BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELESİNDE YİĞİT, KARARLI VE ÖZVERİLİ BİR HEKİM; Sevinç Özgüner - Okan Toygar*


  • Hekim Sözü Mayıs-Haziran 2022
  • 298

“Diş Hekimi Sevinç Özgüner İnsan Hakları Barış ve Demokrasi Ödülü, Türkiye’de dağıtılan ödüllerin en onurlusudur.”

Arif Damar”

 

12 Mart muhtırasının karanlık günlerinde, o dönemde “Karikatüristler Derneği” başkanı olan Turhan Selçuk da pek çok demokrat ve ilerici aydın gibi gözaltına alınır ve Balmumcu toplum polisi karargâhında bir koğuşa konulur. Orada bir komiserin talimatı ile sekiz-dokuz polis tarafından cop ve tekmelerle dövüldükten sonra bir başka odaya götürülür. Eli, kırılmış olan kaburgasının üzerinde bu loş ve nem kokan odaya girerken arka tarafta bir kadının oturduğunu fark eder. Bu sırada talimatı veren komiser de içeri girer ve “Ben sizi dövdürmedim, siz karşı koyunca oldu” gibi bir şeyler söylemeye başladığında, kadın ayağa kalkar ve “Hayır ben de oradaydım, siz suçlusunuz. O size hiçbir şey söylemedi. Polislere ‘Alın götürün, buna vurun’ dediniz” der. Turhan Bey, ağzını açanın feci şekilde dövüldüğü, işkence gördüğü bir yerde, bir kadının nasıl bu keskinlikle konuştuğuna şaşırarak, “Kim bu cesur kadın?” diye geçirir aklından ve aradan kısa bir süre sonra mahkeme salonunda tanışır kendisiyle.

O cesur kadın diş hekimi Sevinç Özgüner’dir. 1948 yılında, henüz yirmi yaşındayken İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’nde başladığı barış ve demokrasi mücadelesini o güne dek aralıksız sürdürmüş ve bu uğurda bedeller ödemiş bir hekimdir. Üniversitenin paralı olmasına ve Kore’ye asker gönderilmesine karşı başlatılan eylemlerin ve Nazım Hikmet’e özgürlük kampanyasının düzenleyicileri arasında yer almış, bu nedenle 1951 tevkifatında gözaltına alınmış, işkence görmüş, iki yıl tutuklu kalmıştı. Serbest kaldıktan sonra, bir an önce hayata atılabilmek amacıyla 1946’da başladığı tıp fakültesinden ayrılarak diş hekimliğine geçti ve oradan mezun oldu. 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nde ve çeşitli dergilerde barış ve sosyalizm mücadelesine destek verdi.

1970’li yıllarda bir yandan Unkapanı’nda bulunan muayenehanesinde çalışıyor bir yandan da İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği’nde (TTB), toplum sağlığı ve hekimlerin ekonomik ve özlük hakları ve örgütlenme özgürlüğü için çalışıyordu. DİSK’in, “Ulusal Demokratik Cephe” çağrısı TTB Merkez Konseyi’nde konuşulduğunda “Ben hayatım boyunca bu mücadeleyi verdim. Bunların altına imzamı atarım” demişti hiç düşünmeden. Gerçekten de yaşamı, barış içerisinde, kardeşçe yaşayan, özgür bir toplum yaratabilme mücadelesiyle geçmişti.

Sevinç Özgüner’in yaşamı, bugünün genç hekimleri için çok uzak, geçmişte kalmış, okuyunca insanı üzen, içini karartan bir hikâye olarak görülebilir belki. Ama yazık ki bu hikâyede aynı zamanda ülkenin bugününü ve yarınını da görmek mümkün…

İyi hekimliğin ön koşulu olan toplumcu yaklaşıma sahip olmanın 1960’larda, 1970’lerde, 1990’larda büyük bedellere karşılık geldiğini kitaplar yazıyor. 2015 Ekiminde, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin Ankara’da düzenlediği barış mitinginde yüz üç yurttaşımız katledilmişti. O saldırıda, yaralılara ilk yardım için çabalayan, resusitasyon yapan hekimler biber gazına maruz bırakıldı. Ölenler arasında bir hekimin olmaması bir tesadüf olarak görülebilir ama bu vahşi katliamın tam da seçim öncesinde ve neredeyse ülke yöneticilerinin gözleri önünde gerçekleşmesi tesadüf olmadığı gibi geçmişten devralınan kirli bir “yönetme yöntemi” olarak duruyor.

Yeniden Sevinç ablamızın onurlu yaşam öyküsüne dönersek, 1970’li yılların; 1 Mayıs 1977’de Taksim’de, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önünde, 8 Ekim 1978’de Ankara-Bahçelievler’de ve Aralık 1978’de Maraş’ta gerçekleştirilen toplu katliamlarının devamı olarak dönemin TTB Merkez Konseyinde görev alan bir kadın hekim olarak Dt.Sevinç Özgüner’in aldığı ölüm tehditleri belki de olağandı.  Muayenehanesinden eve dönerken durdurulup “Hastalarından neden para almıyorsun, komünist misin sen?” diye sorgulanması bunun işaretlerindendi. Aynı çetenin arabalarını yakması, evde olmadıkları bir gece evlerinin kapısını kırarak içeri girmeleri niyetlerini göstermişti. Dönemin TTB başkanı Erdal Atabek, İstanbul Valiliği’ne başvurarak Özgünerlerin güvenliğinin sağlanmasını istemiş, ancak hiçbir önlem alınmamıştı. Sevinç Hanım da arkadaşlarının evini değiştirmesi gerektiği yönündeki telkinlerine “Gelecekleri varsa görecekleri de var” diyerek aldırış etmiyordu. Sadece kızları Alev ve Işıl’ı arkadaşlarına göndermiş ve kapının kilidini değiştirmişti.

Aradan sadece dört-beş gün geçmişti. 23 Mayıs 1980, Cuma, saat 03.10’da sarkık bıyıklı üç kişi, Pehlivan sokaktaki Işık apartmanının dördüncü katına çıkıp soldaki kapıyı yumruklamaya başladılar yeniden. Kısa bir süre sonra içerden “Kim o?” diyen bir kadın sesi duyunca, bu kez hedefe ulaştıklarını anlayarak sırıttılar. “Aç kapıyı, polisiz” dedi içlerinden birisi. Sevinç Hanım saatine baktı. Gelenlerin kimler olduğunu tahmin etmişti. Polis bu saatte ev basıp, kapıyı kırmaya çalışmazdı. Kocası Vecdi Bey ve annesi Zehra Hanım uyuyorlardı. Kızları Alev ve Işıl geçti aklından bir an. “İyi ki onları arkadaşlarımızın evlerine göndermişiz” diye düşündü. Bu sırada kocasının yatak odasından koridora çıktığını gördü. Tam onla göz göze gelmişlerdi ki, büyük bir gürültüyle kapı kırıldı ve art arda silah sesleri duyuldu. Vücuduna isabet eden yedi kurşunla kanlar içinde yere yığıldı Sevinç Özgüner. Etrafındaki her şey bir anda silikleşmiş, sanki “bir karanlığa yuvarlanmıştı”.

Ertesi gün gazeteler birinci sayfadan verdiler haberi: “Evi basılan kadın doktor öldürüldü. Faşist katiller, TTB Merkez Konseyi üyesi, Diş Hekimi Sevinç Özgüner’in evine zorla girdiler. Eşi, kapatılan Türkiye Emekçi Partisi yöneticisi Vecdi Özgüner ise çeşitli yerlerinden yaralandı.”3.

Sevinç Özgüner, demokrasi, özgürlükler ve uygarlığın evrensel değerlerine bağlı bir hekimdi. Bu ilkelerin yaşama geçirilmesi yönünde çaba harcayan TTB Merkez Konseyi’ne tüm birikimi ve enerjisiyle destek veriyor, sağlık hizmetlerinin daha nitelikli hale gelmesi ve halka eşit bir şekilde ulaştırılması yönünde çalışıyordu.

Yaşamı bizlere örnek, ölümü ülkemizin ve hekimliğin geleceğine dair önemli dersler içeren Sevinç Özgüner’in özverili, korkusuz ve onurlu mücadelesini unutmayacağız…

 

 

DİPNOTLAR

  1. Bu yazı için benimle söyleşi yapmayı kabul eden Sevinç Özgüner’in kızı Işıl Özgüner’e teşekkür ederim.
  2. Bu yazı hazırlanırken Orhan Tüleylioğlu’nun “Neden Öldürüldüler-Bu Kan Kurumaz” isimli kitabından ve Uğur Pişmanlık’ın “Barış ve Sosyalizm Mücadelesinde Aydın Bir Hekim” isimli kitaplarından yararlanılmıştır.
  3. 24 Mayıs 1980 tarihli Cumhuriyet Gazetesi.

*Dr., Hekim Sözü Yayın Kurulu Üyesi


Bu İÇERİĞİ Paylaş!