İyi hekimlik bu sistemde hayal mi?
- Hekim Sözü Temmuz-Eylül 2024
- 425
Benan Koyuncu / Dr., TTB Merkez Delegesi
Sağlıksız bir ortamda sağlık hizmeti veremeyeceğimiz gibi, bu duruma karşı etkili bir mücadele yürütmek de iyi hekimlik adına son derece değerli. Bu anlamda TTB’nin ve tabip odalarının yıllardan beri verdiği mücadelenin içinde olmak, bu mücadeleyi büyütmek mesleğimizin geleceği için hayati bir önem taşıyor.
Geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de, bir hasta yakını, oğlu için usulsüz rapor isteği, görevli hekim tarafından uygun bulunmadığı için o anda Aile Sağlık Merkezi’nde çalışan hekim ve hemşirelere saldırdı. Bu olay artan şiddet olguları içinde artık alışılagelmiş olsa da sosyal medyada hekimler arasında bir tartışmanın başlamasına neden oldu. Bir hekim arkadaşımız bu olay üzerine; artık etik değerleri umursamayacağını, mesleğini yaparken can güvenliğinin olmadığını, yeni sağlık bakanının göreve başladığında ilk cümlesinin ‘hasta memnuniyeti’ olduğunu, bu nedenle hastalar ne istiyorlarsa (rapor, antibiyotik vb.) yapacağını ve bilimsel bilgilere saygı gösterse de uygulamayacağını dile getirdi. Bu konu hekimlerin bir kısmının tepkisini çekti. Yanlış hekimlik uygulamaları yüzünden hastaların usulsüz isteklerinin arttığını belirtip, doktor arkadaşımızın bu yaklaşımı eleştirildi. Meslektaşlarımızın bir kısmı ise bu yaklaşıma hak verip, böyle bir şiddet ve hukuksuzluk ortamında yolunda gitmeyen şeyleri düzeltecek kişilerin hekimler olmadığını ve bundan dolayı da bu yaklaşımın doğru olduğunu ifade ettiler.
Sağlıkta şiddetin yıllar içinde artan ve can güvenliğimizi tehdit eden bir olgu olmanın yanında, artık iyi hekimlik değerlerine de zarar verdiği su götürmez bir gerçektir. 2023 yılında medyaya yansıyan 457 sağlık çalışanına şiddet olayı tespit edilmişken; 2022 yılında toplam 249 ve 2021 yılında ise 190 şiddet olayı resmi kayıtlara geçmiştir. Net vaka ve beyaz kod sayılarını, TTB’nin sayısız başvurusuna rağmen Sağlık Bakanlığı açıklamadığı için bilemiyoruz. Ama çalıştığımız, soluduğumuz ortamda şiddetin varlığını günden güne daha çok hissettiğimiz, nefes bile alamadığımız hepimizin bildiği somut bir gerçektir.
2018 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sağlık Yönetimi Anabilim Dalı’nda hekimler arasında defansif tıp uygulamalarının nedenlerine yönelik bir araştırmada; şikâyet edilme, malpraktis davaları, şiddet, medya, hastaların eğitim düzeyinin düşük olması, iletişimsizlik, hastaların hekimlere olan tavırları, mesleki deneyimin az olması, hasta yoğunluğu gibi sebepler sıralanmıştır.
Şiddet fiziksel şiddete dönüşmedikçe görünür olmadığı gibi sayısal verilerin içinde de yer edinmiyor maalesef. Bu konuda yapılan çalışmalar üzerinden daha ayrıntılı sayısal verilere ulaşabiliyoruz. Pınar ve ark. (2015) tarafından Türkiye genelinde 12.944 sağlık çalışanı (tabakalı bir örneklem ile Uluslararası Çalışma Örgütü, Uluslararası Hemşireler Konseyi, Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kamu Hizmetleri anketlerinin kullanıldığı çalışma.) şiddete yönelik bir araştırma ile incelenmiş. Tabii bu konuda yapılan çalışmalar üzerinden daha ayrıntılı sayısal verilere ulaşabiliyoruz. Bu çalışmaya göre Türkiye genelinde son 12 ay içinde işyerinde şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarının oranı %44,7’dir. Şiddet türleri arasında ise fiziksel %6,8 sözel %43,2 mobbing (zorbalık) %2,4 ve cinsel taciz %1 olarak tespit edilmiştir.
Şiddet sadece tükenmişliğe, fiziksel sağlığın yitirilmesine neden olmuyor. Aynı zamanda mesleğimizi yapmamızı da olumsuz etkiliyor. Özellikle toplumsal sağlık bilincinin tüketim kültüründen etkilenmesi hastaların nitelikli sağlık hizmeti yerine, hızlı ve niteliksiz, tetkike ve ilaca dayalı hizmet almayı kabul eder oldular. Yapılan araştırmalarda, genç hekimlerin daha çok psikolojik şiddete uğradıkları gözlemleniyor. Bu durum son yıllarda, genç hekimlerin artarak yoğunlaşan bir şekilde ülke dışına göçüne ve bu ülkede hekimlik yapma umutlarının azalmasına neden oluyor. Aynı zamanda bu durum genç hekimlerin tıbbi yaklaşımlarının farklılaşmasına, tetkik ve tedaviye daha çok yönlenmesine neden oluyor.
Her ne kadar eski bakan Fahrettin Koca, eliyle yaptığı para işareti ile durumu maddiyata indirgese de, genç hekimler bu ülkede iyi hekimlik değerlerini uygulayarak mesleklerini yapamıyorlar. Yapanlar can güvenliğinden endişe ediyor ve kendilerini yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi hissediyorlar. Durum böyle olmasa sayıları artık her yıl 2000’i aşan hekim yurt dışına göç eder miydi?
Polikliniklerde 5 dakikada, acil servislerde ise 1 dakikanın bile altında sürelerde hasta değerlendirirken, bir yandan da malpraktis yasası stresi altında çalışıyoruz.
Yazının başına tekrar gelecek olursak, hekimler olarak doğrularımız aynı olsa da uygulamalarımızın farklılaşmaya başladığını gözlemliyoruz. Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sonuçlarından, tercih edilen branşların yıllar içindeki değişiminden, cerrahi ve pediatri gibi ana branşların artık tercih edilmediğinden endişe duyduğumuzu sürekli dile getiriyoruz. Var olan sistemden kaynaklı “zorlar” ile mücadele etmeden sadece “iyi hekimlik” yapma konusunda diretmek çok değerli olsa da kimi zaman yazının başındaki doktor arkadaşlarımızın yaşadığı çelişkiyi hepimiz yaşıyoruz. Aynı Takva filmindeki Erkan Can’ın hayat verdiği Muharrem karakteri gibi. İyi insan olmak için inançlı olan ama içinde olduğu cemaatin yanlış ilişkilerinin ortasında değişen, farklılaşan ve filmin sonunda çelişkiye düşen karakter gibi. Filmden aklımıza kalan Muharrem’in “Sadece iyi bir insan olmak istedim.” serzenişiydi. Bu serzenişi hepimiz, çalıştığımız kaos ortamında, “Sadece iyi bir hekim olmak istedim.” diyerek hissediyoruz. Sağlıksız bir ortamda sağlık hizmeti veremeyeceğimizi biliyoruz. Bu duruma karşı etkili bir mücadele de iyi hekimlik yapmak adına son derece değerli. Bu anlamda TTB’nin ve tabip odalarının yıllardan beri verdiği mücadelenin içinde olmak, bu mücadeleyi büyütmek mesleğimizin geleceği için hayati bir önem taşıyor.