Demokratik Katılım Grubu
- Hekim Sözü Ocak-Mart 2024
- 235
Osman Küçükosmanoğlu / Demokratik Katılım Grubu
Sağlık sisteminde yaşanan sorunların sorumlusu olarak hekimleri göstermekten çekinmeyen siyasi iktidarın temsilcileri ise “Giderlerse gitsinler”, “Doktor efendi dönemi bitti”, “Paracı doktorlar gürültü çıkarıyor” şeklinde kışkırtıcı söylemler ile hasta ile hekimleri karşı karşıya getirmekte, bunun sonucunda sağlıkta şiddet dayanılmaz boyutlara ulaşmaktadır.
Grubunuzu ve kendinizi bize tanıtır mısınız?
Demokratik katılım grubu İstanbul Tabip Odası içinde yaklaşık 30 yıldır faaliyet gösteren ve 25 yıldır İstanbul Tabip Odası yönetimini sürdüren bir gruptur. Odanın meslek örgütü olma özelliği yanında demokratik kitle örgütü olduğu bilinci ile hem Anayasa ve yasalarda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi, hem meslektaşların haklarının korunması ve iyileştirilmesi, hem de sağlığın sosyal belirleyicilerini göz önünde tutarak toplumun sağlık hakkının savunulmasını hedefleyen toplumcu hekimlerin oluşturduğu bir gruptur. Laik, demokratik bir ülkede iyi hekimlik yapmak isteyen tüm hekimlerin katılımına açıktır. Tıp öğrencileri, asistan hekimler yanında akademisyen meslektaşlarımızın, kamuda çalışan hekimlerle, özelde çalışan hekimlerin, emekli meslektaşlarımızın omuz omuza, “gelenekten geleceğe” şiarıyla laik ve demokratik bir ülkede huzur ve barış içinde iyi hekimlik yapma mücadelesini sürdürdüğü bir grubuz.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1988 yılında mezun oldum. Hacettepe Tıp Fakültesinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimimi 1993 yılında tamamladım. Çocuk Kardiyolojisi yan dal uzmanlık eğitimimi 1997 yılında Çukurova Tıp Fakültesinde tamamladım. Halen Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesinde Çocuk Kardiyolojisi bölümünde çalışmaktayım. 2004-2008 yılları arasında Adana Tabip Odası yönetim kurulu başkanı, 2018-2022 yılları arasında İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım. Halen İstanbul Tabip Odası, insan hakları komisyonu ve sağlık politikaları komisyonunda yer alıyorum. 5 Mayısta yapılacak seçimde, arkadaşlarımız ile birlikte 2024-2026 dönemi için İstanbul Tabip Odası yönetim kuruluna Demokratik Katılım Grubu adına adayız.
Sizce Türkiye sağlık sisteminin ana sorunları neler? Sizin bu sorunlar için çözüm önerileriniz neler? Hekimler özelinde talepleriniz neler? Bu taleplerinizi kamuoyu ile hangi araçları kullanarak paylaşacaksınız? Taleplerinizi Sağlık Bakanlığı’na ve hükümete nasıl ve hangi araçları kullanarak iletmeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye sağlık sisteminin ana sorunu ülkede 1980 darbesi sonrasında uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar ve buna bağlı olarak uygulanmakta olan “sağlıkta dönüşüm” projesidir. Bu politikalar sonucunda sağlığın bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılması, üniversite hastaneleri dâhil olmak üzere kamu sağlık kuruluşlarının çökertilmesi, koruyucu hekimlik yerine daha çok kâr getirecek tedavi edici uygulamaları önceleyen performans sistemi ile kamusal sağlık hizmeti nitelik kaybına uğramış, parası olanın faydalanabildiği özel sağlık kuruluşlarının önü, alabildiğine açılmıştır. Özel sağlık sermayesi sürekli büyürken kamuda ve özelde hekimler önemli gelir ve hak kaybı yaşamaktadırlar. Emekli hekimlerin büyük çoğunluğu oldukça düşük emekli maaşı ile geçinemediği için çalışmaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Sağlık sisteminin diğer önemli sorunları arasında tıp eğitimi, uzmanlık eğitimi ve akademik yükselme alanlarında yaşanan nitelik kaybı, liyakatsiz yöneticiler, usulsüz atamalar, yöneticilerin mobbing ve angarya uygulamaları sayılabilir. Sağlık sisteminde yaşanan sorunların sorumlusu olarak hekimleri göstermekten çekinmeyen siyasi iktidarın temsilcileri ise “Giderlerse gitsinler”, “Doktor efendi dönemi bitti”, “Paracı doktorlar gürültü çıkarıyor” şeklinde kışkırtıcı söylemler ile hasta ile hekimleri karşı karşıya getirmekte, bunun sonucunda sağlıkta şiddet dayanılmaz boyutlara ulaşmaktadır.
Özellikle genç hekimler yaşanan bu sorunlar nedeniyle çareyi ülkeyi terk ederek yurtdışında çalışmakta aramaktadırlar.
Türk Tabipleri Birliği’nin bu yıl 14 Martta ilan ettiği talepler öncelikli taleplerimizdir.
TTB’nin sağlıkta şiddet yasa teklifi, şiddetsiz, güvenli çalışma ortamları için mekânsal önlem önerileri kabul edilmelidir. Güvenli çalışma ortamlarının sağlanması idarecilerin sorumluluğundadır. Şiddet olaylarında idarecilerin sorumluluğu öncelikli olarak dikkate alınmalıdır.
Hekimlerin dinlenme koşulları, sağlık hizmetinde hataya mahal vermeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Doktor dinlenme odaları, emzirme odaları, kreş her sağlık kurumunda yeterli sayıda sağlanmalıdır. Nöbet ertesi izin, idarecilerin insafına bırakılmamalıdır.
Emekliliğe yansıyan, gerçek enflasyona uygun, insanca yaşayabilecekleri tek kalem maaş verilmelidir.
Emekli sandığı, SSK, Bağ-Kur emekli aylıkları arasındaki uçurum giderilmeli, tüm emekli hekim aylıkları yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalı, tüm hekimler emeklerinin hakkı ölçüsünde emekli ikramiyesi alabilmelidir.
Vergide adalet istiyoruz! Ücretli çalışanların vergi dilimi üst sınırı %15 olmalıdır.
Muayene süreleri, bilimsel ve nitelikli sağlık hizmeti gözetilerek düzenlenmelidir.
Acil servislerde yeşil alan kaldırılmalı, poliklinik hizmeti verilmemelidir.
Sağlık ortamına dair düzenlemeler, TTB ve ilgili sağlık emek-meslek örgütlerinin görüşleriyle yapılmalıdır.
Atamalar bilimsel ölçütlere ve liyakate dayalı olmalıdır.
Tıp fakültesi ve tıpta uzmanlık eğitimi kontenjanları, eğitimin niteliği gözetilerek azaltılmalıdır.
Koruyucu sağlık sisteminin öncelendiği, güçlü ve bölge tabanlı birinci basamak ile basamaklandırılmış ve parasız bir sağlık sistemi inşa edilmelidir.
Bu taleplerimizi tüm mecralarda dile getiriyoruz. 4-5 Mayısta yapılacak olan seçimli genel kurulda bir kez daha tekrarlayacağız. Üyemiz olan hekim milletvekillerine ve Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya bir kez de buradan sesleniyor, Genel Kurul’umuza katılmaya hekimlerin sözüne kulak vermeye davet ediyoruz. Taleplerimiz karşılık bulmadığı takdirde g(Ö)rev etkinliği dâhil olmak üzere her türlü mücadele yöntemini kullanmaya devam edeceğiz.
Cinsiyet kotanız var mı? Kurullarınızda kaç kadın var?
Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele Demokratik Katılım Grubu’nun temel ilkelerinden birisidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması tıbbın, tıp eğitiminin ve sağlık hizmetinin önceliklerinden biri olmalıdır. Geleneksel kültürel kalıplardan ve eğitimde fırsat eşitsizliğinden beslenen sorunlar, tıbbın erkek egemen yapısı içinde katmerleşerek artmakta; mesleki-akademik yükselmelerde, işe alım süreçlerinde ve karar mekanizmalarında yer alış dinamiklerinde kadın hekimler dâhil tüm kadın sağlık çalışanları ayrımcılık ve önlenebilen bir eşitsizlik yaşamaktadır. Hekimlik ve sağlık ortamında kadın emeğinin yoğun olması, sorunun büyüklüğünü daha da çarpıcı hale getirmektedir. Demokratik Katılım Grubu olarak katıldığımız seçimlerde tüm kurullarda en az yüzde 30 cinsiyet kotası uyguluyoruz. Bu dönem yönetim kurulu, denetleme kurulu, onur kurulu ve merkez delegasyon için listelerimizde toplam 55 adayımızın 24’ü kadın adaylardır.
“Giderlerse gitsinler” sözü için ne düşünüyorsunuz?
“Giderlerse gitsinler” sözü bugünlerde nasıl bir ülkede yaşadığımızı, hangi zihniyette kişiler tarafından yönetildiğimizi sonraki nesillere en iyi anlatacak anekdotlardan birisidir. Önünde uzatarak söylenen “varsın” ile birlikte değerlendirildiğinde sadece genç hekimlerin değil tüm gençlerin bu ülkeden, gelecekten umudunu azaltan, öfkesini büyüten, unutulması ve unutturulması mümkün olmayan bir nefret söylemidir. Bu nefretin yarattığı umutsuzluk ortamını terk etmek isteyen genç meslektaşlarımızın duygularını anlıyoruz ancak her şeye rağmen bu ülkede kalıp kararlılıkla mücadeleyi sürdürmeyi tercih ediyoruz. Gelecek bizim ellerimizdedir. Bu memleket bizim. Hiçbir yere gitmiyoruz.
Ülkemizde son zamanlarda hacamat, sülük gibi geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Günümüzde dünya ölçeğinde kabul gören bilimsel yöntem “kanıta dayalı tıp” uygulamalarıdır.
Tüm mesleki uygulamalarda olduğu gibi tıp alanındaki uygulamaların da kanıta dayalı olması ilkesi temel alınmaktadır. Çağdaş tıp uygulamaları bilimsel yöntemlerle yapılmış gözlem ve deney sonuçlarına göre en uygun ve geçerli kanıtlara dayanır. Faydalı olduğuna ilişkin yeterli kanıt olmaksızın hatta tam tersine olumsuz etkilerine ait gözlem ve kanıtlar bulunmasına rağmen birçok uygulamanın yaygın olarak kullanılmakta olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında hacamat, sülük gibi “geleneksel” olarak adlandırılan yöntemler yanında bitkisel tedavi, mucize yöntem v.b adlar adı altında bazı “yeni /modern” uygulamalar özellikle sosyal medya aracılığı ile topluma duyulmakta ve geniş uygulama alanı bulmaktadır. Bu uygulamaların hastalara hatta bazen sağlam kişilere yarardan daha zarar çok verme potansiyeli olduğunu biliyoruz. Primum non nocere, “ Önce, zarar verme!” tıp fakültelerinde öğrencilere ilk olarak öğretilen ana kurallardan birisidir. Hekime her şeyden önce herhangi bir tıbbî müdahalenin yol açabileceği olası zararları hatırlatma vurgusu taşır. Aşikâr bir zarar riski barındırıp daha düşük bir fayda şansı taşıyan tıbbî müdahaleler tartışılırken kullanılır. Bu tür uygulamalar çok sınırlı bir şekilde hastalara doğru bilgiler aktarılarak zarar verme potansiyeli olmayacak şekilde kullanılmalı, sağlık otoritesi tarafından çok yakından izlenmelidir.
Seçim çalışmaları için neler yaptınız? Ne kadar bütçe ayırdınız ve kaynağı nedir?
6Seçim çalışmalarımız için önce grup toplantıları yaptık. Ne yapmalı, nasıl yapmalı tartıştık. Bu dönem kurullarımızda görev almaya aday göstereceğimiz arkadaşlarımızı belirledik. Basın toplantısı ile adaylarımızı ve programımızı açıkladık. Geçmiş dönemlerdeki deneyimlerimize ek olarak bu dönemde sosyal medya kullanımının önemini göz önüne alarak bu alana ağırlık vermeye karar verdik. Demokratik katılım grubu olarak seçim dönemlerinde ulaşabileceğimiz tüm meslektaşlarımıza ulaşmaya, basılı broşürlerimizi elden vermeye çalıştık.
Seçim bütçemiz 125 bin TL’dir. Tamamı grup üyesi meslektaşlarımızı gönüllü katkısı ile toplanmıştır. En büyük gider kalemini basılı materyaller için yapılan harcama oluşturmuştur.