Aşı karşıtlığı ve şarlatanlık-Alpay Azap*


  • Hekim Sözü Eylül-Ekim 2021
  • 4465

Aşı karşıtlığını aşı kararsızlığından ayrı değerlendirmek gerekir. Aşı olup olmama konusunda kararsızlık yaşayan kişiler farklı nedenlerle kararsızlık yaşamaktadırlar.

Yaşamakta olduğumuz COVID-19 Pandemisi insanlığın önündeki pek çok sorunu görünür hale getirdi. Bu sorunlardan birisi de aşı karşıtlığı oldu. Pandemi sayesinde, toplumun geniş kesimi ve yöneticiler aşı karşıtlığının halk sağlığını tehdit eden önemli bir sorun olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş oldular. Aslında enfeksiyon hastalıkları ve halk sağlığı uzmanlık dernekleri ile diğer meslek örgütleri de yıllardır bu sorunu dile getirerek uyarılarda bulunmakta ve çözüm önerileri geliştirmekteydi. Ancak bu çabalar ne yazık ki çok karşılık bulmuyordu. Pandeminin bu sorunun boyutlarını ortaya koyması sayesinde umarız ki bundan sonra aşı karşıtlığı ve aşı kararsızlığı ile daha aktif bir şekilde mücadele edilir.

Aşı karşıtlığını aşı kararsızlığından ayrı değerlendirmek gerekir. Aşı olup olmama konusunda kararsızlık yaşayan kişiler farklı nedenlerle kararsızlık yaşamaktadırlar. Hatta önemli bir kısmı kategorik olarak aşılara karşı olmayıp bazı aşıları olurken bazılarını olmak istememektedir. Hastalığın risklerinin yeterince farkında olmamak, hastalıkla aşı yan etkileri arasında doğru bir karşılaştırma yapamamak, aşı yan etkilerinden çekinmek, hastalığı geçirmenin daha doğal ve koruyucu olduğunu düşünmek, yanlış rol modelleri takip etmek, aşı firmalarına güvenmemek ve kapitalist üretim biçimine karşı olmak gibi nedenler aşı kararsızlığına yol açabilmektedir. Bunlar kadar önemli ve belki de tüm bu nedenleri belirleyen bir diğer faktör ise aşı karşıtlarının yaptıkları propagandalardır.

Aşı karşıtları ise, aşıların gereksiz olduğunu hatta zararlı olduğunu iddia etmekte  ve farklı platformlarda bunun propagandasını yaparak aşılar konusunda toplumda kafa karışıklığı oluşturmaktadırlar. Bunlar sayı olarak çok küçük bir grubu oluştursalar da etkileri büyük olabilmektedir.

Aşı karşıtlığı ne yazık ki son yıllarda giderek daha çok taraftar toplamaktadır. Geleneksel olarak modernleşmeye-bilimsel ilerlemeye karşı olan kesimler dışında daha eğitimli, çağdaş yaşam süren ve teknolojik gelişmeleri takip eden toplum kesimlerinde de aşılar ve aşılanma konusunda soru işaretleri oluşmaktadır. Sosyal medya ve diğer iletişim mecralarının yaygınlık kazanması aşı karşıtlarına daha geniş kitlelere ulaşma ve taraftar kitlesini genişletme şansı vermektedir. Kapitalist üretim biçiminin, düşünen-sorgulayan-araştıran “insan” yerine, sorgulamayan-inanan “tüketici” yetiştiren eğitim sisteminin insanları bilimsel düşünceden uzaklaştırarak akıl dışı düşüncelerin etkisine açık bırakıyor olması, aşı karşıtlarının iddialarının yayılmasını kolaylaştıran bir diğer önemli etkendir. Aşı karşıtlarının komplo teorilerini dillendirmedeki başarısı da şüphesiz aşı karşıtlığının etkisini artırmaktadır.

Aşı karşıtlarının üretip yaydıkları komplo teorileri ile baş etmenin en iyi yolu sürekli olarak bilimsel bilgiyi geliştirmek ve herkesin anlayacağı şekilde dillendirmek, rasyonel  düşüncenin yaygınlaşmasını sağlamaktır. Aşı karşıtları da aslında bunu iyi bildiklerinden bilimsel platformlarda hiç bulunmazlar. Hiçbir bilimsel toplantıda iddialarını dile getirmezler, getiremezler. Sosyal medya, gazete, dergiler ve televizyonlarda boy gösterdiklerinde de bilimsel verileri ortaya koyacak kişilerle karşı karşıya gelmemeye özen gösterirler. Kendi hazırladıkları televizyon programlarında kendi iddialarını destekleyen kişilerle konuşurlar. Hepsinin genel özelliği “şarlatan”, yani karşısındakileri kandırmak amacıyla bilmediği halde biliyormuş gibi yapan kişiler, olmalarıdır. Bunu yaparken de kişisel çıkar sağlamanın peşindedirler. Bu çıkar çoğunlukla maddi kazanç şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Modern çağdaki aşı karşıtlığını başlatan program olarak kabul edilen ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli NBC televizyonunun bir yan kuruluşunda Nisan 1982’de yayınlanmaya  başlayan “DPT: Aşı Ruleti” programı bunun klasik örneğidir (DPT: Difteri-Boğmaca-Tetanos). Programda özellikle difteri-boğmaca-tetanos aşısı sonrasında beyin hasarı, epilepsi ve ölüm geliştiği iddia edilen çocukların dramatize edilmiş hikayelerinin yanı sıra konunun uzmanı olarak takdim edilen ve gerçekte konu hakkında bilgisi olmayan birkaç doktora yer verilmiştir. ABD’de büyük ses getiren televizyon programı çok sayıda ailenin aşı üreten firmaları dava etmesine ön ayak olmuştur. Mahkeme süreçlerinde, konunun uzmanı diye gösterilen kişilerin programda iddia edilen konularda hiç çalışması olmayan, mesleksel geçmişleri tartışmalı kişiler, şarlatanlar,  olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bu durum bu kişilerin aşı karşıtı hareketler içerisinde çalışmaya devam etmesini engellememiştir. Her zaman sözlerini dinleyen büyük bir kitleyi bulmuşlardır.

Peki bu nasıl olabiliyor? Aşı karşıtları toplumu “ikna etmek” (siz dolandırmak diye okuyun) için iki önemli taktiğe başvurmaktadır.  Birincisi; doğru olmadığı açık olan bilgilerin büyük bir iddia ile doğruymuş gibi savunulmasıdır. Bilim insanları bunu çürütünce hemen başka bir iddiayı dile getirirler. Böylece kamuoyunu ve bilim insanlarını sürekli meşgul etmeye çalışırlar. Bunu yaparken bir önceki iddialarının çürütülmüş olmasından hiç utanç duymadıkları gibi o konunun önemsiz olduğu, asıl önemli olanın yeni iddia olduğu yönünde bir algı yaratırlar. Bu böyle sürüp gider. Ülkemizden örnek verecek olursak, birkaç yıl önce adının önünde profesör unvanı olan, televizyonlarda sürekli önerilerde bulunan bir doktorun grip aşısı içinde alüminyum bulunduğu için yaşlılarda Alzheimer hastalığına neden olduğu iddiası tam da böyle bir iddiadır. Kendisi çok emin olarak söylese de üretilen hiçbir grip aşısının içinde alüminyum yoktur. Bu gerçeği Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği’nin kamuoyuna sunmuş olması adı geçen profesörün başka bir konuda yeni iddialar ortaya atmasına ve insanları kandırmasına engel olmamıştır.

İkinci taktik çok daha ikna edici ve sinsidir. Açıkça yalan söylemek yerine bilimsel bazı gerçekleri çarpıtarak veya onlardan çıkamayacak sonuçlar çıkartarak; bir anlamda bilimi kullanarak, yalan söylemektir. Örnek vermek gerekirse, anne sütü bebeği enfeksiyonlardan koruduğu için iki yaşını bitirene kadar çocuklara aşı yaptırmak yerine anne sütü vermenin yeterli olacağını iddia ederler. Anne sütünün bebeği enfeksiyonlardan koruduğu çok doğrudur. Ancak bu bilgi ne kadar doğru ise buradan yola çıkarak dile getirilen “tek başına yeterlidir” iddiası o kadar yanlıştır. Yine aşıların büyük ilaç şirketleri tarafından  üretildiği ve bu şirketlerin aşı yan etkilerini gizlediği iddiası da benzer şekilde doğru bir bilgiden yanlış sonuç çıkarmaktır. Aşıları ilaç şirketlerinin ürettiği, kar etmeyi hedefledikleri doğru olmakla birlikte aşı yan etkileri bağımsız bilimsel kuruluşlar tarafından takip edilmektedir.

Aşı karşıtları aslında bilimin gücünün farkında olduklarından kendilerine ve iddialarına sahte bir bilimsellik görüntüsü vermeye özen gösterirler. Yukarıda anlatılan “DPT: Aşı Ruleti” programı ile bir araya gelen ve kendilerine “ikna olmamış aileler” ismi veren aşı karşıtları 1990’ların başında isimlerini “Ulusal Aşı Bilgi Merkezi (National Vaccine Information Center)” olarak değiştirmişler böylelikle resmi ve bilimsel bir kurum kisvesine bürünmüşlerdir. Bu grup internet üzerinden de  aşı karşıtı bilgileri paylaşmaya devam etmektedir. Sayfaya girdiğinizde karşılaştığınız haberlerden biri, Ocak 2018’de siteye eklenmiş olan, ani bebek ölümü sendromu (SIDS)’in ABD’de yılda 1500’den fazla bebeğin bir yaşına gelmeden ölümüne sebep olduğuna ilişkin haberdir. Haberde aşılanma oranlarındaki artışla birlikte SIDS rakamlarında da artış olması nedeniyle  ölümler aşı ile ilişkilendirilmektedir. Oysa çok iyi bilindiği gibi iki farklı parametrenin birlikte azalması veya artması bu parametrelerden birinin diğerine neden olduğu anlamına gelmez. Nitekim sitedeki haber bir yandan da mahcup bir şekilde “her ne kadar bu paralel artışın (korelasyon) nedensellik ifade ettiği kesin değilse de…” diyerek bilimsel itirazları savuşturmakta ama hemen ardından “2011 yılında yayımlanan bir çalışma sonucunda artan aşı dozları ile SIDS ölümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunduğu” yazmaktadır. Sayfada çalışmanın künyesi bildirilmediği  gibi bir sonraki cümlede açık bir yalan ile Amerika Hastalık Kontrol Merkezi-CDC‘nin 2015 yılında yaptığı araştırmada SIDS’ten ölen çocukların %80’inin, öldüğü gün aşı uygulanan çocuklar olduğu öne sürülmektedir. Elbette CDC’nin bu veriyi üreten bir çalışması yoktur. CDC; “bu iddia üzerine yapılan detaylı çalışmalarda, analizlerde ve halen sürdürülen takiplerde aşıların SIDS’e neden olmadığı gösterilmiştir” demektedir. CDC’nin sayfasında ayrıca  SIDS’in yüzüstü yatırılan bebeklerde daha sık görüldüğü, bebeklerin sırt üstü yatırılması için yapılan eğitici kampanyalar sayesinde SIDS olgularının sayısında dramatik azalma olduğu bildirilmektedir. Elbette ki aşı karşıtlarının sayfalarında  bu bilgi yer almamaktadır!

Bu siteyle ilgili ilginç bir bilgiyi de 2019 yılının Aralık ayında The Washington Post gazetesinde yayımlanan bir haber sayesinde öğrendik. Habere göre sitenin en büyük bağışçısı, aşı karşıtı bu harekete son on yılda 2,9 milyon dolardan fazla bağış yapan doktor Joseph Mercola’dır. Mahkeme kayıtlarında yer aldığı kadarıyla Dr. Joseph Mercola aşılara alternatif olduğunu iddia ederek sağlık ürünleri (vitamin kombinasyonları) satmaktadır ve bu sayede 2017’ye kadar 100 milyon doların üzerinde bir servet kazanmıştır. Ülkemiz ekranlarında boy gösteren aşı karşıtı doktorların da yazdıkları popüler sağlık kitapları dışında bu tür ürünlerden kazançları olup olmadığı önemli bir araştırma konusu olmalıdır.

Çok dikkat çekici  bir şarlatanlık hikayesi de kızamık aşısının otizm yaptığı iddiasıdır. Bu iddia ilk defa 1998 yılında Andrew Wakefield tarafından Lancet gibi önemli bir tıp dergisinde yayımlanan ve kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) aşısının bağırsaklarda inflamasyona, geçirgenlik artışına ve bunun sonucunda otizme neden olduğuna dair 12 olguyu içeren bir makale ile gündeme gelmiştir. Ancak Wakefield’in çalışmasının ham verilerinin incelenmesiyle bilimsel olarak büyük hatalar ve çarpıtmalar içerdiği gösterilmiş, dahası Wakefield’in, otistik çocukların aşı firmalarını dava etmiş olan avukatları ile para ilişkisi içinde olduğunun da anlaşılması ile Lancet makaleyi 2010 yılında geri çekmiştir. İngiliz Tıp Konseyi Wakefield’i etik dışı araştırma ve yalan yayın yapma dahil olmak üzere 18 ayrı başlıkta suçlu bularak hekimlik yetkisini iptal etmiştir. Ancak makalenin yayımlandığı 1998’den 2000’li yılların ortalarına kadar konu Birleşik Krallık’ta gündemde kalmış, aşı karşıtı kampanyalara “bilimsel” bir malzeme olmuş ve çok sayıda aile otizm korkusu ile çocuklarına KKK aşısı yaptırmamıştır. Bunun sonucunda, İngiltere ve Galler’de 2003 yılında 2 yaşındaki çocuklar arasında aşı kapsayıcılık oranı %80’in altına düşmüş, kitle bağışıklığının bu şekilde azalması kızamık olgu sayısında dramatik artışları da beraberinde getirmiştir (2008’de 1400, 2012 yılında 1903 olgu). Andrew Wakefield İngiltere’den ayrılmak zorunda kalsa da halen ABD’de aşı karşıtı platformların ekran yüzü olarak, mitingler, salon toplantıları organize ederek, aşı karşıtı film çekerek yalanlarına devam etmektedir. Ancak bu arada 2018 yılında dünya genelinde 150.000 çocuk kızamıktan hayatını kaybetmiştir. KKK aşısının otizme neden olmadığı 20’den fazla büyük ve kaliteli çalışma ile gösterilmiştir. Bu çalışmaların sonuncusunda Danimarka’da 1 Ocak 1999-31 Aralık 2010 arasında doğan 657.461 çocuk uzun yıllar izlenmiş (5.025.754 kişi-yıl izlem) ve bu çocuklardan 6517’sinde otizm gelişmiştir. KKK aşısı yapılan 625.842 çocuk ile aşılanmayan 31.619 çocuk arasında otizm gelişmesi açısından fark bulunmadığı gibi ailesinde otizm öyküsü olan çocuklarda bile KKK aşısıyla otizm arasında bir ilişki bulunamamıştır.

Aşı karşıtı şarlatanların etkisini azaltabilmek, her fırsatta ve her ortamda bilimsel gerçekleri ortaya koymak, toplumda bilimsel bilginin yaygınlaşmasını sağlamakla mümkündür. Bunun için uzmanlık derneklerinin, bağımsız bilimsel kurumların, tabip odalarının ve elbette Sağlık Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na, RTÜK’ten YÖK’e kadar tüm devlet kurumlarının politikalar geliştirerek birlikte çalışması gereklidir.

 

Kaynaklar:

Offit PA. Deadly Choices: How the anti-vaccine movements threatens us all. Basic Books, New York, 2012.

National Vaccine Information Center, https://www.nvic.org

https://www.cdc.gov/vaccinesafety/concerns/sids.html

Gerber JS, Offit PA. Vaccines and autism: a tale of shifting hypothesesClinical Infectious Diseases 2009; 48:456–61

Azap A. Aşı Karşıtlığı Tüm Toplumun Sağlığını Tehdit Eder. Herkese Bilim ve Teknoloji, 22 Mart 2018.

http://www.klimik.org.tr/2018/01/02/grip-asisinda-aluminyum-yok/

https://www.washingtonpost.com/investigations/2019/10/15/fdc01078-c29c-11e9-b5e4-54aa56d5b7ce_story.html#click=https://t.co/akBflWOslb

Hviid A, Hansen JV, Frisch M, Melbye M. Measles, Mumps, Rubella Vaccination and Autism: A Nationwide Cohort Study Ann Intern Med 2019 Apr 16;170(8):513-520.

https://www.klimik.org.tr/2021/08/04/asi-karsitlarinin-iddialari-ve-gercekler/

*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, KLİMİK Derneği Yönetim Kurulu Üyesi


Bu İÇERİĞİ Paylaş!