AKP döneminde mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitimi - Rukiye Eker Ömeroğlu*


  • Hekim Sözü Ekim-Aralık 2022
  • 276

AKP tarafından 2003 yılında hayata geçirilmeye başlanan ve bir Dünya Bankası Projesi olup bütün amacı sağlıkta piyasalaşmayı amaç edinmiş olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sağlık hizmetlerinin kalitesini düşürdüğü gibi mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminin de kalitesini düşürmüştür.

Koruyucu hekimlik yerine tedavi edici hekimliği önceleyerek tıp endüstrisi ve ilaç sektörüne daha fazla para kazandırmak amacıyla kışkırttıkları sağlık hizmeti talebini karşılamak için yaptıkları ilk şey tıp fakültelerinin sayısını artırmak olmuştur. Böylece bir yandan halkın hekime ulaşmasını kolaylaştırmak ve hekim sayısını artırarak ucuz iş gücü elde etmeyi amaçlamışlardır. 2004 yılı öncesi; 5’i vakıf, 43’ü devlete ait olan 48 tıp fakültesi sayısı 2022 yılında; 37’si vakıf ve 91’i devlet tıp fakülteleri olmak üzere 128’e ulaşmıştır. Vakıf tıp fakültelerindeki artış oranı 7 katın üstünde iken, devlet tıp fakültelerindeki artış oranı 2 kat civarındadır. Sadece bu rakam ve oranlar bile sağlık hizmetlerindeki piyasalaşmanın mezuniyet öncesi tıp eğitimine de nasıl yansıdığını göstermektedir. Yani AKP’nin sağlık politikaları devlette ve özel sağlık sektöründe ucuz insan gücü yetiştirirken bir yandan sermayeye onların eğitiminden de para kazanma fırsatı vermiştir. Tıp fakültesi sayısı sıralamasında Türkiye Dünya’da 5. sıradadır. Nüfusu 1.38 milyar olan Hindistan’da 542, nüfusu 212.6 milyon olan Brezilya’da 212, nüfusu 1.402 milyar olan Çin’de 261, nüfusu 329.5 milyon olan ABD’de 154 tıp fakültesi varken; nüfusu 84.34 milyon olan ülkemizde 128 tıp fakültesi vardır ve yaklaşık her 685.000 kişiye 1 tıp fakültesi düşmektedir. Nüfusu bizim nüfusumuza yakın Avrupa ülkelerine baktığımızda Almanya’da 43, Fransa’da 34, İngiltere’de 33, İspanya’da 40 ve İtalya’da ise 47 tıp fakültesi vardır. 2021 yılı sonunda devlete ait tıp fakültelerinde 92.159, vakıf üniversitelerine bağlı tıp fakültelerinde ise 18.152 öğrenci olmak üzere toplam 110.331 tıp fakültesi öğrencisi mevcuttur.
Ancak ne yazık ki niceliksel artışa, niteliksel artış eşlik etmemiştir. Bu kadar kısa sürede fiziksel şartlar ve teknik donanım bir yana bilimsel ve akademik olarak da yeterli koşullar sağlanmadan açılan tıp fakültelerinde, ne mezuniyet öncesi ne de sonrası tıp eğitiminin başarılı olmasının beklenmesi mümkün değildir. Merdiven altı ya da gecekondu tıp fakülteleri tanımını hak eden çoğu tıp fakültesinde akademik kadrolar çok yetersizdir ve öğrencilerin hasta görebileceği bir hastaneleri bile yoktur. Bu vakıf üniversitelerinin çoğunda özel hastanelerle yapılan anlaşmalarla tıp eğitimi verilmeye çalışılmaktadır.
2020 yılında açılan, öğrenci ve akademisyen sayılarına bakıldığında inanması güç rakamlar göreceğimiz bazı tıp fakültelerinden örnekler verebiliriz:
-Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Tıp Fakültesi: 1 akademisyen 30 Öğrenci
-Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi: 0 akademisyen 40 öğrenci
-Kırklareli Üniversitesi Tıp Fakültesi: 0 akademisyen 30 öğrenci
-Malatya Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 80 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 60 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi Trabzon Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 60 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi Bursa Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 60 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi İzmir Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 60 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi Adana Tıp Fakültesi: 0 akademisyen, 60 öğrenci
-Sağlık Bilim Üniversitesi Hamidiye Uluslararası Tıp Fakültesi: 4 akademisyen, 70 öğrenci
Bu fakültelerin öğrencilerinin, teorik ve pratik eğitimlerini bir başka tıp fakültesi ile anlaşarak tamamlamalarına çalışılmaktadır. Dolayısıyla gönderildikleri tıp fakültesi öğrencilerinin de eğitim hakları yenilmektedir.
Türkiye geneline bakıldığında öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı devlet tıp fakültelerinde 7.51 iken bu sayı Vakıf Tıp Fakültelerinde 4’dür. Bu sayı Avrupa Birliği’nde 1.95’dir. Fiziksel, teknik, akademik ve bilimsel koşullarının yetersizliği yetmezmiş gibi performans sistemi denilen ve sağlık hizmetlerindeki kaliteyi ve etik değerleri yerle bir eden sistem nedeniyle de tıp eğitimi büyük yara almıştır. Öğrencilerin ve asistanların eğitimi ile vakit geçirmesi gereken teorik dersler dışında hasta başında küçük grup pratikleri ve seminerleri yapması beklenen uzmanlar ve öğretim üyeleri kendi istekleri ve hatta yönetimin zorlamasıyla bunun yerine hasta bakmayı ve puan toplamayı tercih eder olmuşlardır. Bu konuda İstanbul’da eski bir devlet üniversitesi tıp fakültesinde tıp fakültesi yönetiminin öğretim üyelerine öğrencilerle geçirecekleri vakti öğleyin yemek arasına ya da mesai sonrasında almalarını istemesi açıklı bir örnektir.
Fiziki koşullarının, yeterli hasta görme olanakları, sağlanmayıp hasta görmeden mezun olan tıp fakültesi öğrencilerinin, teorik derslerini verecek öğretim üyesi eksikliğinin de hızla artırılması gerektiğinden, öğretim üyesi olmanın kolaylaştırılması için AKP güdümündeki Yükseköğretim Kurumu (YÖK), her geçen gün yeni düzenlemelerle bunu gerçekleştirmiştir. AKP öncesi bir tıp fakültesi öğretim üyesi olmak için yabancı dilin özel sınavları varken, bilimsel açıdan hem yeterli yayınlarınızın olması hem de bilimsel sözlü sınavdan geçmeniz gerekirken mevcut durumda Yabancı Dil Sınavı (YDS) puanı ve sadece yayınlarla doçent olunabilmenin yolu açılmıştır. Yabancı tıp dergilerinin bile para karşılığı makale yayınlamayı kabul ettiği bu dönemde masa üstü gerçek olmayan yayınlarını para ile bastırabilenler öğretim üyesi olabilmişlerdir. Dolayısıyla pratik yönü fiziksel koşullar nedeniyle eksik kalan tıp öğrencilerine teorik dersler verecek öğretim üyesi kadrolarının da sayı ve kalite yönünden yeterliliği tartışılır olmuştur.
AKP yönetiminin öğretim üye açığını kapatmaya yönelik son hamlesi ise büyükşehirlerdeki fakültelerden, öğretim üyesi olmayan ya da eksik olan fakültelere görevlendirmelerle öğretim üyesi göndermeye başlamış olmasıdır.
Diğer yönden AKP döneminde tıp fakültelerine girebilen öğrencilerin eğitim düzeyleri de hemen her sene soruların birilerine verilmesi sonucu belirgin olarak düşmüştür. İstanbul’da çok yüksek puanla girilebilen devlet tıp fakültelerinde aynı yıl aynı soyadla 4-5 öğrencinin yerleştirildiği bir gerçektir. 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı sonrasında Suriye’de tıp öğrencisi olduğunu söyleyen hiçbir kanıta sahip olmayan öğrencilerin sınırdaki tıp fakültelerine yerleştirildikleri, birkaç inandırıcı evraka sahip olanların ise İstanbul ve Ankara’daki devlet tıp fakültelerine yerleştirildikleri de bilinmektedir. Bu sadece tıp fakültelerine girişte değil, Tıpta Uzmanlık Sınavları’nda (TUS) da yapıldığı için mezuniyet sonrası eğitimde de sorunlara yol açmıştır. Ancak halkın sağlığından sorumlu olacak kişilerin yetersizliği ve bu nedenle uğrayacağı zararlar AKP hükümetlerinin hiç sorunu olmamıştır.
Çalışma koşullarının çok zorlaşması emeğin ucuzlaması, sağlıkta tarihte hiç olmadığı kadar artan şiddet olayları ve son olarak da bir hekim için kendisi ve ailesinin hayatlarını söndüren malpraktis davaları başarılı öğrencilerin tıp fakültelerine olan ilgisini olumsuz yönde etkilenmiştir.
YÖK Atlas’ta “Yerleşen son kişinin profili” sekmesine bakıldığında tıp fakültelerinde bazı üniversitelerde 2020’ye göre başarı sırası farkı 8 bini geçmiştir. Bu çok önemli Tıp fakültelerinde bile görünür olmuştur. Buna örnek olarak İstanbul Tıp Fakültesi’nde 2020’de sıralamanın 2.817’den 4.030’a, Hacettepe Tıp Fakültesi’nde ise 1600’dan, 2.290’a gerilemiş olması gösterilebilir.
Mezuniyet sonrası TUS sınavlarında ise tercihler tehlikeli bir geleceğe işaret edecek kadar değişiklik göstermektedir. Özellikle artan şiddet ve malpraktis davaları nedeniyle yeni mezunlar hasta ile yüz yüze olacakları uzmanlık alanlarını değil, temel bilimler ve radyoloji gibi alanları ya da fizik tedavi ve küçük cerrahi branşları tercih eder olmuştur. Kalp Damar Cerrahisi, nöroşirurji gibi çok değerli, ancak çok zor dallar tercih sıralamalarında 30’uncu sıranın arkasına düşmüşlerdir.
Son olarak da duruma beyin göçü eklenmiştir. Ağırlaşan çalışma koşulları nedeniyle 2021’de yurtdışına gitmek için TTB’den iyi hal belgesi alan hekim sayısı 1405 iken, bu sayı 2022’nin ilk 9 ayında 1938 olmuştur.
Özetle AKP’nin piyasacı sağlık politikalarının çok olumsuz çalışma koşulları yaratması sonucu ülkemizin başarılı çocukları, tıp eğitim tercihini azaltmış, hem mezuniyet öncesi hem de sonrası eğitim kalitesi düşmüş ve uzmanlık eğitimi ve çalışmak için yurtdışına gidişler artmıştır.

*Prof. Dr., İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı


Bu İÇERİĞİ Paylaş!