Hekimsen Sendikası ve Kuruluşu - Adil Kurban*


  • Hekim Sözü Mayıs-Haziran 2022
  • 2888

Türkiye’de sendikal hareket, başlangıcından itibaren önemli ölçüde kamu ağırlıklı bir yapıdaydı. Sendikaların esas olarak kamu sektöründe örgütlenmesi, sendikal yaşamın daha fazla devlet denetimine girmesine zemin hazırladı.

 

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kamu emekçilerinin örgütlenmesi ve sendikalaşması işçilerden daha sonra başladı. Memurların örgütlenmeleri, statüleri, devlet içindeki ve toplumsal hayattaki yer ve konumu, mali ya da sosyal ayrıcalıkları ve bunların kaybedilme süreçleri ile doğrudan bağlantılıdır.

Türkiye’de de, devlet memurları uzun dönem bu ayrıcalıklarını korudular. Memurlar kulüpleri, yardım sandıkları ve kooperatifleri ile kendilerini diğer çalışanlardan ayırdılar; ayrıca çalışma süreleri, yıllık izin süreleri, ücretlerinin düzeyi, iş güvencesi ve sosyal güvenlik bakımından itibarlı ve ayrıcalıklı idiler. II. Dünya savaşından sonra ve özellikle 1950’den sonra memurlar bu ayrıcalıklı konumlarını giderek yitirmeye başladılar. Bu yıllarda okumuş insan sayısı arttı ve okumuşluk bir özellik olmaktan çıktı. Kamu emekçilerinin sendikalaşmamasının en önemli nedeni memurların kendilerine tanınan ayrıcalıklardır. Ayrıcalıkların yitimi, sendikalaşmanın da nesnel zeminini oluşturdu.

Memurlar, 1960’lara kadar cemiyet, birlik ve dernek şeklinde örgütlendiler. 1961 Anayasası’nın 46. maddesi, “İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin de” önceden izin olmaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma hakkını kabul emiştir. Bu çerçevede “Devlet Personeli Sendikaları Kanunu” 08.06.1965 yılında 624 Sayılı Yasa ile çıkarıldı.

624 Sayılı Kanun, kamu emekçilerine grev ve toplu sözleşme hakkı tanımamakta, yalnızca örgütlenme hakkını tanımaktaydı. Kanunda, sendikaların üyeleri adına toplu sigorta sözleşmeleri yapabileceği ve çeşitli konularda görüş bildirileceği yer almıştı. Kanun sonrasında 658 sendika kurulmuş ve kamu emekçilerinin yarıya yakını bu sendikalara üye olmuştu. Çok sayıda sendikanın varlığı, bugünkü gibi sadece işkolunda örgütlenme zorunluluğu getirmemesi, işyeri, işkolu gibi farklı örgütlenme olanağının bulunması nedeniyledir.

Bu dönemde faaliyette bulunan sendikal örgütlenmelerden, eğitim emekçilerinin örgütlendiği Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) dışında hiç bir örgütlülük günümüze yansıyan bir sendikal birikim ve mücadele deneyimi taşıyamadı.

12 Mart 1971 darbesi sonucu kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmesi yasaklandı ve mevcut sendikalar kapatıldı. Daha sonra kamu emekçileri çeşitli dernekler bünyesinde örgütlenmelerini devam ettirdiler. 12 Eylül askeri darbesi öncesi dernek çatıları altında çalışmalarını yürüten kamu emekçileri, o dönemlerde de demokrasi mücadelesinde etkin olarak yer aldılar.

1980 SONRASI SENDİKAL ÖRGÜTLENME

1985 yılında, bilim insanlarının kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin ve sendika kurmalarının önünde Anayasal bir engel olmadığı, anayasada bir yasak bulunmadığı, açıkça yasaklanmayan bir hakkın var olduğu ve kullanılabileceği, Uluslararası Sözleşmelerin ve Anayasası’nın 90. Maddesinin kamu emekçilerine sendikal örgütlenme hakkı tanıdığı yönünde yapılan yorumlar ve bu gerekçeler hukuksal dayanak olarak ele alındı. Böylece ilk sendikal örgütlenmeler başladı.

İlk olarak 28 Mayıs 1990 yılında eğitim emekçileri EĞİTİM-İŞ’i (Eğitim İşkolu Kamu Görevlileri Sendikası), ardından EĞİTİM-SEN’den (Eğitim, Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası) başlayarak çok sayıda sendika kitlesel başvurularla kuruldu.

Kurulan sendikaların tümü hakkında kapatma davaları açıldı, bazı yöneticiler geçici sürelerle görevden uzaklaştırıldı ve sendikalar mühürlenmeye başlandı. Ancak devletin bu baskısı karşısında kamu emekçileri geri adım atmadı. Bir yandan hukuksal alanda girişimlerini sürdürürken, diğer yandan fiili ve meşru temelde mücadelelerine devam ettiler.

1992 yılında kamu emekçileri sendikal hareketi önemli hukuksal kazanımlar elde ettiler. Bir yandan mahkeme kararlarıyla genel kurullarını gerçekleştirirken;  öte yandan 2911 ve 657 sayılı yasaları ihlal etme gerekçesiyle açılmış davalar beraat kararlarıyla sonuçlandı. Kamu emekçileri için de hukuksal sonuçlara yaratacak 87 ve 151 Sayılı ILO sözleşmeleri de TBMM’de bu dönemde onayladı.

Kamu emekçileri sendikalarını kurmadan önce, Kamu Çalışanları Platformu’nu (KÇP) adıyla Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’na (KÇSP) dönüştürdüler. Ankara’da bulunan bazı sendikalar da EŞGÜDÜM adıyla bir araya gelmişlerdi. Bu iki yapı birleşti ve konfedere çatıda bir araya gelme kararı aldılar. Bu çerçevede, 8 Aralık 1995 tarihinde Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) kuruldu.

2001 yılında “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu” çıkarıldı ve 2012 yılında kısmi değişiklik yapılarak kanunun adı “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” şeklinde değiştirildi. Biçimsel olarak toplu sözleşme mekanizması tanımlandı, ancak grev hakkı yasada yer almadı. Grevsiz toplu sözleşmenin saçmalığı, ayrıca devletle görüşmeye oturan sendikaların da devlet sendikası olması süreç içerisinde Kanundan beklentiyi neredeyse yok etti ve Kanunu tümüyle işlevsiz kıldı.

KAMU SENDİKACILIĞI NEREYE

Türkiye’de sendikal hareket, başlangıcından itibaren önemli ölçüde kamu ağırlıklı bir yapıdaydı. Sendikaların esas olarak kamu sektöründe örgütlenmesi, sendikal yaşamın daha fazla devlet denetimine girmesine zemin hazırladı. Sendika yönetimleri devletçi ve resmi ideolojiyi aşamayan çizgileriyle hükümetlerle iyi geçinme yolunu seçti, sorunları görüşmeler yoluyla çözme politikası, beraberinde tavizleri ve haklar için mücadeleden uzaklaşmayı getirdi.

Bu genel yönelim AKP döneminde üst seviyeye çıktı ve sendikal hareket 1980 sonrası dönemde hiç olmadığı kadar denetim altına alındı, toplumsal ve siyasal etkisi zayıfladı. Bu dönemde sarı sendikacılık olarak kavramlaştırılan ve göreli özerkliği olan, gerektiğinde biçimsel bile olsa devlete ve sermayeye karşı mücadele eder görünen sendikacılıktan doğrudan devlet sendikacılığına geçiş söz konusu oldu.

Kamuda sendikal örgütlenme siyasal iktidarın tercihlerinden önemli ölçüde etkilenmektedir.

Bu genel eğilimin en açık ve yalın örneğini Memur Sen’in örgütlenme sürecinde ve iktidarla ilişkilerinde görmek mümkündür. Kamu emekçileri sendikalarına ilişkin veriler 2002 yılından itibaren yayınlanmaktadır. Bu verilere baktığımızda 2002 yılında Memur Sen’in üye sayısının 41.871 iken 2021 yılı itibariyle yüzde 2.298 oranında artışla 1.004.152 olduğunu görüyoruz. Elbette, bu bir rekor ve dünya sendikacılık tarihinde bir ilktir. Böylesi bir örgütlenmenin devlet ve sermayenin açık desteği olmadan yapılamayacağı açıktır. Memur Sen, iktidarın kamu emekçilerini denetlemesinin bir aracı olarak kullanıldı, iktidarın kimi uygulamalarının da meşrulaştırılmasına hizmet etti.

Son bir yıldaki üye değişiminin Memur Sen aleyhine ve KESK lehine olduğu görülmektedir ve bu da mevcut iktidarın el değiştireceğine dair genel toplumsal kabulün yansımasıdır. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllarda sendikalar arasında üye sayılarında değişimin yaşanacağı açıktır.

Gündelik ihtiyaç ve gelişmeler, kimi mesleklerdeki kamu emekçileri için yeni sendikal arayışları gündeme getirdi. Memur Sen ve Türkiye Kamu Sen’in devlet güdümünde olması nedeniyle kamu emekçilerin ekonomik ve özlük haklarına sahip çıkmaması, kamuda halen görece ayrıcalıklı kesimlerin de farklı sendikal arayışlarının nedenlerinden biridir. KESK’ in de devletin baskısı altında etkinliğinin zayıflaması, bu arayışlara zemin yarattı.

Ayrıcalıklı kesimlerin arayışları kategorik olarak çalışanları bölen sonuçlar üretir. Ancak, bu kesimlerin işkolu sendikalarında örgütlenmesi yerine meslek sendikacılığına yönelme nedenlerini de görmezden gelemeyiz. Mesleki olması nedeniyle sendikal örgütlemeye karşı olmak yerine, bu meseleyi çözücü örgütsel formların inşası mümkün ve gereklidir. İşyeri düzeyinde ya da genel düzeyde, çalışanları bir üst formda bir araya getirebilecek yapıların tartışılmasına ihtiyaç vardır. Böylesi bir örgütsel form, aynı sektör ya da işyerinde olup, ancak farklı sendikal ya da mesleki örgütlerde yer alanların birlikte mücadelesine olanak sağlayacaktır.

*Dr., Hekimsen Yönetim Kurulu Başkanı


Bu İÇERİĞİ Paylaş!