Malpraktis davalarında yıkıma uğratan tazminatlar kabul edilemez!


  • Hekim Sözü Mart-Nisan 2022
  • 420

Sağlıkta şiddet ve malpraktis konularına ilişkin kanun teklifi halen TBMM’de görüşülürken “tıbbi kötü uygulama” (malpraktis) davalarında hekimlere verilen uçuk tazminat davaları sağlık sisteminin önemli bir gündemini oluşturuyor.

 

Son olarak Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuncay Yılmazer’e verilen ve bilirkişinin görüşü ile evinin satışına neden olan kabul edilemez malpraktis tazminatı ve ardından yaşadığı mağduriyet gündemdeyken İstanbul Tabip Odası konuya dikkat çekmek için 29 Mart 2022, Salı günü Cağaloğlu binasında bir basın toplantısı düzenledi.

Açılışı “sorun sadece hekimlerin sorunu değil bir halk sağlığı sorunudur” diyen İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Osman Küçükosmanoğlu’nun yaptığı toplantıda basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu okudu.

“Ülkemizde sağlıkta dönüşüm programının sonucu olarak kışkırtılmış sağlık hizmeti talebi ile birlikte son yıllarda artan hasta yükü ve hastayı müşteriye dönüştüren yaklaşım tıbbi kötü uygulama (malpraktis) davalarında artışa yol açmaktadır. Adli soruşturmaların yanı sıra, tazminat davalarında da belirgin artış meydana gelmiş olup, kabul edilmesi mümkün olamayacak düzeyde, zorunlu mesleki sorumluluk sigortasının karşılayabildiği miktarın çok ötesinde tazminat miktarları talep edilmektedir.” sözleriyle başlayan basın açıklamasının okunmasının ardından İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç söz aldı. Konuşmasında sağlıkta dönüşüm programı sonrasında ortaya çıkan mağduriyetleri dillendirerek, işin sigorta şirketleri ayağına da değindi. Abartılı yüksek rakamlarda belirlenen tazminatların sigorta şirketlerinin dahi karşılayamayacağı oranlarda olduğunu söyledi.

“Mevzu hekimleri sadece mesleğini yapmaktan alıkoymak bir yana yaşamını karartacak noktaya gelmiştir. Dr. Tuncay Yılmazer bunun çarpıcı bir örneğidir. Meslektaşımızın yaşadığı tek evi dahi elinden alacak bir insafsızlıkla karşı karşıyayız. Bu durum bu kadar içinden çıkılmaz bir hal alınca iktidar çözüm olarak Mesleki Sorumluluk Kurulu adında bir yapı oluşturdu. Kurulun içinde sadece Bakanlığın mensupları ve iki hekim var. Oluşacak bu yapının hekimlerin kaderi hakkında karar vermesi son derece tehlikelidir. Hekimin ya da sağlık çalışanının yaptığı uygulamanın adli soruşturmaya konu edilip edilmeyeceği kararını hem kamuda hem de özelde verecek olan bu kuruldur ve bu Anayasaya aykırı bir durumdur. Çünkü idarenin kendi oluşturduğu bir yapı hekimlerin adli soruşturma konusu edilip edilmeyeceği kararını veremez. Kamuda ve üniversite hastanelerinde çalışan hekimler için ortaya çıkacak tazminat davalarının kime rücu ettirileceğine de bu kurul karar verecektir. Türkiye’nin politik iklimi herkesin malumuyken, bu kadar yandaşı tutan bir anlayışla yönetilirken, kendi bürokratları bir kısım hekim hakkında ceza kararı verecek ya da vermeyecektir. Bizim açımızdan bu kabul edilemez bir durumdur. Dolayısıyla tıbbi kötü uygulama (malpraktis) konusunda çalışma yürütecek kurulun içinde TTB yöneticilerinin, eczacıların, diş hekimlerinin yani sağlık meslek alanının temsilcilerinin kesinlikle yer alması gerekmektedir.”

Basın mensuplarının sorularıyla devam eden açıklama “İstanbul Tabip Odası olarak konunun takipçisi olacağız. Meslektaşımızın maruz kaldığı ibret verici durumu, örnek bir dava olması sebebiyle ilginize sunmak istedik.” sözleriyle sonlandı.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!