Sağlık, doktorlar, yurtdışına gidenler ve kıymet bilmezler… - Altan Öymen*
- Hekim Sözü Mart-Nisan 2022
- 504
Bu yazı galiba, 70 yılı aşan gazetecilik–yazarlık hayatımda bir tıp dergisi için yazdığım “ilk” yazı. Bana bu imkânı veren değerli doktor arkadaşım Okan Toygar’a ve arkadaşlarına teşekkür ederim.
Doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, eczacılar, sağlık alanında çalışan memurlar, o alandaki işçiler ve tüm görevliler… Hepsi, her toplumda görevleri çok önemli olan insanlardır. Çalışma konuları hayatla ilgilidir çünkü… Eski deyimle “hayati”, yeni deyimle “yaşamsal”dır.
Hele bugünkü gibi bir salgın hastalığın kol gezdiği ve dünyanın pek çok ülkesini çaresizlikler içinde bocalattığı bir ortamda, o görevlerin önemi çok daha artmıştır.
Ülkemizde bu durumun yakın tanıklarından biri de, doğal olarak benim. Yaşım dolayısıyla, hem benimle, hem yakınlarımla ilgili sorunlar için hastanelere gidip gelmelerim sıklaştı çünkü… Gördüklerimin, yaşadıklarımın özeti şu: Sağlıkla ilgili görevlerdeki insanlarımız, çok ağır koşullar altında –eski deyimle– cansiperane gayretler içindedirler, karşılaştıkları sorunların üstesinden gelebilmek için…
Elbette, her mesleğin tek tek insanları arasında, tecrübeye, kıdeme, yeteneğe bağlı farklılıklar olur. Ama hepsinin gayretlerindeki o genel performansı, saygıyla kaydetmek gerekir.
Tabii, şunu hatırlamayı da ihmal etmemek gerekir:
Ülkemiz ve halkımız şu sırada ekonomik açıdan da büyük sarsıntılar içindedir. Özellikle emeği ile geçinen insanların karşılaştıkları sorunlar, herkes gibi, hatta bazı açılardan herkesten de fazla, sağlık alanında çalışanlarımızı, ekonomik ve sosyal sıkıntılara sokuyor… Doktorundan hemşiresine, idari memurundan düz işçisine kadar, geçim derdi, işini kaybetme endişesi, işini kaybedenlerin yeniden iş bulabilme zorluğu, onların da konuları arasındadır.
Ülkemizde bugün iktidarda bulunanların sözcüleri ise, bu sorunların çaresini aramak yerine, bu sorunların hatırlatılması karşısında, öfke nutukları çekmeyi tercih ediyor. Ülkemizdeki iş olanaklarının daralması karşısında başka ülkelerdeki iş imkânlarını arayan doktorlar için, “İsterlerse gitsinler. Biz onların yerlerini yeni mezunlarla doldururuz. Gerekirse başka ülkelerden doktor getirtiriz” gibi tavırlar sergilenmesi, bunun son örneklerinden biridir.
Böylece, diplomatlar ve avukatlardan sonra üniversite mezunu olmayı ve lisansüstü çalışmalar yapmayı gerektiren mesleklerden biri daha, bugünkü iktidar sözcülerinin “itibarsızlaştırma” hedefleri arasına girmiş bulunuyor.
İktidar sözcülerinden bir başkası da, yurtdışına giden veya gitmeyi düşünen doktorlar için daha kesin bir yaptırım öneriyor: “Vatandaşlıktan çıkaralım onları” diyor. Vatan, bugünkü iktidarda bulunanların sahibi oldukları bir çiftlikmiş ve istediklerini oradan kovabilirlermiş gibi…
Bunların arkasından, daha önce avukatlara yönelik olarak uygulanmak istenen, “Baroları bölüp kendi barolarımızı kurarız” teşebbüsüne benzeyen bir “fikir” de ortaya atıldı. Tabip Odaları ile Türk Tabipleri Birliği’ni bölerek yola getirme tehdidi.
Bunlar, tabii, doktorlara yönelik itibarsızlaştırma açısından da, yurtdışıda görev almayı düşünenleri caydırma açısından da, amaçlanan sonucu vermedi. Herkes farkındaydı ki, Türkiye’de eğitimlerini görüp, o eğitime uygun çalışma imkânı bulamayan veya o imkânı kaybeden doktorların mesleklerini sürdürme hakkını kullanmalarından daha doğal bir şey yoktur. Türkiye’nin vatandaşları o imkânları nerede bulurlarsa, oraya gidebilmelidirler. Kaldı ki, yurtdışına insan gönderip orada iş bulmalarını sağlamak, Türkiye’yi yönetenler için uzun yıllar boyunca görev sayılmıştır. Her meslekten insanlarımız gibi, doktorlarımız da, on yıllardan beri hangi ülkede iş bulurlarsa, oraya giderlerdi. Gittikleri yerde de, üstlendikleri görevin koşullarına göre, kendi ülkelerinin insanları dâhil, tüm insanlara hizmet edebilirlerdi. Örnekleri, geçmişimizde de az değildir. Ama günümüze bakıp, şu sıradaki dünyanın en tanınmış doktorlarından ikisini hatırlamak yeter:
Özlem Türeci ve Uğur Şahin.
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de koronaya karşı en etkili aşı sayılan BİONTECH’I oluşturan ve üretime sokan iki Türk: Özlem Türeci ve Uğur Şahin, haklarında yayınlanan kitaplardan birinin kapağında...
***
İstanbul Tabip Odası dergisi için yazdığım bu yazıda, o iki tıp insanımızı da anmak, kutlamak isterim. Ülkemizdeki veya başka ülkelerdeki tüm doktorlarımızın, hemşirelerimizin, hasta bakıcılarımızın, eczacılarımızın ve tıp alanındaki tüm insanlarımızın, –14 Mart’taki– geçmiş Tıp Bayramlarını tebrik eder, giderek daha iyi koşullar altında, nice nice bayramlara ulaşmalarını dilerim.
***
Bu yazı galiba, 70 yılı aşan gazetecilik–yazarlık hayatımda bir tıp dergisi için yazdığım “ilk” yazı. Bana bu imkânı veren değerli doktor arkadaşım Okan Toygar’a ve arkadaşlarına teşekkür ederim.
İstanbul Tabip Odası üyelerinin Nisan ayı içindeki kongrelerini kutlarım. Onlarla birlikte, demokratik hayatın en önemli kurumlarından olan özgür ve demokratik meslek örgütlerimizin, bundan sonraki çalışmalarını da, o niteliklerini muhafaza ederek başarıyla sürdürmelerini temenni ederim.
*Gazeteci-Yazar