Sağlık politikaları, cinsellik ve üreme sağlığı hizmetlerini nasıl etkiliyor? - Süheyla Ağkoç*


  • Hekim Sözü Ekim-Aralık 2022
  • 590

Kadınlar ve kadın örgütleri, Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu’nun da içinde olduğu Eşitlik İçin Kadın Platformunu oluşturarak iki yılı aşan bir süredir mücadele ve direnişlerini sürdürüyor.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, 14 Aralık 2022’de TTB’nin sosyal medya hesaplarından yayımlanan “Sağlık Politikaları, Cinsellik ve Üreme Sağlığı Hizmetlerini Nasıl Etkiliyor?” başlıklı bir panel düzenledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Türkan Günay ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Akademi üyesi Doç. Dr. Aslı Davas’ın konuşmacı olduğu panelde sosyalizasyonun üreme sağlığı alanındaki uygulamaları, 80’li yıllarda başlayan reformlar ve Sağlıkta Dönüşüm Programı sürecinde yaşananlar ele alındı. Geçmişte yapılan uygulamaları aktaran panelistler günümüzde sağlık hizmetlerinin geldiği noktayı üreme sağlığı üzerinden aktardılar. Panel kadına, kadının sağlığına, üreme sağlığı alanındaki haklara ve süreçte yaşanan kayıplara dair oldukça verimli bilgileri yeniden hatırlamamıza vesile oldu.

Kadın sağlığı, bilindiği üzere, bireysel ve toplumsal faktörler yanı sıra aile planlaması ve obstetrik hizmetleri içeren yaygın ve ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin varlığından direk olarak etkilenmektedir. Pek çok toplumda kadınların erkeklerden daha fazla oranda hastalık ve sakatlık yaşadığı bilinmekte; toplumsal cinsiyet rolünden kaynaklanan ve sağlıklarını etkileyen olumsuzluklar ile birlikte üreme sağlığı ile ilgili sorunları yaşama olasılıklarının yüksek olması da bunun nedenleri arasında gösterilmektedir.

Üreme sağlığı, uzun yıllar doğurganlıkla ilişkilendirilmiş; genellikle anne ve çocuk sağlığı başlığında ele alınmıştır. 1990’lardan sonra bu bakış açısı değişmeye başlamış ve 1994 yılında Kahire’de yapılan Konferansta üreme sağlığı kavramı dile getirilmiştir. Üreme sağlığı üreme sistemi işlevleri ve süreci ile ilgili sadece hastalık ve sakatlığın olmaması değil, tüm bunlara ilişkin fiziksel, mental ve sosyal yönden tam bir iyilik halinin olması biçiminde tanımlamaktadır. Aynı zamanda, insanların tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşamlarının olması, üreme yeteneğine sahip olmaları, üreme yeteneklerini kullanmada karar verme özgürlüğüne sahip olmaları demektir.

Üreme sağlığı kazanılmış bir haktır ve bu hak insan hakları evrensel bildirgesi dâhil pek çok uluslararası belgede yer almıştır. Bu belgelerde sağlık öncelikli bir alan olarak tanımlanmış, sağlık hizmetlerinden yararlanmada eşitlik, kadınların güçlenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, her türlü ayrımcılığa son verilmesi, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi, doğurganlığın düzenlenmesi ve istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması, güvenli annelik hizmetlerine herkesin ulaşmasının sağlanması gibi ortak pek çok başlığa değinilmiştir. Üreme sağlığı tarihsel süreç boyunca nüfus politikalarına paralel olarak ele alınmış; sağlık hizmetleri içinde yer alması da yine sağlık politikalarına paralel olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizde çoğunlukla aile planlaması çerçevesinde değerlendirilmiş, gebeliğin önlenmesi, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması, nüfus artışı konusundaki beklenti ve önceliklere göre şekillenmiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1980’lere kadar kalkınma planlarında da yer bulan, zaman zaman değişen nüfus politikaları, 2000’lerden sonra yeniden yapılandırılmış; son yirmi yılda Türkiye’de değişen sağlık politikaları, üreme ve cinsel sağlık hizmetlerini de değiştirmiştir. Neo-liberal politikalara paralel gelişen ticarileşmiş ve bireyselleşmiş hizmet anlayışı, çalışma yaşamındaki değişiklikler, militarizm, muhafazakârlığın artışı, patriyarkanın güçlenmesi bu alanın da belirleyicisi olmuştur. Kalkınma planlarında doğurganlığı azaltıcı planlar terk edilmiş; çalışma çağı nüfusunun azalmasına da vurgu yapılarak, yaşlanan nüfusa yönelik etkin ve uygun zamanlı politikaların geliştirilmesi, ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması adı altında bir program başlatılmıştır. Bu programda aile refahının korunması, aile kurumunun güçlendirilmesi, iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması, toplam doğurganlık hızının artması hedeflenmiştir. Geniş ve büyük aile modellerinin özendirilmesi, milli ve manevi değerlerin öne çıkarılması, aile odaklı medya ve iletişim stratejileri de kalkınma programında yer almıştır. Kadının aile ile sınırlanması, ilgili bakanlığın adının değiştirilmesi, söylem değişimleri ve paralelinde gelişen en az üç çocuk hatta zamanla beş çocuk hedefi, çocuk yaşta evlilikler, toplumsal yapıyı tanımlar ve sınırlarken; sağlıkta dönüşüm programı da hizmet sunumunda birçok değişikliği beraberinde getirmiştir.

Sağlık hizmetlerinde finansman, örgütlenme ve hizmet sunum biçiminde yaşanan dönüşüm, isteyerek düşükleri yasaklanma girişimleri, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması merkezlerinin ve hastanelerin aile planlaması kliniklerinin kapanması ardı ardına yaşanmıştır. SGK kapsamında doğum kontrolü ile ilgili herhangi bir hizmet yer almazken, infertilite ödemeleri artırılmıştır. Aile sağlığı merkezlerinden hap, kondom temini ve RİA uygulamasında ciddi azalmalar, performansa dayalı ödemeler nedeniyle eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin verilmemesini beraberinde getirmiştir. Hizmetlerin birinci basamakta verilemez olması, personel eğitimlerinin yetersizliği doğal olarak kadınların bu hizmetlere erişimini ve beraberinde bilgi düzeyinde azalmaya yol açmıştır. Hapların, kondom ve RİA’nın cepten ödemelerle temin edilmesi yoksulların, kırsalda yaşayanların, genç erkek ve kadınların, LGBTİ+’ların, göçmenlerin bu hizmetlere erişiminde ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. İstenmeyen gebeliklerde isteğe bağlı kürtaj yaptırma olanaklarının kamu ve özel sağlık merkezlerinde azaldığı bilinmektedir. Sağlık hizmet sunucuları arasında doğum kontrol yöntemleri ve isteğe bağlı kürtaj mevzusu neredeyse konuşulamaz hale gelmiştir.

Doğum kontrol yöntemlerine erişim bir hak ve kadının kendi vücudu ile ilgili karar alması açısından önemli bir araç iken, devlet için de bir yükümlülüktür. Toplumsal ve siyasal alanı yeniden tanımlayan siyasal iktidar, tam da sözün özüne uygun bir şekilde politik bir alan olan özel alanı da dizayn etmektedir. Bunu yaparken kadınları mevcut kazanımlardan geri bir noktaya itmek için elindeki bütün olanakları seferber etmekte; diğer yandan hizmete erişim açısından olanaksızlaştırma yoluna gitmektedir. Kadınlar bu konuda da birçok alanda olduğu gibi daha azı ile yetinmeye ve geri adım atmaya niyetlerinin olmadığını her fırsatta haykırmakta ve hatırlatmaktadırlar. Sağlık hizmet sunumunun içinde olan bizlere düşen ise gerek mesleki pratiklerimizde gerekse meslek örgütümüz içerisinde bu mücadeleye omuz vermektir.

 

* Dr., Hekim Sözü Yayın Kurulu Üyesi


Bu İÇERİĞİ Paylaş!