Onlar öldürmek istiyor biz özgür yaşatacağız!
- Hekim Sözü Temmuz-Eylül 2024
- 30
Ozan Yetiş / Yaşatacağız Platformu Aktivisti
Yaşatacağız Platformu bu mücadele içerisinde doğdu. Sokakta yaşayan hayvanları toplama kampı ve ölüme mahkum etmeyi hedefleyen Katliam Yasası’na karşı direnen, mücadeleyi büyüten ve bu adaletsizliğe “dur” diyen kurumlardan ve aktivistlerden oluşan bir platform olarak ortaya çıktı.
31 Mart seçimlerinde iktidardaki koalisyon partileri, sokakta yaşayan hayvanları hedef aldılar ve onları birer nefret nesnesine dönüştüren bir süreci başlattılar. Sözde “güvenli sokaklar” adı altında “ahlaklı toplum” yaratabilmek için sokakta yaşayan hayvanlar hedef alındı. Seçimden yenilgiyle çıkan iktidar, seçim öncesinde serptiği nefret tohumlarını bir kutuplaşma aracına çevirdi. Tamamen bilimsel bir çözüm olan “kısırlaştır-aşılat-yerinde yaşat” formülünün “işe yaramadığı” ve “çocukların” tehlikede olduğu gibi asılsız argümanlarla hem sokakta yaşayan hayvanları hem de yasa karşıtı olan herkesi hedef aldılar. Halbuki 2019’da meclisteki bütün partilerin oy birliği ile kabul ettikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporda yer alan ve hayvan hakları mücadelesini sürdüren insanların aktif destek verdiği “kısırlaştır aşılat, yerinde yaşat” formülü uygulansaydı, yerel yönetimlere gerekli destek ve ihtar verilseydi, görevlilerin hepsi denetlenseydi, toplum olarak bir seferberlik kampanyası yaşansaydı, sokaktaki hayvan popülasyonu artmayacak ve sadece bir kaç sene içerisinde gözle görünür bir şekilde azalacaktı. Fakat iktidar her zaman yaptığı gibi kendi iktidarının sonuçlarını, “başkalarının başarısızlığı” olarak gösterme yolunu seçti.
Uzun zamandır bu ülkede tüm sorunlar büyük bir kutuplaşma aracına dönmektedir ve bunun müsebbibi mevcut iktidardır. İktidar her sorunu “toplumsallaştırarak” kendi omurga kitlesini daha da konsolide eden bir yol tutmaktadır ve bunu ancak “ötekileri” nefret nesnesine dönüştürerek yapabilmektedir. Sokakta yaşayan hayvanların nefret nesnesine dönüştürülmesinin ve akabinde katliam yasasının yürürlüğe girmesinin nedenlerinin başında iktidarın türcü olması gelmektedir. Bir ideoloji olarak türcülük (speciesism) insan türünün diğer türlerden daha üstün olduğu ve böylece yapabildiklerinin tamamen meşru olduğu görüşü, mevcut rejimin önemli bir dayanak noktasıdır. Diğer bir neden ise 31 Mart seçimlerinden sonra yerel yönetimlerin çoğunun “muhalefet” belediyelerine dönüşmesidir. Katliam yasası tüm yerel yönetimleri katliam yasasına uymaya zorunlu hale getiriyor. Belediyeler yasaya uymadıkları takdirde kayyum da dahil olmak üzere bir dizi yaptırım ile yüzleşeceklerdir. Şayet belediyeler katliam yasasını şu ya da bu oranda uygularsa da ezici çoğunluğu yasa karşıtı olan halk, belediyelerle karşı karşıya gelecektir.
Biz, hayvan hakları savunucuları, hayvanseverler olarak böylesi kirli hesapların yapıldığı sürecin en başında bir araya geldik. Daha henüz katliam yasasına dair “kulis bilgileri” döndürülmeye başlandığında işlerin nereye varabileceğini biliyorduk. Bizlerin tüm çabalarına rağmen zaten bu ülkede sokakta yaşayan hayvanlar katlediliyordu ve bunun bilincindeydik. Fakat yeni yasa sokakta yaşayan hayvanların toplu bir şekilde barınak denilen toplama kamplarına hapsedilmesini ya da toplu bir şekilde katledilmelerini sistemli ve “yasal” hale getirdi.
Mayıs ayında İstanbul ve Ankara’da başlayan nöbetlerde, Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi ve Hayvan Yaşam Özgürlük İnisiyatifi başta olmak üzere birçok hayvan hakkı savunucusu ve yasa karşıtı grup bir araya geldi. Nöbetlerle başlayan eylemler büyük kitlesel eylemlere dönüştü. İktidarın en temel hak olan yaşam hakkını bir “oylama” ile hiçe saymasına, ölümü ve nefreti “yasallaştırmasına” karşı on binlerce insan sokağa indi. Yasal olan her şeyin doğru olmadığını, meşru olmadığını hep bir ağızdan haykırdık ve yaşam hakkının asla oylanamayacağını dile getirdik.
Yaşatacağız Platformu bu mücadele içerisinde doğdu. Sokakta yaşayan hayvanları toplama kampı ve ölüme mahkûm etmeyi hedefleyen Katliam Yasası’na karşı direnen, mücadeleyi büyüten ve bu adaletsizliğe “dur” diyen kurumlardan ve aktivistlerden oluşan bir platform olarak ortaya çıktı.
Platform, bu ülkede ölümü seçenlere, nefreti körükleyenlere karşı her ne koşulda ve ne pahasına olursa olsun “YAŞATACAĞIZ” diyebilmek için kuruldu. Platformun amacı, bu kanlı yasanın iptal edilmesi, iptal edilene kadar ise kadük kalmasıdır. Yasa iptal olduktan sonra, sokakta yaşayanları ve diğer hissedebilen canlıların da insan toplumunun gündemine gelebilmesi için “hayvan hakları anayasaya” demeyi öngörmektedir.
Platform olarak Türkiye çapında hayvan hakları mücadelesi yürüten kurum ve insanlarla yasa karşıtı mücadeleyi büyütüp güçlendirebilmek için 29 Eylül’de eylem seferberliği kararı aldık. İstanbul, İzmir, Ankara gibi üç büyük şehirde mitingler düzenlendi. Eskişehir, Antalya, Alanya ve Datça’da da eylemler düzenlendi. Farklı alanlardan birçok STK, dernek ve siyasi oluşum yasa karşıtı eylem seferberliğini destekleyerek bu miting ve eylemlerin içerisinde yer aldı. Yine 200’e yakın sanatçı, yazar ve aydın bir açıklama yaparak açık bir şekilde katliam yasasının karşısında olduklarını belirtti ve bu eylem seferberliğini desteklemeye yönelik çağrıda bulundu.
Yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana memleketin dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. Sokak ortasında hayvanlar katledilmekle kalmıyor, hayvanseverlere yönelik şiddet eylemleri de artıyor. Tüm bu örgütlü kötülüğe rağmen insanlar yılmıyor, geri adım atmıyor ve hiçbir katliamın “yasallıkla” yer edinmesine izin vermemek için mücadelesini kararlılıkla devam ettiriyor. Yasanın iptali için ve iptal kararının iktidar tarafında belirleyiciliğinin olması için sokağın daha güçlü ve daha büyük örgütlenmesine ihtiyacımız var. Her ne kadar iktidar anayasal hakları hiçe sayan bir pozisyonda olsa bile halkın örgütlü ve bilinçli öfkesi karşısında geri adım atacağı çok açık. Çünkü tarih bize her zaman örgütlü bir halkın karşısında er ya da geç hiçbir kuvvetin dayanamadığını defalarca göstermiştir. Halkın içinde nefret tohumu ekenlere ve sokakta yaşayan canlılara karşı ölümü reva görenlere “dur” diyebilmek, yaşam hakkını savunabilmek için 29 Eylül’de seferber olduk ve devam da edeceğiz. Onlar öldürmek istiyor, bizler özgür yaşatacağız!