Asistan hekimlerin gözünden vakıf üniversitelerinde asistan olmak


  • Hekim Sözü Temmuz-Haziran 2022
  • 7184

Özellikle çok sayıda vaka/hasta görme gerekliliği olan bir branşta uzmanlık eğitimi alıyorsanız vakıf üniversiteleri bu konuda hem eğitim araştırma hastanelerinin hem de devlet üniversitelerinin gerisinde kalmaktadır. Bir yanda niteliksiz eğitim, bir yanda azımsanamayacak iş yükü altında ezilen asistan hekimin omuzlarına bir yandan da özel hasta gruplarının stresi binmektedir.

ÖZLÜK HAKLARINIZ VE MAAŞLARINIZI SAVUNMA HAKKINIZ VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE ÇOK ZOR, SAĞLIK BAKANLIĞI DENETLEMELERİNDEN AZADE KURUMLARDA İSE NEREDEYSE İMKANSIZDIR.


Eğitimin niteliği şu an hali hazırda tüm uzmanlık dallarında ve tüm hastanelerde bir tartışma konusudur. Eğitici ile eğitilen arasındaki ilişkinin neden ve nasıl bozulduğu birçok temel sorunlara bağlı olarak belki de tamiri mümkün olamayacak düzeyde bozulmuş durumdadır. Bir yanda ödeneksizlikten çürümeye yüz tutmuş üniversite hastaneleri bir yanda sağlık hizmet sunumu yükü altında ezilen eğitim araştırma hastaneleri ve tüm bunlardan ayrı özel hastane statüsündeki vakıf üniversiteleri hastaneleri arasında “kötünün iyisi hangisi” sorusunun cevabını aramaktadır yeni mezun hekimler. Ben tercihimi üçüncüden yana yapmış olan biri olarak kısaca deneyimlerimi aktarmak istiyorum.


Ben İstanbul’da bir vakıf üniversitesinin hastanesinde üçüncü senesini doldurmuş bir asistan hekimim. Tıpta Uzmanlık Sınavı’ndan sonra her genç meslektaşımın yaşadığı kaygılarla bir tercih dönemi geçirdim. Bu tercih dönemi sonrasında vakıf üniversitesinde -özel hastanede uzmanlık eğitimim başladı.


En başından itibaren süreç sizi mağdur edebiliyor. Devlet hizmet yükümlülüğünü yerine getirdiğiniz sırada açıklanan yerleştirme sonuçları sonrasında atama olmadan, istifa ederek uzmanlık eğitimine başlamanız gerekiyor.
Tıpta uzmanlık eğitimi süresince geçireceğiniz 4 ila 5 yıllık sürenin bir asistan hekimin hem teorik/akademik hem pratik hem de girişimsel alanda kendini yetiştirebilmesi uzmanlık eğitimi aldığı bölüm ve bölüme bağlı öğretim elemanları ile bire bir ilişkilidir. Vakıf üniversiteleri genel anlamda devlet üniversiteleri ve eğitim araştırma hastanelerine kıyasla öğretim üyelerinin üniversite içerisinde getirdikleri sürenin en fazla olduğu hastanelerdir. Genel anlamda öğretim üyesi sayısı ve asistan hekim sayısı oranı diğer birçok kuruma kıyasla vakıf üniversitelerinde daha fazladır ki bu durum usta-çırak modelinde eğitim aldığınız uzmanlık alanlarında sizi olumlu yönde etkilemekte ve öğretim üyelerine ulaşımınızı kolaylaştırmaktadır.
Vakıf üniversitelerinde eğitici rolündeki insanların azımsanamayacak bir kısmı akademik üretimi desteklemektedir. Kendi klinik/cerrahi yeterliliklerini ve yeteneklerini zaten ispatlayarak özel hastanelerde/vakıf üniversitelerinde çalışan eğitici rolündeki bu insanların kendilerini daha da ileriye taşıyacaklarını düşündükleri yegâne kulvar aslında burasıdır. Bu sebeple vakıf üniversitesi asistan hekimleri daha kolay bir şekilde akademik üretim sürecine dahil olabilmektedir. Gerek kütüphane gerek yayınlara erişim olanağı gerekse ödenek olarak devlet üniversitelerine göre daha iyi konumlanmışlardır. Ancak unutulmamalıdır ki bunun tam aksi durumda olan vakıf üniversiteleri de mevcuttur.
Kamuya kıyaslanamaz düzeyde de olsa kendi sistemini asistan hekim üzerinden sürdürmek her uzmanlık eğitim programında başlıca sorundur. Asistan hekim sayısının az olması dolayısıyla genel iş yükü az olsa da sayı azlığı nedeniyle asistan hekim üzerine binen niteliksiz iş yükü artmakta ve bazı durumlarda günlük rutin işleyişi yalnızca bir-iki asistan hekim sürdürmektedir. Özellikle çok sayıda vaka/hasta görme gerekliliği olan bir branşta uzmanlık eğitimi alıyorsanız vakıf üniversiteleri bu konuda hem eğitim araştırma hastanelerinin hem de devlet üniversitelerinin gerisinde kalmaktadır. Bir yanda niteliksiz eğitim, bir yanda azımsanamayacak iş yükü altında ezilen asistan hekimin omuzlarına bir yandan da özel hasta gruplarının stresi binmektedir. Bırakınız gitsinler denilen bir ortamda hasta bakmaya, sağlık hizmeti sunmaya çalışan asistan hekimlerin bir yandan da “ücretli ve erişilemez” sağlık hizmeti yüzünden hekimlik mesleğine olan bağlılıkları ve inançları yitip gitmeye devam etmektedir.
TTB Asistan ve Genç Uzman Hekimler kolunun 16 Ağustos 2022’de yayınladığı “Asistan Hekim Özlük Haklarında Ayrım Kabul Edilemez” başlıklı yazısında da bahsedildiği üzere üniversite hastanelerinde görevli asistan hekimler taban ek ödemelerinden yararlanamadı. Vakıf üniversitesi asistanları ise diğer asistan hekimlerin yararlandığı enflasyon maaş farkından dahi yararlanamadan, vakıf üniversitelerinin insafına kalmış maaşlarıyla geçinmeye çalışıyor. Özlük haklarınız ve maaşlarınızı savunma hakkınız ise vakıf üniversitelerinde çok zor, sağlık bakanlığı denetlemelerinden azade kurumlarda ise neredeyse imkansızdır.
Son söz olarak genç meslektaşlarımıza bırakacağımız yegâne şeyin bu sistemi düzeltmek olacağının bilincinde elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz.
GECE YARISINA UZAYAN MESAİLER, UYKUSUZ NÖBETLER, KAMUDAN FARKLI OLARAK CUMARTESİ GÜNLERİ DE AÇIK OLAN POLİKLİNİKLERDE ÇALIŞMAK…
İstanbul’daki bir özel üniversitede üçüncü senesinde olan bir asistanım. Tercih döneminde çok sayıda üniversite ve eğitim araştırma hastanesini görüp, çok sayıda doktorun fikrini aldıktan sonra şu an bulunduğum kurumu ve bölümü tercih listesinin başına yerleştirdim. Yazı, kişisel sürecimle birlikte, çalıştığım kurumdaki ve hatta diğer özel üniversitelerdeki asistan arkadaşlarımın da düşüncelerini içermektedir. Özel üniversitedeki asistanlığın olumlu ve olumsuz yanlarını olabildiğince tarafsız biçimde maddeler halinde aktaracağım.
UZMANLIK EĞİTİMİNİN NİTELİĞİ:
Tıptaki branşların hemen hepsinde olduğu gibi, benim branşım da yetkinleşmek için çok sayıda vaka görmeyi gerektiren bir branş. Özel üniversiteler konusundaki en büyük tereddütlerinden biri yeterli sayıda vaka görememek. Kendi adıma bu konuda devlete kıyasla bir farklılık yaşamıyorum. Tabii ki birim zamanda bakılan hasta sayısında, özel hastanelerin devlet kurumlarının altında kaldığı bir gerçek. Ancak mevcut sağlık politikaları gereği, bir hastaya ya da bir vakaya ayrılan sürenin yetersiz oluşu, sadece hastaya sunulan sağlık hizmetinin değil, asistanların da eğitim kalitesinin düşmesine sebep oluyor. Bugün sağlık politikalarına imrendiğimiz, ülkemizden de fazlaca hekim göçü alan Almanya’yı ele alalım: Bir hastanın anamnezini alabilecek, fizik muayeneyi yapabilecek, tetkik ve tedavileri planlayıp bunu hastaya aktarabilecek kadar zamanın olduğu bir sistemde, eğitimin de sindirilerek gerçekleşmesini bekleriz. Bunun yanında, daha iyi bir hastane donanımına sahip, yeni cihazların ve tekniklerin bulunduğu bir ortamda yetişmek de bir avantaj. Özel hastaneler bir anlamda bu olanağı sunuyor. Daha az vaka, daha çok vakit ayrılarak, daha iyi olanaklarla değerlendirilebilir. Dolayısıyla burada sorulması gereken soru niceliğin mi yoksa niteliğin mi daha önemli olduğudur.
Bulunduğum üniversiteye bağlı çok sayıda hastane var. İlgili branşın belli konularında uzmanlaşmış hekimleri de haliyle farklı merkezlerde olabiliyor. Bu nedenle de neredeyse tüm asistanlar belli rotasyonlar için devamlı olarak hareket halinde. Örneğin bir iç hastalıkları asistanı, hematoloji rotasyonunu Anadolu yakasındaki bir hastanede yapıyorken, nefroloji rotasyonu için Avrupa yakasındaki bir hastaneye gitmesi gerekebiliyor. Bu asistanların bir kısmı için cazip, birçok kişi için ise çalışma konforunu bozan bir durum. Özellikle yeni geçilen bir hastanede asistan için yeterli alanın ve teknik imkânın (örneğin klinik branşlar için nöbet odasının) ayarlanmasında güçlüklerin yaşanması gibi problemlerimiz olabiliyor.
ASİSTAN HEKİMİN ÜNİVERSİTEDEKİ KONUMU:
Özel üniversitelerin asistan eğitimi vermesinin altında yatan motivasyonda, asistan iş gücüne ihtiyaç duyulmasının payı devlet kurumlarına oranla daha az. Bulunduğum üniversitedeki toplam asistan sayısı 80’i geçmiyor. Benim bölümüm de dahil olmak üzere, asistan sayısı 1, 2 ya da 3 olan bölümler de var. Dolayısıyla iyi şekilde işlemekte olan bir sistemin içerisine giriyoruz. Asistan eğitiminin amacı uzman yetiştirmek ve bir uzmanın hak ve sorumluluklarının asistan hekime de tanıtılması gerekiyor. Bu, bir asistanın o kurum içindeki konumunu belirliyor. Yakın zamanda bu durumun olumsuz bir yansımasını, rektörlüğümüzle maaş gibi özlük haklarımız konusundaki taleplerimizi görüştüğümüz esnada yaşadık. Bir devlet üniversitesi örnek gösterilerek, “O üniversite asistansız yaşayamaz ama yokluğunuz bizi etkilemez.” şeklinde bir cümlenin altının çizilmesi üniversite içerisindeki değerimizi sorgulatan üzücü bir durumdu. Gece yarısına uzayan mesailer, uykusuz nöbetler, kamudan farklı olarak cumartesi günleri de açık olan polikliniklerde çalışmak… Covid-19 pandemisinin ilk aylarında bütün asistanlar olarak kamuda olduğu gibi biz de covid servislerinde çalıştık, hatta bir kısım arkadaşımız yetersiz teçhizat nedeniyle hastalandı. Tüm asistanların bilgi ve deneyimlerine paralel olarak hastane iş akışına katkı sağladığı bu ortamda, böyle bir tutumla karşılaşmak hepimiz için onur kırıcı ve eğitim motivasyonumuzu bozan bir durum.
ÖZLÜK HAKLARI VE MAAŞ:
Maalesef ki oldukça sıkıntılı bir konu. Kamu kurumlarındaki asistanlar gibi, biz de TUS derecemizle şu an bulunduğumuz YÖK kadrolarına yerleştik. Pratisyenlikteki zorunlu hizmetten gelenler olarak, özel üniversiteye geçmek için kamudan istifa etmek zorunda kaldık. Her ne kadar devletin YÖK kadrosuyla burada olsak da birtakım taleplerimiz ve özlük haklarımız konusunda üniversitemizin yönetimine bağımlıyız. Şu anda ülke genelinde olduğu gibi, biz de aldığımız maaş konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Kamudaki hekim maaşları üzerindeki güncel iyileştirmelerle birlikte, kamudaki asistanlarla aramızdaki maaş farkı belirgin ölçüde açıldı. Maaş konusundaki görüşme taleplerimiz haftalarca ertelendi, görüşmeler yapıldığında bizden diğer kurumlardaki asistan arkadaşlarımızın maaşları gibi irrasyonel bilgiler öğrenilmek istendi ve buna rağmen kamudaki maaşlara göre çok daha düşük bir maaş artışıyla sonuçlandı. Diğer özel üniversitelerdeki asistanlarla iletişimde olduğumuz için, bunun özel üniversitelerdeki genel bir problem olduğunu biliyoruz. Maaşlarımız son zamanlarda hayattaki ivmeli pahalılaşmayı karşılayamayacak düzeyde geriledi. Kendi çalıştığımız hastanenin kantininde bir önceki seneye göre çok daha az şey alabiliyorsak burada önemli bir adaletsizlik söz konusudur. Bu konuda sağlık bakanlığı tarafından denetim zayıf olduğu için kendi kurumumuzda hak arama konusunda ciddi sorunlar yaşıyoruz.
AKADEMİK OLANAKLAR:
Özel üniversite öğrencilerine sunulan imkanların bir kısmından biz de faydalanıyoruz, örneğin dijital kütüphane, makaleler gibi eğitim kaynakları, üniversite bazında düzenlenen kurslar gibi. Bizim çalıştığımız üniversite tez için belli bir ödenek de ayırıyor, ancak hiçbir ödeneğin ayrılmadığı vakıf üniversitelerinin de var olduğunu biliyorum. Bir anlamda butik bir asistan grubu olduğumuz için, asistan başına düşen öğretim üyesi sayısı fazla. Bu nedenle akademik anlamda kendimizi geliştirmemizin kamuya kıyasla daha rahat olabileceğini düşünüyorum.
Sonuç olarak; herhangi iki eğitim kurumunu kıyasladığımızda birtakım farklılıklar göstermelerini bekleriz. İsteğimiz, hepimizin en azından bir ölçüde birbirimize benzer olanaklara ve haklara sahip olmasıdır. 2022 yılı 2. TUS’u geride kaldı. Tercih sürecinde bir kıyaslama yapılacaksa, bunun vakıf üniversiteleri ile kamu kurumları arasında değil, bizzat kurum hatta bölüm bazında yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bulunduğumuzdan daha iyi bir noktaya gelmek için çaba gösteriyoruz, umarım tıp fakültesi sıralarında peşimizden gelmekte olan arkadaşlarımıza daha iyi bir sistem bırakabiliriz.


Bu İÇERİĞİ Paylaş!