hekimi, 33 psikolog bulunuyor. Görüldüğü gibi cezaevlerinde büyük bir hekim açığı var. Başta üniversite hastaneleri olmak üzere büyük hastanelerde bile mahkum koğuşu bulunmuyor. Olanlar da bodrum katlarında sağlığa elverişsiz mekanlarda kurulmuştur. Acil hastaların sevkleri sorunlu yaşanıyor. Tedavisi basit bir hastalık bile süreç içinde ağırlaşıyor.
Cezaevlerinin sağlık sorunlarının başka sorunları da bulunuyor. Bu sorunların çözümü için ileri adımlar yerine daha geri adımlar atılıyor. �F�tipi cezaevi projesi geri bir reformdur. Ve özünde bireyi �izolasyon�amaçla bir projesidir. İnsanlar için izolasyon hekimlerin kabul edemeyeceği bir durumdur. Ve tedavisi olmayan geri dönüşsüz arazlar bırakan ağır bir uygulamadır. 29. Dünya Tabipler Birliği genel kurulunda kabul edilen �Tokyo Bildirge�sinin tümünün ihlali olan bu tip cezaevleri ülkemizin önemli sorunlarından biri olacağı görülüyor. Hukuk camiası, insan hakları savunucuları, aydınlar ve sanatçılar �F�tipi cezaevine karşı bilimsel bakış ile demokratik çerçevede eleştirilerini yapıyorlar. Hekimler henüz bu tartışmalara yeterli katkıyı sunamadılar. Cezaevleri ve sağlık toplumun bir parçasıdır. Hekimler olaya siyasi değil tıbbi kriterlerle tartışmalara taraf olmalıdır.
Son günlerde basının da katkısı ile iki tutuklu sağlık durumlarından dolayı tahliye edildi. Tahliye edilenlerden biri olan kanser hastası Murat Dilin durumu bu gerçeğin altını çiziyor. Kronik hepatit sonrası karaciğer kanseri olan Murat zamanında tedavi edilseydi belki de kanser olmayacaktı. Sadece Bayrampaşa cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin beşte birine hepatit tanısı konmuş. Bu günümüzde cezaevlerindeki sağlık sorunlarının vahameti açısından örnek oluyor. Ceza ve tutukevleri sağlık açısından tarandığında olayın ciddiyeti de görülüyor. Olayın bir de başka yüzü de var. Siyasi mafya tutukluları, büyük uyuşturucu kaçakçıları, derin çeteler için cezaevleri böyle değil. Onların karnı bile ağrısa hemencecik hastanelere naklediliyorlar. Onların durumu başka. Siyasi iktidar ve medya maalesef bunları örnek alıyor. Her alandaki ayrımcılık sağlıkta da geçerli oluyor. Cezevleri sağlık sorunlarının ağır faturasını da az sayıdaki meslektaşımız çekiyor. Bilgisizlik, eğitimsizlik ve en önemlisi de yalnızlık. Meslektaşlarımız geniş bir hekim kitlesinin desteğini bekliyor.



SantriFüj tipi cezaevi
Dr. Saffet ERCAN*

Kanın santrifüjde yüksek devirle döndürülmesiyle şekilli elemanları ve serum kısmının ayrılması sağlanır. İşlem sonucunda organizmaya besin maddelerini ve oksijen taşıyan, infeksiyonlara karşı koruyan, yaraların iyileşmesini sağlayan şekilli elemanları artık dibe çökmüştür, kan kan olmaktan çıkmıştır, serum halini almıştır.
Kandıra F tipi cezaevine yaptığımız ziyaretten sonra burası bendemimari ve idari yapısıyla devasa bir santrifüj cihazı izlenimi uyandırdı, hazneleri öncelikle siyasi tutuklularla doldurulacak olan ve döndükçe insanı insan kılan paylaşım, dayanışma, özgür üretim, kollektivizm, haksızlıklara tepki gösterme gibi erdemlerinden arındıracak ve itaatkar, uysal, zararsız, belki de yarı deli serumlar elde etmek için tasarlanmış yapılar.
Cezaevi kompleksine girdiğimizde ilk olarak yetkililerden mimari ve idari yapı hakkında küçük bir brifing dinliyoruz. Mahkumlara nasıl güzel sosyal, kültürel ve sportif faaliyet alanları oluşturduklarını gururla anlatıyorlar. Ancak tüm bunlardan mahkumların ne koşulda yararlanacağı şeklindeki sorumuza verdiği yanıt, olacaklar hakkında fikir veriyor:�Uygulayacağımız tretman modelinde başarılı sonuçlar aldığımız mahkumlar yararlanacaktır.�
59 tek kişilik, 103 adet 3 kişilik hücre nerede ise tamam gibi. Tek kişilik hücrelerin havalandırma kapısı dıştan kilitlenebilir özellikte, yani idarenin insafına terkedilmiş. Bugüne kadar cezaevlerindeki idari uygulamalar düşünüldüğünde bu kapıların tamamen kapalı kalacağını öngörmek hiç de zor değil. 3 kişilik hücrelerin ise kapılarında dış kilit sistemi en azından şimdilik yoktu, yani bir nevi ödül olarak düşünülmüş (kimliğinden ve insanlığından vereceğin koca bir ödünle bir kişilikten üç kişilik hücreye terfi edebilirsin!)
Hücrelerin içinde merkezi sistemli yayın yapan radyonun hoparlörü mevcut, yani tretman modelinin bir parçası olarak müzikle terapi düşünülmüş.
Havalandırma dedikleri yer, insana kuyunun dibine düşmüş hissini veren bir mekan, dört yanı yaklaşık beş metrelik duvarlarla çevrili, başınızı en geriye attığınızda gökyüzünün dikdörtgen mavisini ancak görebildiğiniz alan (tabii havalandırma kapısı kilitli değilse).
Hücrelerdeki tüm sesleri naklen idareye aktaran kapalı ses sistemi ve koridora bakan mazgaldan yirmidört saat görevliler tarafından izlenebiliyor olması, mahkuma en ufak bir kişisel yaşam alanı bırakmıyor.
Cezaevinde karantina dedikleri, içinde çok sayıda hücrenin bulunduğu ayrı bir yapı mevcut, tutuklanıp cezaevine yeni getirilenlerin ilk karşılanacakları yer. Burada altı kişilik heyet (cezaevi müdürü, doktoru vs.)tutuklunun �durumuna bakarak�tek mi yoksa üç kişilik hücrede mi kalacağına karar verecekmiş. Duruma hangi ölçüler gözetilerek bakılacağı belirsiz.
Çağdaş infaz sisteminde kabul gören �tutuklunun isteği dışında hiç bir eğitime tabi tutulamayacağı� ilkesi ile adeta dalga geçen, siyasi tutukluları sistemin sadık kulları kılmayı amaçlayan, sadece muhalif yanlarına değil insani bütünlüğüne yönelik tehdit arzeden ve tam bir zindancı zihniyetin ürünü olan F tipi cezaevi modeli bırakın çözüm olmayı, sürekli cezaevleri sorunuyla yanyana anılan insan hakları ihlallerini derinleştirmeye adaydır.
* İstanbul TabipOdası İnsan Hakları Komisyonu üyesi



F tipi hatıra ormanları...
Dr. Elif KIRTEKE(İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu üyesi)

F tipi cezaevini gezdik, gördük.
F tipi= Duvarlar arasına kapatılmış insan, sonsuz sessizlik, duvarlar, demirler, renksizlik, insansızlık, yalnızlık, izolasyon, tecrit. Doğada hangi canlı yalnız yaşar; ağaç mı, kuş mu, balık mı, kaplumbağa mı?
Böcekleştirilecek insanı gördüm. Böcekleştirilmek istenen insanı gördüm. Değersiz, küçük, yalnız böcek. Böcekleştiği ölçüde böcek sürüleri içine katılacak. Güya insanlığın lanetlediği, insanlığın dramı olan faşizm Almanya�sını, toplama kamplarını taa içimden hissettim.
Şimdi bu duygulardan sıyrılıp görevim neydi onu hatırlamalıyım. F tipi cezaevi incelemesi, tespit, rapor, görüş oluşturma. Geçmiş olsun, aş pişmiş, taşmış, buyrun yiyin deniliyor. Beğenirseniz...
İnsani olmayan herşey bana yabancı. Yabancılaştım. Ezen ve ezilen ilişkisinin olmayacağı bir dünyada tüm mapusaneleri yıkarak molozların üzerinde yetiştirilecek ormanları, insanlığın geçmişinden utancını hatırlayacağı bir tepeyi, F tipi hatıra ormanlarını düşündüm.


ANMA

Dr. Mustafa SÜTLAŞ
�Senden özür diliyorum Levent�

2 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 10. sayfa, iki sütuna haber:
�İstanbul Tıp Fakültesi�nde can güvenliği gündemde�
9 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 9. sayfa, çatışma haberleri içinde bir paragraf:
�Çapa Tıp Fakültesi öğrenci kantinine bomba atıldı. Ölen yok.�
10 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 5. sayfa, çatışma haberleri içinde bir paragraf:
�Dün Aybastı�da henüz yeni göreve başlamış olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu Dr. Ercan Gündoğdu, sağlık ocağından evine giderken tabancayla vurularak öldürüldü.�
22 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 5. sayfa:
Şiddet haberleri içinde bir paragrafta, iki kişinin cesedinin ayrı ayrı yerlerde çuval içinde bulunduğu veriliyor.
24 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 1. sayfa, manşet:
�Evi basılan kadın doktor öldürüldü.�
5. sayfa, bir vefat ilanı:
�Çapa Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Levent Taşoğlu�nun cenazesi yarın kalkacak.�
9. sayfa, şiddet haberleri içinde bir paragraf:
�Fatih Mecidiyeköy�de geçen çarşamba günü bir çuval içinde kurşunlanmış olarak bulunan cesedin, Çapa Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Levent Taşçıoğlu�na ait olduğu bildirilmiştir. İGDüyesi olan 3. sınıf öğrencisi Taşçıoğlu�nun �Faşistler tarafından kaçırılarak işkence edildikten sonra katledildiği, bu olaydan 4 gün önce de Çapa Tıp Fakültesi girişinde Mehmet Sel, Hüseyin Cahit Külüng ve Hüseyin Seçkin adlı sağ görüşlü öğrencilerin de dahil olduğu�bir grubun saldırısına uğradığı ve bu kişilerin kaçırma olayıyla direkt ilgilerinin bulunduğu iddia edilmiştir. Olay üzerine dün Çapa Tıp Fakültesi�nde derslere 30 Mayıs akşamına kadar ara verilmiştir.�
25 MAYIS 1980, CUMHURİYET, 1. sayfa, manşette resimli haber:
�Faşist terörün üç kurbanı toprağa verildi.�
25 MAYIS 2000
�Senden özür diliyorum Levent�

Her yıl olduğu gibi Diş Hekimi Sevinç Özgüner�in mezarı başında anma törenindeyiz. Aramızda İstanbul Tabip Odası�nın eski ve yeni yöneticileriyle hekimler var. Tabii ki onun yakınları, çocukları. Bir de bugün çoğunun yaşları yetmişi aşmış ama işleri bitmemiş, gerçekten her biri genç, gelecekten ve sosyalizmden umutlu birer delikanlı olan onun eski dostları, omuzdaşları var. Hemen herkes geçmişi düşünüyor. Geçmişi ve geçen zamanı düşünüyoruz. Kimi, düşündüklerini sesli olarak ifade ediyor.

�ÖLÜM NEREDEN VE NASIL GELİRSE...�
O dönem cenazeleri toprağa verenlerin arasında, o dönem Mimar Odası yöneticiliği yapan Şaban Toprakoğlu da var. Yaptığı kısa konuşmasında Özgüner�in mezarının arkasındaki mezartaşını işaret ederek, mezartaşında yazılı olan bir dörtlükten sözetti. O mezarda yatan genç çocuğun da bir tıp fakültesi öğrencisi olduğunu söyledi. Amacı faşist terörün neleri götürdüğünü vurgulamaktı. Amacı defalarca yinelediğimiz �katiller bulunsun�sözünün gereğini bugüne kadar yerine getirmeyenlere bir gönderme yapmak, geride kalanları uyarmaktı.
Anma törenlerinde saygı duruşunda bulunulur. Bu saygı duruşu bir dakikalıktır çoğunlukla. O bir dakika insana bitmez gibi gelir. Geçen zaman, saygı duruşunun adına yapıldığı kişi düşünülür, çoğunlukla. Yıllar bir film şeridi gibi geçer insanların gözleri önünden. Ölüm ve yaşam düşünülür.
Ben o genci, Levent�i düşündüm. Benden iki sınıf küçük o yakışıklı, sarışın genç. Benden dahpa mücadeleciydi. Aynı siyasi çizgiyi paylaştıkları arkadaşlarından da. Ben en az yaptıklarım kadar sorumlu olduğum yapmadıklarımı düşündüm o sırada.

�SENDEN ÖZÜR DİLİYORUM LEVENT�
Senden özür diliyorum yirmi yıl sonra Levent. Bine yakın tıp fakültesi öğrencisi olarak o dönemde yitirdiğimiz, yaşasalardı bugün bizler gibi hekim olacak pekçok arkadaşımızı, insanımızı o yanlış, o hunhar, o geride kalanları kahredici �ölüm�e teslim ettiğimiz, sizleri ölüm karşısında bir başına ve çaresiz bıraktığımız için özür diliyorum, Levent. Sorumlusu olmadığımız bir savaşta sizleri yaşatmayı beceremedik. Kimsenin ölmemesini sağlamayı beceremedik. 16�sında ipte yaşamını verenleri ipe göndermemeyi, 17�sinde işkencede ölenleri işkence tezgahlarından söküp almayı beceremedik. 18�inde onurlu ölüm oruçlarında güzel insanlarımızı ölüme teslim etmemeyi beceremedik. Sizlere karşı ödevimizi yerine getirmedik Levent. Bu nedenle senden özür diliyorum.

�SENDEN ÖZÜR DİLİYORUM LEVENT�
Sen öldürüldüğün ve gömüldüğün sırada, yani o ortamda tüm olumsuzluklara karşın biz aynı sıraları paylaşanlar için yaşam ve mücadele sürüyordu. Tam o sırada Ankara�da ODTÜ Tiyatro Şenliği�ndeydik okulun tiyatro grubuyla. Üniversitemiz adına katılmıştık. Senin ölümün de her an her yerde yaşadığımız benzer ölümlerle aynı anda gelmişti bize o sıralar. Bizler, kitapla, kağıtla, kalemle, müzikle, kostümle faşizme karşı savaşmayı sürdürmeliydik. Faşizmle mücadele böyle de yapılıyordu. Pekçok düşünüre, yazara, sanatçıya öykünüyorduk. Tek farkla, arada sol kollarımızı havaya kaldırıp �Ölüm nereden ve nasıl gelirse...�Diyorduk.
Bu nedenle gömüldüğün yeri bilmiyordum. Sonradan da, pekçok arkadaşımızı yitirdiğimizde onların mezarları bizler için yüreklerimiz olduğundan, fiziki mekanların neresi olduğunun üzerinde durmadık.
Ama ölüm acısı geçiyor. İnsan belleği de unutmakla sakat. Tüm kötülükler gibi ölümü de unutuyoruz. Oysa unutmamak gerekir. Unutmamak ve hesap sormak gerek. Seni yirmi yıldır unuttuğum, mezarının her yıl gittiğim Sevinç Özgüner�in mezarının ardında olduğunu bilmediğim, seni de onunla birlikte her yıl anmadığım için sorumluyum Levent. Aynı örgütte; bunları benden daha iyi bilen, başkaları kadar olmasa da!Bu nedenle senden özür diliyorum.

�SENDEN ÖZÜR DİLİYORUM LEVENT�
Ben meslek örgütümü evim bildiğimde henüz öğrenciydim. Bugün örgütümden sözederken; en çok kullandığım sözcük oranın �bir okul�olduğudur. Ama farklı bir okul olduğudur. O okulda mesleki ve akademik hiyerarşik kariyerin söz konusu olmadığını, üye olan, hatta tıp fakültesine öğrenci olarak adım atan herkesin o camiaya katılan herkesin birbiriyle her anlamda eşit, birbirlerine pekçok şeyi öğreten ve birbirinden pekçok şeyi öğrenen insanlar olduğunu söylerim hemen her zaman. Yanılmışım. Bir ayrım varmış. Benim bilmediğim, farkına varmadığım bir ayrım varmış. Örgütün genel merkezinin yöneticileri her yıl anılır, ama aynı gün mezara verilen bir tıp öğrencisinin ötekinin hemen arkasındaki mezarda durmasına karşın unutulurmuş. Yukarıda ifade ettiğim bana hâlâ doğru gelen bu düşünceyi herkese öğretemediğimiz için bu ayrımcılığa meğerse bizler ortak olmuşuz.
Cenazen kalktığı gün orada sadece bu meslek odası değil; birçok oda ve örgüt sizleri toprağa verirken biraradaymış. Ama bizler daha sonraki yıllarda hep o mezarın başına gittiğimiz halde seni unuttuk.
Ben iki yıl o meslek örgütünde yöneticilik yaptım. Yirmi küsur yıl o meslek örgütünün Cağaloğlu�ndaki binasının içinde oldum. Ben o meslek örgütü, örgütün doğruları, yapması gerekenler için kimi kere farklı düşünenlere karşı, ama çoğunlukla herşey daha iyi, daha doğru, daha güzel olsun diye, kimse sağlığını yitirmesin, kimse kızamıktan ölmesin, kimse hastasına kötü davranmasın diye, kimse hastasını bakıp yüzünde �para� görmesin diye, kimse beraber mücadele verdiklerini, bu amaçlar doğrultusunda yaşamı da dahil pekçok şeylerini yitirenleri unutmasın diye o odanın salonlarında düşüncelerimi belirtip mücadele ettim. Ama seni unuttum Levent. Bu nedenle senden özür diliyorum.

�SENDEN ÖZÜR DİLİYORUM LEVENT�
Bugün ülkemizde değişik bir dönem yaşanıyor. Bu dönemde ister gerçekten söylensin, ister rol yapılsın önemli bir istem dile getiriliyor şu sıralar:�Güneşin altında olan hiçbir şey gizli kalmasın�deniyor. �Herşey açığa çıksın�deniyor. Bugüne kadar gerçekleşen faili bilinen ve bilinmeyen tüm faili meçhuller ortaya çıksın isteniyor. Susurluk Çetesi�nin Hizbullah�ın, Kontrgerilla�nın, yerli yersiz, yerli yabancı tüm Gladio�ların bu ülkeye, bu ülkenin insanına ve bu ülkenin geleceğine ilişkin işledikleri suçlar ortaya konulsun, suçluları cezalarını çeksin isteniyor.
Ben de bu isteklere içtenlikle katılıyorum. Ama tam da bu noktada senden özür dilemek istiyorum Levent. Çünkü bunu istemenin yetmediğini biliyorum. Çünkü adına �gerçek�dediğimiz şey, ancak parçaları birleşince ortaya çıkacak kocaman bir �yap-boz�dur. Ve bizler o yapbozun değişik parçalarını biliyor, elimizde taşıyoruz. Ama bilmek yetmiyor. Bir de ortaya koymak gerekiyor. Peşine düşmek gerekiyor.
Elimizdeki olanakları, sahip olduğumuz erki, sahip olduğumuz güçlü örgütümüzü ve örgütümüzün gücünü ne yazık ki yeterince kullanmıyoruz, kullanamıyoruz. Birşeyler var ki bizi tutuyor. Kıramıyoruz o bizi tutan saran çemberleri.
Senin gibi birçok başkalarının da hunharca katlinden sorumlu olan, en azından bu cinayetlerde katkısı, payı olan ve ettikleri yemindeki �önce zarar vermeyeceksin� ilkesiyle yaptıkları çelişen, bu cinayetlerin ortağı olan, ancak halen bu mesleği yapmayı sürdüren hekimler var. Bu hekimlerin bazıları sadece kendi hastalarının değil, başka hekimlerin ve toplumun sağlığıyla ilgili kararlar verebilecek, rol oynayabilecek yer ve konumlarda bulunuyorlar. Bizler onların bu yaptıklarına karşın oralarda olduklarını, hekimlik yaptıklarını biliyoruz. Ama onlara bu durumlarını sürdürmeleri için de olanak tanıyoruz Levent. Sen sağ olsaydın böyle mi yapardın, bilmiyorum. Ama ben dahil bizler böyle yapıyoruz. İşte bu nedenle senden özür diliyorum.

SONSÖZ
�Özür dileme�sözlü bir özeleştiri şeklidir. Özeleştiri insanı geliştirir, insanı yeniler, mücadeleye daha bir dirençle, daha sıkı sarılmayı sağlar. İnsanlara ders verir. Daha az hata yapmamıza yol açar. Ancak sadece sözlü özeleştiri yapmak yetmez. Asıl özeleştiri pratikte yani işte, eylemde verilir. Bizim örgüt düşüncemiz, bizim insana, insanın görev ve sorumluluklarına yaklaşımımız böyledir. Bence herkes için de böyle olmalıdır.
Bu dönemde yaşanan faili meçhullerin ortaya çıkarılması sürecinde sizinkilerin de bulunması, suçluların cezalarını çekmeseler bile �suçlu�yaftasını ağır bir zincir gibi boyunlarında taşımaları için bizler de birşeyler yaparak, bu özeleştiriyi �kuvveden fiile� geçirmek zorundayız. Yukarıda yazdığım özür tümcelerini senin ancak o zaman kabul edeceğini biliyorum. İşte o zaman, yani gerçekler ortaya çıktığı zaman bu yazı asıl amacına ulaşmış olacak.
�Pekçok giden memnun ki yerinen, çok seneler geçti, dönen yok seferinden.�
Sizler artık başka bir denizde, belki de başka bir limandasınız. Olduğunuz yerden, denizlerden buraya artık yol yok. Artık dönüş yok. Belki teker teker bizler de oraya gittiğimizde görüşebileceğiz. Görüştüğümüzde bağışlanacak durumda olmak gerekiyor. Bakalım becerebilecek miyiz?



HABERLER

ASGARİ ÜCRET KATSAYISI
İstanbul ve Yalova�da 1 Temmuz - 31 Aralık 2000 tarihleri arasında uygulanacak ASGARİ ÜCRET KATSAYISI muayene ve tedavi için 690.000 laboratuvar ve tetkikler için 615.000 olarak belirlenmiştir.

Hekime saldırıya hapis cezası
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Asistanlarından Dr. Ümit Abanuz ve Dr. Arzu Akdağcık, 22 Mayıs Pazartesi günü C.K. isimli bir hastanın bıçaklı saldırısı sonucu yaralandı. Saldırıdan sonra hastane acil servisi önünde 150 civarında hekim ve hastane çalışanı ile birlikte İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Süha Göksel, Genel Sekreter Dr. Turgut Adatepe ve Basın sözcüsü Dr. Rıfat Yücel�in de katıldığı bir basın açıklaması yapıldı. Bu basın açıklamasının hemen ardından İTO Başkanı Dr. Süha Göksel ve Genel Sekreter Dr. Turgut Adatepe İstanbul Valisi Erol Çakır�ı ziyaret ederek sağlık çalışanlarının can güvenliği sorununu görüştüler. Sağlık Müdürü Dr. Mecit Çalışkan ve Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey�in de bulunduğu toplantıda sağlık çalışanlarının can güvenliğinin sağlanması için aşağıdaki kararlar alındı ve bunlar toplantı sırasında bizzat İstanbul Valisi tarafından Emniyet Müdürlüğü�ne bildirildi.
1- Sağlık çalışanlarının can güvenliğinin sağlanması için kamu hastanelerinde resmi güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi ve bu amaçla polis memuru sayısının arttırılması,
2- Bazı hastanelerde bulunan özel güvenlik hizmetlerinin gözden geçirilmesi, personelin eğitiminin sağlanması ve güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi için gerekli yönlendirmelerin İstanbul Valiliğince yapılması,
3- İstanbul Valiliği, İl Sağlık Müdürlüğü ve İstanbul Tabip Odası�nın hastanelerde can güvenliği sorununun çözümü doğrultusunda gerekli işbirliği ve koordinasyon ortamını yaratacak şekilde ortak çalışmalar yürütmeleri.
Ancak, bu olaydan 5 gün sonra Haydarpaşa Numune Hastanesi�nde yaşanan yeni bir saldırının hedefi, asistan Dr. Hacer Köse oldu. İTO Genel Sekreteri Dr. Turgut Adatepe Haydarpaşa Numune Hastanesi başhekimiyle olayla ilgili bir görüşme yaptı. Daha sonra hastane temsilciliğinin düzenlediği ve 30 civarında hekimin katıldığı toplantıda hastanede alınması gerekli tedbirler tartışıldı. İlerleyen günlerde İstanbul Tabip Odası Başkanı imzası ile İstanbul�daki bütün hastane başhekimlerine �Hastane Güvenliği İzleme Formu� gönderildi ve hastane çalışanlarına karşı saldırılar konusunda İstanbul Valiliği ile birlikte alınan kararlar hatırlatılarak kendi hastanelerindeki can güvenliği ile ilgili ne tür sorunlar olduğu tespit edilmeye çalışıldı. Ne yazık ki, birkaç hastane başhekimi dışında yanıt alınamadı. İstanbul Tabip Odası İstanbul Sağlık Müdürlüğü�ne başvurarak bu son gelişme ile ilgili randevu talebinde bulunmuş ve olumlu bir sonuç alıncaya kadar konunun takipçisi olacağını kamuoyuna duyurmuştur.
Hekim arkadaşlarımız ise sağlıklarına kavuştular. İstanbul Tabip Odası, saldırıya uğrayan diğer meslektaşlarımız gibi bu arkadaşlarımıza da gerekli hukuki desteği vermeye devam ediyor. 23 Haziran günü Dr. Ümit Abanuz ve Dr. Arzu Akdağcık mahkemede saldırgan C.K.�nın psikiyatrik bir hastalığı varsa şikayetçi olmadıklarını bildirdiler. İstanbul Tabip Odası Avukatlarının müdahil olarak katıldığı davada, sanık C.K.�nın tutukluluk halinin devamına ve Bakırköy Akıl Hastanesi�nde gözlem altına alınmasına karar verilerek duruşma ertelendi.
Haydarpaşa Numune Hastanesi�nde saldırıya uğrayan Dr. Hacer köse�nin davacı olduğu duruşma, 4 Temmuz günü yapıldı. 4. Asliye Ceza Mahkemesi�ndeki duruşmaya Hastane�deki çalışma arkadaşları, Odamız Genel Sekreteri Dr. Turgut Adatepe ile Dr. Köse�nin anne ve babası katıldı. İstanbul Tabip Odası avukatı Meryem Turan�ın müdahil olarak bulunduğu duruşmaya sanık Ömer Yıldırım tutuklu olarak getirildi. Savunma avukatı, saldırı için özür dilerken; sanık olay anını hatırlamadığını, doktorun kendisine çarparak yere düşmüş ve böylece yaralanmış olabileceğini söyledi. Savunma tanıkları olayı görmediklerini ifade ettiler. Olay yerinde bulunan diğer bir hekim ise, saldırıyı detaylarıyla anlattı.
Hakim, sanığın daha önce de benzer bir suç nedeniyle hüküm giymiş olduğunu da dikkate alarak, görevi başındaki memura müessir fiil uygulamaktan dolayı sanığın 10 ay 20 gün hapsine karar verdi. Tahliye talebini reddetti.
Tek celsede verilen bu kararın hekimlere yönelik saldırılar açısından caydırıcı olmasını diliyoruz.

�Paralı Asistanlık ve Tababet Uzmanlık Yönetmeliği�nin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi�
Sağlık Bakanı Dr. Osman Durmuş, İzmir�de düzenlenen 1. Eğitim ve Araştırma Hastaneleri Sempozyumu açış konuşmasında 5000 Dolar karşılığında TUS�u 3-5 puanla kazanamamış hekimlerin asistan olarak atanabileceklerini düşündüklerini belitti. Hekimler arasında �Paralı Asistanlık� olarak isimlendirilen bu uygulamaya karşı Odamız bir imza kampanyası başlattı ve bu imza metni TTB tarafından bütün tabip odalarına gönderilerek hekimlerin desteği istendi. İstanbul Tabip Odası, toplanan imzalar 1500�e ulaştığında Sağlık Bakanı Dr. Osman Durmuş�tan randevu talebinde bulundu ve 15 Haziran günü İstanbul Sağlık Müdürlüğü binasında Sağlık Bakanı Dr. Osman Durmuş ve İl Sağlık Müdürü Dr. Mecit Çalışkan ile İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Süha Göksel, Genel Sekreter Dr. Turgut Adatepe ve TTB Delegesi Dr. Kürşat Yıldız arasında yaklaşık bir saat süren bir toplantı yapıldı. Bu toplantı sonunda Sağlık Bakanı yapmayı düşündükleri yönetmelik değişikliklerini TTB�ye rağmen bir �oldu bittiye getirmeyi� düşünmediklerini,
Kasım�da yapmayı planladıkları ve tabip odaları ile üniversitelerin de katılacağı bir �Sağlık Eğitim Şurası�nda� bu konuların tartışılarak düzenlenmesinin uygun olduğunu belirtti. Bunun üzerine Odamızın da bu Şura�da düzenleyici olarak görev almak isteği Bakan�a söylendi ve bu düşünce olumlu karşılandı. İstanbul Tabip Odası �Sağlık Eğitim Şurası� için hazırlıkları başlattı.

Eğitim Hastaneleri, paralı asistanlığa karşı
Sağlık Bakanlığı�nca hazırlanarak yürürlüğe konulmak üzere Başbakanlığa gönderildiği öğrenilen Tababet Uzmanlık Yönetmeliği�nde değişiklik yapılması hakkındaki yönetmelik, tepkilere yol açtı. İstanbul�daki eğitim hastanelerinin eğiticileri peşpeşe yaptıkları iki ayrı toplantıda ortaya çıkan görüşleri İstanbul Tabip Odası aracılığıyla Sağlık Bakanlığı�na iletmeyi kararlaştırdı. Aynı zamanda SSK İstanbul, Haseki, SSK Okmeydanı, Vakıf Gureba, SSK Süreyyapaşa, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinin Eğitim Planlama ve Koordinasyon Kurulu kararları ile Şişli Etfal Hastanesi Bilimsel Konsey kararları da Sağlık Bakanlığı�na iletildi. Sonuç olarak;
1- Hazırlanan Yönetmelik değişikliği, eğitim hastanelerinin sorun ve beklentilerine yanıt vermekten uzaktır.
2- Birçok maddesinin iyi düşünülmeden hazırlandığı anlaşılmaktadır.
3- Sağlık Bakanlığı�nın herşeyi belirlediği, katı merkezi bir yönetim modeline dayanmaktadır.
4- Sakıncalı yanları, olumlu yanlarından çok fazladır.
5- İstanbul�da eğitim hastanelerine görev yapan eğiticiler, birkaç yıldır biraraya gelerek yaptıkları toplantılarda oluşan görüşlerin dikkate alınacağı, kısa sürede aşınmayacak veya değiştirilmeyecek bir sistemin yerleştirilmesini arzu etmektedir.
6- Kasım ayında İstanbul�da yapılması planlanan Sağlık Eğitimi Şurası�na kadar bu yöndeki görüşlerin olgunlaştırılarak bir Yönetmelik metni haline getirilmesi mümkündür. Eğiticiler bu amaçla düzenli bir çaba göstermeyi kararlaştırmıştır.
7- İstanbul�daki eğiticiler, bütün iyiniyetli gerekçelere rağmen; uzmanlık
eğitimine girişte sınırlı sayıda da olsa TUS�da başarılı olamayan bazı hekimlerin
para vererek ihtisasa başlamalarını yanlış bulmaktadır. Sakıncalarının arzu edilen yararlarından çok fazla olacağı bu yola girilmesinin uzmanlık eğitimini olumsuz yönde etkileyeceği konusunda görüşbirliği mevcuttur.
8- Sağlık Bakanlığı�nın eğiticilerden gelen görüşleri dikkate alarak, Başbakanlıktaki Yönetmelik Değişikliği�ni geri çekmesi, 2000 yılı sonbahar aylarında Sağlık Eğitimi Şurası�nda sonuçlanacak bir çalışmayı dikkate alarak yeni düzenlemeleri uygulamaya koyması, eğiticilerin ortak talebidir.

Türk Cerrahi Yeterlilik Sınavı yapıldı
İstanbul�da 20 Haziran 2000 günü Ulusal Cerrahi Kongresi öncesinde Türk Cerrahi Derneği�nin hazırladığı iki aşamalı Yeterlilik Sınavının ilk aşaması yapıldı. Sağlık Bakanlığı ve SSK eğitim hastaneleri, üniversite hastaneleri ve değişik devlet hastanelerinden 108 kişi sınava katıldı. Sınav sonuçları kişilere bildirilecek, genel değerlendirme ise eğitim kurumları ile paylaşılacak.
Sınavın yanısıra Türk Cerrahi Yeterlilik Kurulu Kurucu Yürütme Kurulu ve Denetleme Kurulu seçimleri kongre sırasında yapıldı. Yeterlilik yönergesine göre adaylar belirlendi ve dernek üyeleri oy kullandı.
Türk Cerrahi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İskender Sayek uygulamanın yaygınlaşmasının uzmanlık eğitimi açısından önemli olduğunu belirtti. Umarız diğer dallar da sınavlarını yaparlar ve yeterlilik kurulları kurulur.

İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü�ne ziyaret
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süha Göksel ve Genel Sekreter Dr. Turgut Adatepe 29 Haziran Salı günü İstanbul Üniversitesi Rektörlüğünü ziyaret ettiler. Rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Rektör yardımcıları Prof. Dr. Nur Serter ve Prof. Dr. Emin Darendeliler�in de katıldığı toplantıda �Paralı Asistanlık ve Tababet Uzmanlık Yönetmeliği�nin bazı maddelerinin değiştirilmesi�, �hekimlerin can güvenliği sorunu�, �malpraktis yasa tasarısı� ve �sağlık sandığı� konuları karşılıklı olarak değerlendirildi.

112 Acil Sağlık Hizmetleri dağıtılıyor
Dr. Veysi ÜLGEN
İl Sağlık Müdürlüğü Acil Kurtarma ve İlkyardım Hizmetleri Şube Müdürlüğü bünyesindeki olumsuz gelişmeler kaygı uyandırıyor. Son olarak hemşireler, onayları alınmadan ve hiç bir gerekçe gösterilmeden ivedi bir şekilde sistemden çıkartılıyorlar.
Acil kurtarma ve ilkyardım hizmetleri halen 27 istasyonda yürütülüyor. Bu istasyonlarda (Kadıköy istasyonu iki ekiptir) 140 doktor, 140 yardımcı sağlık personeli ve yine 140 şoförün çalışması gerekiyor. Haziran ayı başında 116 doktor, 139 yardımcı sağlık personeli ve 114 şoför istasyonlarda görev yapıyordu. Temmuz 2000 itibariyle Sağlık Merkez�de 18 doktor, 42 yardımcı sağlık personeli, 1 şoför, 1 tıbbi tekniker, 4 hizmetli görev yapmaktadır. Bu sayı ile İstanbul�un acil sağlık hizmetleri yetiştirilmeye çalışılıyor.
Mevcut istasyon, ambulans ve personelin ne kadar yetersiz olduğu ortadadır. Buna rağmen yataklı kurumlardaki personel eksikliği bahane edilerek iş yoğunluğu fazla olan komuta merkezde başlamak üzere 13 hemşirenin tayini çıkartılmış aynı gün içinde süratle ilişkileri kesilenlerin ayrılması ile acil hizmetler durma noktasına gelmiştir. Yine istasyonlarda çalışan 100�e yakın yardımcı sağlık personelinin sistemden çıkarılması düşünülmektedir. Ağustos�tan itibaren 112 istasyonlarında bir doktor ve 1 şoför yalnız başına İstanbul�un acil sağlık hizmetlerine yanıt vermeye çalışacaktır. Personel eksikliği bahane edilerek çalışanlar fazla mesaiye zorlanmıştır.
İstanbul deprem açısından riskli bir ildir. Depreme karşı uzun süredir yapılan hazırlıkların bir parçası da acil ve ilkyardım hizmetlerinin eksikliklerinin tamamlanmasıdır. Marmara depreminde Sağlık Bakanlığı ağır eleştirilere maruz kalırken, Düzce-Kaynaşlı depreminde 112 Acil Hizmetleri kurtarıcı olmuştur.
Yedinci yılına girmiş bir hizmetin kurumsallaşması yönünde hiç bir adım atılmamıştır. Personel, araç ve diğer ihtiyaçların teminini yerine 112 Acil Hizmetleri işlevsizleştirilmeye çalışılmaktadır. Soruyoruz, tüm bunlar 15 milyon insanın acil sağlık gereksinimine rağmen neden yapılıyor?112 acil hizmetleri özelleştirilmek mi isteniyor?Yoksa tüm bunlar kamu kuruluşlarındaki siyasi kadrolaşmaya yer açmak için mi yapılıyor?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü�nden bu sorulara yanıt bekliyoruz. Bu olumsuzluklar halka ağır aksak sağlık hizmeti olarak yansıyacağı için İl Sağlık Müdürlüğü İstanbul halkına da açıklama yapmakla yükümlüdür.
Acil hizmetlerin sorunları çözümsüz değildir. Kamu sağlık kurumlarındaki eksikliklerin yeni kadroların istihdamı ile çözülebileceği ve bunun da zor olmadığı ortadadır. Sağlık çalışanları ve onların örgütleri, sağlık politikaları ile ilgili çözüm önerilerini defalarca ilgili kurumlara sunmuşlar, ancak yanıt alamamışlardır.

Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergisi
Türk Tabipleri Birliği tarafından yayınlanan Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergisi, işyeri hekimliği ve işçi sağlığı alanında çaba sarfeden her disiplinden insan için önemli bir ihtiyacı karşılayacak.
Üç ayda bir yayınlanan ve ücretsiz dağıtılan derginin tüm işyeri hekimlerine ulaştırılması hedefleniyor. Dergiyi edinmek isteyenlerin İstanbul Tabip Odası�nı aramaları yeterli.
Okuyucuların katkısına açık bir yayın çizgisi izleyen Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergisinde; özellikle çalıştıkları işyerlerini tanıtan, oradaki işyeri hekimliği faaliyetlerini anlatan, bu alandaki yeni tıbbi-teknik gelişmeleri aktaran yazılar okuyuculardan bekleniyor.

Okmeydanı SSK�da sürgün ve gözaltı
SSK hastanelerinde uygulanan �Gönüllü�Çalışma Uygulamasına katılmayan sağlık çalışanlarına yönelik idari baskılar artarak devam ediyor.
Adı �Gönüllü�olmakla birlikte fiili olarak idari baskı ve zorlamalarla hayata geçirilen uygulamanın esasını, haftalık çalışma süresini 5 günden 6 güne ve 45 saatten 64 saate çıkartmak oluşturuyor. Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan 10 Mart günü İstanbul Valiliği�nde bir basın toplantısı yapmış ve uygulamaya katılmak istemeyen sağlık çalışanlarının görev yerlerini değiştireceğini söylemişti.
SSK hastanelerinde büyük huzursuzluğa yol açan uygulamaya karşı en büyük tepki, SSK Okmeydanı Hastanesi çalışanlarından geldi. İstanbul Tabip Odası Hastane Temsilciliği ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İşyeri Temsilciliği daha önce yaptıkları toplantılar ve basın açıklamalarıyla �Gönüllü�Çalışma Uygulamasına karşı olduklarını Hastane Başhekimliğine ve SSK Bölge Müdürlüğü�ne iletmişlerdi.
Hastane çalışanları özellikle ameliyathane personeline yönelik büyük zorlamalara rağmen uygulamaya karşı çıkmaya devam ettiler. Bunun üzerine SSKGenel Müdürlüğü hepsi de sendika üyesi olan 5 hemşire için geçici görev çıkardı.
�Geçici görev�le il dışına yapılan tayinler sağlık çalışanları tarafından �sürgün�olarak değerlendirildi ve tepkiyle karşılandı. 27 Haziran günü sürgünleri kınamak için SES İşyeri Temsilciliğinin yaptığı basın açıklamasına İTO Hastane Temsilciliği de katılarak destek verdi. Hastane çalışanları daha sonra Konferans Salonu�nda yaşanan olayları değerlendirdiler.
Toplantı esnasında salona gelen güvenlik güçleri Hastane Başhekiminin toplantının yasadışı olduğunu söylediğini ve kendilerinen müdahale etmelerini istediğini belirttiler. Beş dakika içinde salon boşaltılmazsa herkesi gözaltına alacaklarını ifade ettiler. Hastane çalışanları kısa süre sonra salonu boşalttıkları halde polisin müdahalesinden kurtulamadılar. İçlerinde İstanbul Tabip Odası Hastane Temsilcisi Dr. Osman Öztürk, Dr. Ayla Yeşilbayraktar, Dr. Nevzat Aksoy, Dr. Şükrü Ceyhan�ın da bulunduğu 20 kişi tartaklanarak ve yerlerde sürüklenerek polis otobüsüne götürüldüler. Gözaltına alınanlardan iki hemşire polis otobüsünden, bir hekim de Şişli Emniyet Müdürlüğü�nden serbest bırakıldı. Diğer 17 çalışan ise 9 saat gözaltında tutulduktan sonra Nöbetçi Savcılığa çıkarıldılar ve özgürlüklerine kavuştular.
29 Haziran Perşembe günü SES tarafından olayı kınamak için yapılan basın açıklamasına hekimlerin de içinde bulunduğu 300 hastane çalışanı katıldı. Çalışanlar �Baskıcı yönetim istemiyoruz�ve �Başhekim istifa�sloganları ve protesto ıslıkları eşliğinde Hastane�nin giriş kapısına siyah çelenk bıraktılar.
3 Temmuz Pazartesi günü Başhekim Dr. Elvin Dinç�i kınama ve siyah çelenk bırakma sırası İstanbul Tabip Odası Hastane Temsilciliğindeydi. İTO Hastane Temsilciliğinin çağrısıyla biraraya gelen hekimler arasında İTO Yönetim Kurulu üyeleri Dr. Taner Gören ve Dr. Zeynep Aydın da vardı. Dr. Taner Gören yaptığı konuşmada sağlık çalışanlarına yönelik bu saldırının hiçbir koşulda kabul edilemez olduğunu söyleyerek olayı kınadı. İTO Hastane Temsilciliğinin konuyla ilgili olarak hazırladığı bildirinin okunmasından sonra üzerinde �SSK Okmeydanı Hastanesi Doktorları� yazan siyah çelenk, Başhekim Dr. Elvin Dinç�in makam odasının kapısına bırakıldı.
Haber:Dr. Osman ÖZTÜRK

4.2 hatırlattı!
17 Ağustos depreminin bir yılını doldurmasına az bir süre kaldı. Yavaş yavaş depremi unutmuş; eski (umursamaz, disiplinsiz, mütevekkül) halimize kavuşuyorduk ki, 4.2 salladı ve İstanbul yine bir geceyarısı sokaklara döküldü. 40�a yakın yaralı. Neden?
Sadece böyle bir anda ne yapacağını bilememezlik yüzünden. Hâlâ hastanelerimizin, sağlık kuruluşlarımızın depreme dayanıklılık durumundan haberdar değiliz. Ve hâlâ olası bir depremde bu binaların uğrayacağı tahribatın boyutları kamuoyuna açıklanmıyor.
� Günümüzün en az üçte birini geçirdiğimiz hastane, sağlık ocağı vb. binamız ne kadar sağlam biliyor musunuz?Hasar tespit ya da dayanıklılık inceleme raporlarını gördünüz mü?
Binanızın, büyüklüğü 7�den fazla bir depreme dayanma şansı ne kadar?Bu konuda bir inceleme yapıldı mı?
� Böyle bir inceleme yapıldıysa bunun sonuçlarına uygun ne gibi önlemler alındı ya da alınması planlanıyor?Ne kadar süre içinde?
� Deprem vb. bir acil durumda hastanenizde kimin, nerede, nasıl bir görev alacağına ilişkin bir görevlendirme planı var mı?Hangi noktaların acil hizmet birimine dönüştürüleceği planlandı mı?
� Bu planlara uygun tatbikat hiç yapıldı mı?
Hayatınıza sahip çıkın!

Tanıtım kurallarına dikkat!
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü, tüketiciyi yanıltıcı, aldatıcı ve kamu sağlığını bozucu yayın ve reklam yapan kişi ve kuruluşlara, �durdurma�, �durdurma ve aynı yöntemle düzeltme� cezası verdi. Müdürlüğün �durdurma ve aynı yöntemle düzeltme�cezası verdiği kişi ve kuruluşlar ile ceza gerekçeleri şöyle:
* Ortadoğu Medikay ve Lazer Cihazları San. ve Tic. Ltd. Şti.�ne, Hürriyet Gazetesi�nde yer alan Estelazer Dermatolog Dr. ... �selülit ve bölgesel zayıflamada tıbbi tedavi�başlıklı reklam nedeniyle,
* Women�s Beaty Centre firmasına Hürriyet Gazetesi�nde �Women�s Beaty Center�dan bir yenilik daha�başlıklı reklam nedeniyle,
* BONMEDSağlık ve Estetik Hizmetleri firmasına Hürriyet Gazetesi�nde yer alan �Bonmed istenmeyen tüylere fotoepilasyon, selülit  tedavisi için silhoutte�başlıklı reklam nedeniyle,
* TRANSMEDUluslararası Estetik Merkezi�ne Formsante dergisinde yayınlanan �Estetik cerrahinin ulaştığı son nokta� başlıklı reklam nedeniyle,
* LAZERMEDÖzel Sağlık Hizmetleri�ne Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Lazermed Fotoepilasyon, selülit ve şişmanlık tedavisi�başlıklı reklam nedeniyle,
* Dr. M. Gürsan Pazarçeviren�e Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Migren krizlerini tekrar gelmemek üzere tedavi ediyoruz� başlıklı reklam nedeniyle,
* Dermatoloji Uzmanı Dr. Hatice Tankurt�a Hürriyet Gazetesi�nde yayınlanan �Deri-Saç ve tırnak hastalıkları tedavisi uzman doktor güvencesinde�başlıklı reklam nedeniyle,
* ÜROKLİNİK Gülçe Sağlık Hizmetleri firmasına, Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Artık, böbrek taşları ile yaşamaya mecbur değilsiniz�başlıklı reklam nedeniyle,
* SE-BASağlık Hizmetleri firması-
na Sabah Gazetesi�ne yayınlanan �Kontakt lenste şok fiyatlar, gözlüğe paydos�başlıklı reklam nedeniyle,
* Epilamed Tıbbi Cihazları firmasına, Hürriyet Gazetesi�nde yayınlanan �Laser epilasyon merkezi�başlıklı reklam nedeniyle,
* Sefa Kliniği�ne Safa Gazetesi�nde yayınlanan �Sefa Kliniği sağlıkta yeni tercihiniz... erken boşalma ve sertleşme problemi�başlıklı reklam nedeniyle,
* Dad Reklam ve Spor ve Gıda Malzemeleri firmasına, Hürriyet Gazetesi�nde yayınlanan �Büyüklere yüzme dersleri�başlıklı reklam nedeniyle,
* Bioten Sağlıklı Yaşam Enstitüsü�ne, Sabah Gazetesi�nde yayınlanan
�Bioenerji; iğne yok, ilaç yok, ağrı sızı yok�başlıklı reklam nedeniyle,
* Gözaydın Göz Hastalıkları ve Kontakt Lens Merkezi�ne Hürriyet Gazetesi�nde yayınlanan �Her türlü göz problemleriniz için bize danışın�başlıklı reklam nedeniyle,
* Tem Hospital�e Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Horlamaya son�başlıklı reklam nedeniyle,
* Selena Estetik ve Zayıflama Merkezi�ne, Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �İddialıyız Selena Estetik ve Zayıflama Merkezi� başlıklı reklam nedeniyle,
* Danışman Psikolojik Hizmetler Merkezi�ne, Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Danışman Psikolojik Hizmetler Merkezi Uzman Psikolog Alanur Özalp� başlıklı reklam nedeniyle,
* Relax Psikiyatri&Psikoterapi Merkezi�ne Sabah Gazetesi�nde merkezin adıyla yayınlanan reklam nedeniyle,
* Euroslim Zayıflama ve Estetik Merkezi�ne Hürriyet Gazetesi�nde merkezin adıyla yayınlanan reklam nedeniyle,
* Dermalase Güzellik Merkezi�ne, Sabah Gazetesi�nde yayınlanan �Lazer Epilasyon Eurosante International Laser Center�başlıklı reklam nedeniyle,
* Keyif Estetik firmasına, Hürriyet Gazetesi�nde yayınlanan �Buzun mucizesi�başlıklı reklam nedeniyle,
* Dermamed Dermatoloji ve Özel Sağlık Hizmetleri firmasına �Çok güzelsiniz... Dermamed�le�başlıklı reklam nedeniyle, Lazermed özel sağlık firmasına, firma adıyla yapılan reklam nedeniyle.

72�liler toplandı
İstanbul Üniversitesi�nin Baltalimanı Tesisleri�nde Dekan Faruk Erzengin�in gayretleriyle Çapa mezunlarından 62�si,           27 Mayıs�ta hasret giderdiler. Soruların ardı arkası kesilmedi. Dile kolay, neredeyse 30 yıl birbirini hiç görmeyenler vardı.
Dünyanın yarısına dağılmışlardı. Londra�dan gelen de vardı, Trabzon�dan gelen de. 72�liler o günün siyasi koşullarında değişik gruplara bölünmüşlerdi. Belki hâlâ birbirine selam vermeyenler bile vardır. Okul aniden bitince modernizm gereği herkes başının çaresine bakmaya yönelmiş, daha doğrusu buna zorlanmıştı.
Yani yollar ayrılmıştı. Şimdi, kaldıkları yerden devam isteği gösteriyorlardı. �Yoklamada�toplantıdan haberi olmayanlar, gelemeyenler çoğunluktaydı. Akşama doğru, 25 Kasım�da
Bursa-Mudanya�da daha geniş katılımla toplanmak, mütareke
şartlarını görüşmek üzere birer ikişer,
biraz da hüzünlü dağıldılar.
Haber:Dr. Hayati ŞENER

49. Büyük Kongre
Türk Tabipleri Birliği 49. Büyük Kongresi 1-2 temmuz tarihlerinde Ankara�da yapıldı. Kongre�nin ikinci gününde 2000-2002 yıllarında görev yapacak Merkez Konseyi, Yüksek Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu üyelerinin seçimi yapıldı. 54 Tabip Odası�ndan gelen 292 delege ve konuk sandalyelerinde oturan oda yöneticilerinin katıldığı Kongre�de bu kez iki aday liste yarıştı.
Kongre Divan Başkanlığı�na Eskişehir Osmangazi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Yüksek Onur Kurulu üyesi Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu seçildi. TTB Başkanı�nın açış konuşmasıyla başlayan Kongre�ye Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Sağlık Bakanı ile çok sayıda parlamenter, siyasi partiler, meslek kuruluşları ve kitle örgütleri de kutlama mesajları ilettiler. Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş Kongre�ye çelenk gönderenler arasında idi.
Konukların konuşmalarının ardından; Merkez Konseyi Çalışma Raporunu TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu, Yüksek Onur Kurulu Raporunu Prof. Dr. Şükrü Hatun ve Mali Raporu Dr. Yavuz Üçkuyu sundu. Delegelere raporlar üzerindeki görüşlerini açıklamak üzere 5�er dakikalık süre verildi. İstanbul delegeleri adına Doç. Dr. Kürşat Yıldız da bir konuşma yaptı. İstanbul Tabip Odası stand açarak çalışmalarını tanıtan Odalar arasında yer aldı.
Tartışmaların bitiminde raporlar hakkında oylama yapıldı. Her üç rapor da 4�e karşı büyük oy çokluğu ile aklandı. İki ayrı listenin yanısıra Dr. Sabri Dokuzoğuz, Yüksek Onur Kurulu için aday olduğunu açıkladı. Kongre�nin ilk gün çalışmaları, karar önerileri üzerindeki görüşmelerle kapandı. Katılımcılar akşam yemeğinde biraraya geldiler.
Ertesi gün boyu süren seçimlerin sonuçları akşam saatlerinde belli oldu. Daha önce yönetimde bulunan �Etkin Demokratik TTB� grubu ortalama 174 oy alarak seçimleri liste halinde kazanırken, �Meslekte Birlik� grubunun oyları ortalama 114�te kaldı. Bağımsız aday Dr. Sabri Dokuzoğuz 36 oy aldı.
Seçilen Merkez Konseyi üyeleri arasındaki görev dağılımı şöyle belirlendi: Dr. Füsun Sayek (Başkan), Dr. Metin Bakkalcı(İkinci Başkan), Dr. Eriş Bilaloğlu(Genel Sekreter), Dr. Hakan Giritlioğlu (Muhasip Üye), Dr. Orhan Odabaşı(Veznedar), Dr. Nural Kiper(Üye), Dr. Harun Balcıoğlu (Üye).
Yüksek Onur Kurulu: Dr. Özen Aşut, Dr. Faik Çelik, Dr. Güner Gedik, Dr. Bahar Gökler, Dr. Şükrü Hatun, Dr. Cem Kaptanoğlu, Dr. Mahmut Ortakaya, Dr. Mustafa İhsan Özgün, Dr. Faik Urbarlı.
Başarılar diliyoruz.

Sevinç Özgüner�i anıyoruz...
20 yıl önce faşist katiller tarafından evi basılarak katledilen TTB Merkez Konseyi üyemiz Dt. Sevinç Özgüner�in mezarı başında yapılan anma toplantısında Odamız Genel Sekreteri Dr. Turgut Adatepe �Sevinç Ablamızın katilleri halen bulunmadı. Sonsuza kadar anısını yaşatacağız� dedi. Yönetim Kurulu üyesi Dr. Rıfat Yücel�in de katıldığı toplantıda TTB eski Genel Sekreteri Dr. Şükrü Güner ise Özgüner�in yaşam hikayesini, mücadele azmini ve kararlılığını anlattı.

TTB Tıp Eğitimi Raporu 2000
İlki 1997 tarihli olan Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu, yapılan son araştırmalarla yeniden yayınlandı. 47 tıp fakültesine ait ayrıntılı bilgilerin yer aldığı raporda ilginç noktalar var.
Yrd. Doç. Dr. Bülent Kılıç ve Prof. Dr. İskender Sayek tarafından yayına hazırlanan rapor, TTB Merkez Konseyi�nden istenebilir. Tel: (0 312) 231 31 79, Faks: (0 312) 231 19 52. e-posta: ttb@ttb.org.tr

İnsan Genomu Projesi üzerine...
İnsan Genom Projesi üzerine ABD Başkanı Clinton ile 2 şirketin basın açıklamaları üzerine, Odamızca �Genetik Çalışma Grubu� oluşturuldu. Prof. Dr. Aslı Tolun, Prof. Dr. Beyazıt Çırakoğlu, Prof. Dr. Beyhan Tüysüz, Uz. Dr. Yıldırım Gülhan ve Prof. Dr. Süha Göksel�den oluşan Grubun ilk açıklaması şöyle:
İnsanın genetik bilgisinin tümüne �genom�adı verilmektedir. İnsan genomu A, C, G, T harflerinden oluşan bir alfabeyle yazılmış yaklaşık 3 milyar harf içeren bir kitaba benzetilebilir. Genler, bu kitabın içindeki insanın tüm özelliklerini ve hücresel işlevlerini belirleyen anlamlı kelimelerdir.
İnsan Genomu Projesi�nin amacı, insan genomundaki harf dizilerini ve anlamlı dizileri oluşturan genleri belirlemektir. 26 Haziran 2000 tarihinde insan genomunun harf dizilerinin %97�sinin taslak olarak tamamlandığı ve araştırıcıların erişimine açıldığı açıklanmıştır.
Tüm genlerin işlevleriyle birlikte tanımlanması uzun süre alacaktır. Ancak bu süreç sonunda genetik hastalığın hangi gendeki hatadan kaynaklandığı belirlenebilecektir. Daha sonra hastalıkların gen düzeyinde tanı ve tedavisine yönelik çalışmalar başlatılabilecektir. Dolayısıyla her hastalığın genetik tanı ve tedavisinin yakın gelecekte gerçekleşeceği iddiası doğru değildir.
Gelişmelerin daha sağlıklı şekilde değerlendirilebilmesi için toplumun gereksinim duyduğu bilgilerin doğru şekilde aktarılması önemlidir. Bu konuda bilim adamlarına ve iletişim organlarına sorumluluk düşmektedir. Hastalıkların genetik temelinin olup olmadığı, genetik tanı ve tedavisinin yapılıp yapılmadığı konusunda sağlıklı bilgi için tıp fakülteleri ve eğitim hastaneleri gibi uzman kuruluşlara başvurulmalıdır.
Tabip odaları, sağlığı geliştirici bilimsel çalışmaları desteklemektedir. Ancak bilimsel çalışma sonuçlarının kötüye kullanımı da mümkündür. Etik yönden kaygıları değerlendirerek, bilimsel çalışmaların yolunu kesmeyecek bazı önlemlerin şimdiden alınması gerektiğini düşünmekte ve bu yönde çaba göstermektedir.

�Çocuk Gözüyle Doktorlar� Resim Yarışması sonuçlandı
İstanbul Tabip Odası�nın 14 Mart Sağlık Haftası etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği �Çocuk Gözüyle Doktorlar� konulu resim yarışması sonuçları belli oldu. Sanatçı hekimlerimiz Dr. Hayri Davas, Dr. Halis Dokgöz, Dr. Suat Tayan ile İstanbul Lisesi Müdür Muavini ve Resim Bölümü Sorumlusu Sayın Fatma Tan�dan oluşan jürinin değerlendirmesi sonucu, ödül alan öğrenciler şunlar:Göktuğ Ağaoğlu, Ümit Türeyen, Gürsel Yılgın, Berke Soydemir, Ege Arsan, Selcan Demirden, Asena Ömeroğlu, Ezgi Özkılıç, Halenur Dereci, Yeşim Gürsoy, Ayşegül Dedeoğlu, Aslı Varol, İrem Su Yıldır, Zereycan Çarmıklı. Dereceye giren öğrenciler için 10 Haziran günü Oda�da ödül töreni düzenlendi.



SEÇİM2000

Seçim 2000 analizi
Dr. Osman ÖZTÜRK*

Nisan 2000�de heyecanlı bir seçim yaşadık. Seçime katılan çok sayıda hekimin karma liste yapması nedeniyle sonuçlar hayli geç belli oldu.
Sandıklar açılıp sayım başladıktan sonra yapılan hesaplamalarda Güçbirliği�nden ve Demokratik Katılım Grubu�ndan 3�er adayın Yönetim Kurulu�na girdiği belli olmuştu. Yedinci üyenin hangi gruptan olacağı konusunda yapılan hesaplamalar ise birbirini tutmuyordu. Kesin sonuç ancak ertesi sabah saat 06.00�da belli oldu ve Güçbirliği Grubu�nun adayı 9 oy farkla Yönetim Kurulu�na seçildi. Türk Tabipleri Birliği Merkez Delegasyonunun sonuncu üyesi ise ancak 1 oy farkla belirlendi.
Sonuçta karma bir yönetim yapısı oluştu. Bu sonuç seçimin analizini hayli zorlaştırıyor. Gene de hekimlerin beklentilerini ve eğilimlerini anlayabilmek için bu analizin yapılması gerekiyor.

SAYISAL ANALİZ
1- 1998�deki seçimlere 3.200 hekim katılmıştı. Bu dönemde katılım bütün çabalara rağmen 2.633�te kaldı. Geçen dönem ortalama 700 oy alan İdealist Hekimler Platformu�nun bu sene yaptığı boykotu göz önünde bulundurduğumuzda katılımın bir önceki dönemle aynı kaldığı, hatta çok az da olsa arttığı söylenebilir.
2- Seçimin sonucunda Güçbirliği Grubu�ndan 4, Demokratik Katılım Grubu�ndan 3 aday Yönetim Kurulu�na girdi. Dikkati çeken bir nokta oy sıralamasında ilk üç sıraya DKG adaylarının yerleşmesiydi.
3- Asil adayların yedeğe, yedek adayların asile yazılması ve adaylara listedeki yerlerinden farklı yerlerde oy kullanılması nedeniyle 4.019 oy (toplam oyların %4�ü)geçersiz oldu.
4- Seçimde kullanılan oyların toplam 101.130�u geçerli sayıldı (seçime katılan toplam 88 adaya verilen her bir oy itibariyle). Geçerli oyların %50.5�ini (50.588 oy)Güçbirliği Grubu adayları; %49.5�ini (49.542 oy) DKG adayları aldı (Tablo 1).
5- Seçime katılan 2.633 hekim toplam 43 sandıkta oy kullandı. Bu sandıkların 22�sinde DKG, 21�inde ise Güçbirliği adayların daha yüksek oy aldılar (Tablo 2).
6- 1998 yılında yapılan seçimlerde Güçbirliği toplam 60.541 oy, DKG ise toplam 39.374 oy almıştı. Her iki seçimi sağlıklı bir şekilde karşılaştırabilmek için İdealist Hekimler Platformu�nun aldığı oylar bir kenara bırakıldığında Güçbirliği�nin oy oranının %60.6; DKG�nin oy oranının ise %39.4 olduğu görülüyor (Tablo 1).

SEÇİMİN ÖĞRETTİKLERİ
Seçimin istatistiksel analizi için bir çok parametre karşılaştırılabilir. Bu türden her karşılaştırmanın önemli ve yararlı sonuçlar ortaya çıkarması mümkündür. Gene de 2000 seçimlerinin gerçekçi bir tahlilini yapabilmek için sayıların gizemli dilinin ötesine geçmek gerekiyor.
1- İdealist Hekimler Platformu seçimlere katılmamakla yetinmeyip boykot için yoğun bir çaba sergiledi. Seçimden günlerce önce kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla hekimleri seçime gitmemeye çağırdılar. Seçimden bir gece önce de Aksaray�dan Eminönü�ne kadar Sultanahmet�e giden bütün yollara astıkları bez afişlerle katılımı engellemeye çalıştılar. Sonuçta ise sadece kendilerine oy veren kesimi etkileyebildiler. Meslek örgütümüze sahip çıkan hekimler İdealist Hekimler�in çağrısına itibar etmediler.
Türkiye sağlık ve hekimlik ortamıyla ilgili düşüncelerinden çok politik görüşleriyle var olmaya çalışan bu grubun Tabip Odamızın demokratik yapısı için nasıl bir tehlike oluşturduğu bir kez daha görüldü.
2- 1998 ve 2000 seçim sonuçları karşılaştırıldığında hekimlerin tercihlerinin iki yıl içinde hızla değiştiği anlaşılıyor. Bu durum şimdiye kadar görmeye pek alışık olmadığımız bir sonuç oldu. Geçmiş dönemlere bakıldığında hekimlerin yönetime seçtikleri gruplara verdikleri desteğin genellikle 4-6 yıl sürdüğü; hatta bu sürenin daha da uzayabildiği görülüyor.
Hekimler 1998 seçimlerinde Güçbirliği�ne verdikleri açık desteği iki yıl gibi kısa bir sürede büyük ölçüde geri çekmişlerdir. 2000 seçimlerinden çıkarılacak en önemli sonuç bu gerçeklikte kendini göstermektedir. Hekimler daralan yönetim modellerini bertaraf etmek için artık geçmiş yıllardan daha hızlı davranmaktadırlar.
3- Güçbirliği Grubu bu seçimlerdeki temel iddiasını şu biçimde ifade etmişti:�Güçbirliği Grubu; İstanbul Tabip Odası yönetim kadrolarının 1998-2000 dönemi çalışmalarını başarılı bulmakta ve sahiplenmektedir... Bizler; son iki yılı bu anlamda bir başlangıç olarak görüyor, önümüzdeki dönemlerde de bu anlayışın güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.�
Hekimler aynı düşünceyi paylaşmadıklarını seçimde kullandıkları oylarla gösterdiler. Güçbirliği�nin oyları %60.6�dan %50.5�e düştü.
4- Demokratik Katılım Grubu�nun temel iddiası ise; �İstanbul Tabip Odası�nı tekrar emekten, barıştan, demokrasiden yana bir güç olarak etkin kılmak�ve �etkin, demokratik, katılımcı bir tabip odası�yaratmaktı. Oy oranının %39.4�den %40.5�e çıkması bu çağrının etkili olduğunu gösteriyor. Bu sonuç aynı zamanda DKG�nin iki yıl önce seçimleri kaybetmesine rağmen oda çalışmalarına katılmaya devam etmesi ve izlediği olumlu muhalefet çizgisinin hekimler tarafından takdir edildiğini ortaya koyuyor.
5- Seçim sonuçlarını etkileyen diğer bir faktör ise grupların adaylarını belirlemek için uyguladıkları yöntem oldu. DKG�nin aday listesini 1.400 hekimin katıldığı önseçimle tespit etmesi olumlu bir motivasyon yarattı. Güçbirliği�nin aday belirleme süreci ise ayrışma/tasfiyeyle sonuçlandı.
6- Seçim öncesi yaşanan �birlik� tartışmaları da sonuçlar üzerinde etkili oldu. DKG�nin �geniş hekim kesimlerine dayanan ortak bir liste ile seçimlere girme�çağrısı Güçbirliği tarafından kabul edilmemişti. Seçim sonuçları ise hekimlerin her iki grubun birlikte çalışmasının istendiğini ortaya çıkardı.
7- İTO seçiminin en olumsuz sonucu pratisyen ve asistan hekimlerin seçilmiş kurullarda (Yönetim Kurulu, Onur Kurulu, Denetleme Kurulu, Merkez Delegasyon)sadece bir üyeyle yer alabilmeleri oldu. Yönetim Kurulu�nda ise her iki gruptan aday olan pratisyenlerin hiçbirisi seçilemedi. 1996 seçimlerinde %44.8 olan pratisyen-uzman oranı 1998�de dramatik bir düşüş yaşamış ve %9 olmuştu. 2000 seçimlerinde aynı oran %4.5�e geriledi (Tablo 3). Gerek çalışma ve yaşam koşulları açısından hekimlerin en dezavantajlı kesimini oluşturan; gerekse de oda çalışmalarında yoğun bir emek sarfeden pratisyen ve asistanların bu sonuç üzerinde (henüz vakit varken)ciddi olarak düşünmeleri gerekiyor.
8- Seçimin en ilginç sonucu, kuşkusuz, karma bir listenin oluşmasıydı. En azından son yirmi yıldır rastlanmayan bir tablo ortaya çıktı. Grupların bu tablo karşısında nasıl bir tutum takınacaklarını hep birlikte göreceğiz. Küçük oy farklarıyla kazanılmış �sayısal üstünlükleri�temel olan ve gerilimlerden beslenen tutumların meslek örgütümüze zarar vereceği açık. Bunun yerine görüş farklılıklarını zenginlik olarak gören; ayrılıkları öne çıkarmak yerine hayata dair birliktelikleri temel alan çoğulcu bir tarz ise tabip odası çalışmalarına daha fazla hekimin katılmasını sağlayacaktır.
* İstanbul Tabip Odası SSK Okmeydanı Hastanesi Temsilcisi



Seçmen dedi ki!!!
Dr. Özcan BARİPOĞLU*
İstanbul Tabip Odası�nın 29 Nisan 2000 tarihinde Mecidiyeköy Kültür Merkezi�nde yapılan genel kurulu için salona girdiğimde salonda bulunanların yoğun alkışları ve tezahüratları ile karşılaştım. Anladık ki genel kurulun çalışmalarına başlayabilmesi için gerekli imza sayısına ancak benim salona varmamla ulaşılabilmişti. Yani her iki gruptan aday olanlar arasında bile genel kurula iltifat etmeyenler vardı.
Her neyse o gün Demokratik Katılım Grubu�nun (DKG)kadrolu hatiplerinin eleştirisi ve onlara verilen yanıtlarla geçti. DKG�li arkadaşlar, eleştiriler karşısında Yönetim Kurulu�nun kendisini ifade etmesini, eleştirileri yanıtlamasını beklemeden �ibra etmeyeceklerini�deklare ettiler, ancak yasal sıkıntılarla karşılaşılmasın diye �çekimser�oy kullanacaklarını bildirdiler.
Daha da önemlisi, genel kurulda yaptığı konuşmada �empati, birlikte çalışma, karşılıklı anlayış� üzerine vurgular yapan DKG başkan adayı Prof. Dr. Taner Gören�in yıllardır ortak mesai yaptığı Orhan Arıoğul, Haluk Eraksoy, bir zamanlar hocalığını yaptığı Özcan Baripoğlu, uzmanlık eğitimi çalışma grubunda birlikte emek harcadığı Kürşat Yıldız�ın da içinde bulunduğu yönetim heyetinin mali raporunu aklamadığını görmekti.
Sanırım Taner Hoca, Oda�da tamamen karşılıksız ter akıtan insanlar için �aklanma� denilen basit sözcüğün ne kadar onursal bir anlam ifade edebileceğini kestirememişti.
Seçim sürecinde Güçbirliği grubunun MHP ile işbirliği yaptığı söylentilerinin SSK Göztepe Hastanesi�nden, Siliviri�ye, Pendik Sağlık Ocağı�ndan Cerrahpaşa�ya kadar yaygın bir hal alması, bunun münferit bir çamur atmadan ziyade �sistematik bir seçim çalışması�olarak yapıldığını gösteriyor. Bu çalışmanın Güçbirliği grubunun oy kaybını etkileyip etkilemediğini ancak çevremizdeki insanların değerlendirmelerinden anlayabiliyoruz ki; etkilemiş.
Cerrahpaşa�daki bir öğrenci kardeşimize seçimleri yorumlarken �4 faşistlerden 3 bizden seçilmiş�dedirten psiko-politik arka planı dikkatinize sunmak istiyorum.
DKG delege adayı Psikiyatri uzmanı-yazar Dr. Kaan Arslanoğlu, ADAM Sanat dergisinin Haziran 2000 sayısında İTOseçimlerini yorumlarken seçime katılan 25 kadar ülkücünün Güçbirliği grubunu desteklemesi yüzünden seçimleri kaybettiğini, ülkücülerin �radikal komünistler yerine ılımlı solcuları destekleme�kararlarının seçimlerin sonucunu belirlediğini söyleyerek bu enformasyon kirliliğine yeni bir katkı sunuyor.
Buna benim gibi ılımlı bir solcu, İsmet Paşa�yı hatırlatarak şöyle diyebilir:�Hadi canım sen de!�
�Olaylara evrensel boyutlarla baktığımızda iddialarımız ve yenilgilerimiz ne kadar önemsiz görünüyor hakikaten�diyebilen Arslanoğlu, bir sanat dergisinin sayfalarına yansıttığı hezeyanlarıyla, elinde hiç de geçerli kanıtlar olmadığı halde, kendisi gibi olmayanlara çamur atabilme seviyesine düşebiliyor.
Arslanoğlu, dağınık yazısının sonunda �bir ölçüsünü bulmalı insan, çünkü kendini yıpratınca aşamıyor kişi sıradan duygulanımlarını�diyerek belki de özür diliyor. Affetmek de okura düşüyor.
Seçim sonucunda 44 kişilik seçilmiş üyeler arasında sadece 3 üye pratisyen. O da Güçbirliği grubundan delege seçildi. Yani elitist, kariyerist(!) gruptan. DKG�nin iskeletini oluşturan pratisyenler yerine vitrinini oluşturan akademisyenlerin seçilmesi ise ilginç bir sonuç. 1998 seçimlerinden bu yana DKG�yi ayakta tutabilmek için yoğun çaba sarf eden pratisyen arkadaşlarımız için sonuçların hayal kırıklığı yarattığını söyleyebiliriz.
DKG içinde pratisyen hekim olarak adaylığını koyan arkadaşlarımızın aynı zamanda TTB Genel Pratisyenlik Uzmanlığı mücadelesinin baş aktörleri olmaları ve GPEnstitüsü konusunda yoğun çalışmalar yapmalarına karşın pratisyen hekim tabanının desteğini alamamalarını değerlendirmeleri gerekiyor. Bu bağlamda bazı hipotezler kuralım;
1- Pratisyen hekimlerin tabip odasından beklentileri yoktur.
2- Pratisyen hekimlerin Genel Pratisyenlik Uzmanlığı ve Enstitüsü�ne duyarlılıkları yoktur.
3- Pratisyen hekimler hep aynı pratisyen adayların oylarına talip olmalarını kanıksamışlar, heyecan duymamaktadırlar. Adayların temsil ettikleri tabanla aralarındaki etkileşim zayıftır.
Şüphesiz bu hipotezlere bahsi geçen arkadaşlarımızın yanıtları olacaktır. Sadece bu konuyu tartışmaya açmak gerektiğini düşünüyorum, hepsi bu.
Oy kullanan hekim oranının %17 civarında olduğu bir seçim yaşadık ve gözlemlerimiz katılımın büyük hastanelerden olduğu yönünde. Bu açıdan bakıldığında seçilen adayların çalışma alanları da bu tezi doğruluyor.
Seçime katılan her iki grubun da seçime yönelik propaganda mesaisi, görsel materyalleri, harcamaları, yaşadıkları fiziksel, ruhsal ve sosyal gerilimlerin kümülatif etkileri dikkate alındığında katılım azlığının İstanbullu hekimlerin tabip odasından beklentilerinin gözden geçirilmesini sağlamasını temenni ederim.
Seçimlerin saygın bir çizgide seyretmesine katkıda bulunan herkese teşekkürler.
* 1998-2000 İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi

Seçim sonuçları üzerine...
Dr. Erdinç ÜNAL*
Nisan 2000 seçim sonuçları, farklı değerlendirmelere tanık oldu. Seçim sonucunun yarışan iki grup arasında net bir irade ortaya koymaması, sonucun nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair görüşleri de bulanıklaştırmıştır.
Sonuçlar üzerine yapılan değerlendirmeleri, genellikle iki başlık altında toplayabiliriz. Birinci görüşe göre; seçmenlerin tek bir ağızdan veya ortak olarak söyleyecekleri bir şey olamaz. Herkes kendi adına oy kullanır, dolayısıyla, �seçmen bunu söylemek istedi� tarzında çıkarsama yapmanın anlamı yoktur. Buna göre, her grup kazandığı temsili orana uygun bir şekilde yönetim işlevini yerine getirmelidir.
İkinci görüşe göre; kendileri bir araya gelemeyen bu iki grubu, seçmen, sandıkta bir araya getirmiştir. Bu çıkarsamanın altında yatan varsayım; çok sayıda olan ve oy kullanan bireyler, oylaşmanın sonunda tek bir bireymiş gibi iradesini ortaya koyar, sözünü söyler.
Ben bu görüşlerden ikincisine katılanlardanım. Evet; bir, bir olmayanlardan farklıdır. 100 kişi veya 1000 kişi bir kişiyle ve birbirleriyle de aynı değildir. Fakat seçim olgusunun matematiği farklıdır. Seçim sürecinde ex-ante olarak bireyler tek tekdirler, ex-post olarak ise bütün bireyler tekleşmiştir. Demokrasilerde bunun adı �ortak irade�dir. Seçmenler, oylar sayılıp sonuçlar ortaya çıktıkça, kendisi sonuçla aynı doğrultuda oy kullanmış olsun veya olmasın, kendisini o ortak iradenin bir parçası gibi algılamaya başlarlar ve benimserler. Demokrasilerde yönetimin meşruiyeti buradan kaynaklanır.
Peki, Nisan 2000 seçimlerinin sonucunda �tekleşmiş bireyimiz� ne demiştir? Birlikte çalışmayı deneyin! Ortaya çıkan tablo kararsız bir denge olmuştur. Ya önümüzdeki iki yıl atalet içinde, grupların birbirlerini tartmasıyla geçecek, ya da yönetim bir şekilde kararlı hale dönüşecektir.
Kararlı bir yönetime nasıl ulaşılabilir? 1) Gruplardan birisi yönetim alanının dışına çıkar, 2) Yeni yönetim gruplar arası rekabeti bir yana bırakarak, farklı görüşteki grupların uyumlu çalışabilmesinin temelini kurma yeteneğini gösterir. Rakip güçlerin zorunlu birlikteliğini bir sinerjiye dönüştürür.
Her iki durumda da yönetimde etkinlik sağlanabilir. Birincisi, kolay ve hızlı bir yoldur. İkincisi, zor ve uzun bir süreçtir, ancak yönetimin kucaklayabildiği tabanın daha genişlemesi gibi bir üstünlüğe sahiptir. Tercih, Yönetim Kurulu üyelerinin olacaktır.
Benim önerim, bir koalisyon gibi iki yıllık bir çalışma programı çerçevesinde uzlaşarak işe başlamaktır. Yoksa, İstanbul Tabip Odası, sağlık ve sosyal güvenlik politikalarının önümüzdeki yoğun gündemine teğet geçecektir.
* 2000-2002 İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu yedek üyesi

GÜNDEM

Sağlık performans göstergeleri
Prof. Dr. Feyza ERKAN*

Sağlık hizmetlerinde iyileştirme çalışmalarını yönlendirmek, ancak objektif performans göstergelerinin net olarak tanımlanmasıyla mümkün olabilir. Bu göstergeler temelinde her sağlık kurumu kendini değerlendirebilir, diğerleriyle karşılaştırarak zayıf ve kuvvetli yanlarını saptayabilir. Kısa ve uzun dönem çalışmalarını planlayabilir, odak noktalarını belirleyebilir. Bu göstergeler uzun vadede sağlık hizmeti alanlar açısından da objektif bir değerlendirme kriteri olabilir.

HASTANE HİZMETLERİNDEKİ TEMEL GÖSTERGELER
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede tüm hastanelerde halka açık olarak takip edilen en önemli beş gösterge şunlardır:
1- Hastane mortalitesi
2- Hastanede kalış süresi
3- Hastaneye aynı nedenlerle tekrar yatış oranı
4- Hastane infeksiyon oranı
5- Beklenmeyen tekrarlanan cerrahi girişim hızı
Bu göstergelerin karşılaştırılabilmesi için hız hesaplamalarında mutlaka gerekli risk düzeltmelerinin (risk adjustment)yapılması ya da hasta yatış episodlarını benzer özelliklerine göre sınıflandırıp (casemix classification)hızların her grup için ayrı ayrı hesaplanması gereklidir.
Bu amaçla bir hastanın her yatışı için �uniform hospital discharge data set�veya �minimum data seti�gibi isimlerle adlandırılan minimum bir veri seti toplanmalıdır. Bu veri seti en az şunları içermelidir:
Ana Tanı:(Hastaneye yatış nedeni)Önemli ikincil tanılar, hastaya uygulanan invaziv girişimler, hastanın yaşı, hastanın cinsiyeti, taburcu tipi, yatış süresi.

KLİNİK UYGULAMA REHBERLERİ
ABD�de önemli bir sağlık kuruluşu olan Agency for Healthcare and Quality (AHRQ)600�ün üstünde güncel tanı ve tedavi rehberi yayınlamıştır (internet adresi:ahcpr.gov).
Bu rehberler aynen veya uzmanlık dernekleri tarafından revize edilerek Almanya, Kanada ve İskoçya gibi birçok ülkede o ülkenin ana diline çevrilmiş olarak internette bulunmaktadır. Ayrıca hastanelerin intranetinde belirli tanı grupları bulundurulmaktadır. Bu internet sitelerine hekimlerin çok büyük ilgisi vardır. Tanı ve tedavi rehberleri günlük hekimlik uygulamasının her aşamasında olan �Malpractice�yasasına esas teşkil etmektedir. Kalite çalışmalarını yürütmekte olan bazı hastaneler bu rehberlere uyum oranını önemli bir gösterge olarak kabul etmektedir.
Dünya Bankası desteğiyle ülkemizde Sağlık Bakanlığı Proje Koordinatörlüğü 1. basamakta bu rehberlerin uygulamaya konulması için 35 ilimizde bir çalışma yürütmektedir. Bu nedenle tüm uzmanlık derneklerinin 1. basamak rehberlerini acilen Proje Koordinatörlüğüne iletmesi beklenmektedir (www.spgk.saglik.gov.tr).

ABD�DE SEÇİLEN 5 ÖNEMLİ KLİNİK GÖSTERGE ALANI
ABD�de tüm hastaneleri akredite eden ve kısaltılmış olarak JCAHOadıyla bilinen Joint Commision Forum for State Hospital Associations beş önemli klinik gösterge alanı belirlemiştir. Bu göstergeler kanıta dayalı tıp anlayışı çerçevesinde ülkenin uzmanlık derneklerince hazırlanan rehberler ve önemli uzlaşı raporları temel alınarak çok ayrıntılı hazırlanmıştır. Seçilen alanlar ülke bazında çok sık rastlanan, önemli mortalite oranlarına ve sağlık harcamalarına neden olan hastalık gruplarıdır. Aşağıda bu alanlar ve seçilen göstergelerden bazı örnekler verilmektedir.
� Akut myokard enfarktüsü (AMI):Toplam 8 gösterge
1- AMIile başvuran ve sigara içme öyküsü olan hastalarda, sigara bırakma danışmanlığı verilen hasta hızı.
2- AMIile başvuran hastalar arasındailk hastane günü içerisinde aspirin verilen hasta hızı
3- Beta-bloker alma endikasyonu olan hastalar arasında, taburcu olduğu sırada beta-bloker alma hızı
4- Bir hastaneden diğerine AMI tanısı ile sevkedilen hastalar arasında, sevk sırasındaki ölüm hızı
�  Gebelik ve ilgili durumlar:
Toplam 5 gösterge
1- Tekrarlayan C&Shızı
2- Sezeryan sonrası vaginal doğum hızı
3- Neonatal mortalite hızı
�  Cerrahi prosedürler ve komplikasyonlar:Toplam 2 gösterge
1- Yara enfeksiyonu hızı
2- Ortalama profilaktik antibiyotik başlama zamanı

ORTAK TANI KLASSİFİKASYON SİSTEMİ
Tüm göstergeler için temel alınan hastalık tanıları için ortak bir klassifikasyon sistemi kullanılması esastır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)her 10 yılda bir hastalık kodlama sistemlerini revize etmektedir. 1987�de DSÖtarafından ICD-10th (International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems, 10 Revision)yayınlanmış ve birçok ülkede kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca ABDve Avustralya�da ICD-10�un klinik modifikasyonları geliştirilmiştir (ICD-10-CM).
ICD-10�un çeviri çalışmaları 1995 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılmıştır. Bu çevirinin ilgili tanı kısımlarının uzmanlık derneklerine incelemek üzere gönderilmesi planlanmaktadır. Tüm uzmanlık derneklerinin ICD-10�u, mümkünse klinik modifikasyonlarını veya ICD-9�u tüm veri toplama çalışmalarında kullanmaya ve yaymaya başlaması önümüzdeki dönem için çok önemli bir görevdir.

MİNİMUM  STANDARTLARIN OLUŞTURULMASI
Ülkemizde hastaneler ve 1. basamak sağlık hizmetleri için ruhsatlandırmaya esas teşkil eden bazı yasa ve yönetmelikler mevcuttur. Örneğin kesintisiz temiz su ve elektrik, havalandırma, infekte ve radyoaktif atıkların uzaklaştırılması, yangına karşı önlemler gibi genel altyapı koşullarının minimum standartlarının belirlenmesi ve bunların mevcut yasa ve yönetmeliklerle uyumunun saptanması gereklidir. Özellikle kamu hastanelerine gelen tüm kaynakların kesildiği bu dönemde standartların hayata geçirilmesi için mücadele, başta uzmanlık dernekleri olmak üzere, tüm hekimlerin, hastane çalışanlarının ve hizmet alan kesimlerin ortak görevidir.
Sonuç olarak, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi için öncelikle minimum standartların sağlanması, buna paralel olarak da objektif performans göstergelerinin belirlenerek, bu göstergeler temelinde ölçümlerin başlatılması ülkemizde öncelikli bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Sağlıkta Kalite Çalışma Grubu adına
* İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı



Okul Sağlığı Kongresi

İstanbul�un evsahipliği yaptığı, 13-16 Ekim 1996�da gerçekleştirilen Avrupa Sosyal Pediatri Derneği Okul Sağlığı Kongresi�nin Sonuç Bildirgesi�ni sunuyoruz:
* Sosyoekonomik farklılıkların belirgin olduğu toplumlarda sağlık hizmetlerinden yararlanamayan çocuklara ulaşma olanağı sağlayabilmesi açısından okul sağlığı hizmetleri çok önemlidir.
* Okul çocuğu 5-19 yaşındaki çocuk grubunu kapsar. Bu dönemde çocuklar daha az hastalanırlar, bu nedenle aileleri tarafından sağlık kuruluşlarına nadir olarak getirilirler. Oysa okul çocuklarında öğrenmeyi ve gelişimi etkileyen sorunların varlığı geleceklerini etkiler. Okul sağlığı hizmetleri bu tür sorunları saptamaya yönelik tanı ve tedavi hizmetleri vermekle yükümlü olmalıdır.
* Okul Sağlığı Hizmetlerinde her çocuğa tedavi olanağı sağlamadan yalnızca taramalar yapmak doğru değildir. Taramalar yapılıyorsa her çocuğun saptanan sorununun çözülmesi için gerekli tüm koşullar da yaratılmalıdır.
* Okul çocukluğu döneminde en sık rastlanan ve öğrenmeyi engelleyen sorunlar işitme ve görme sorunlarıdır. Ülkemizde diş sağlığı sorunları okul çağında yaşam kalitesini etkileyen başka bir temel sorundur. Ergenlik dönemi de bu yaşlar arasında olduğu için psikososyal sorunlar okul sağlığında önemli bir yer tutmaktadır. Öğrencilerin sağlığı ancak öğretmenlerin ve okul sağlığı ile uğraşan sağlık ekibinin bu açıdan eğitilmeleri ile ve bir danışmanlık sisteminin varlığında geliştirilebilir.
* Geleceğin erişkinleri olacak çocukların davranış biçimleri okul yıllarında belirlenmektedir. Bu açıdan okullar çok önemlidir. Öğrencilerin sağlıklı olmak için çevreyi ve bedenlerini tanıyarak özbakım sorumluluğu almaları gerekir. Bu alanda bilgi, beceri ve tutum geliştirmek için verilecek mesajların yanısıra, öğretmenlerin davranışı, okulun fizik ve sosyal çevresi de bu mesajlarla uyum içinde olmalıdır. Yapılan araştırmalara göre hâlâ akarsuyu olmayan, tuvaletlerinde sabun bulunmayan okullar mevcuttur. Sınıflar kalabalık ve havasızdır. Öğretmenler arasında sigara içme oranı çok yüksektir. Böyle bir ortamda eğitim gören çocuklarda kişisel sağlık alışkanlıklarını düzeltmeyi ve geliştirmeyi öğrenmek mümkün değildir. Gelişme süresince sağlıklı birey olmanın temel öğelerinden cinsel kimlik kazanma ve yaşa özel cinsel eğitim okul sağlığı programlarının ayrılmaz parçasıdır. Aile ile işbirliği bu alanda da her sağlık programında olduğu gibi önemlidir.
* Okul çocuğunun dengeli beslenmesi büyümenin hızlandığı ergenlik döneminde özellikle önemlidir. Bu yaş grubunda kalsiyum içeren sütlü besinlerin, taze meyva ve sebzenin hergün ve taze olarak tüketilmesi gereklidir. Ayrıca okul çağında diş sağlığına olumsuz etkileri olan gazozlu içeceklerin kalsiyum emilimini engellediği de unutulmamalıdır. Araştırmalar, çocuklar beslendikten sonra öğrenilenlerin daha fazla akılda kaldığını göstermektedir. Oysa okul çocuklarının büyük bir kısmı kahvaltı etmeden, aç olarak okula gelmektedirler. Avrupa�a birçok ülkede yapılan okullarda süt ve meyva dağıtımının ülkemizde de uygulanması hedeflenmelidir.
* Okul çocuğunun arkadaşları ya da öğretmenleri tarafından şiddete maruz kalmaları önemlidir. Okul çocukları arasında sözel ve fiziksel şiddet giderek artmaktadır. Arkadaş ilişkilerinin önem kazandığı bu yaş grubunda iletişim becerileri geliştirilmelidir. Bu konular Eğitim Fakültelerinin müfredat programlarında özenle yer almalıdır.
* Okullar toplu yaşam kurumlarıdır. Bu kurumlarda bulaşıcı hastalıkların yayılması çok daha kolaydır. Okullarda bulaşıcı hastalıklar konusunda standart yaklaşımlar belirlenmelidir. Okul çocuklarının temel aşılarının yapılması ve eksik aşılarının tamamlanması sağlanmalıdır. Kızamık, Verem, Difteri-Tetanoz ve Çocuk Felci aşıları ilkokul birinci sınıfta yapılması gereken aşılardır. Difteri-Tetanoz aşılarının beş yılda bir tekrarı sağlanmalıdır.
* Süregen hastalığı olan ya da fiziksel engeli olan okul çocuğunun sağlık gereksinimi konusunda okul idarecileri ve öğretmenler bilgilendirilmelidir. Araştırmalar bilgilendirilen öğretmenlerin bu çocukların tedavilerinin aksamadan yürütülmesinde önemli rol oynadığını göstermiştir. Fiziksel ya da zihinsel engelli çocukların kaynaştırma programı çerçevesinde normal okullarda okutulması sağlanırken, bu sınıflarda yardımcı öğretmenlerin bulunmasına, okulun fizik ve sosyal yapısının çocukların uyum sağlamasını sağlayacak biçimde olmasına özen gösterilmelidir.
* Sigara ve uyuşturucu kullanımı ve aşırı tüketime yönelme birçok Avrupa ülkesinde okul sağlığı açısından önemli sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yaş grubunda kendi öz değerini yükseltme, kendine güven ve stresle başa çıkma konularında verilecek eğitim bu sorunların önlenmesinde de önemli rol oynayacaktır.
* Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesine göre sağlık ve eğitim her çocuğun en temel hakkıdır. Çocuk hakları okulların müfredak programlarında yer almalıdır.
* Çocuk sağlığı ile uğraşanlar aynı zamanda çocuklarının birer avukatı olduklarını unutmamalıdırlar. Toplumsal olayları daima çocuk sağlığı açısından değerlendirmeli ve gerektiğinde bu konuda baskı grupları oluşturmalıdırlar.
* Okul sağlığı yalnızca bir sağlık hizmeti olarak ele alınmamalıdır. Okul Sağlığı Hizmetleri çevre ile bütünleşmeli, katılımcı ve sürekli olmalıdır. Bu nedenle her okulda bir okul hemşiresinin bulunması gereklidir. Okul hemşireleri birçok okulda sağlık hizmetini koordine edebilen, çevre kurullarında da sorumluluğu olan okul doktoru ile işbirliği içinde çalışmalıdır. Tıp Fakültelerinin ve Hemşirelik Okullarının olduğu kadar Eğitim Fakültelerinin müfredat programlarında da okul sağlığı hizmetlerinin gereklerine özellikle önem verilmelidir.
Kaynak:Prof. Dr. Gülbin GÖKÇAY



1. İstanbul Çocuk Kurultayı
İstanbul Tabip Odası Çocuk Hakları Komisyonu üyeleri Müjgan Alikaşifoğlu, Didem Baskın, Gürsel Çetin, Sumru Bilge, Lebriz Yüksel, Beyhan Tüysüz, Tülay Erkan ve Asiye Nuhoğlu, 26-27 Haziran tarihleri arasında İstanbul Valiliği, İstanbul Çocukları Vakfı tarafından düzenlenen 1. İstanbul Çocuk Kurultayı�na katıldı.
Üyelerimiz; çocuk sağlığı ve refahı, aile ve aile içinde çocuğun korunması ve özel durumlardaki çocuklar komisyonlarının çalışmalarında yer aldılar. İstanbul�un çocuklarla ilgili sorunları ve bu sorunları çözümleyebilmek için acil eylem planları oluşturulmuş, çeşitli proje önerileri verdiler. Üyelerimiz Kurultay�a �Çocuk sağlığına ilişkin genel öneriler� başlıklı bir bildiri, �Alo imdat�adlı zor durumdaki çocuklara acil yardım projesi ve �Çocuk Hakları Komisyonu Eğitim Programı� projesi ile katıldı.
Dr. Sumru Bilge, aile ve aile içinde çocuğun korunması alanında yapılacak çalışmaları izlemek üzere oluşturulan komisyona seçildi.
Konunun önemi ve genişliği gözönüne alındığında 1 günlük komisyon çalışmasının çok yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Ancak çocukların da Kurultay�a katılmaları demokratik anlamda olumlu bir yaklaşımdır. Kurultay sırasında İstanbul Tabip Odası Çocuk Hakları Toplantıları kitabı dağıtılmış ve özellikle öğretmenler tarafından büyük ilgiyle karşılanmıştır. Kitabı Odamızdan temin edebilirsiniz.

Bir çocuk istismarı olayı ile karşılaşıldığında...
Tacizler ve çocuk istismarı ile ilgili toplantıların yapılmaya başlanmasının ardından, birçok hekim arkadaşın böyle bir durumla karşılaştıklarında ne yapacaklarını bilmedikleri ve bu durumdan çok huzursuz olduklarını öğrendim. Ne yapacağını bilenler de karşılaştıkları uygulamalar sonucunda umutsuzluğa kapılmışlardı. Bu nedenle önce, böyle bir durumla karşılaştıklarında yapılacakları yazmak istedim:
Çocuğun bedensel, ruhsal ve ahlaki gelişmesi veya şahsi güvenliğinin tehlikede olduğunu öğrenen sağlık personeli, istismar edilen çocuğun korunması ve istismar edenin kovuşturulması için; istismar olayının gerçekleştirildiği yerin savcılığına veya bu savcılık makamına iletilmek üzere en yakın yerdeki savcılığa durumu bildirmek zorundadır.
Savcılık makamına yazılan ihbar dilekçesinde: a- Başvuranın kimliği ve adresi, b- Mağdurun adı ve adresi, c- Failin adı ve adresi, d- İstismar olayının vuku bulduğu yer, tarih ve olayla ilgili açıklayıcı bilgiler, e- Varsa olayla ilgili görgü tanıklarının isim ve adresleri belirtilmelidir. f- Ayrıca istismar olayı ile ilgili belge (doktor raporu ve benzeri belgeler)dilekçeye eklenmelidir.
Bazı hallerde savcılık işlemleri ile birlikte çocuğun korumaya alınması gerekmektedir: � Aile içinde sürekli dövülmek suretiyle fiziksel istismara uğrayanlar, � Devamlı kötü muamele gören çocuklar, � Aile içinde cinsel istismara uğrayan çocuklar, � Ailesi tarafından çocuğun gelişimini engelleyici işlerde, eğitim ve diğer haklarını ihlal edici, yaşı ve fiziksel gücü ile orantılı olmayan, ahlaki güvenliğini tehlikeye atan işlerde çalıştırıldığı tespit edilen çocuklar. Bu durumda, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlüğü�ne ve Valiliğe; savcılığa verilen dilekçedeki hususların yer aldığı bir dilekçe ile müracaat edilerek çocuğun korunmaya alınmasının gerekliliği bildirilir. Bütün bu yazışmalardan hemen cevap alamayabilirsiniz. Çocuğun sağlığından özellikle endişe duyuyorsanız ve bir hastanede çalışıyorsanız, çocuğu hastaneye yatırabilirsiniz. Yazışmalarınızı bu arada tamamlayabilirsiniz. Önce telefonla bildirmek ve hemen ardından yazıları göndermek işi hızlandırılabilir.
Yine de karşınıza ne yapacağını bilmeyen ya da �Annesi-babası değil mi, döver de sever de�ya da �Dayak cennetten çıkmadır�diyen, duruma inanmak istemeyen polisler, �Bu çocuğu barındıracak yerimiz yok� diyen sosyal hizmetler çalışanları çıkabilir. Herşeyin bir başlangıcı vardır. Örneğin 21 Haziran 2000 günü Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü Sinema Salonu�nda 300 emniyet görevlisine çocuk istismarı konusunda konferans verilmiştir. Bu tür durumlarla karşılaşırsanız lütfen Oda�ya bildiriniz. Bu yıl �Çocuk Hakları Sözleşmesinin Tanıtım Yılı�olduğundan birşeyler yapabileceğimiz en iyi yıl gibi görünüyor. Kolay gelsin.
Op. Dr. Didem BASKIN(İstanbul Tabip Odası Çocuk Hakları Komisyonu Sekreteri)
 

* İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu:İstiklal C. Orhan Adli Apaydın S. Baro Han, Kat 2, Beyoğlu. Tel:(0 212)251 63 25-26
* Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü:Prof. Kazım İsmail Gürkan C., Sultanahmet. Tel:(0 212)511 42 75
* İstanbul Çocuk Mahkemeleri Cumhuriyet Savcılığı:Gülhane Parkı karşısı, Sultanahmet. Tel:(0 212)513 98 85-86
* Emniyet Küçükleri Koruma Şubesi:Kadıköy, Yeldeğirmeni. Tel:(0 216)492 71 85, Faks:(0 216)310 88 03.
* Çalışma ve Sosyal Güv. Bakanlığı İş Müfettişliği:Tel:(0 212)531 08 06
* Küçükleri Koruma Şubesi ve Baro�nun Çocuk Hakları Komisyonu, 24 saat hizmet vermektedir. 



TIPİK

Mi unica patria la mare*
Dr. Ebru TAŞTAN

Çocukluğumda ilkokulda kürsüden okuduğum bir şiir vardı.
�Bu benim ilk tatilimdi
Çoğu aklımdan silindi
Düşünüyorum da şimdi
Unutmuşum ne dersiniz?� diye başlayıp
�Hatırımda kalan harman
Sağda buğday, solda saman (hep öyle olmaz mı zaten?)
Onları da başka zaman
Anlatayım isterseniz� diye bitiyordu.

Doğrusu bu tatil benim için ilk mavi yolculuk değildi. Ama ilk kez katamarana biniyordum. Gökova�da fırtına olması ve teknede hem kızımın hem de bir arkadaşın annesinin olması beni endişelendiriyordu başlangıçta. Oysa yolculuğun sonunda tüm endişelerimin yerini karaya çıktıktan sonra bastırıveren hüzün aldı. Nöroloji uzmanı kaptana da söyledim; �Sizi kıskanıyoruz.� Şimdi Tıpik için bu metni kaleme aldığım sırada neleri yazıp neleri yazmayacağımı düşünürken kendimi hüznüme ve denize olan özlemime karşı savaşmaya zorluyorum.
Önce bilmeyenler için �katamaran�ı anlatayım. Bu adı, ilk kez okyanusta dev dalgalara karşı dengeli bir tekne yapmak için iki kayığı yanyana bağlayan Polinezyalılar koymuş. Ortasından dalgaların akıp gitmesi ve hamaklarda uzanmışken altınızdaki denizin size bu derece yakın olması inanılmaz bir keyif. Ama asıl keyif 40 knot rüzgara yelken basan �korsan� kaptanımızın yelken tutkusu. Yol boyunca anayelkeni ve balonu kullanmasak bile en azından �cenova� her fırsatta açıldı. Yıldızlar altında yol aldığımız gece seyrinde bile.
İlk kez ekibimizi kurup mavi yolculuğa çıktığımızda sene 1994 idi. Eski ekipten üç arkadaş bu yolculukta da beraberdik. Baştan şunu söylemeliyim; arkadaş ya da eş seçiminde bir test olarak da mavi yolculuğu kullanabilirsiniz. Ya daha tekneden inerken gelecek seferi iple çekersiniz, ya da arkadaşlarınızla yollarınızı ayırırsınız. Bir kişinin egoizminin derecesi, paylaşım düzeyi ve saflık derecesi yolculuk sırasında açığa çıkar (bu arada, teknenin en safı ben seçildim!)
Güvertede yıldızlar altında uyumak varken kamaraya kim girer? Orasını bilemem, ama kızımla hemen kaptanın verdiği uyku tulumlarını ve güvertenin köşelerini kaptık. Böylece katamaranımıza adını veren �Çalgı� takımyıldızının en parlak yıldızı VEGA ile tanıştık. Hemen üçgenin diğer iki köşesi Deneb ve Altair�i bulup ordan büyük ayıya, oradan cezvenin sapından küçük ayıya, kutupyıldızına atlıyoruz. Koca çaydanlık takımyıldızının imbiğinden fokur fokur �Milkyway� (samanyolu) tütüyor. Tam tepemizde nerdeyse direğe çıksak uzanıp eksik yıldızını tamamlayabilirmişiz gibi duran �Kuzey Tacı� var. Görkemli kuyruğu ile Haziran ayında göğü kaplayan �Scorpion�un kırmızı yıldızı ve eski Yunan�da görme keskinliği ölçmek için kullanılan �Mizar�ın da hakkını yememeliyim.
Teknenin gündüz yıldızı ise fotoğrafları çeken kızımın model olarak kullandığı �Dost� (Spanian Cooker) idi. Korhan Kaptan kaşlarını çatsa küsecek kadar duygusal, yarı vejeteryan bu yol arkadaşımız güneşten ve denizden sararmış saçları ile daha önce hiç hayvan beslememiş ve buna şiddetle karşı çıkan birkaçımıza bile �Acaba ben de bir köpek edinsem mi?�dedirtecek kadar albeniliydi.
Bodrum�dan başlayıp bir hafta Gökova Körfezi gezintisi pek çok mavi turun rutininde vardır. Ama tek teknenin sığabileceği sakin koylara, dere ağzına kadar ilerleyebilecek bir tekne ve kaptan hepsinde bulunmaz. Saklı liman, yedi adalar, Sadun Bora�nın bronz deniz kızı heykelli koyu, Amazon, İngiliz limanları, Bördübed (söyleyenlerin yalancısıyım, İngilizce �kuşyatağı� sözünden geliyormuş) aklıma gelen ilk uğrak yerleri. Gece konakladığınız yerlerde denize girecekseniz, dolunaya denk getirmenizi tavsiye ederim. Bu arada tek kötü hatıram, Körfez�in her yerinden görünen uzun bacası ile tüyler ürperten termik santral oldu. Neyseki bu tatsız görüntüyü arkada bırakarak Bodrum�a yelken açtık. Gelecek sefer Hisarönü Körfezi�nde buluşmak üzere kavilleştik.
Bu yolculukta doktorların da gayet mükemmel su balesi yapabildiğini deneyerek öğrendik. Siz de denemek isterseniz Vega Karacasöğüt Limanı�nda bekliyor. Kaptanı �Korsan� (bizim taktığımız adı ile), yöredekilerin deyimiyle �Doktor� Korhan Sökmen�in internet adresi de var: korhan@tur.net.
* �Benim tek vatanım denizdir.� Açıkdeniz kaptanlarının anonim özdeyişi.



İŞYERİ HEKİMLİĞİ

yeni bir dönem arayışı
Dr. Özcan BARİPOĞLU

İşyeri hekimliği alanı hekimler arasında ortak tutum takınma, tavır geliştirme ihtiyacının gerek kişisel, gerekse örgütsel anlamda en fazla hissedildiği bir alandır. Bu alanın doğal aktörleri olan işverenler ve devlet TTB�nin fiili gücü haline dönüşen iş sağlığı ve işyeri hekimliği üzerinde TTB�nin bu gücünü kırmaya yönelik operasyonlarına devam edeceklerdir. Bu karşı saldırı gerek eğitim, gerek denetim, gerekse istihdam boyutlarıyla önümüzdeki günlerin ana gündem maddeleri olacaktır.
TTB bugüne kadar yasaların kendine tanıdığı sınırlar çerçevesinde haklar ve yükümlülükler dengesini yürütmeye çalıştı.
Oysa hekimlerin örgütleri aracılığı ile kendi meslek hayatlarıyla ilgili karar süreçlerine katılıp katkıda bulunmak için yeterince istekli ve enerjik oladıklarını biliyoruz. Tabip odaları hekimler arasında adilane bir dağıtımı tanzim edebilmek amacıyla yoğun bir mesai içindeyken işyeri hekimliği giderek basit bir istihdam sorununa indirgendi. İstihdam koşulları ve ücretlerin iyileştirilmesi çabaları yine üyelerimiz tarafından delinmeye, kadük bırakılmaya çalışıldı. Beklentilerle yaşam koşulları arasındaki makas her düzeyde bireysel arayışları ve çıkış yollarını provake etti. Hekimler arasında mesleki dayanışma yerini acımasız rekabete bıraktı.
Tabip odalarında işyeri hekimliğinin düzenlenmesi için alınan kararlar, konular kurallar ve fiili uygulamaların geniş hekim kitlesi tarafından yeterince desteklenip desteklenmediği yönünde somut, sınanmış, doyurucu bir geri bildirim bunca yıldır yok.
Herşeye karşın TTB�nin işçi sağlığı ve işyeri hekimliği alanında bulunduğu nokta önemli kazanımları ifade etmektedir. Ancak bilgi, iletişim ve standardizasyon akışının hızlı bir dolaşıma uğradığı iş alanları dikkate alındığında mevcut durum statik bir durumu ifade etmektedir ve önlem alınmazsa, TTB mevcut konumunun gerisine (göreli olarak)düşmüş olacaktır.
İşyeri hekimliğinin gelişim çizgisi, işletmelerde işyeri hekimlerinin konumunun iyileştirilmesi, işyeri hekiminin hak ve çıkarlarının korunması sürecinde Tabip Odalarının yasalar, insan gücü, finans kaynakları, teknik altyapı ve daha da önemlisi üye katılımı açısından mevcut donanım düzeyinin alanın gelişmesine paralel seyretmediğini, ihtiyacı karşılamayacağını söylemek mümkün.
TTB işçi sağlığı alanına özgü çalışmalarını sınırlı sayıda aktivistle yürütmektedir. Çalışmalar işyeri hekimliğinin örgütsel bürokratik işlerine yoğunlaştığı için yeni projeler yaratılamamış, bu projeler için gereken işbirliği olanakları sağlanamamıştır. Örgüt yüzünü başka dinamikler nedeniyle çalışanların sendikal birliklerine çevirmiş, ancak bu ilişkiler istenen verimliliği sağlayamamıştır. Üniversiteler, ILO, DSÖ gibi kurumlarla ilişkiler arzu edilir etkili düzeye çıkarılamamıştır.
TTB bir toplum sağlığı sorunu olarak değerlendirdiği işçi sağlığı konusunda meslektaşlarının, üyelerinin güncel kısa vadeli çıkarları ile mesleğin uzun erimli hedefleri ve uluslararası konvansiyonlar arasında bir yol ayrımına gelmiş bulunmaktadır.
Bugün 22.000 hekim işyeri hekimliği sertifikasına sahip, bunların ancak %40 kadar aktif işyeri hekimliği yapabilmektedir. TTB tarafından düzenlenen sürekli eğitim kursu olan B kurslarına ise 4.000 civarında hekim katılımı sağlanmıştır. Bu birikim ve deneyimler ışığında TTB artık kendine yeni bir rol tarif etmelidir.
Bu yeni rolün üç bileşeni var:Standardizasyon, akreditasyon, denetim.
TTB işyeri hekimleri için hekimlik uygulama standartlarını tarif etmeli, bu konuda herhangi bir yerden alınan eğitimleri kredilendirmeli, akredite etmeli ve belli eşik değerler tarif ederek bu eşik değerlere ulaşamayan hekimler için işyeri hekimliği yapabilme fırsatı tanımamalıdır.
İşyeri hekimliğinin bağımsız bir disiplin olarak uygulanabilmesi için tam gün işyeri hekimliği politikası hayata geçirilmelidir. Bağımsız, özgün ve özelleşmiş bir uygulama sahası olan işyeri hekimliğinin hekimlere sadece ek gelir sağlayan bir yaklaşımın ötesine taşınma zamanı gelmiştir.



Ocak-Şubat 2000 arasında işyeri hekimliği yetkileri onaylanan hekim ve işyerlerinin listesini sunuyoruz...
Tarih İşyerinin Adı Hekimin Adı İşçi Sayısı    *
05.01.2000 Kağıthane Belediyesi Gökhan Kaya  57 Kİ
05.01.2000 KVKMobil Telefon Elif Tümer  185 Kİ
05.01.2000 Seba Teknik Tevfik Çakmakçı  226 Kİ
05.01.2000 Sel-Sen İnşaat A. Mete Acar  151 Kİ
05.01.2000 Adel Kalemcilik Erkan Metin  163 Kİİ
05.01.2000 Ülkü Kırtasiye Erkan Metin   51 Kİİ
05.01.2000 Petrol İş Sendikası Ahmet Ekinci  58 İ
05.01.2000 Özel Yunus Emre Ok.  Kemal Erdem  71 İ
05.01.2000 Botech Ltd.  İbrahim D. Ketene  67 İ
05.01.2000 Commerical Union Demet Taşpınar  83 Öİ
05.01.2000 DHL World Wide Ayten Erdoğan  320 Kİ
05.01.2000 Vakıf Guraba Yalçın Güzelhan  320 Kİ
05.01.2000 Vakıf Guraba İsmet Bahtiyar  100 Kİ
13.01.2000 Temsan Temizlik Leman Eren  100 Kİ
13.01.2000 Çevre İnşaat  Recep Bayraklı  224 İİ
20.01.2000 Zambak Basım Sinan Taşbaş  29 Kİİ
20.01.2000 Öncü Reklam Yaşar Kendirli  66 Kİ
20.01.2000 Goodyear Kübra Sözer  80 Kİ
20.01.2000 Gül Pres-Polatlar M. Murat Öztürk  99 Kİ
20.01.2000 İsya Yapı Market Metin Vural  70 Kİ
20.01.2000 Park Ticaret M. Fevzi Dikici  54 Kİİ
20.01.2000 Tatmak A.Ş. Fahri Davulcu  99 Kİİ
20.01.2000 Paksil Organizasyon Can Bamyacıoğlu  120 Kİİ
20.01.2000 Feka Mimarlık Nihat Sessiz  224 İİ
27.01.2000 Tülteks Tekstil Mahmut Ergin  65 Kİİ
27.01.2000 Protem Temizlik Mesrur Halefoğlu  100 KÖİ
27.01.2000 Doğuş Otomotiv Yıldırım Özel  175 Kİİ
27.01.2000 Özyılmaz Turizm Hüseyin Çorbacıoğlu 240 Kİ
27.01.2000 Pınar Tüketim Malları Aygün Salman   120 Kİ
27.01.2000 Metro Mümessillik Adnan Topçu  63 İİ
02.02.2000 Özel Arel Eğitim Şükran Karadeniz  100 Kİ
02.02.2000 Oktaş Oluklu Hasan Demirel   110 Kİ
02.02.2000 En-Has Temizlik Tayfun Çolakoğlu  140 Kİ
02.02.2000 Komsa Elektronik Şule Yıldön  180 Kİ
02.02.2000 Planet Giyim A. Altıntepe  140 Öİ
02.02.2000 Asil Çelik San.  Ayşe Bahadır  85 Kİ
02.02.2000 Bayraktar Otomotiv Osman Maviş  66 Kİ
02.02.2000 Mimar Sinan Belediyesi Deniz Turan  135 Kİ
02.02.2000 Dateks Dikiş İpliği Ali Çakmak  38 Kİ
02.02.2000 Yonca Turizm Dilek Görgül  399 İ
02.02.2000 Ak-Kim Kimya Cüneyt Akyıldız  200 Kİ
02.02.2000 Elektroset Elektrik Ercan Yenigün  79 Kİ
02.02.2000 Reysaş Yeşilköy K. Faik Selcen  80 İ
02.02.2000 Hayriş Tekstil Murat Keper   85 Kİ
09.02.2000 Böhler-Leitz  Hülya Arda  105 Kİ
09.02.2000 Ay-Tim Turizm Ferhan Selman   136 Öİ
09.02.2000 Aks Anahtar Yalçın Altunoğlu  50 KÖİ
09.02.2000 Hotel İstanbul Conti Yasemin Işık  72 Kİ
09.02.2000 Duhan Tekstil Demet Aygün  99 Kİ
09.02.2000 Emin Tablot Bülent Çatıkkaş  46 Kİ
09.02.2000 Artek Elektronik Gürcan Bahadır  36 KÖİ
09.02.2000 Ümran Çelik Boru Sonnur Yılmaz  249 İO
16.02.2000 Tam Plastik  Sezai Kurtaran   100 Kİİ
16.02.2000 Alen Giyim  Aydın Azaklıoğlu  23 Kİİ
16.02.2000 Çoban Süt Ürünleri Hüseyin Arıkan  100 Kİ
16.02.2000 Derkut Deri Hüseyin Koç  159 Kİ
16.02.2000 Gülsan Madeni Emsal Cüre  65 Kİ
16.02.2000 Ak Hayat  Talat Muratoğlu  71 Kİ
16.02.2000 Emsan Emaye Yahya Öndin  28 Kİ
16.02.2000 İpektül Konfeksiyon Ahmet Pekmezci  183 Öİ
16.02.2000 Mega Basım O. Ergun Ertetik  89 Kİİ
16.02.2000 Atacan Dış Ticaret Yahya Öndin  110 Kİİ
16.02.2000 Vakko Suadiye Gülay Öcal  64 Kİİ
16.02.2000 Vakko Beyoğlu Gülay Öcal  126 Kİİ
16.02.2000 Enka Spor Haluk Kardaş  115 Öİ
16.02.2000 Altay Matbaacılık Necdet Filiz  86 Kİİ
16.02.2000 Halk Ekmek Mehmet Çimencioğlu 155 Kİİ
16.02.2000 Işık Sigorta Süleyman Soybaş  101 Kİ
16.02.2000 Bilkim A.Ş. Satia Advan  99 Kİ
16.02.2000 Sarıkaya Ev Gereçleri Satia Advan  140 Kİİ
16.02.2000 Nettaş Dayanıklı Erdoğan Mazmanoğlu 64 Kİ
23.02.2000 Kaleterasit Recep Tuna  73 Öİ
23.02.2000 Zet Dağıtım Kazım Akgül  111 Kİİ
23.02.2000 Persan Kalem Aylin Akınönder  60 İO
23.02.2000 Çakıroğlu Tekstil M. A. Gazioğlu  139 Kİİ
23.02.2000 Eksa Mekanizma Mevlüde Özkurt  136 Kİ
 
* K:Kamu, Ö:Özel, İ:İşyeri, E:Emekli, O:Oda tarafından bulunan

SATRANÇ

�Bekle-gör�
Hazırlayan:Dr. Kıvanç ÇEFLE

Sevgili satrançseverler,
Otto Wurzburg (1875-1951)Amerika Birleşik Devletleri�nden çıkan en önemli problemistlerden biri. Aşağıda onun �minyatür�sınıfına giren kurgularından birini bulacaksınız. Bununla birlikte Wurzburg�un yoğun stratejik içerikli problemler kurduğu da biliniyor.
Otto Wurzburg
Atlanta Journal, 1936
3 hamlede mat.

Gulyaev�in etüdü ise �bekle, gör� stratejisine iyi bir örnek. Gerçi beyazın iki eri var ama ikisi de bloke, siyahın erinin ise önü açık. Beyaz �pat�durumu oluşturmaya çalışacak, ama önce siyahın h7 erini tek mi yoksa çift mi süreceğini görmeli.
Aleksandr Gulyaev, 1929
Beraberlik.

ÇÖZÜMLER

Problem (Wurzburg):
1. Ae7!
A) 1... Şa7 (veya c7)
 2.Ac8+ Şb8
 3.Fd6+mat
B) 1... Şb5
 2.Ad5 Şa4
 3.Fc6+mat
Mat pozisyonlarının benzerliğine dikkat etmelisiniz:Beyaz taşların siyaha göre durumu her ikisinde de aynı, ancak siyah şah aksi renkte kareler üzerinde duruyor.
Wurzburg, �Bukalemun ekolar�(chemeleon echoes)adlı bu temayı ustalıkla göstermiş.
Bir başka özellik de siyah şahın çevresindeki karelerden her biri yalnızca tek bir beyaz şahın denetiminde, yani bunlar aynı zamanda �model�mat pozisyonları!

Etüt (Gulyaev):
 1. a7!
 A)
 1... h5
 2.c3! h4
 3.c4 h3
 4.c5 h2
 5.c6 h1V ve pat
 B)
 1... h6
 2.c4! h5
 3.c5 h4
 4.c6 h3
 5.c7 h2V ve yine pat

Eğer beyaz acele edip önce �c�sütunu erini oynarsa, bu kez siyah karşıt strateji ile kazanır:1.c3? h5!; veya 1.c4?h6!
Satrançta zamanlamanın ne kadar önemli olduğunu gösteren TEMPO konulu dahiyane bir etüt. Aynı zamanda çok basit görünümlü er finallerinin aslında ne kadar entrikalı olabileceğini ve hesaplamanın hayati önemini gösteriyor. 



Bilimsel takvim
 

Eğitim Hastanelerinde Eğitim Modeli Kapsamında Etik (Panel) / 8 Ağustos 2000, Saat 18.00
Düzenleyen:İstanbul Tabip Odası Uzmanlık Eğitimi Çalışma Grubu, Yer:İstanbul Tabip Odası, Cağaloğlu

1. Dünya Böbrek Kongresi / 5-8 Eylül 2000, Ürgüp, Kapadokya
Düzenleyen:Hipertansiyon Der. ve Çukurova Üniv., İletişim:Prof. Dr. Yahya Sağlıker; Tel:(0 322)454 21 96

4. Türk-Alman Psikiyatri Kongresi / 5-9 Eylül 2000, Dedeman Otel, Antalya
İletişim:Prof. Dr. Suna Taneli; Tel:(0 224)442 91 20, Faks:(0 224)442 80 85

23. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi / 7-9 Eylül 2000, Otel Bilkent, Ankara
Düzenleyen:Avrupa Endokrin Dernekleri Federasyonu, Türkiye Endokrin ve Metabolizma Derneği
İletişim: Sinerjist Turizm Acentası, P.O. Box 70 80 310, Mecidiyeköy

4. Ulusal Hipertansiyon Kongresi (Uluslararası Katılımlı)/ 7-10 Eylül 2000, Ürgüp, Kapadokya
Düzenleyen:Hipertansiyon Der. ve Çukurova Üniv., İletişim:Prof. Dr. Yahya Sağlıker; Tel:(0 322)454 21 96

21. Yüzyılda Üreme Sağlığı ve Endoskopik Cerrahi Kongresi / 14-17 Eylül 2000, Kuşadası, İzmir
İletişim:Dinamik Turizm (0 312)468 00 22

3. Medikal-Dental Optik ve Laboratuvar Malzemeleri Fuarı / 20-24 Eylül 2000, İzmir
Tel:(0 232)445 39 94, Faks:(0 232)484 90 55

Ulusal Dermatoloji Kongresi / 26 Eylül-1 Ekim 2000, Antalya / İletişim:Figür Turizm (0 212)258 63 32

1. Ulusal Thrombus Kongresi / 30 Eylül-2 Ekim 2000, İstanbul
İletişim:Prof. Dr. Orhan Ulutin; Tel:(0 212)264 17 27, Faks:(0 212)268 73 10

2. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi / 30 Eylül-4 Ekim 2000, Antalya
İletişim:Prof. Dr. Serhat Ünal; Tel:(0 312)311 12 72, Faks:(0 312)310 01 94

5. Halk Sağlığı Güz Okulu �Çevre ve Sağlık� / Ekim 2000, İzmir Tabip Odası; Tel:(0 232)463 11 33

17. Ulusal Gastroenteroloji Haftası / 3-8 Ekim 2000, Antalya
İletişim:Türk Gastroenteroloji Derneği; Tel:(0 312)435 43 73, Faks:(0 312)431 80 40

Uluslararası Halk Sağlığı Kongresi �Sağlık 21 Eylemi� / 8-12 Ekim 2000
İletişim:Prof. Dr. Şanda Çalı, Dr. Nadi Bakırcı, Tel:(0 216)345 34 50 / 165, Faks:(0 216)414 47 31

Ulusal Üroloji Kongresi / 8-12 Ekim 2000, İzmir
İletişim:Symcon Turizm (0 216)478 40 00

Türk Mikrobiyoloji Kongresi/8-13 Ekim 2000, Antalya / İletişim:Top-Kon Turizm (0 216)467 06 47

5. Ulusal Pediatrik Endokrinoloji Kongresi / 9-11 Ekim 2000, İstanbul
İletişim:Escon Turizm Tic. Ltd.; Tel-Faks: (0 212)230 40 50

International Course Teaching the Teachers / 16-18 Ekim 2000, Kuşadası
İletişim:Doç. Dr. Okay Başak; Tel:(0 256)212 40 78 / 393, Faks:(0 256)210 01 46

5. Türkiye AIDS ve 4. Cinsel Yoldan Bulaşan Hastalıklar Sempozyumu / 18-20 Ekim 2000, İzmir
İletişim:Dr. Gürel Erol, Tel-Faks: (0 232)278 05 40

Kolon ve Rektum Hastalıkları - 5. Uzmanlık Sonrası Eğitimi Kursu / 20-21 Ekim 2000, İstanbul
Eresin Otel; İletişim:Dr. Dursun Buğra, Tel:(0 212) 631 17 41, Faks:(0 212)523 28 85

5. Türk Sporu Travmatoloji, Artroskopi ve Diz Cerrahisi Kongresi / 24-27 Ekim 2000, İstanbul
İletişim:Aragon Turizm (0 212)227 35 04

17. Radyoloji Kongresi / 27-31 Ekim 2000, Lütfi Kırdar Kongre Sarayı, İstanbul
İletişim:Vasco Turizm A.Ş. Tel:(0 212)233 19 50, Faks:(0 212)225 68 76


Bu HABERİ Paylaş!