Gelenekten geleceğe Dr. Erdal Atabek


  • Hekim Sözü Temmuz-Eylül 2024
  • 177

Mustafa Sülkü / Dr., Pratisyen Hekim

Meslek örgütümüzün tarihsel sürecinde önemli kilometre taşlarından biridir  Dr. Erdal Atabek. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) kuruluş tarihi olan 1953 yılından 1964 yılına kadar TTB ve tabip odalarının yönetimleri daha çok bakanlık ve sağlık müdürlüğü bürokratları ile üniversitelerdeki akademisyenlerden oluşmaktaydı.

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) kuruluş tarihi olan 1953 yılından 1964 yılına kadar TTB ve tabip odalarının yönetimleri daha çok bakanlık ve sağlık müdürlüğü bürokratları ile üniversitelerdeki akademisyenlerden oluşmaktaydı. 1964 yılındaki 12. Genel Kurul’da Dr. Erdal Atabek ve arkadaşlarının değerlendirme ve eleştirileri dönemin TTB yöneticilerinden şu yanıtı alır: “Madem böyle değerlendirmeleriniz var o zaman buyurun yönetimde yer alın ve bunları düzeltmek için çalışın.” TTB yöneticilerinin bu cevabı üzerine Dr. Erdal Atabek, Merkez Konseyi’ne (MK) aday gösterilir ve 1964 seçimlerinde TTB MK’ya seçilir. Sonraki dönemlerde de hep yönetimdedir Dr. Erdal Atabek. 1966 yılındaki Genel Kurul’dan sonra TTB MK Başkanlığına seçilir ve 12 Eylül darbesiyle TTB’nin kapatılma sürecine kadar da bu görevini 14 yıl süreyle yürütür. İdare heyetinin müddeti iki yıldır. İki devre üst üste seçilen azalar, aradan bir devre geçmedikçe yeniden seçilemezler. 6023 sayılı TTB yasasının değiştirildiği tarihe kadar bu denli uzun süre başkanlık görevi yapan başka bir hekim olmamıştır.

TTB tarihinde önemli bir role sahiptir Dr. Erdal Atabek. 1990 yılında başlayan ve günümüze kadar devam eden TTB çizgisinin kurucularındandır. Bu nedenle meslek örgütünün günümüze kadar sürdürülen toplumcu hekim geleneği sayesinde tabip odaları ve TTB seçimlerinde “BİZ GELENEĞİZ BİZ GELECEĞİZ” şiarını görmekteyiz. Erdal Atabek ve arkadaşları ile başlayan, 12 Eylül darbesinin ardından Nusret Fişek ve arkadaşları ile devam eden, Selim Ölçer, Füsun Sayek, Özen Aşut, Gençay Gürsoy, Özdemir Aktan, Eriş Bilaloğlu, Sinan Adıyaman, Raşit Tükel, Şebnem Korur Fincancı, Alpay Azap ve arkadaşları ile günümüze ulaştırılan bir TTB geleneğinin başlatıcısıdır Dr. Erdal Atabek. Bu geleneğin temel dayanakları olan 1965’teki 14. Büyük Kongre Delegeleri, bakanlığın Türk hekiminin karşısında daima kale gibi durduğundan yakınmışlardır, hekimlerin dertlerinin çok olmasına karşın Sağlık Bakanlığının ilgisiz olduğunu söyleyerek.

Dr. Erdal Atabek, 1966 Genel Kurul konuşmasını, TTB’nin son yıllarda gerçekleri daha iyi değerlendirdiğini; ancak hekimlik gerçeği ile memleket gerçeklerini birlikte değerlendirerek başarıya ulaşılacağını, hekim özlük hakları ve bunun yanı sıra halk sağlığının tam sağlanmasına çalışacaklarını söyleyerek başlatmış, sonraki yıllarda idam cezasının kaldırılması, barış içinde bir dünyada yaşama talebi, herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir sağlık hizmeti ile sürdürmüştür. Sağlıkta ticaretin ölüm demek olduğu, “sağlıktan tasarrufun ölüm, özgürlüklerden tasarrufun esaret getireceği” (Dr. Mahmut Ortakaya tarafından 1990’lı yıllardaki TTB kongrelerinde söylenmiştir.) ve savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeği, tüm toplumların ana dilinde sağlık hizmeti alması gerektiği ile günümüze ulaştırılmıştır.

Dr. Erdal Atabek TTB’de çalışmaya başladığı andan itibaren meslek örgütümüzün toplumda saygın bir yerinin olması için çalışmıştır. TTB’nin sağlık hizmetlerinin planlanmasında ve yürütülmesinde, tıp eğitiminin tüm süreçlerinde, toplumun sağlık bilincinin gelişimine katkıda rol ve sorumluluk alması gerektiğini vurgulamıştır. TTB ve tabip odalarının olanaklarını bu doğrultuda kullanmaları gerektiğini belirtmiştir.

Hekimlerin özlük haklarının (ücretlerinden atanmalarına kadar) yılmaz takipçisi olmuş cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, müsteşarlar TTB MK’nin söylemlerini dikkate almak zorunda kalmışlardır. Bazen hekimlerden tepki görseler de başta sağlık bakanları olmak üzere birçok yönetici TTB MK Genel Kurullarına katılarak burada TTB MK eleştirilerine olan yaklaşımlarını açıklamak gereği duymuşlardır.

Dr. Erdal Atabek örgütlü çalışmanın önemini bilen ve buna değer veren bir hekimdir. 1965 yılında başkanı olduğu SSK Hekim ve Eczacıları Sendikası Başkanlığından TTB Başkanlığına kadar birçok sendika çalışmasına aktif olarak katılmıştır. Bu çalışmaları birlikte yürüttüğü arkadaşlarının katkılarını unutmamış, onları hiç yalnız bırakmamıştır.

Dr. Erdal Atabek’i en güzel tanımlayacak özelliklerini hekimlere, topluma ve sağlık otoritelerine yönelik çeşitli dönemlerde yaptığı konuşmalarında ve yazılarında görüyoruz.

14 Mart 1979 tarihindeki konuşmasından:

“Gerçekçi olan, bilim ve gerçekleri arayan, gerçekleri gören hekim yarınları rastgele değil dünün ve bugünün ışığında görecektir…

Tıp biliminin gelişmesi özünde bir özgürlük savaşımıdır. Yüzyıllar boyunca dar görüşlerin önyargıların, tutuculuğun ve gericiliğin çemberleri içinde sıkıştırılmak istenen tıp bilimi özgürlük savaşçısı olan bilginlerin, hekimlerin elleriyle bu çemberi kırmıştır…

İnsanın doğayla savaşımı yerine kendisiyle savaştıran fabrikalar, tarlalar, evler yerine silahlar yapmaya zorlayan, milyonlarca çocuğu açlıktan ölüme mahkûm eden, milyonlarca insanı yersiz yurtsuz bırakan bu sömürü düzeninin uluslararası ve ulusal boyuttaki sonuçlarıdır.”

Aradan sanki 45 yıl geçmemiş de bugün yaşadıklarımızdan bahsediyor gibi Dr. Erdal Atabek. Bununla yetinmiyor çözüm yolunu da gösteriyor:

“Tıp bilimi gelişmek için nasıl dar görüşlerle, önyargılarla, tutuculuk ve gericilikle savaştıysa bizler de can güvenliğimiz için, demokrasimiz için, savaşım vermek zorundayız. Bu savaşımın gücü kitlelerdir. İşçiler, emekçiler, özgürlükten yana, demokrasiden yana tüm güçler ülkemizin içine sürüklenmek istediği karanlık ortama, faşizme karşı hep birlikte savaşım veriyoruz. Bu savaşı sürdüreceğiz… Egemen çevreler özgürlükten yana, demokrasiden yana, halktan yana güçlerin karşısında başarıya ulaşamayacaktır,” diyerek yaşamı boyunca her türlü baskıya rağmen yılmadan, bu değerler için mücadele etmekten vazgeçmiyor. Bunun bir sınıf mücadelesi olduğunu vurgulayarak, gelecek kuşakların bir tutam yeşilliğe, bir avuç deniz kıyısına ulaşamama tehlikesini dile getirerek 45 yıl önceden bugünleri görüyor ve uyarıyor.

Erdal Atabek, çalışanların sağlığına TTB olarak önem verilmesi gerektiğinin bilincindedir. 1980 sonrası TTB’nin işçi sağlığı ve işyeri hekimliği alanında yürüttüğü başarılı çalışmaların tohumlarının atılmasına öncülük eden bir kuşağın temsilcisidir. 18-20 Mayıs 1979 yılında düzenlenen 1. Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi’nde;

“Hepimizin içinde bulunduğu toplumumuz eskimiş, adaletsiz, geride kalmış sosyo-ekonomik yapısının yerine toplumsal adalete, ileriye yönelik değişme çalkantılarını yaşamaktadır. Bu günler sıkıntılarla birlikte aydınlık günleri de taşımaktadır. Bize düşen görev bu gelişmede içinde bulunduğumuz sosyal katmanlarla, işçi sınıfıyla, emekçilerle birlikte demokratik, özgür ve can güvenliği olan herkesin bedensel, ruhsal, toplumsal iyilik durumunda yaşayacağı yarınların Türkiye’sini oluşturmak, bunun için çalışmaktır…

İşçi sağlığı hizmetini incelediğimiz zaman hizmetin hasta olduğu sonucuna varıyoruz… Bu hastalık bugün başlamış değildir… İşçi sağlığına özel de değildir… İşçi sağlığını sadece tedavi etmek belirtisiyle ortaya çıkan hastalığın kökü tarihin geçmişinde yatmaktadır. Toplumların sanayileşmesiyle birlikte işçi sağlığı da önem kazanmıştır. Ancak bu önem işçinin sağlığına gerekli yaklaşımla değil yapılan işin aksamamasıyla ortaya çıkmıştır. Ön plandaki konu (amaç olan insan) olmamış, (üretimin sürekliliğini yitirmemesi) olmuştur,” sözleriyle yetkililere, topluma, sendikalara bugünkü kadar yaygın olmasa da işyeri hekimlerine (fabrika doktorları) bir mesaj iletmektedir.

Özelikle hekimlerin çalışma koşullarını yakından takip ederek çözüm önerilerini Sağlık Bakanlığına her fırsatta iletmekten geri durmamıştır. Bu nedenle 1978 yılında hekimlerin “Tam süre (gün)” çalışmaları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılırken dönemin Sağlık Bakanı Mete Tan 10 Ocak 1978 günü TTB Başkanı’nı ziyaret ederek görüşlerini almıştır. Dr. Erdal Atabek “Tam süre” çalışma ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Tam süre çalışma dediğimiz konu aslında sadece sağlık hizmetlerinde değil toplumsal yaşantımızda da önemli bir değişmenin belirtisi. ‘Tam-Süre’ çalışma hekimlerin muayenehane açmadan, ek görev almadan, yeterli ücretlerini kamu kuruluşundan alarak tüm emeklerini kamusal hizmete vermeleri demek… Bu isteğin hekimlerden gelmesi kamu yetkililerinin bu isteğe sahip çıkmamaları ilginçtir… Türk Tabipleri Birliği tam süre ilkesini ortaya koyup desteklerken hekimlerin yalnız kamu hizmetinde çalışmalarının hem hizmetin niteliği hem de hekimler arasında gerçek dayanışmasını sağlaması açısından olumlu etkilerini kararlaştırmıştır.

… Hekimler sosyal, ekonomik ve mesleki güvencelerini bugüne kadar olduğu gibi muayenehanelerinde, bireyci güçlerinde değil, toplumsal güçlerinde, birbirleri ile dayanışmalarında, meslek kuruluşlarında oluşturdukları ortak güçte arayacaklardır.”

Bu sözlerin söylendiği yıldan bu yana 46 yıl geçti. “Tam-süre” çalışma yasası kısa bir uygulamanın ardından da 12 Eylül’le birlikte sonlandırıldı. O günden günümüze hekimlerin çalışma koşulları iyileştirilmediği gibi daha da kötüleştirildi. Hekimler tüccar, vatandaş müşteri haline getirildi. Muayenehanelerde çalışmak yerine özel hastanelere hizmet satmaya, hastanenin bir kliniğini hastane patronundan kiralayıp işletmeye teşvik edildi. Hekimler olarak Dr. Erdal Atabek’in önerilerine bugün daha çok sahip çıkmalıyız.

Dr. Erdal Atabek yine o yıllarda “Kapitalizmin Kurnazlığı” başlıklı bir başka yazısında TTB Başkanı olarak sanki günümüzü tarif ediyor:

“… Genel bütçeyi oluşturan vergiler alınacaktır. Genel bütçeden sağlığa %2-3 bütçe ayrılacaktır, bununla elbet hizmet yürümeyince kamu hastaneleri halktan ücret alma yoluna sokulacak, hastalar ücretli-ücretsiz diye ayrılacaktır, bunun adı da kamu sağlık hizmeti olacaktır. Böylesine bir yozlaşmanın temel nedeni kuşkusuz ülkenin içindeki sosyo-ekonomik sistemdir.”

Dr. Erdal Atabek neredeyse son 60 yıllık sürecin yakın tanığı oldu. Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazılarında sağlık sistemimizdeki aksaklıkları, hekime yönelik şiddetin nedenlerini, tıp ve uzmanlık eğitimindeki yanlışlıkları sürekli dile getirerek yetkilileri uyarmaktan hiç vazgeçmedi.

Dr. Erdal Atabek, yılmaz bir barış ve insan hakları savunucusuydu. Bu nedenle Mahmut Dikerdem, Orhan Apaydın (İstanbul Barosu Başkanı) ile birlikte 1977’de kurulan Barış Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Eylül darbesinin ardından derneğe açılan davada, 25 kişi ile birlikte 23 Şubat 1982’de gözaltına alındı. Düşüncelerinden bir adım geri atmadı. Yaklaşık 38 ay cezaevinde kaldı. Beraat ile sonuçlanan dava sonrasında 1984 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Askeri darbe döneminde, askeri mahkemedeki savunmasında;

“… Savaşmak için yetişen askerlere barışı anlatmak, pek çok kişiye anlatmaktan daha kolay olmalıdır. Çünkü savaşın dehşetini görenler, savaşın sonuçlarını en iyi bilenlerdir. Onun içindir ki (savaş) kendisi için sürekli hazırlanan, ama karşılaşmamak için elden gelen her şeyin yapıldığı evrensel bir korku kaynağıdır…

… İnsanlar üç yerde yargılanır. Her şeyden önce insanlar kendi vicdanlarında yargılanır. Ben bu yargılamayı yaptım. Yalnız burada sözü edilen çalışmalarda değil, hayatımın hiçbir dönemi ve çalışmalarda suç işlemediğim kararını verdim. Şimdi mahkemenizde yargılanıyorum. Karar verme yetkisi sizindir. Adaletin, ithamlar ne olursa olsun doğru insanların yanında olacağına inanıyorum. Üçüncü olarak da insanları tarih yargılar. Ama sadece yargılanan insanı değil, hepimizi birlikte yargılar.” dedi.

12 Eylül darbesinde TTB Merkez Konseyi ve bazı odalar kapatılır. 6023 sayılı yasa 1983 yılında 65 ve 83 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile iki kez değişikliğe uğrar. TTB merkezinin Ankara’ya alınmasına karar verilir ve askeri hekimlere üye olma yasağı getirilir. Kamuda çalışana üye olma zorunluluğu kaldırılır. Odaların gözetimi, idari ve mali denetimi Sağlık Bakanlığına verilir.

1984 yılında TTB’nin açılması ile Ankara’da oturma zorunluluğu olan Merkez Konseyi seçimleri yapılır. Prof. Nusret Fişek, Türk Tabipleri Birliği örgütünün yedinci başkanı olur. Bu tarihten sonra Dr. Erdal Atabek TTB’de aktif görev almaz.

Son olarak, 1990 yılında İstanbul Tabip Odası Seçimleri’nde söz alan Dr. Erdal Atabek, seçime katılan gruplar arasında “Siz politikayla uğraşıyorsunuz hekim haklarını öncelemiyorsunuz” tartışmalarına, başta tabip odaları ve TTB yöneticileri olmak üzere tüm hekimlerin her zaman, hem ülkede yürütülen genel politik tartışmalar hem de sağlık alanında uygulanan politikalar konusunda söz söylemeleri gerektiğini vurgular.

Daha sonraki yıllarda bir yandan Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazısı yazarken, diğer yandan okullarda öğrenciler için konferanslar verir. Kişisel gelişim, sosyoloji, psikoloji, eğitim ile ilgili onlarca kitap yazar.

1930 yılında öğretmen anne-babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Dr. Erdal Atabek Cumhuriyet’in ülkemize kazandırdığı özgürlük, demokrasi ortamında; tam bağımsızlık, çağdaşlık, laiklik gibi olumlu değerlerle büyür ve kendini geliştirir. Ülkemizin çağdaşlaşmasına, toplumun aydınlanmasına karşı olan her türden gericilik ve ırkçılıkla yılmadan mücadele eder. Cumhuriyet Gazetesi’ndeki son yazısında eğitim sistemindeki gerici uygulamalara karşı;

“Ne oldu da ‘eğitim’ kaldırıldı da yerini ‘maarif’e bıraktı?

Çünkü amaç, Türkçe yerine Osmanlıcayı getirmek.

Çünkü amaç, ‘laik bilimsel eğitim’ yerine ‘medrese’ öğretisini getirmek.

Çünkü amaç, ‘bilinçli insan’ yerine ‘inançlı insan’ yetiştirmek. Böylece; ‘soran-sorgulayan düşünen-tartışan insan’ yerine, ‘sormayan-sorgulamayan-biat, itaat eden insan’ yetiştirilecektir,” sözleriyle hepimizi uyarmaktadır.

Dr. Erdal Atabek’in TTB Başkanlığı döneminde TTB Genel Sekreteri olarak görev yapan Dr. Şükrü Güner tarafından kaleme alınan “TTB Tarihine Giriş” broşürü mevcuttur. Bu broşürün sunuş kısmında yer alan yazısında dönemin TTB Başkanı Dr. Füsün Sayek:

“Biz de yıllardır, geçmişin olumlu değerlerine sahip çıkan, geleceği bu olumlu değerler üzerine kurmaya çalışan bir Türk Tabipleri Birliği olmaya özen gösterdik, düşledik. Bu düşümüzü gerçeğe dönüştürmek olumlu değerleri özümsemek için de örgütümüzün geçmişine yolculuk yapmak istedik.

‘Mazi besler’  diyor şair.

Gerçekten de ‘bizi besleyen mazimizi’ bilmek geleceği örebilmemizin önkoşuludur,” sözleriyle ne kadar güzel tanımlıyor.

İyi ki bu ülkede Dr. Erdal Atabek ve onun gibi düşünen, davranan hekimler ve aydınlar var olmaya devam ediyor. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Not: Bu yazının hazırlanmasında 1978-79 yıllarında yayınlanan TOPLUM HEKİM dergileri, Türk Tabipleri Birliği Tarih (Dr. Çetin Tor-Dr. Muharrem Baytemur), TTB Tarihe Giriş (Dr. Şükrü Güner) yayınlarından yararlanılmıştır.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!